Bir Duygu Öfke!
Öfke çok büyük önem gerektiren bir duygudur; kalp krizi, kramp, boşanma, vahşet, savaş gibi insanoğlunun en önemli problemlerinin altında yatan faktördür. Tabi ki öfke bir ilişkide bir şeylerin yanlış gittiğinin en açık göstergesidir; eğer düzeltilmezse, ilişkiyi zedeleyebilir.
Uzun süreli ilişkilerin çoğunda, zaman zaman çatışmalar ve sinir bozuklukları yaşanır. Öfke katlanılması güç bir duygudur; hepimiz küçüklüğümüzden beri öfkelenmememiz konusunda uyarılmışızdır. “Öfkeyle kalkan zararla oturur” atasözünü hepimiz duymuşuzdur. Aynı zamanda çoğumuz, öfkeyle başa çıkmak için önümüzde bir eğitmen ya da iyi bir model bulamazken diğer bir yandan sosyal çevre ve televizyon, spor fanatikleri, katiller gibi vahşete dair birçok örnek sunar bize.
İki ana öfkeli insan çeşidi vardır: pasif-sinsi insanlar ve agresif-çirkin insanlar. Pasif insan sesini çıkartmadan sineye çeker ve her şeyin yolunda olduğunu söyler. Size yardım etmek için söz verir; fakat ihtiyacınız olduğunda yanınızda değildir. Size arkadaş görünür, “gözüm, canımın içi der arkanızdan konuşur.”
İftiranın “Doğrulanan Kehaneti”
Agresif-çirkin öfkeli insan size lanetlerde bulunur, size karşı olduğunu her yerde ilan eder. Hep sizin hatalarınızı için “pusuya” yatar. Sizin ne yaptığınızı merak eder ve yaptığınız her şey için kendisinin dünyaya baktığı pencereden yorumlar yapar. Sizden ayrılmadan önce sizi üzmek için çirkin bir iz bırakır ve sizin üzüntünüzden haz duyar. Bu tür insanların bir kurumda (şirket, kamu kurumu, aile, üniversite, okul vs) başka insanlar için verdiği zararlardan birisi de şudur: başkası hakkında “yüzlerce” olumsuz sıfat, dedikodu, iftira vs. üretir. O kişi hakkında söyledikleri çok olduğundan bir tanesi bir gün tutarsa “bak ben size önceden söylemedim mi bu adam böyle diye” diyerek daha önceki 99 iftirayı da “legalleştirmiş” olur.
Ailede Öfke
Bir deyiş; savaşma seviş.
Evlendim ikisini de yapıyorum.
Ailede tartışma yada küçük kavgalar ailenin tuzu biberidir. Ama hemen baş eldilmesi gereken bir problemdir. Kişinin eşine karşı kızgınlığını yenmesi konusunda farklı profesyonel fikirler vardır. Bazı terapistler savaşa! karşıdır ve sinirleriniz yatışana kadar bekleyin, daha sonra soğukkanlı bir şekilde eşinizden problem için yardım isteyin derler. Bazı terapistler ise çiftlerin adil bir şekilde tartışmaları gerektiğini savunurlar. Bach ve Wyden adil savaşın iletişim kapılarını açtığını ve sonunda daha canlı daha dürüst daha samimi bir aşk ilişkisine kavuşulduğunu söylerler (Bu arada “savaşma” kelimesi sizi üzüyorsa bunu “mücadele” olarak da okuyabilirsiniz).
‘Ben’ ifadeleri, kararlılık ve adil savaş olmak üzere öfkenizi yapıcı bir şekilde ifade etmenin yolları vardır. Duygularınızı kontrolünüzü kaybetmeden ifade edersiniz ve değişim için savaşırsınız ve bu da adildir.
Buradaki amaç; kendinizi, eşinizi ya da ilişkinizi zedelemeden öfkenizi direk ve açık olarak ifade etmektir.
Pasif ya da agresif biri olmak istemiyorsanız duygularınızı dürüstçe ancak doğru zamanda ifade edin. Doğru zamandan kasıt, siz ya da karşıdaki insanın öfkeleri en üst noktada iken duygularınızı dinlemeye kapalı olacaktır çünkü birey o an savunmada olduğundan sizin söyleyeceklerinize direnç gösterecektir.
Bir şeylerin yanlış gittiğine dair sinyalleri algılamak ve ilişkide yenilikler yapmak. Böylece aşkınız güçlenir.
Adil tartışma için neler yapılabilir?
1. Basamak: Adil tartışma için basamakları ve kuralları öğrenin
Bundan sonraki basamaklar adil tartışmanın etkililiğini artırmak için kurallar içerir. Prosedürleri öğrenmeli ve bu becerileri pratik yapmalısınız. Adil olmayan şekilde savaşmak insanın doğasında vardır. Fakat daha mantıklı düşünüp kızdığımız zaman çirkinleşmemeyi öğrenmeliyiz.
Aynı zamanda partneriniz de adil savaşı öğrenmelidir. Eğer partneriniz bu basamakların farkında değilse amacına ulaşmaz. Partnerlerden biri ‘ben’ ifadeleri kullanırken diğerinin agresif davranması işe yaramaz.
İki taraf da neler olduğunun ve neden olduğunun farkında olmalıdır. Eğer partnerlerden biri hep daha kızgınsa profosyenel bir yardım alınmalı.
2. Basamak: Bu konuda savaşmak
Sinirlendiğiniz zaman olayın tartışmaya değer olup olmadığına karar verin. Kendinize birçok soru sorun: Hangi davranışın değişmesini istiyorum? Gerçekten sinir olduğum şey bu mu? Eğer değilse beni bu kadar rahatsız eden ne? Eğer beni rahatsız eden buysa neden bu kadar tepki gösteriyorum? Ya da sadece eşimi üzmek mi istiyorum? Eğer sorunun uğraşmaya değer olduğunu görüyorsanız, bunu hemen yapın, unutmaya çalışmayın.
3. Basamak: Savaş! için belirli bir zaman ayarlayın
Bu tartışmanın önceden çok sinirli olduğunuzda yaptıklarınızdan çok daha farklı bir radikal değişim içerdiğini unutmayın. Adil bir savaş için kendiliğinden gelen acı sözleri kontrol etmeniz gerekir.
Savaşmaya karar verdiğinizde bir zaman ve yer belirleyin. ‘……….. konusundaki rahatsızlığımı dile getireceğim ve değişim yapıp yapamayacağımızı görelim. İşten sonra yapmaya ne dersin?’ Yeterli zaman ayırın; bir iki saat süreceğini bildiğiniz halde ‘sadece bir iki dakikanı alacağım’ demeyin. Gerekiyorsa sık sık savaşın. Problemlerle başından savaşın. Öfkenizi sindirmeyin.
4. Basamak: Hangi davranışları beğenmediğinizi açıkça net bir şekilde belirtin
Eşinizin sevmediğiniz davranışı konusunda objektif ve açık olun, abartmayın. Örnek: ‘Eve 6.30’da değil 5.30’da gelmeni istiyorum.’ ‘Kıyafetlere harcanan bu kadar parayı seninle konuşmak istiyorum, maçlara ayırdığın zamanın ben ve çocuğumuza ayırdığın zamandan kat kat fazla olması beni rahatsız ediyor, benim akrabalarım eve gelince somurtman beni üzüyor’ gibi. Öfkenizin probleminizi açık bir şekilde ifade etmenize karışmasına izin vermeyin.
5. Basamak: Duygularınızı ifade etmek için ‘ben’ mesajları kullanın
Şimdi çıldırabilirsiniz. Hemen açıklayalım. Duygularınızı açıkça ve dürüstçe paylaşın. Duygularınızın sorumluluğunu kabul ettiğinizi belirtmek için, cümlelerinizde “ben” kelimesini kullanın. Örneğin; “Sen böyle yapınca insan kızıyor” yerine “sen böyle yapınca kızıyorum” gibi. “Sen çok aptalsın” gibi suçlayıcı, etiketleyici, tüm kişiliğe yönelik cümleler kullanmaktan kaçının. “Şimdi ve burada” kuralına odaklanın, sadece oradaki kişiye yönelik olan öfkenizi o kişiye açıklayın, diğer şahıs ya da kurumlara olan öfkenizi o kişiye yansıtmayın “zaten bu gün işte kavga ettim, milletin ağız kokusunu çektim bir de seni çekemem” gibi. Aynı zamanda, sadece o anki olaya ait duygularınızı açıklayın, konuştuğunuz kişi tarafından geçmişte yapılmış olan hataları olaya dâhil ederek konuşmayın. İçsel olarak, yapılmış olan her bir hatayı karşı tarafı incitmek için kullanmaya ve onu savunma konumuna getirmeye meyilliyiz. Bu zalim sözel saldırı sinirinizi yatıştırabilir ancak ilişkiye zarar verir. Kontrolü kaybetmeyin.
Adil bir tartışma için belki de en önemli kural: “eşinizin duygusal limitini bilmek ve bu sınır içinde kalmaktır.” Hepimiz için, suçlamalar ve olumsuz düşüncelertolere edilebilir; fakat diğer önemli nokta “limitin altında kalmak”, bazen o kadar acı çekeriz ki; ağlarız, karşı saldırıya geçeriz, dinlemeyiz, nefret duyarız veya kaçarız. Problemlerimizi doğru biçimde (doğru biçimin nasıl olduğu yukarıda açıklandı) açıklarken, eşimizin hassas noktasına dokunup dokunmadığımızın işaretini gözlemlemeliyiz. Onun duygularını önemsememek zalimliktir. Eleştiriler çok sert ve kırıcı olmaya başladığında eleştirilen kişi elini kaldırarak, söz isteyerek bunu dile getirebilmeli.
Eleştirilen kişi dinlemeli, empati kurulmalıdır. Tecrübe kazandıkça, o kişinin eleştiri tarzına alışacaksınız, örneğin; kişi bağırabilir, ağlayabilir, suçlamalarını defalarca yineleyebilir. Eğer telepatik olarak eşinizin haykırışlarını değerlendirebilirseniz, o zaman bu sözel saldırıları daha kolay tolere edebilirsiniz.
Öfkeyle baş etmenin diğer basamakları sonraki sayıya bırakıp bir uyarıyla tamamlayalım bu sayımızdaki yazımızı.
“Bir Gülümse Lütfen!”
Henry Miller, “insanlarla karşılaştığınızda gülümseyin” der ve şöyle devam eder: “Biriyle tanıştığınızda o kişinin içtenlikle gülümsemesi ve “seni tanıdığıma memnun oldum” demesi kadar güzel bir şey yoktur. Gülümsemenin gizli bir gücü vardır. Bildiğim en iyi rahatlama yoludur” der. Dinimiz açısından da olumlu görülen bu davranışımız konusunda ne kadar iyiyiz sizce?
Hitler ve Mussolini bizim kültürümüzden çıkmadı. Belki, o tarzda olan insanlar aramızda vardı ama ülke olarak bu insanların peşinden gitmedik. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-i Veli gibi insanlar bizim kültürün ürettikleri. Hitler ve Mussolini’yi çıkaran ülkelere bugün gittiğimizde, genelde insanlar birbirlerini tanısın tanımasın kaldırımda bile karşılaşsa tebessüm edip selam veriyorlar. Ancak, zamanla “ne olursan ol gel” diyen kültürün insanları bizler, sınıf arkadaşımızı yolda, aynı apartmandaki komşumuzu asansörde görünce bile genelde bir tebessümü ve selamı esirgeyebiliyoruz. Bugün kendimize bir iyilik yapalım; okulumuzdan, işyerimizden, mahallemizden birkaç kişiyi arayalım. Halini hatırını soralım, güzel dileklerimizi iletelim onlara. Dışarı çıkıp, ekmeğini aldığımız fırıncıya, ekmeğini beğendiğimizi, çok iyi pişirdiğini söyleyelim. Kapıcıya, selamımızı verip halini hatırını soralım. İşyerindeki ya da okuldaki arkadaşlarımızın beğendiğimiz yanlarını -bugün yine güzel giyinmişsin, seni görünce kendimi daha iyi hissediyorum gibi- yüz yüzeyken ifade edelim. Tabi bunları yaparken yüzümüzden tebessümü de eksik etmeden…