Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

AİLE VE ÇOCUK


     Hasan YILMAZ

                                                                                              4.Sınıf Emniyet Müdürü

                                                                                   Balıkesir Em.Çocuk Şube Müdürü

Balıkesir Merkez ve İlçelerindeki lise ve dengi okullarda yaklaşık iki yıldır “Bilgi Toplumu Gençliği, Serbest zaman, Duygusal Zeka, Suç Gruplarının Gençlere Yaklaşım Taktikleri” ile İlköğretim, Lse ve dengi okullarda Velilere yönelik “Aile İçi İletişim” konulu seminerler yapmaktayım. Bu seminerlerde, meslek mensuplarımızın çocuklarının birçoğunun problemli olduğunu gözlemledim. Bundan dolayı derginizde “Aile ve Çocuk” yazı dizimi sizlerle paylaşmaya karar verdim.

Büyük Önder Atatürk “Çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmalı ve onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel olarak ele alınmalıdır. Çocuk sevgisi insan için bir ihtiyaçtır” demektedir.

Anne-babaların hatalarını alt alta sıralarsak belki 10 veya 20 tanedir. Fakat olumlu yaptıklarını alt alta sıralarsak 1000’leri bulacaktır. Yaptığımız küçükte olsa hatalardan dolayı çocuklarımızda bir takım izler kalmakta ve yaşamı boyunca sürmektedir. H.Jinott’un dediği gibi “Çocuklar donmamış beton gibidir, üzerlerine ne düşerse izi kalır.” Tabii ki amacımız en az hata. Eğer hata olduysa da bunu telafi ederek çocuklarımızı iyi yetiştirmek.

Dünyaya yeni gelen,  neşe kaynağımız olan çocuklarımız, yaklaşık 3 kg ağırlığında ve hiçbir deneyimi olmadan doğmaktadırlar. Bazı anne-babalar bu küçük ve yardıma muhtaç varlığı, bir gün insanlığa katkılarda bulunacak 90 kg ağırlığında 1.80-1.90 m. Boylarında bir yakışıklı ya da, 1.65-1.70 m. Boylarında bir güzel olacağını düşünemez. Ya da bu küçük varlığın bir gün insanlığa tıpkı Timur, Hhitler, Stalin, Abdullah Öcalan vb.gibi zarar verebileceğini düşünemez. Öte yandan olumlu anne-babaların “İleriyi görme” becerileri vardır ve bunu büyümekte olan bebeğin başarılı, yaratıcı ve olumlu bir erişkin olması için kullanırlar.

“Olumlu çocuk yetiştirmenin ilk şartı, olumlu anne-baba olmaktır” sözü unutulmamalıdır.(1) Sevgili anne-babalar! Lütfen sorumlulukları çeşitli nedenlere veya öğretmenlere yüklemeyin. Çocuklarınızın ilk öğretmenleri biz anne-babalarız. Hiçbir çocuk dünyaya 40 yaşının olgunluğu ile gelmemektedir. Çocukların dünyaya gelmesinde bir eşitlik söz konusu. Bütün çocuklar yaklaşık 3 kg ağırlığında, hiçbir deneyimi olmadan, konuşamadan ve sadece ağlayarak, dünyaya “ismi konmamış bir çiçek tohumu” olarak gelirler. Anne-babalar olarak onu eker ve sonra hangi çiçeğin çıkacağını bekleriz. İnsanlar farklıdır. Evet, yetişkinler, çocuklar, gençler hepimiz bir izi, düşünce haritası, ses tonu vs. ile her insan dünyaya eşsiz ve muhteşem vücut azaları ile gelmektedir. Şeklen birilerine benzeseler bile her ay birey farklı olarak dünyaya gelmektedir.

İnsanları benzerlikleri bir aray getirir, farklılıkları geliştirir. Bireyin eşsizlik duygusunu geliştirmek, öz değerlerini geliştirmek için temeldir. Eşsizliğimizin farkında olmazsak köleleşir, robotlaşır, bilgisayarlaşır ve diktatörleşiriz.(2) Yunus Emre eşsizliğinin farkında olduğu için “Yaratılanı severim yaratandan ötürü” demişti. Kendi eşsizliğinin farkında olup, kendine saygı duyuyor, insanlara saygı duyuyordu. Kendi eşsizliğinin farkına varan birey kendine ve bütün varlıklara saygılı olacaktır.

Biz anne-babalar olarak, bu eşsiz ve muhteşem varlığın fotokopimiz olmasını isteriz. Hatta işi daha da ileri götürüp, kendimiz hukuk, tıp, mühendislik vs. eğitimi göremediysek, bari çocuğumuz bunlardan birisi ile ilgili eğitim görsün isteriz. Oysa yaratan dahi muhteşem ve eşsiz yaratırken, biz anne-babalar onun eşsizliğini, benzemezliğini bilmeyerek, unutarak hep bizim gibi olmalarını bekleriz. Bundan daha büyük haksızlık olabilir mi?

Çiçek tohumu ortaya çıktığında ihtiyaçlarını, görüntüsünü, kokusunu keşfetmemiz gerekir. Bu hazineyi tanımak için zamandan, sabırdan ve gözlemden yararlanırız. Bu hazineyi geliştirmek için anne-babalar olarak kendimizi de geliştirmemiz, paradigmalarımızı esnetmemiz, (3)  yetişkinler olarak henüz kendi ihtiyaçlarımızı tamamlayamamışsak bir an önce başlamamız gerekir. (2)

Nasıl ve neyle başlamalıyız? Günümüzde kişisel gelişim ve aile içi iletişim ile ilgili çok sayıda yayın mevcut. Herhangi bir kitapçıya gidildiğinde bunları temin etmek oldukça kolay. Kitap fiyatları oldukça pahalı gelebilir. Yetişkinlerin sigara, parfümeri vb. gibi bir çok harcamada herhangi bir hesap yapılmadığı gibi, kitap hususunda da hesap yapılmaması gerektiğine inanıyorum. Çocuklarımız bizim geleceğimiz. Geleceğimizi daha iyi yetiştirmek bizim elimizde ve dikkat edeceğimiz küçük detaylarda. Başarılarda detaylarda gizli değilmi dir?

                                   Yunus Emri; İlim ilim bilmektir,

                                   İlim kendini bilmektir,

                                   Sen kendini bilmez isen,

                                   Bu nice okumaktır.

Derken öğrenmek ve okumaya işaret etmektedir. Yine inancımızda da “İlim Çin’de de olsa öğreniniz” denilmektedir. Oysa günümüzde;

            Bir Japon yılda 25 kitap okumakta,

            Bir İsveç’li yılda 18 kitap okumakta,

            Bir Fransız yılda 11 kitap okumakta,

            Türkiye’de ise; 6 Türk yılda 1 kitap okumaktadır.

Bu manzarayı değiştirmek, geleceğimiz olan çocuklarımızı daha iyi yetiştirmek ve yaşamı daha anlamlı (4), bir şölene, coşkuyla yaşanan bir hayata çevirmek için (4) mutlaka okumamız gerektiğine, yetişkinler olarak ihtiyaçlarımızın farkına vararak, ihtiyaçlarımızın karşılanması gerekliliğine inanıyorum.

Aile içi iletişimlerimizde; lütfen, özür dilerim, seviyorum, teşekkür ederim gibi kelimeleri çok miktarda kullanmamız, yapılan ve söylenenlerin mutlaka açıklamalarının yapılması gerekir. İş yerimizde dahi üstümüz bir emir verdiğinde açıklamada bulunmuş ise mutlaka o emir coşku ile yerine getirilmelidir. Bu evlerimizde de böyledir. Çocuklara karşı olumsuz kelimeler kullanırsanız olumsuz sonuçlar alırsınız, olumlu ve sevgi dolu kelimeler kullanırsanız olumlu ve sevgi dolu bir çocuk yetiştirirsiniz. (bunu yapabilirsin, başarabilirsin, devam et, seni seviyorum, harika, inanılmaz, iyi gidiyor vb.) Unutmayın çocuklarımız birer bilgisayar gibidir. Girdi olarak neyi verirseniz, çıktı olarak onu alırsınız. Çıktıdan memnun değilseniz mutlaka girdiyi geliştirmelisiniz.

Unutmayın; “Çocuklarda girdiyi değiştirirseniz, çıktıyı da değiştirirsiniz.” Eğer bir çocuk tenkit ile yaşamışsa, kınamayı  öğrenir. Eğer bir çocuk alay ile yaşamışsa, aşağılık kompleksi içerisinde utangaç olamayı öğrenir. Eğer bir çocuk övgü ile yaşamışsa, taktir etmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk hakkaniyetle yaşamışsa, dürüstlüğü öğrenir. Eğer bir çocuk tasdik edilerek yaşamışsa, kendine güvenmeyi ve kendini sevmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk arkadaşlık ve onama ile yaşamışsa, dünyayı sevmeyi öğrenir.(1)

Ayrıca çocuğun soru sorma ve yorum yapma yeteneğini ve özgürlüğünü destekleyin. Sen sus, sen daha çocuksun gibi kelimelerle onları susturmayın. Bu yaşlarda susturulan ve yorum yaptırılmayan çocuk okul, evlilik ve iş hayatında da aynı alışkanlıkları sürdürecektir. Doğan Cüceloğlu “Bir yaşındaki çocuğun da onuru, Cumhurbaşkanının da onuru aynıdır.” Demektedir.

Çocuklarımıza yüklenen bilgilere kendi değerlerimizi de yüklemeyi ihmal etmeyin. Japonların günümüz dünya pazarında söz sahibi olmasının nedeni, gün boyu evlerinde ve okullarında çocuklarına kendi değerlerini öğretmeleridir. Çok küçük miktarda doğal kaynaklara sahip olan bu ulusun, dünyanın en büyük alacaklı ulusu olduğunu, dünyanın en büyük bankasının Japonya’ da bulunduğunu, dünyada zirvede yer alan 10 kuruluştan 8’inin Japonlara ait olduğunu öğrendiğimizde, mutlaka Japonların doğru bir şeyler yapıyor olduğuna katılacaksınız. Ana okuluna başlayan her Japon çocuk hala ot bile bitmeyen Hiroşima ve Nagazaki şehirlerini mutlaka gezdirerek eğer değerlerinize sahip çıkmaz, kendinizi geliştirmez, girişimci olmazsanız atom bombaları başka şehirlerimizie de atılır diye öğretide bulunmaktalar. Kreşten yüksek okula kadar çocuklarına her gün bir saat dürüstlüğün, kişilik sahibi olmanın, namusun, sıkı çalışmanın olumlu zihinsel tutumların ve fikirlerin, hevesin, sorumluluğun, serbest girişimin, yurt severliğin ve yönetime saygının önemini öğretmektedir. Japon çocukları okulu bitirdiklerinde kendi kariyerlerini kurmaya hazır hale gelmiş oluyorlar.(1) Bizim ilk öğretimde her gün ettiğimiz andımız ve yeminimizi evde ne kadar konuşabiliyor çocuklarımıza önemini ne kadar vurulayabiliyor, Türkiye’de yaşamaktan gurur duymayı, doğruluğu, dürüstlüğü, çalışkanlığı, küçükleri sevip büyüklere saygılı olmayı ne kadar öğütleyebiliyoruz. Temiz bir toplum muyuz? Çalışkan bir toplum muyuz? Bunları çocuklarımızla paylaşmalıyız diye düşünüyorum.

Doğan Cüceloğlu “Dünyaya gelen her çocuk, engellenmez ise bilim adamı olur.” Demektedir. Yine Cüceloğlu’nun “keşke siz bir yaşam için iletişim donanımları” isimli son kitabında Halil Cibran’a ait “ Bir elmanın yüreğinde gizlenen tohum, görünmez bir elma bahçesidir. Ama bu tohum bir kayaya rast gelirse ondan hiçbir şey çıkmaz” sözü ibret vericidir.

Çocuklarına yeterince öz güven kazandırmış, aile yaşamında ve iş yaşamında daha anlamlı, daha coşkulu, hayatın çile çekilen yer değil, bir şölen olması dileğiyle.

KAYNAK

(1)   (1)   Zig Zigler- Olumsuz bir dünyada olumlu çocuklar yetiştirmek.

(2)   (2)   Virginia Satir- İnsan Yaratmak,

(3)   (3)   Metin Varol- Zerdüşt “Yaşamak İstiyorum Dedi”.

(4)   (4)   Turgay Biçer- NLP, Kişisel Liderlik.

(5)   (5)   Doğan Cüceloğlu- Savaşçı