Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

DOĞRULAR VE YANLIŞLAR

 

Kemalettin ERTAN

Emekli Emniyet Müdürü 

BU GEMİNİN YOLCULARI

“Bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen, dünya yine de güzeldir.”

İnsanı yaşama bağlayan bu sözü, hiç unutmayanlardan biriyim. Yani dolu olan yanını görenlerden.

Yaşadıkça, mutlu anlarımız olduğu kadar, üzüntülü, acılı zamanlarımız da olur. Karşılaştığımız sorunlar, derecesine göre bizi etkiler, uğraştırır.

Hızla gelişen teknolojinin artıları yanında eksileri de çok. Buna bir de çoğalan nüfusun olumsuzluklarını eklerseniz, yaşamın daha zorlaştığı fark edilir.

Bu durumun, değişik yansımaları var.

Gözlemlediğimiz kadarı ile;

İşsizler, güçsüzler, mutsuzlar çoğaldı.

Onur, gurur, vakar sözcükleri anlam değiştirdi.

Mahremiyete (Özel hayat-kişilik hakları) müdahaleler arttı.

Kime inanıp, güveneceğimizi şaşırdık.

Değer yargılarımız zedelendi. Dini duygularımız istismar edildi, ediliyor.

Politikacılar zaten bir alem. Çoğunluğu, dün ak dediğine bugün rahatlıkla kara diyebiliyor.

Bu nedenlere bağlı olarak da;

Suçlar çeşitlendi ve çoğaldı. Rüşvet ve diğer mala yönelik suçlar, neredeyse yüz kızartıcılık niteliğini yitirdi.

Yanlışı seçerek güç kazananlar yüzünden, dünya nimetlerinin paylaşımında, aşılması güç dengesizlikler oluştu ve adaletsiz yaklaşımlar egemen oldu.

Hemen belirtelim ki;

Yasa ve ahlak kurallarına uyarak çıkarını koruyan, yani emeklerinin karşılığında mal, mülk edinerek yada bir unvan ve makam sahibi olarak güç kazananlara, saygı duyarız, gerekirse küçüğümüz bile olsalar, ellerinden öper, baş tacı ederiz.

Ne acı değil mi? Eli öpülecek insanlar parmakla gösterilecek kadar azalırken, yanlışı seçenler çoğalıyor.

Daha çok mal edinme, daha çok öne çıkma uğruna neler yapılmıyor ki?.

Hal böyle olunca da, geçim sıkıntısı içinde olanlar bu bozuk düzene baş kaldırıp çeşitli eylemlere yöneliyor ve suç işliyorlar.

Böyledir diyerek yapılanlara seyirci mi kalacağız.

Elbette hayır.

Her toplumda, iç güvenliği sağlamakla görevli kuruluşlar vardır. Bizde de,  bu görevi Polis ve Jandarma ile Sahil Güvenlik güçleri üstlenmiştir.

Polisimiz, ordumuzdan sonra halkımızın güvenini kazanmış olan hizmet birimlerinden biridir.

Mesleğe başladığım ilk birkaç yılı (1951-53) düşünüyorum da, nereden nereye gelmişiz.

Polis teşkilatı bu gün, bir çok dalda söz sahibi araştırmacı, yapıcı ve yaratıcı personeli barındırıyor bağrında.

“Çağın Polisi” dergisinin birkaç sayısını dikkatle incelerseniz, her rütbeden personelin “Biz de varız” diyen seslerini duyar gibi olursunuz.

Çok güçlüyüz. Ama Bu gücümüzü, bazı nedenlerle yeterince sergileyemiyoruz. Aslında sorunlarımız belli ama çözümde gecikiyoruz.

Öncelikle rütbe terfi sistemimizi, Ordumuzdaki gibi bir sisteme oturtamadık.

Bu yüzden emniyet müdürü rütbesindeki personelde hızlı bir artış başladı ve yığılmalar oldu. Piramit sarsıldı, şekil değiştirdi.

Bir görev için yüzlerce aday oluştu. Bu da rekabeti doğurdu. Terfi ve üst görev edinmede, isteyerek yada istemeyerek devreye bazı aracılar ve siyasetçiler sokuldu. Çeşitli senaryolar yanında, rakiplerin saf dışı bırakılması planları yapılmaya başlandı.

Evet, nereden nereye geldik demiştik.

Bakınız, bir zamanlar;

İlçelerin çoğunda güvenlik hizmetleri, yani emniyet komiserliği görevi, bir komiser yardımcısı, o da yoksa kıdemli bir polis memurunun sorumluluğunda yürütülürdü.

Bazı illerde ise, emniyet müdürü rütbesindeki personel yetersiz olduğu için bu görev emniyet amiri, başkomiser ve komiser rütbesinde olanlar tarafından vekaleten yetiren getirilirdi.

Ya şimdi?

O kadar çok emniyet müdürü rütbesinde personelimiz var ki;

O kadar çok il ve merkez kuruluşlarında yeni hizmet birimleri, yeni unvanlar ve görev yerleri oluşturuldu.

İlçelere bile emniyet müdürleri atandın

Yer bulamayanlar, kapasiteleri aşılarak APK Dairesinde ve Teftiş Kurulunda görevlendirildi.

Teşkilat bu yoğunluğu kaldıramıyor artık.

Bu mesleğe gönül verenler; görevde iken de, emekli olduktan sonra da, yani yaşadıkları sürece teşkilatlarından kopamazlar. Güvenlik konusunda, halka yararlı olma amaçları ise, hep sürer gider.

Üzüntümüz sadece, bazı arkadaşlarımızın attığı yanlış adımlardır.

Özellikle ara sıra yakıştırmalar da olsa, gündemden düşürülmeyen rüşvet olayları.

Kısa bir süre önce, bir memur arkadaşımız şeytana uyarak, beş milyon rüşvet alır, yakalanacağını anlayınca da parayı yutar. Ancak, para röntgenle resimlendirilir.

Medya, böyle bir haberi kaçırır mı?

“İşte rüşvetin belgesi” diye başlıklar atılır ve herkese duyurulur. Üzülmemek elde mi?

Gerçi mali açıdan, trilyonları götürenlerle kıyaslanamaz ama, olaya karışanların konumu bakımından önem taşır.

Bu nedenle, hiç kimse çıkarı uğruna ve güç kazanmak için bu mesleği basamak yapmaya kalkışmamalıdır.

Özelliğini kaybetmiş olsa da rüşvet, alan içinde veren(!) içinde yüz kızartıcı bir suçtur.

Delil varsa, rüşvet alanın işi bitmiş, dünyası kararmıştır artık. Sadece onun mu? Evli ise eşinin, varsa çocuklarının ve yakınlarının dünyaları da kararır. Ya arkadaşları ve dostları?

Değer miydi?

Aç mıydın be kardeşim, sokakta mı kalmıştın?

Yakalanmasaydın bile, sağladığın çıkar, yitirdiğin onur ve gururunla ölçülebilir mi?

Yazık çok yazık…

Sakın, geçim sıkıntısı çektiğin mazeretine sığınma. Bu bilinen bir şey ama, senin yanlışı seçmenin gerekçesi olamaz.

Milyonlarca işsiz insanımızı hiç düşündün mü?

Bizler, hizmetlerinden dolayı ve yine zor durumda kalan yakınlarının hatırı için, yanlışı seçerek suça yönelenleri affetsek bile, yasalar affetmez.

Yanlışı seçipte yakalanmayanları ise , zaten vicdanları mahkum etmektedir.

Bu teşkilatın onuru korumak, tüm mensuplarımız için kutsal bir görevdir. Bunu asla unutmayalım.

Ve gelin, mesleğe gönül verenleri bir kez daha saygı ile selamlayalım.