Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

YAŞANMIŞ ANILARDAN

 

 

             Kemal ÇELEBİ

             Emekli Emniyet Müdürü

 

            Polis Enstitüsü’nden mezun olmuş ve Atlı Polis Merkezinde komiser yardımcısı olarak çalışıyordum. Hafta izinlisi olduğum bir günde Necatibey Caddesinin yukarı ucunda bir binada bulunan Trafik Daire Başkanlığında çalışan sınıf arkadaşım Ali Dere’yi ziyarete gittim. Yerinde yokmuş, geri döndüm. Ulus’a gitmek üzere otobüse binmek için yolun karşısına geçtim. Gülhane otobüsünün durduğu, otobüs durağına gittim. Bir hayli kalabalıktı. Otobüsü beklerken karşıda aşağıdan, yukarı yürüyen sınıf arkadaşım “kelle” lakaplı Rasim Demirkıran’ı fark ettim. (genç yaşta vefat etti, Allah Rahmet Etsin) çok argo ve küfürlü konuşurdu.

 

            Karşıdan “Hey kelle, nerdesiniz, ziyarete geldim bulamadım, geri dönüyorum” diye bağırdım.

 

            Tabi ki beni fark etti  ve yüksek sesle cevaben “ Ülen …….. ettiğimin başçavuşu, öyle gitmek yok gel oturalım.” Dedi.

 

            Ben zamanımın olmadığını, otobüse binmem gerektiğini ısrarla söylediğimde her sefer ki cevabi hitabında muhakkak “ ……. Ettiğimin başçavuşu” ibaresini kullanıyordu. Çünkü benim Kolej ve Enstitü dönemim de lakabım “ başçavuş” idi. Adeta ismim unutulmuş gel başçavuş, git başçavuş olmuştum. Halen de sınıf arkadaşlarım bu lakapla hitap edegelirler.

 

            Hülasaa; bu karşılıklı lakaplı hitaplar devam ederken otobüs geldi, elimle vedalaştım ve otobüse bindim. O zamanlar otobüse arka kapıdan binilir, öne doğru ilerlenirdi. Öne doğru bir hayli ilerleyip boş ikili koltuğa oturdum. Biraz sonra uzun resmi paltolu havacı bir yüzbaşı yanıma gelip oturdu. Başka yer kalmadığından kerhen yanıma oturduğunu hissettim. Sanki bana yanaşmak ya da dokunmaktan kaçınır halini sezdim. Tabi ki mana veremedim.

 

            Otobüs bir durak filan gittikten sonra yüzbaşı cebinden kalem ve ufak bir not defteri çıkardı ve bana dönerek gayet haşin bir ifadeyle; başçavuşum lütfen kimliğini ve birliğini söylermisin” dedi. Tabiki afalladım. Bir mana veremedim. Ancak durakta otobüs beklerken Rasim ile karşılıklı argo ve küfürlü şakalaşmamızı ve konuşmamızı hatırladım. Demek ki yüzbaşı da bu enstantaneye şahit olmuş ve beni gerçekten  başçavuş sanmış olsa gerek. 

            Ben meseleyi anlamama rağmen işi pişkinliğe vurarak, “Hayrola ne yapacaksın kimliğimle birliğimi?” diye sordum.

 

            O, “sen askerliğin şeref ve onurunu sivil kişiler nezdinde aşağıladın, seni şikayet edeceğim” diye cevap verdi.

 

            Bende; “ Adım Kemal Çelebi, sicilim 17314, birliğim Süvari Birliğidir.” Diye cevapladım.

 

 bu notu büyük bir ciddiyetle not edip defteri cebine koydu. Yerimiz gelince ayrıldık tabi. Olay 1966 yılının Eylül ayında cereyan etmişti. Aradan tam 6 yıl geçmişti. Sene 1972. Ben 1971 askeri muhtıra nedeniyle merkez komutanlığından intibat Başkomiseri olarak görev yapıyorum.

 

            Ağustos sonlarında 14 binbaşı ve yarbay merkez komutanlığına atandılar ve topluca paşayı bekliyorlar. Paşa görüp yerlerini belirleyecek.

 

            Aralarında havacı bir yarbay dikkatimi çekti. Konuşması, eşgali, bana bir çağrışımda bulundu. Hafızamı zorladım, 1966 yılına gittim. Otobüsü, Rasim’i, havacı yüzbaşıyı  gözümün önüne getirdim.

 

            Hepsiyle ahbapça sohbet ederken yarbaya yanaştım. “Yarbayım sizi hatırlar gibi oluyorum, hiç karşılaştık mı, yoksa yanılıyor muyum?” dedim.

 

            “Hayır hatırlamıyorum, tahminde etmiyorum.” Dedi.

 

            “Yarbayım 5-6 sene evvel bir baş çavuşa kimlik bilgilerini sorup not ettiniz mi?” diye sordum.

            Cevaben, “ İyi ama siz nereden biliyorsunuz?”

 

            O ahlaksız, …..,     ……., vs. kişi yanlış bilgi vermiş. Süvari bölüğünde o kimlikte kimse çıkmadı. Deyince;

 

            “Yarbayım ne olur ağzını bozma, o başçavuş  ben idim.” Deyip işin aslını anlattım.

 

            Uzun zaman ahbaplık ve dostluğumuz devam etti, hikaye yi de askeri kesimden çoğu kişi duydu ve konuşuldu.