A.B.D.’DE ORGANİZE SUÇLARLA MÜCADELE VE MÜCADELEDE KARŞILAŞILAN TEMEL PROBLEMLER
Hakkı TUNCER
Emniyet Amiri
Ardahan Emniyet Müdürlüğü
ORGANİZE SUÇLAR
Tanım
Organize suçları tanımlamaya yönelik çeşitli teşebbüsler olmuştur. Kolluk Güçleri ve Adalet Yönetimi Başkanlık Komisyonu tarafından oluşturulan, Organize Suçlarla Mücadele Çalışma Gücü’nün 1967 yılında hazırlamış olduğu raporda, organize suçlar Amerikan hükümetleri ve Amerikan halkının sınırlarının ötesinde faaliyetlerini yürütmeye çalışan bir grup insan olarak tanımlanmıştır (Philcox, 1978).
Ancak, son otuz yıl içerisinde çok çeşitli yazarlar tarafından yapılan tanımlamalar göz önüne alındığında, bir tür fikir birliğine varıldığı görülmektedir. Bu fikir birliğine göre organize suçlar şu şekilde de tanımlanabilmektedir; “gerçekçi olarak yasadışı faaliyetlerden gelir elde etmek için hareket eden ve devamlılık arz eden varlığını zorlama, güç kullanma, borsa üzerinde etkili olma ve/veya kamu görevlilerinin rüşvetle bozulmalarını sağlama yöntemleri ile koruyan sürekli olan bir suç faaliyetidir” (Albanese, 2000).
Tarihçe
“Organize Suçlar” ve “Mafia” terimleri halk tarafından sıkça kullanılmasına rağmen, organize suçların tanımında zaman zaman belirsizlikler olabilmektedir. Ne zaman organize suç terimi kullanılsa, halkın çoğunluğu Amerika’da en çok tanınan ve belki de en baskın gruplardan olan mafia veya Cosa Nostra hakkında konuşmaya başlamaktadır. Diğer taraftan, bağımsız olarak yasadışı faaliyetlerini yürüten daha küçük birçok grup da bulunmaktadır. Ancak, bu tür yasadışı grupların varlığı halkın büyük çoğunluğunu rahatsız ederek tehlike oluşturana kadar güvenlik güçlerinin yeteri kadar dikkatini çekmemektedir (Pace & Styles, 1975).
İlk organize suç faaliyeti olarak kabul edilen Sicilya Mafia’sının, Giuseppe Mazzini isimli bir İtalyan tarafından 1860 yılında İtalya’nın Palermo kentinde başlatıldığına inanılmaktadır. İtalya’nın işgal altında olduğu o dönemde, Mazzini tarafından ülkesini birleştirmek amacıyla “Genç İtalya Toplumu” adında gizli bir topluluk kurulmuştur (Chandler, 1975).
Bir iddiaya göre “MAFİA” kelimesi İtalyanca; Mazzini, Soygun, Kundaklama, Zehirlemeye Yetki vermektedir anlamına gelen “Mazzini, Autorizza, Furti, Incendi, Avvelenamenti” kelimelerinden oluşmaktadır. Mafia’nın İtalya için önemli bir tehdit haline gelmesi sonucu Mussolini tarafından Mafia’yı ortadan kaldırmaya yönelik olarak alınan sert tedbirler, birçok Mafia üyesinin Amerika’ya göç etmesine yol açmıştır. Böylece, Birleşik Devletler mafia ile tanışmıştır. Amerikan Mafia’sının da Sicilyalı bir göçmenin oğlu olan Joseph P. Macheca tarafından kurulduğuna inanılmaktadır. 1868 yılında düzenlenen Başkanlık seçimi kampanyaları esnasında, yürüyüş yapmakta olan bir grup üniformalı ırkçı Sicilyalılar tarafından yolda rastlanılan Afrika kökenli Amerikalıların öldürülmesi olayını Macheca organize etmiştir (Chandler, 1975).
Yapısal Özellikler
Organize suçların kabil edilen bir takım tanımlarının yanı sıra, araştırmacılar ve polis birimleri tarafından tanımlanan birtakım bir takım karakteristik özellikler de bulunmaktadır. Genellikle organize suçta bir ideoloji olmamaktadır ve öncelikle yasadışı faaliyetlerine karşı korunma amacıyla politika ile ilgilenilmektedir (Abadinsky, 1990). Ancak, politik olarak muhafazakar olma eğilimi göstermektedirler ve bu şekilde suç örgütünü kararlı ve bozulmaz tutabildikleri değerlendirilmektedir (Philcox, 1978). Ayrıca, bir şehrin belirli bir bölgesinde veya belirli bir iş alanında veya her ikisi üzerinde tekel kurma eğilimindedirler (Abadinsky, 1990).
Organize suç örgütünde hiyerarşik bir yapı bulunmakta ve her alt seviye bir üst seviye tarafından kontrol ve komuta edilmektedir. Üyelik için önemli kısıtlamalar bulunmaktadır ve bu kısıtlamalar organize suç gruplarına göre farklılıklar gösterir. Üyelik oluştuğu zaman artık süreklilik arz eden gizli bir anlaşma yapılmış olmaktadır (Abadinsky, 1990). Genel olarak, üyeliğe kabuller akrabalık bağlarına, tanınırlılık esaslarına ve suçlular toplumu ile bağlantılara göre yapılmaktadır (Inciardi, 1999).
Organize suç örgütleri için şiddete dayalı davranışlar ve rüşvet çok değerli kaynaklardır ve örgütün yasadışı faaliyetleri ile elemanlarını gizlemede araç olarak kullanılabilmektedir (Abadinsky, 1990). Örgüt içerisinde, daha önemli görevlere gelmek ve yetki elde etmek isteyen elemanlar olmasına rağmen, organize suç örgütlerinin temel hedefi ekonomik servetlerini arttırmaktır (Philcox, 1978). Buna ilaveten, yüksek kazançlarını garanti altına almak amacıyla belirli pazarları tekellerine almak organize suçların en önemli hedefidir (Conklin, 1973).
Bir organize suç örgütünde görev dağılımı bulunmaktadır. Örgüt elemanları uzmanlık alanlarına göre örgütün faaliyetlerini yürütürler. Örneğin, saldırı ve cinayet gibi zor görevler “icracı”, kara para aklama “para taşıyıcı” ve ilgili kamu görevlilerinin rüşveti ile ilgili ayarlamalar “tamirci” uzmanlık alanlarına girmektedir (Abadinsky, 1990). Organize suçlar, elemanların uymakla yükümlü oldukları bir dizi yasalar ve düzenlemeler tarafından idare edilir (Abadinsky, 1990). Organize suçların sağlamlığını sağlayan ilginç özeliklerinden birisi de müşterileri haline gelen kişiler tarafından yasadışı faaliyetlerin talep edilmesidir (Keve, 1995).
ORGANİZE SUÇLARLA MÜCADELE
1960’lı yıllarda, yüksek suç oranları, şiddetli sokak gösterileri ve Başkan John F. Kennedy ile Siyahi Müslüman Lider Malcolm X gibi politika liderlerine yapılan suikastlar Amerika Birleşik Devletlerinde gittikçe artan bir anarşi korkusuna neden olmuştur. Bunun sonucu olarak da, suçlarla etkili bir şekilde mücadele edebilmek amacıyla Başkan Lyndon Johnson tarafından 1965 yılında Kolluk Güçleri ve Adalet Yönetimi Başkanlık Komisyonu oluşturulmuştur (Inciardi, 1999). Organize suçlarla mücadele ile ilgili olarak Amerika Birleşik Devletleri Başkanına tavsiyelerde bulunmakla görevli olan Organize Suçlar hakkında Başkanlık Komisyonunun kurulması, organize suçlarla mücadelede önemli bir adım olarak kabul edilmektedir (Abadinsky, 1990).
Daha çok Başkan’ın Komisyonu olarak bilinen bu komisyon, gerektiği kadar görev güçleri kullanmak suretiyle kolluk güçlerinin yapısını ve suçlardaki artışı gözden geçirmek ve yapılması gereken faaliyetler hakkında tavsiyelerde bulunmak ile görevlendirilmişti. Ancak, suçun temel kaynaklarını tespit edemediğinden Komisyon tarafından sunulan teklifler başarılı olamamıştır. Bu nedenle, tavsiyelerin bir sonucu olarak 1968 yılında yürürlüğe giren Suçla Mücadele ve Emniyetli Sokaklar Yasası’nın, suçla mücadele için çözüm bulmaktan çok mevcut suç oranını azaltmaya yönelik politik bir entrika olduğu iddia edilmiştir (Inciardi, 1999). Diğer taraftan, Suçla Mücadele ve Emniyetli Sokaklar Yasası ile kurulan Kolluk Güçleri Destek İdaresi, suçla mücadele eden birimlerin teknik olarak kendilerini geliştirmelerine ve eğitim programları vasıtasıyla personel kalitesinin arttırılmasına sağladığı maddi destek ile önemli ölçüde yardım etmiştir (Inciardi, 1999).
Organize suçlarla mücadelede atılan önemli adımlardan birisi de Federal, Şantajdan Etkilenmiş ve Rüşvetçi Organizasyonlar Yasası içerisinde düzenlenmiş olan organize suçlar tanık koruma programıdır. Savcılara suça tanık olan kişilerin ifadesini alma yetkisi tanınmıştı, ancak hükümet tarafından hayatları koruma altına alınmadıkça tanıklar ifade vermeye korkuyorlardı. Bu yüzden, Federal, Şantajdan Etkilenmiş ve Rüşvetçi Organizasyonlar Yasası ile sağlanan yeni bir yer ve yeni bir kimlik gibi imkanlar, bu tür tanıkların suç ve suçluların aydınlatılmasında kolluk güçlerine yardımlarını kolaylaştırdı (Keve, 1995).
Mücadelede Karşılaşılan Problemler
Amerika Birleşik Devletlerinde organize suçlarla mücadelede ortaya çıkan problemlerin birkaç değişik nedenleri bulunmaktadır. Bunların arasında; organize suç örgütlerinin hiyerarşik yapıları nedeniyle üst seviye suçlulara ulaşılmadaki güçlükler, karmaşık kolluk kuvvetleri yapısı ve güvenlik güçlerinin birlikte çalışmalarını güçleştiren federal, eyalet ve yerel düzeyde adli sistem farklılıkları sayılabilir (Abadinsky, 1990; Pace & Styles, 1975). Organize suçlarla mücadelede bir başka problem de bu tür suçlarla ilgili olarak tanık bulma zorluğudur. Organize suç faaliyetlerine tanık olma durumunda bulunan kişiler, suç örgütleri tarafından zarar görmekten, hatta öldürülmekten korktukları için ifade vermekten kaçınırlar (Philcox, 1978). Bu tür problemler ile burada sayılmayan diğer problemlere aşağıda değinilmektedir.
Mücadeleci Birimlerin Çeşitliliği ve Karmaşık Yapıları
Amerika Birleşik Devletlerinde aşırı derecede güvenlik gücü birimi bulunmaktadır. Birçok durumda belirli bir bölgede dahi birden fazla güvenlik teşkilatı olabilmektedir. Hatta aynı suç örgütü hakkında soruşturma yürütüldüğü durumlarda, özerkliklerinden dolayı sık sık aralarında rekabet sorunu ortaya çıkmaktadır ((Berk, Cole & Edelhertz, 1984; Keve, 1995). Bunun sonucu olarak da, yakın işbirliği gerektiren organize suçlar gibi karmaşık suçlarla mücadelede güvenlik birimlerinin ihmalkar davranışları ortaya çıkmaktadır. Bu durum da, güvenlik güçlerinin görevlerini yerini getirmelerine engel ve başarısızlığa neden olmaktadır (Keve, 1995).
Amerika Birleşik Devletlerinde, organize suçlarla mücadelede başlıca görevli kuruluşlar Adalet Bakanlığı bünyesinde bulunmaktadır (Pace & Styles, 1975). Bakanlığın başında Başkanlık Kabinesinden atanan Başsavcı bulunmaktadır. Ancak, organize suçların uzmanlık gerektiren türleri ile mücadele amacıyla zaman içerisinde çeşitli federal birimler oluşturulmuştur. Bunun neticesi olarak da, federal güvenlik gücü hazine, adalet ve savunma gibi çeşitli bakanlıklar altında çeşitli birimlere ayrılmıştır (Abadinsky, 1990).
Bu alandaki en eski federal birim, temel görevi mahkumların nakliyesi olan Mareşal Servisi’dir. Organize suçlarla mücadelede görevli birimler arasında, Federal Soruşturma Bürosu (FBI) ile Uyuşturucu ile Mücadele Teşkilatı (DEA) önemli bir yer tutmaktadırlar. FBI, organize suçlarla mücadelede görevli ilk birim olarak bilinmektedir. DEA ise, önemli uyuşturucu madde kaçakçılarına yönelik soruşturmalar yoluyla kontrollü maddeler hakkındaki federal yasaların uygulanmasından sorumludur (Abadinsky, 1990).
Amerika Birleşik Devletlerinde organize suçlarla mücadelede karşılaşılan problemler arasında, federal seviyede çeşitli güvenlik birimlerinin olması ve yerel seviyede yirmi binden fazla polis teşkilatı olması önemli bir yer tutmaktadır. Eyaletlerin eyalet seviyesinde kendi teşkilatları ve hemen hemen her belediyenin de bir polis teşkilatı bulunmaktadır. Bu yüzden, güvenlik teşkilatlarındaki bu karmaşıklık organize suçlarla mücadeilede etkisizliğe neden olmaktadır (Abadinsky, 1990).
Halbuki, organize suçlarla etkili bir şekilde mücadele edebilmek için suçun her yönü ile anlaşılması gerekmektedir (Hicks, 1998). Bu olgunun anlaşılması yerel güvenlik güçlerinin katılımını gerektirir, ancak, yerel seviyedeki güvenlik birimlerinin etkisiz kalmalarının çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Bunların birincisi, organize suç grupları yerel seviyedeki seçimlere hile karıştırmak için büyük mektarlarda para dağıtabilirler. Yerel güvenlik güçleri yetki bakımından kendi şehir sınırları içerisinde kısıtlı hareket etmek zorundadırlar ve buna bağlı olarak da organize suçlarla mücadelede yetkilerini genişletemezler (Pace & Styles, 1975).
Bunların yanı sıra, oldukça yüksek bütçe gerektiren organize suçlarla mücadele için yerel güvenlik güçlerinin bütçeleri yeterli olamamaktadır (Bequai, 1979) . Federal, eyalet ve yerel yasaların uygulanmasındaki yöntem ve dil farklılıkları da birlikte çalışmayı zorlaştırnmaktadır (Pace & Styles, 1975). Amerikan Anayasasına ilave edilen Dördüncü Değişiklik Maddesi ile gereksiz arama ve el koymalara mani olunmakta ve polisin yapacağı aramalarda kesin olarak aranacak maddeyi tanımlayan arama kararı gerekmektedir (Swanson, Territo & Taylor, 2001).
Bütün bunların ötesinde, yasadışı bağlantılarının polis tarafından tespit edilmesini zorlaştırmak isteyen organize suç örgüt liderleri, örgütün faaliyetlerini ülkenin çeşitli bölgelerine dağıtmaktadırlar. Böylece, aynı suç örgütü tarafından birbirinden ayrı olarak gerçekleştirilen yasadışı faaliyetler arasında yerel polis tarafından bağlantı kurulması neredeyse imkansız hale gelmektedir. Organize suçlarla mücadelede en etkili tekniklerden birisi olarak kabul edilen gizli görevli kullanılması da, yerel polis için hem çok masraflı hem de çok tehlikeli bir teknik olarak ortaya çıkmaktadır (Pace & Styles, 1975). Öte yandan, organize suçlarla mücadelede iyi eğitimli ve çok sayıda personele ihtiyaç olmakta fakat yerel polis teşilatlarında bu tür eğitimli ve yeterli sayıda personel bulunmamaktadır (Abadinsky & Winfree, 1992). Organize suç örgütleri yasama düzenlemeleri aşamasında eyalet hükümetlerine nüfuz edebilmekte ve ulusal düzeyde de yasama organlarına sayısız politik taleplerde bulunabilmektedirler (Pace & Styles, 1975).
İhtisaslaşma
Beyaz yaka suçları gibi organize faaliyetler olarak yürütülen suç türlerinin karmaşık yapıları vardır ve bu tür organize suçlarla mücadele ihtisaslaşmayı (Schlegel, 2000), ve buna bağlı olarak da ihtisaslaşmış merkezi soruşturma birimlerinin kurulmasını gerektirir (Moore & Trojanowicz, 1988). Organize suçlarla mücadeleye yönelik soruşturmalarda uzmanlığın önemi, operasyonların planlama aşamasında gayri resmi grubun emir ve komuta edilmesinde gayri resmi bir liderlik özelliği gerektirir. Bu tür gayri resmi liderlik ve gruplar kısa vadede personelin yeteneklerini geliştirebilmekte ve kendine güveni arttırabilmekte ancak, uzun vadede genel yapının bozulmasına da neden olabilmektedir (Pace & Styles, 1975).
İhtisaslaşma, özellikle büyük organizasyonlarda verimlilik için çok önemli bir özellik olmasına, uzmanlık gerektiren işlerin iyi derecede yerine getirilmesi, kendine iyi derecede güvenen ve aralarında birlik ruhu olan bir grup oluşturması gibi avantajları olmasına rağmen, çeşitli dezavantajları da bulunmaktadır (Swanson, Territo & Taylor, 2001).
Öncelikle, gittikçe artan bölümler nedineyle organizasyon yapısı daha karmaşık bir hal almaktadır. İhtisaslaşma daha fazla koordinasyon gerektirdiğinden, ilave hiyerarşik yapılar doğmaktadır. İhtisaslaşmaya bağlı olarak birimler arasında gittikçe artan bir düşmanlık ve ayrılmalar oluşmaya başlamaktadır. Bu durum genel olarak organizasyonun verimliliğini olumsuz yönde etkilemektedir. Son olarak da, devriye görevi yapan polis memurları zaman zaman dedektiflere bilgi verme konusunda isteksiz davranmakta, çünkü kendi yaptıkları işlerden dedektiflerin yararlandıklarını düşünmektedirler. İhtisaslaşmış soruşturmacılar ile ihtisas sahibi olmayan amirleri arasında da terminoloji problemleri olabilmektedir. Çünkü, ihtisas sahibi soruşturmacılar amirlerinin bilemeyeceği birtakım özel tabirler kullanmaktadırlar (Souryal, 1985).
Yolsuzluk
Birleşmiş Milletler, muazzam ekonomik kayıplara neden olan yolsuzlukları suçla mücadelede çok önemli bir engel olarak kabul etmektedir (ODCCP-Basın Açıklaması:5). Birleşik Devletler eski Yargıtay Başkanlarından Earl Warren, politik yolsuzluğun organize suçlarla mücadelede çok hayati bir problem olduğunu beyan etmiştir (Conklin, 1973). Organize suç grupları yasadışı faaliyetlerini polisin müdahalesinden uzak ve rahat bir şekilde yürütmek istediklerinden, kendilerini siyasi güvence altına almak istemektedirler. Organize suç grupları siyasi yolsuzluğu, hükümet organlarından mukaveleler de elde etmek suretiyle önemli bir gelir aracı olarak görmektedirler (Bequai, 1979). Organize suç gruplarının kullandıkları yöntemlerden birisi de, politika adaylarının oldukça pahalı olan seçim kampanyalarına destek vermektir. Bu tür aşırı miktarda maddi yardımları kabul eden politikacılardan, seçilmeleri halinde bunların karşılığı talep edilmekte çok büyük bir ihtimalle de zorla istenilmektedir (Conklin, 1973). Böylece, organize suç gruplarının yasadışı faaliyetlerini yürütmede kullandıkları en önemli yöntemler arasında, kendilerini muhtemel soruşturmalardan sürekli olarak haberdar edecek kamu görevlileri satın alma gelmektedir (Philcox 1978).
Üst düzey bir mafia üyesi iken Birleşik Devletler için çalışan muhbirlerin en önemlilerinden birisi olan Vincent Charles Teresa, yolsuzluk yönteminin Sicilya Mafia üyelerinin memleketleri İtalya’dan Amerika Birleşik Devletlerine göç ettikleri zamana kadar dayandığını belirtmiştir. İtalya’da o zamanlar yasadışı faaliyetlerin polis müdahalesi olmaksızın yürütülebilmesi için polise rüşvet vererek satın alma bir tür gelenek gibiydi (Teresa, 1973). Bu tür yolsuzlukların önüne geçilebilmesi amacıyla, sistematik yolsuzluğa karışan kolluk görevlilerinin federal düzeyde kovuşturmaya tabi tutulacakları Başkan Richard M. Nixon tarafından 1969 yılında açıklanmıştır (Peterson, 1973).
Gizli Görevli Kullanılması
Bilindiği gibi, kolluk güçleri görevlerini yerine getirirken olaylara karşı reaktif, yani bir olaya tepki olarak veya proaktif, yani henüz suç oluşmadan, veya her iki yaklaşımı birden kullanarak hareket etmektedirler. Genel olarak, saldırı, cinayet ve tecavüz gibi kolluk güçlerine bildirilmesi beklenen suç türleri için reaktif yaklaşım kullanılmaktadır. Ancak, kumar ve fuhuş gibi mağduru olduğu halde polise ifade vermek istenmemesinden dolayı “mağduru olmayan suçlar” kabul edilen suç türleri ile mücadelede, kolluk güçlerinin kimliklerini gizlemeleri ve proaktif yaklaşım göstermeleri gerekmektedir. Bu durum da gizli görevli kullunma zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Gizli görevli olarak çalıştırılacak kolluk görevlilerinde aranan başlıca karakteristik özellikleri arasında, toplum içerisinde çoğunluğun tasvip etmediği yalan söyleme, hilekarlık ve manipulasyon yapma türünden özelikler yer almaktadır (Bladow, 1994).
Her iki yöntemle de yani reaktif veya proktif olarak çalışmakta olan polisler rüşvetle karşı karşıya bulunmaktadırlar. Ancak, proaktif olarak çalışan polisler bu tür durumlarla daha sık olarak karşılaşmakta ve test edilmektedir. Reaktif olarak çalışan bir polisin müdahale ettiği suçu değiştirme veya aldığı bilgiyi örtbas etme durumunda bunların teşkilat tarafından ortaya çıkartılması ihtimali var iken, proaktif olarak çalışan bir polisin yalnız kendisi tarafından bilinen bir suç hakkında işlem yapabilme veya suçu görmezlikten gelebilme yetkileri bulunmaktadır. Üstelik, suçlu gibi hareket eden gizli görevlilerin kontrol altında tutulmaları da oldukça zordur, çünkü faaliyetlerinden ancak onlar bilgi verdiği ölçüde teşkilatın bilgisi olabilmektedir (Abadinsky, 1990). Daha önce de belirtildiği gibi, gizli görevli olarak çalıştırılan kolluk görevlisinin karakteristik özellikleri rüşvet almaya eğilimli bir insanın karakteristik özellikleri ile benzerlik de göstermektedir (Bladow, 1994).
Çok sayıda rüşvetçi kolluk görevlilerinin olması bu durumu teyid eder niteliktedir. 1962 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde meydana gelen eroin yakalaması olayı rüşvet vakalarının en önemlilerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Bu olay “Fransız Bağlantısı” anlamına gelen “French Connection” olarak bilinmektedir ve olayda uluslar arası düzeyde gerçekleştirilen bir operasyon ile önemli miktarda eroin yakalanmıştır. Ancak, yakalanan eroin maddesinin emanet odasından çalındığı anlaşılmış ve buna bağlı olarak da birkaç polisin tutuklanmasına neden olmuştur (Abadinsky, 1990).
Sürecek…