Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Benim Atatürk’üm

Elif Gülnur PARMAKSIZ: 3 Aralık 1968′ de Cizre’de doğdu. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun olduktan sonra Çağ Üniversitesi Psikoloji Bölümünde Yüksek Lisans yaptı.

1993 yılında girdiği Emniyet Teşkilatında, ülkemizin çeşitli illerinde polis memuru olarak görev yaptıktan sonra 2012 yılında emekli oldu. Sonrasında ADONYA, 101 ODALI KONAK, SİHİRLİ BİBER TARLASI adlı ilk gençlik romanları yayınlandı. Halen Çukurova’da yaşamaktadır.

BENİM ATATÜRK’ÜM

Benim izinden gittiğim, takip edip görüşlerini beğendiğim ama en çok da; yürekten minnettar olduğum birkaç kişiden birisidir Mustafa Kemal ATATÜRK. Benim için çok önemlidir.

Bazen duyuyorum; Gardırop Atatürkçüsü, Heykel Atatürkçüsü, Sözde Atatürkçü vs. gibi sözler üretmişler. Ben bunları düşünmek bile istemiyorum. Hoşuma gitmiyorlar. Çoğu insanın, ebeveyninden miras kalan dinleri gibi;  araştırmadan Atatürk’ü sevdiklerinin farkındayım. Bazılarının da miras yoluyla nefret ettiklerinin farkındayım.

Neden biz değerlerimizi araştırmıyor; inançlarımızı, sevgimizi, saygımızı başkalarının vicdanlarına bırakıyoruz? Evet, onları dinleyelim. Sevdiklerimizin düşüncelerine saygı duyalım. Ama bu düşünceleri araştıralım da… Dünyayı bir başkasının gözlerinden değil de, kendi gözlerimizden görelim. Okuyup araştıralım ama belgeleriyle açıklayanları tercih edelim. Bu; hele ki şu çağda, o kadar kolay ki! Biz lise çağında bile kütüphanelerde araştırma yapmak zorunda kalırdık. Oysa şimdi her bilgi,  bir arama motorunun ucunda. Hatta parmaklarımızı bile yormadan, mikrofona söyleyebiliriz ne istediğimizi. Neden bu kadar kör yaşıyoruz? Bazen karşılaşıyorum Atatürk düşmanlarıyla; tamamen kulaktan dolma hurafelerle diş biliyorlar ve bunlara hiçbir kanıt gösteremedikleri gibi, aksi kanıtlandığı halde nefretlerinden kopamıyorlar. Bu sabit fikirliliğe sebep olan şey tamamen bilgisizlik. Ne yazık ki insanlarımız okumayı sevmiyorlar. Uğruna kan bile akıtabilecekleri dinleriyle ilgili bile bilgisizler. İnandıkları kitapta ne yazdığından habersizler. Neden? Bu kadar bağlı olduğu dini öğrenmesine engel olan nedir? Hepimiz duyuyoruz:

               ”Bu Kutsal Kitap’ta da var. ”

               ”Öyle mi? Nerede? ”

               ”Tam olarak bilmiyorum ama varmış. ”

               ”Hemen bakalım internetten. ”  Ve bakınca görüyoruz ki, öyle bir şey yok.

               “Bana da falanca söylemişti. ” Ve bir mahcubiyet… Oysa bu duruma düşmemek de insanın elinde.

Çoğu zaman eski devirleri düşünürken; eski çağlarda yaşasaydım, kesinlikle öldürülürdüm, diye düşünürüm. Çünkü adalet yoksa, kadın erkek eşitliği yoksa buna katlanamazdım. Yaşadığım çağda olmaktan mutluyum. Elbette beğenmediğim durumlar çok ama genel olarak; hele de bir kadın olarak; haklarımı iade eden kişiye büyük bir gönül borcum var. Ben bunu yürekten hissediyorum. Ve işin ilginç kısmı; bu kişi bir erkek. Çoğu erkeğin, kadınları ezmeye çalıştığı, hak vermektense, elindeki hakları bile gasp ettiği bir dönemde, büyük bir cesaretle, muhteşem bir devrim yapan Mustafa Kemal ATATÜRK’e hem hayranım hem de Onu çok seviyorum. Tam bir cesur yürek… İnsanların konuşmaya bile korktuğu dönemleri görmüş birisi olarak; idam cezasını bile umursamayan bu insana saygı duymamak mümkün mü? Şu, parmaklarımın altında uçup giden sözcükleri yazıp okurken yaşadığım kolaylığı kime borçluyum? Ve sakın kimse bana Osmanlıca reklamı yapmasın, çünkü onu da bildiğim için Türkiye Türkçesi ile kıyaslayabiliyorum. Biz çok şanslı bir ulusuz. Çok şanslı kadınlar, çok şanslı çocuklarız. Araba kullanmak için erkeklerin iznine tabi değiliz. Eşit miras alıyoruz ve kılık kıyafetimiz için hödük bir erkeğin ağzına bakmıyoruz. İstediğimiz mesleği yapabiliyor, seçiyor ve seçiliyoruz. Hepsinden önemlisi; anlı şanlı bir vatanda özgürce yaşıyoruz.

Evet sevgimiz var. Ama bu yeterli mi? Atatürk’ün de istediği gibi, önemli olan; Ona, düşüncelerine, yaptığı devrimlere yaraşır şekilde yaşamak. Bunları yapmadan nasıl Atatürkçü olduğumuzu söyleyebiliriz? O, Türk Ulusunun; okuyan, yazan, vatanına yaraşır bireylerden oluşmasını isterdi. Batı’nın gelişmiş teknolojisini ya da bizde henüz olmayan bilgisini, sanatını öğrenmemizi isterdi. Çağdaş olmamızı ama ırkımızla da gurur duymamızı isterdi. Biz ilimle, bilgiyle, onun izinden giderek Atatürkçü olabiliriz. Ve çoğu kişinin unuttuğu bir nokta var ki; bence en önemlisi de budur. Türkler, kendilerinden aman dilendiğinde kabul ederlerdi. Bu Türklüğün en önemli özelliklerinden biriydi. Kapıdan giren düşmanımız da olsa, soframızda tabağı, evimizde bir yatağı olurdu. Biz bunları çok çabuk unuttuk. Kendi halkımızla düşman olduk.

Ben önüne Yunan bayrağı serildiğinde:

”Nedir bu? ” diye soran,

”Yunan Kralı bu eve girerken bu basamaklarda Türk bayrağını çiğnemişti, Paşam! ” cevabını alınca kaşlarını çatıp:

”Hata etmiş! Ben bu hatayı tekrar edemem. Bayrak bir milletin şerefidir, ne olursa olsun yerlere serilmez ve çiğnenmez, kaldırınız! ” diyen bir başkomutanın izindeyim.

Yunan General Nikolaos Trikupis esir düştüğünde:

”Üzülmeyin General; siz vazifenizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlup olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştur. Size karşı büyük bir hürmet hissi besliyoruz. Misafirimizsiniz. Yakında her şey düzelecektir. Buyurun, istirahat edin. ” diyebilecek zarafete sahip bir yüce gönlün izindeyim.

Anzak Annelerine yazdığı mektupta:

”Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” diyebilecek kadar öz saygısı ve merhameti olan bir Yüce Liderin izindeyim. Benim Atatürk’üm böyle bir insan.

Öyleyse biz, düşmanımıza bile saygı duyarak Atatürkçü olacağız. Okuyarak Atatürkçü olacağız. Bilimde çağdaş ama örfüne adetine saygılı, özgür, başarılı, vatansever insanlar olarak Atatürkçü olacağız. Gerektiğinde kullanmak için yabancı dil öğrenecek ama kendi dilimizi daha üstün tutup onu doğru kullanarak Atatürkçü olacağız. Köylümüzü küçümsemeyip baş tacı ederek Atatürkçü olacağız. Çalışkan olarak, var ederek, doğayı koruyarak Atatürkçü olacağız. Ona hakaret edenlerin mallarını almayarak, fotoğrafını asmayarak büyüdüğünü zannedenlerin iş yerlerine girmeyerek Atatürkçü olacağız.

Atatürkçüyüm demek yetmiyor anlayacağınız. Bunları yapın, sonra size ne derlerse desinler, umursamayın. Bence bir liderin en önemli özelliklerinden birisidir nezaket. O kendini, kendine yaraşır bir biçimde; nezaketle ifade ederdi. İçinden zarafet taşardı. Bu az bulunan özelliği, Onu düşmanlarının bile kalbine yerleştirdi.

Ve böyle bir deha Türk Ulusuna nasip oldu.

Galiba doğuştan şanslıyız. Mirasımız çok büyük!