Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

ATATÜRK, SENİ SEVMEK MİLLİ İBADETTİR(Geçen Sayıdan Devam)


Erdoğan ALIVEREN

                                                                                Emekli Emniyet Gn.Md.Yard.

M.A: Türkiye o günü yaşadı, ayağa kalktı.

Efendim siz daha sonra bürokrasi yaşamında çeşitli görevlerde bulundunuz. Bugünkü Ulaştırma Bakanlığı Baş Müşavirliği görevinden önce Emniyet Genel Müdür Yardımcısıydınız. Siz bu göreviniz nedeniyle de sık sık Anıtkabir’e gittiniz. Hatta Toplum Polis Teşkilatı’nı kuran kişisiniz. Bu emniyetle ilgili göreviniz nedeniyle, çok sayıda yabancı konuklarımızı Anıtkabir’de gezdirdiniz. O konularda anılarınız izlemleriniz nelerdir? Kimleri Anıtkabir’e götürdünüz?

E.A.: Efendim, bir kere Türkiye protokolüne göre, Türkiye’yi ziyaret eden bütün devlet başkanları, krallar, cumhurbaşkanları.

M.A:  Bir iki isim.

E.A.: Mesela Dögol’den Japon Veliahtı’na ki, Japon Veliahtı bugünkü Japon İmparatorudur. İki defa İran Şahı’ndan ve yanında refikaları Kraliçe Ferah’tan, Almanya Başvekili Erhard’a, Romanya’nın Çevuşesku’sundan, Bulgaristan’ın Jivkof’una, veyahut İtalya Başvekili Marianno Rumor’dan, Yugoslavya Başvekiline kadar, Kossiygin’den Amerikan o zaman Harp Bakanı sonra Dünya Bankası Başkanı oldu Mac Namara’ya kadar.

M.A: Efendim son zamanlarda bazı komşu ülkelerin dinsel nedenlerle Anıtkabir’i ziyaret etmek istemeyen başkanları hatta sorumluları, üst düzey görevlileri oldu. Sizin döneminizde de böylesine tutumlarla karşılaştınız mı? 

E.A.: Evet. Suudi Arabistan Kralı Fahd Türkiye’ye gelmeden önce, hazırlanan programda Anıtkabi’i ziyaret etmeyi reddetti. Bunun sebebi olarak da, onların resmi dininin Vahabi tarikatı olduğunu Vahabilikte kabir ziyaretinin bulumadığından bahisle, Fahd’ı oraya götürmedik. Fakat iki enteresan hatıram var, onları arz etmek isterim. Demin isimlerini saydığım heyetler, gitmek için burdaki, Türkiye’deki büyükelçilikleri kanalından çelenk yaptırırlar; o çelenkleri götürürler Atatürk’ün Anıtkabir’ine koyarlar. Ondan sonra Müzeyi ziyaret ederler ve hatıra defterine (Altın Defter diyoruz) intibalarını yazarlar. Bu intibalar içinde iki tane enteresan müşahadem oldu. Birisi Bulgaristan Cumhurbaşkanı Jivkoff’un ziyareti idi. O Türkiye’den alınma çiçekleri değil, uçağıyla çiçekleri beraberinde getirdi. Bu çelenk, 2m. Çapında bir daire düşünün, ortasından bir çizgiyle bölün, üstü kırmızı gül altı beyaz güllerden yapılmış çok özel bir çelenkti. Ve bu çelenk, Bulgaristan’dan geldi ve bize izah olarak da “Atatürk Sofya’da Ateşemilterken, bulgar güllerini çok beğenirdi. Onun için Bulgaristan’dan gül getirdik” denildi.Çok güzel bir jest. Fakat daha güzel bir jest, Habeşistan İmparatoru Haile Selasiye’den geldi. Haile Selasiye Türkiye’yi ziyaret ettiğinde 1.gün, 2.gün Anıtkabir’e gitmedi, bu da herhalde öbürleri gibi “Suudi Arabistan gibi” diye düşünüyorduk ve toprağı bol olsun Haile Selasiye randevularına, zamana sadık bir adam değildi yarım saat, iki saat gecikirdi. Program, resmi program çok aksardı O’nu sağdan sola götüreceğimiz zamanlar. Artık o  işi bize de bıkkınlık vermişti. 3. gün Protokol Umum Müdürü Şefik Bey bana. 

M.A: Şefik Fenmen? 

E.A.: Şefik Fenmen. Bana dedi ki, yarın sabahleyin tam saat 09.05’te Anıtkabir’de olacağız. Şimdi ben adamın böyle randevulara sadık olmadığını bildiğim için, çıkış saatini “08.15 dedim, 08.15 dememe rağmen O; 08.45’te falan çıkar, zamanında oraya götürürüz” diye düşündüm. 08.15’te hazır olun dedim, tertibatımı aldım. Hayret. Adam 08.15’te misafir olduğu yabancılar köşkünden indi. Ankara’da Çankaya’dan oraya gitmek bilhassa trafik de açık olduğu için fevkalade rahat. Bu sefer Protokol Umum Müdürü ile bizi bir telaş aldı. Ne yapalım adamı şehirde dolaştırdık, vakti doldurmak için. Adam “09.05’te, ille tam huzurda olacağım” diyor. 

M.A: Bazı illerde şoförlerin yolu uzatmak için müşteri dolaştırmaları gibi. 

E.A.: 4.Caddeden giriyoruz, 8.Caddeden çıkıyoruz, 1.Caddeden giriyoruz, Orta Doğu’ya doğru gidiyoruz falan, şehirde dolaşa dolaşa sürati de azalttık fevkalade. 

M.A: Kimbilir ne kadar büyük bu Ankara demiştir. 

E.A.: Evet. Artık yuttu mu yutmadı mı adam, onu da bilmiyorum.Dokuza beş kala huzurda olacak şekilde Anıtkabir’in giriş alanına geldiğimizde çelengini gördük. Çelenk değil, 7 tane som gümüşten yapılmış gül. Bunları Roma’da özel olarak ısmarlamış. Aşağı-yukarı 75 cm. ile 125 cm. uzunluğunda sapları olan benim parmağım kalınlığında olan bir gül demeti ve Habeş Hava Kuvvetlerine mahsus bir harp uçağı Roma’da beklemiş, kuyumcu o gülleri bitirinceye kadar. 75.000 Dolara o güller satın alınmış ve Ankara’ya getirilmiş. Atatürk’ün Müzesi’nde muhafaza altındadır. Atatürk’e sunulan hatıralardan biri olarak, o da orda bulunmaktadır.

M.A: Size çok çok teşekkür ederiz. Sayın Erdoğan Alıveren. Bize gerçekten öylesine bilmemizde yararlar olan bilgiler verdiniz. İşin güzel yanı, tanığı olduğunuz olayları sizden dinlemek ayrıca bir zevk oldu. 

Sayın seyirciler Atatürk’ün naaş’ının Etnoğrafya Müzesi’nden Anıtkabir’e nakledilmesinin 40.yıldönümü nedeniyle 40 yıl öncesi o dönemin görevli gençlerinden birinin anıların birlikte dinledik.

Yukarıdaki satırlar Televizyonun 2.kanalından 9 Kasım 1993 günü saat 17.25’te yayınlanan (Mete AKYOL’un Konukları) programında Sn.Akyol ile yaptığım bir konuşmanın bant çözümüdür. Bu konuşmayı yayımından 10-15 gün önce İstanbul Ortaköy’deki TRT Stüdyolarında yapmıştım. Aslında konuşmam 1,5 saatten fazla sürmüştü ve çok detaylıydı. Ancak programın süresi sebebiyle montaj   yapılırken bazı teferruat makaslandığı için yayın ancak 25-30 dk.sürmüştü. 

Bu arada Atatürk’le ilgili bir anıyı da zikretmeden geçemeyeceğim. 1950-60’lı yıllarda Beyoğlu’nda Yeni Melek Sineması Sokağında Pasifik isimli Sandviçci dükkanını işleten Türk Uyruklu rum vatandaşımız Todori Mandopulos’un anlattığına göre: 

16 yaşında Tokatlıyan Otelin’de çırak-kalfalık yapıyordum. Bir gece Atatürk gelip Otelde kalmış. Sabahleyin sakal traşı için berber istediğinde benden başka kimse olmadığı için beni yanına çıkardılar. Heyecandan tir tir titreyerek huzura girdiğimde, benim telaşlı halimi farkeden Atatürk beni yatıştırmak için konuşmaya başladı. İsmimi sorduğunda “Todori Paşam” dedim. Bunun üzerine benimle Rumca konuşmaya başladı. Bu hal beni çok ferahlattı. Yaşımı, tahsilimi, ailemi, askerlik yapıp yapmadığımı filan sordu. Çok rahat cevaplar verdim ve büyük bir rahatlıkla sakal traşını yaptım. Traş bitince odada hazır ol durumunda bekleyen Yaverine emir verdi. “Bu çocuğa 500 lira verin.” Dedi. O tarihte Tokatlıyan’da sakal traşı 2.5 lira idi. 500 lira adeta bir servetti. “Bunu sana evlenme parası olarak veriyorum” dedi.

Aynı şekilde, 1942 yılında bir kere de devrin Cumhurbaşkanı İnönü’yü traş ettim. O ise sadece 5 lira verdi. 

Todori’nin Cumhuriyet Halk Partisi’ni sevmemesi ve Demokrat Parti’yi tutmasının sebebi İnönü ve Atatürk arasındaki bu farklılık ve 1942 yılında çıkarılan varlık vergisi kanununun özellikle azınlıklara acımasız bir şekilde uygulanması sebep olmuştu. 

Türkiye’nin 1.Cumhurbaşkanı ve kurucusu olan Atatürk’le ilgili olarak bir diğer anım da, doğumunun 100.yılı münasebetiyle yapılacak etkinlikleri planlayan organize eden komitede ifa ettiğim görevlerdir. 

Komite Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in başkanlığında Başbakan Ulusu ve bazı bakanlardan müteşekkildi. Komitenin sekreterliğini Devlet Bakanı Sn. Mehmet Özgüneş yapıyordu. Özgüneş’in emrinde bir de İcra Komitesi vardı. İcra Komitesi’nin Başkanı emekli General Sn. Sadri Karakoyunlu idi. Onun başkanlığında her Bakanlık’tan üst düzeyde birer temsilci İcra Komitesi’ni oluşturuyordu. Bu komitede ben de Ulaştırma Bakanlığı temsilcisi olarak bulunuyordum. İcra Komitesi’nin görevi Atatürk imajının Ticari konu yapılmasını engellemek ve yılı kutlarken tarihi hakikatları saptırmamaktı. Çok çeşitli etkinlikler yapıldı. Bu arada henüz gün yüzüne çıkmamış bazı konular da bu vesile ile ortaya çıkarıldı. Özellikle Elçiliklerin Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk’ün şahsiyetini belirlemek için yaptıkları istihbari faaliyetlerden özellikle resimlerden pek çoğu ortaya çıktı. Bence en önemlisi Fransızların çektikleri 1925 yılı Cumhuriyet Bayramı’nda Atatürk’ün Frak ve Silindir şapkalı bir fotoğrafıdır. Bu fotoğraflardan 4 adeti komiteye hediye edildi ki, biri Evren’de, biri Ulusu’da, biri karakoyunla Paşa’da olup, sonuncusu bendedir ve odamı süslemektedir. 

Atatürk’ün doğumunun 100.yılı törenleri münasebetiyle Ulaştırma Bakanlığınca PTT’ye özel bir anma pul serisi bastırılması ayrıca filatelist dernekler işbirliğiyle pul sergisi açılması bir de Türkiye’de ve Dünya’da çıkarılmış pullardan Atatürk resimli ve isimli pulların kataloğunun hazırlanması işlerini yaptırttım. Bir de 16 Mayıs günü Galata rıhtımı’ndan bir vapurun hareketiyle 19 Mayıs günü sabah erken saatlerde Samsun’a varan Bandırma Vapuru’nun temsil edilmesi sağlandı. Bu vapurla protokol ve basın mensupları refakatinde giden Atatürk Büstü törenle karaya çıkartılarak 19 Mayıs 1919 günü yaşatıldı. 

Komitenin dikkate değer bir etkinliği ise o tarihte eski Milli Eğitim Bakanı olan halen Bolu Milletvekili Sn. Avni Akyol’un benim vasıtamla komiteye ilettiği askeri bandolar yürüyüşü olmuştur. 10 küsür devletin iştirak ettiği ve Temmuz 1991 yılında gerçekleştirilen bu yürüyüşte Türk ordusu Karma Bandosu ve Mehter takımı çok büyük takdir toplamıştı. 

Televizyon programını hazırlayan Mete Akyol’un teklifi üzerine aynı konuşmayı bütün detaylarıyla 10 Kasım 1993 gecesi Beyoğlu Nur-u Ziya Sokaktaki Türk Yükseltme Cemiyeti’nin toplantı salonunda tekrarladım. Salon hınca hınç doluydu. Esasen Cemiyetin bu dönem için seçilmiş olan Genel Başkanı 10 Kasımların Cemiyetin Türkiye’deki 105 Şubesinde anılması emrini vermişti. Yaptığım konuşma sonunda sorulara da cevap verdikten sonra denk düştüğü için Türkiye Milli Talebe Federasyonu’nun eski Genel Başkanlarından Can Kıraç’ın İstanbul Üniversitesi Talebe Birliğinin 1951 yılında çıkardığı İnkılap ve Gençlik Gazetesi’ne yazdığı ve daha sonra Mahkeme konusu olup, beraatle sonuçlanan “Baba Neslini İkaz” başlıklı yazısını da okudum. Yazının bitimindeki: 

– Sizler, bizleri İnkılap ülküsüyle yetiştiren babalar, şimdi irtica’ın yükselişini, cocuğu gözleri önünde boğazlanan bir babanın vahşeti içinde seyrediyorsunuz. Geç kalınıyor. Geç kalıyoruz.

Cümlesini okuyunca salon alkıştan inledi. Benden sonra toplantıyı kapama konuşması yapan bir zat aynen “20 sene önce Sn. filancının bu salonda yaptığı konuşmadan bu yana bu salon bu kadar büyük heyecana sahne olmamıştı. Bize bu tatlı heyecanı yaşattığı için Sn. Alıveren’e teşekkür ediyoruz.” Cümlesiyle konuşmasını bitirdi. 

10 Kasım 1953 günü Atatürk’ün aziz naaşının Anıtkabir’deki yerine defin işlemi bittikten sonra Anıtkabir halkın ziyaretine açıldı. Töreni izleyen kalabalık Türkiye’nin her bir tarafından gelmiş olan kitleler akın akın mozeleye girip kabiri temsil eden siyah mermer önünden geçip Atatürk’e saygılarını sundular.

Türkiye Milli Talebe Federasyonu da 11 Kasım saat 15.00’te Dışkapı’dan başlayan bir (Gençliğin Ata’sına Saygı Yürüyüşü) tertipledi. Bunun davetiye bildirisini ben kaleme almıştım. Dışkapı’da toplanan talebe grubu Dışkapı’da Ulus Meydanı’nda ve Zafer Meydanı’nda duraklayarak konuşmacıları dinledi. Zafer Meydanı’nda ise bir süre önce oradaki Atatürk heykeli’ne Ticani’lerin hücümunu görüp engellerken yaralanan Ankara Tıp Talebesi Ali Hikmet Bengi’de konuştu. Daha sonra söz alan Ankara Üniversitesi Talebe Birliği Başkanı Mustafa Kemal Palaoğlu (Kaymakam-Mülkiye Müfettişi Sivas Milletvekili-T.B.M.M Başkan vekili-Kamu Hukuku Doktoru) konuşurken Cumhurbaşkanı Celal Bayar’da miting alanına geldi, gençlerin sevgi gösterileri arasında söz aldı. 5 dakikalık bir konuşmayla Atatürk’e sevgisini ve saygısını belirtti. Birgün önce Anıtkabir’de yaptığı konuşmayı bitirirken sarfettiği son cümleyi burada da tekrarlayarak miting alanından ayrıldı ve böylece miting de sona ermiş oldu. 

ATATÜRK SENİ SEVMEK MİLLİ İBADETTİR.