Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

KURUMSALLAŞMA ANLAYIŞI YA DA SORUNU

 

Cengiz GÜN

Emniyet Amiri

Ankara Ruh.Teb.Şb.Md.lüğü

Resmi ya da özel kurum ve kuruluşların bir çoğunda aslında olmaması gereken, ancak üzülerek gözlemlediğimiz iki konu var : 1- Yönetim değiştikçe, sanki yeni veya başka bir örgütlenme ile karşı karşıyayız gibi uygulama değişiklikleri, 2- Eğitim düzeyi ne olursa olsun, insanlarımızdaki tanıdık aracılığı ile iş yaptırma eğilimi. Örgütlerdeki yönetim değişiklikleri olağandır. Tabii ki bir yönetim ilelebet devam edecek değildir. Bu bağlamda inisiyatif kullanılabilecek konularda yeni yorumlar getirilmesi de doğal karşılanmalıdır. Ancak kuruluşun tabi olduğu mevzuatta herhangi bir değişiklik olmadan uygulamaların tam tersine bir şekilde değişmesi anlaşılır gibi değil ama ülkemizin bir gerçeğidir. Bir komisyon görevi dolayısıyla birlikte görev yaptığımız bir mühendis arkadaşın konu ile ilgili bir yorumunu buraya aktarmak istiyorum. “Bizde yasal düzenlemeye hiç gerek yok, çünkü yasa çıkarılıyor ve ardından üst makamlarca bu konuda biraz esnek davranalım deniliyor ve yasal düzenlemenin herhangi bir anlamı kalmıyor” demişti arkadaş. Tabii ki yasalar her konuyu düzenlemez, uygulayıcılara mutlaka inisiyatif kalır. Ancak bu inisiyatif kullanma, bir yönetimden diğerine 180 derecelik bir zıtlık gösteriyorsa burada bir sorun var demektir. 

Şarklı (doğulu) toplumların özellikleri sayılırken, tanıdıklarına daha fazla tolerans tanıma (hoşgörü gösterme) de bir özellik olarak sayılmaktadır. Bu durum üzülerek belirtmek gerekir ki devletin kurumsal işlemlerinde de kendini göstermektedir. Resmi kurumlarda işi olan hemen bir tanıdık bulma telaşına düşüyor. Resmi yerlerde görevli olmayanlar tanıdık arıyor da resmi görevliler tanıdık aramıyor mu? Aynı şey resmi görevliler için de söz konusu ve bir de görevi dolayısıyla icracı bir yerde görevli ise artık yapılan görevler sanki bir karşılık için yapılıyor şekline dönüşüyor, herkes çevre yapmaya, çevre genişletmeye uğraşıyor. Tanıdık birilerini devreye sokmadan “olmaz” yanıtını aldığınız işlemler, tanıdıklarla “sempatik kanallardan” girilerek “olur” hale getiriliyor. Olacak bir iş ise, görevlinin yapması gereken bir durum varsa niçin “sempatik kanallardan” devreye girilmeden ifa edilmez? Görevlinin orada bulunma nedeni nedir? Yapılması mümkün olmayan bir şey ise birilerinin devreye girmesi ile nasıl “olur” hale getirilir? Tam bir çağdışı kalmış anlayış!

Sorunun en iyi çözüm yolu ise tabii ki “kurumsallaşma”. İyi bir teknik altyapı, konusunda eğitimli personel, görev tanımları net bir şekilde yapılmış birimler ve örgütlenme, istikrar içinde devam edecek hizmet anlayışı. Kurumlar toplumsal hizmetlerin yerine getirilmesi amacıyla kurulmuş olmaları itibariyle yönetim bilimleri kadar sosyolojinin de ilgi alanına girmektedir. Kurum ve kurumsallaşmadaki aksama, yukarıda belirlediğimiz toplumsal sorunları da beraberinde getirmekte olup bu yönüyle de konuya sosyolojik bir bakışta da fayda olacağını düşünüyoruz. 

Kurum ve Kurumsallaşma

En geniş anlamıyla, iktisadi, sosyal ve kültürel faaliyetler gibi toplumsal problem ve ihtiyaçlarla ilgilenen büyük, yaygın teşkilatlara kurum adı verilmektedir. Sosyal bilimlerde, belirli bir iş veya amaca yönelik olan ve devamlılık gösteren kurulu usul ve kurallar bütününü ifade için kullanılır. Kurum kısaca, bir şeyi kesin, formel ve düzenli olarak yapma şekli olarak da tanımlanmıştır. Burada belirli davranışların tekrarlanması, kalıplaşması ve toplumu oluşturan bireylerce ortak bir hareket biçimi olarak kabulü söz konusudur. Sonuçta belirli bir usul, bir kural, bir davranış biçimi topluma yerleştiği zaman kurum haline dönüşmektedir. Buradan hareketle kurumların toplumdan topluma değişiklikler göstermesinin de normal bir sonuç olduğunu söyleyebiliriz.

Kurumda, bir sosyal ihtiyaç ya da işlevi karşılamaya yönelik birbiriyle organize olmuş normlar, ilişki ve roller vardır. Normlar (şekilsel kurallar, mevzuat), sosyal ilişki ve roller kurumun temel öğeleridir. Bu bağlamda devlet, din, hukuk, aile, ekonomi vb. birer kurumdur. Bu bakış açısı ile baktığımızda, toplumun da, karşılıklı olarak birbirine uyarlı (eşgüdümlü) ve bağlı kurumlardan oluşan bir toplumsal bütünlük olduğunu görürüz.

Kurumsallaşma ise kurumların sürekliliği, davranışlara bir standart getirilmesi ve istikrar kazanmasıdır. Belirlenmiş olan kuralların, yasaların, gelenek ve göreneklerin, dini ve etik temele dayanan sosyal etkileşim kalıplarının istikrarlı bir şekilde gelişmesi, belirli kurallar etrafında standartlaştırılması ve süreklilik kazandırılmasıdır. Bu kavramsal çerçeveye dayanarak kurum ve kurumsallaşma ile ilgili üç önemli ve temel tespit olarak şunları ileri sürebiliriz: 1- Sosyal etkileşim kalıplarının istikrarlı gelişimi, 2-davranış kalıplarının belirli kurallar dahilinde standardizasyonu, 3- kurumun sürekliliği

Sosyal sistem içerisinde ortaya çıkan ilişki ve davranış biçimleri, kurumsallaşmış bir karakter arz eder. Sosyal rollerin meşruluğu ve bu rolleri ifa eden aktörlerin (toplum bireylerinin) davranışlarının tanımlanması, kurumsallaşma vasıtasıyla gerçekleşir. Kurumsallaşmanın en temel işlevi, düzenli bir sosyal ilişkiler sistemine kaynaklık etmesidir. Düzenli ve istikrar içindeki davranış kalıplarının değişmesi de tabii ki zaman alacaktır. Buradan kurum ve kurumsallaşma ile ilgili bir doğal sonuç daha çıkmaktadır: Kurum ve kurumsallaşmadaki değişimler birdenbire ya da hızlı bir şekilde olamaz, ancak uzun bir zaman aralığına yayılarak gerçekleşebilir. 

Sonuç ve Değerlendirme

Yazımızın girişinde tespitini yaptığımız sorunlara kurumsallaşma çerçevesinde baktığımızda, sorunun kurumsallaşma ile ilgili olduğu ve bu doğrultuda atılacak adımlar ile giderilebileceğini söyleyebiliriz. Çağdaş dünyaya ayak uydurabilme ve gelişimimizi sağlayabilmemiz için yönetimin standartlarının olmasısüreklilik ve istikrar içinde gelişimvaz geçemeyeceğimiz ilkelerimiz olmalıdır. Kurum görevlileri, orada bulunuş nedeninin bilincinde olmalı, yaptığı hizmetin bir standardı, sürekliliği ve istikrarı olmalıdır. Hizmetten faydalanan vatandaş da belirli normları (şekilsel şartları) yerine getirdiğinde ihtiyacı olan, talep ettiği hizmetten faydalanabileceğini önceden bilmelidir.

Kurumsallaşmanın sağlandığı bir ortamda, kurumların hizmet standartları ile vatandaşların beklentileri arasında bir uçurum olamayacağı için, kimse işini yaptırmak için tanıdık birilerini arama telaşına düşmeyecektir. Tabii ki toplum içinde hakkına razı olmayıp kuralları zorlayan, ulaşabildiği yerlerden türlü baskılar yaptırmaya kalkışanlar çıkacaktır. Ancak önemli olan, yönetsel anlamda bir kurumsallaşmanın acilen sağlanması gerekliliğinin bilincinde olmak ve bu doğrultuda gerekeni yapmaktır. Burada önümüze iki tercih çıkıyor: 1- Ya kurumsallaşmayı bir anlayış olarak benimseyeceğiz ve yönetim sorununu çözeceğiz, 2- Ya da geleneksel, aşiret ilişkileri benzeri bir yönetim anlayışı ile ülke yönetimini sürdürmeye çalışacağız. 

Toplumsal değişim, yapısı itibariyle yavaş olmaktadır. Bu itibarla sözünü ettiğimiz değişimin de zaman alması normal karşılanmalıdır, ancak bu yola girildiğini, eş, dost ve tanıdıklarla, sempatik kanallardan iş bitirme devrinin sonuna yaklaşıldığını söyleyebiliriz. Ya kurumsal bir anlayışı benimseyeceğiz, ya da kurumsallaşma bir sorun olarak önümüzü tıkamaya devam edecek. Tabii ki  hedefimiz bu sorunu ortadan kaldırmaya yönelik olacaktır.

 

Faydalanılan Kaynaklar   :

1- Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Yayınları, 2.Cilt “Kurum” maddesi

2- Açıklamalı Sosyoloji Terimler Sözlüğü, Sezgin KIZILÇELİK, Yaşar ERJEM, Konya-1992, “Kurum” 

    ve “Kurumlaşma” maddeleri