Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Uluslar Arası Terörizm Ve 11 Eylül 2001’de ABD’ye Yapılan Terörist Saldırılar Sonrası Yaşanan Gelişmer

                                           

Adem KAYACI

Komiser Yardımcısı                                                                                                                                                                                                                                                                                 Arşiv ve Dok.Dairesi Başkanlığı

 

Güvenlik ihtiyacı insanoğlunun var olduğu günden beri sürekli olarak söz konusu olmuş, ihtiyaçlar sıralamasında ilk basamakta -temel ihtiyaçlar bölümünde- ele alınmıştır.

Tarihin her döneminde olduğu gibi, bugün de insan hayatını tehdit eden unsurlar içerisinde tehdit derecesi en yüksek olanı terörizmdir. Çünkü terör, hak, hukuk, insan hakları, masum-suçlu kavramlarını dikkate almaksızın hedefe varmak için legal-illegal bütün yolları kullanabilmektedir.

“Terörün ırkı, dini, milliyeti, bayrağı ve ideolojisi olmaz. Neticede masum insanları amacına ulaşmada bir araç olarak kullanır. Dünyada merhamete lâyık olmayan en ağır insanlık suçu terördür.”[1] Çünkü terör insanların uzun yıllar canlarıyla, kanlarıyla mücadeleleri sonucu elde ettikleri insan haklarının ve demokrasinin baş düşmanıdır. Yani insanlığın baş belasıdır.

Terör dün olduğu gibi, bu gün de varlığını devam ettirmektedir. Çünkü yasal yollardan amaçlarına ulaşamayan birey, örgüt veya devlet, teröre başvurmayı bir çözüm olarak görebilmektedir. İşte bu nedenledir ki terörün gelecekte de varlığını devam ettireceği öngörülen bir gerçektir.

Terör eskiden belli ülke sınırları içinde cereyan ederken teknolojik gelişmeler sayesinde günümüzde sınır tanımayan bir alana yayılabilme imkanı bulabilmektedir. Terör 19 yy.da pusu kurup adam öldürmek, el bombası atmak ve dinamit patlatmaktı. 20. yy.da teröre kalaşnikof türü silahlar, bubi tuzakları ve gerilla taktikleri eklendi. Günümüzde ise terör, ileri teknolojiyi ve korkunç tahrip gücünü kullanarak yeni bir dönemi başlatıyor. Değişen dünya düzenine terörizm de ayak uydurmuş ve yerel bazdan çıkarak uluslararası bir nitelik kazanmıştır. Artık, hızla küreselleşen dünyada terörizm de küreselleşmiştir.

Terörün dış destek olmadan varlığını devam ettiremeyeceği gerçeğini göz önünde tutacak olursak “Terörizm, hele hele uluslararası terörizm, mutlaka bir devletin himayesinde gerçekleşir. En azından tarihi açıdan bu böyle… terör artık düşük yoğunluklu savaş şekline bürünmüştür.” [2] Sıcak savaşları göze alamayan devletler teröre başvurarak yıpratma yolunu tercih edebilmektedirler. Bu nedenle bu güne  kadar çeşitli politik çıkarlar nedeniyle dünyanın terörü tanımlayamaması terörün uluslararasılaşmasına yardımcı olmuştur.

Bu bağlamda uluslararası terörizmi; uluslar arası arenada, devletler tarafından kabul edilmiş olan ve devam eden normlar, diplomatik kaideler ve savaş kurallarına aykırı olarak ortaya konan, belli bir ülkenin sınırları ile sınırlanamayan ve muhatap devletlerin politikalarına yönelik sonuçlar  doğurmaya çalışan şiddet hareketleri ve gösterileri şeklinde ifade etmek mümkündür.

11 Eylül 2001tarihinde ABD’nin Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) binalarına ve Pentagona yapılan uçaklı saldırılara kadar gerçekleşen terör eylemleri sadece bir ülkeyi ya da bir coğrafi bölgeyi etkilerdi. Genellikle terör eyleminden direkt olarak o ülkenin insanı etkilenir ve teröre çözüm arayışları o bölge ülkeleri tarafından aranırdı. 11 Eylül saldırıları terörün yapısında ve şiddet boyutunda da önemli değişimlere neden olmuştur. Terör örgütleri artık 11 Eylül saldırılarını örnek bir eylem olarak gösterecek ve bu tür eylemleri gerçekleştirme gayreti içine girebilecektir. Dolayısıyla terörün, vurma, kırma eylemlerinden nükleer, biyolojik ve kimyasal terör yöntemlerine başvurma olasılığı artmıştır.

Dünyanın süper gücü olarak gördüğü ABD’nin bile böylesine korkunç bir eyleme maruz kalmasıyla artık hiçbir devlet kendini güvende hissedemeyecektir. Dolayısıyla ülkeler teröre karşı işbirliği yapmak için kendilerini zorunlu hissedeceklerdir. Böylece küresel terör küresel ittifakı da beraberinde getirmiştir.

11 Eylül 2001 tarihinden önce terörü önlemeye yönelik uluslararası birçok toplantılar yapılmış ve kararlar alınmıştır. Ancak bu kararlar ülkelerin terörizme farklı bakış açıları nedeniyle etkinlik kazanamamıştır. Çünkü bir devletin terörist kabul ettiğini diğer devlet veya devletler özgürlük savaşçısı kabul edebilmektedirler.

11 Eylül saldırılarının ardından dünyada teröre karşı yoğun bir hareketlilik başlamış, NATO’da ve AB’de olağanüstü toplantılar düzenlenerek teröre karşı yeni kararlar alınmış ve mevcut tedbirler yeniden gözden geçirilerek güçlendirilmiştir. Terörle ilgili tüm kavramlar ve teröre yaklaşımlar değişmiştir. Bu değişim hem tüm insanlığı hem de tüm devletleri etkilemiş durumdadır.

ABD, NATO ve AB’nin saldırılara yönelik tepkilerini genel hatlarıyla şu şekilde özetlemek mümkündür.

 

ABD’nin Tepkisi:

Saldırılar sonrası şok olan ABD, saldırıları açık bir “savaş ilanı” olarak algılamış ve  teröristlerle onları barındıranlar arasında fark gözetmeyeceğini tüm dünyaya ilan etmiştir. Liderliğini yaptığı NATO’yu harekete geçirerek 5. maddeye işlerlik kazandırmış ve akabinde saldırılara cevap vermek amacıyla “Sonsuz Özgürlük” (Enduring Freedom) adıyla Afganistan’a askeri operasyon başlatmıştır.

Dünya üzerinde kurduğu dinleme istasyonları ile şimdiye kadar belli kişi ve ülkelerin üzerine yoğunlaşan Amerika, 11 Eylül saldırıları sonrası, saldırının sorumlularını bulmak için dünyadaki tüm istihbarat örgütlerini harekete geçirerek sıradan insanları bile gözetlemeye başlamıştır. Ayrıca, Washington 25 yıl önce konulan “CIA ajanları yabancı ülke liderlerine suikast yapamaz” yasağını kaldırmayı ve “istihbarat örgütlerine geniş yetkiler vermeyi” gündeme getirmiştir.

 

NATO’nun Tepkisi:

Asrın en korkunç terörist saldırılarının ardından bir gün sonra konuyu görüşmek üzere Belçika’nın başkenti Brüksel’de büyükelçiler nezdindeki 19 üyeli NATO Daimi Konseyi acil olarak toplanmıştır. Konsey, tarihi bir karar alarak ittifakın 5’inci maddesini yürürlüğe sokmuştur. Böylece NATO, kurulduğu 1949 yılından bugüne kadar ilk kez üye ülkelerin altına imza attığı ittifak anlaşmasının 5’inci  maddesine ilk kez işlerlik kazandırma kararı almış oldu.

5. Madde özetle şöyle diyor:

“NATO müttefikleri, Avrupa’da ya da Kuzey Amerika’da bir ya da daha fazla müttefike yapılacak olan bir silahlı saldırıyı, kendilerine, bütün müttefiklere yapılmış bir saldırı olarak değerlendirecekler ve bu çerçevede, Kuzey Atlantik bölgesinin güvenliğini tesis etmek ve korumak üzere saldırıya uğrayan taraf ya da taraflara askeri güç de dahil olmak üzere tek başlarına yada diğerleriyle birlikte hareket ederek yardımcı olacaklardır.”[3]      

5. maddeye göre, herhangi bir NATO ülkesine yapılan saldırı, ittifakın diğer 19 ülkesine yapılmış sayılacaktır.

Daha önce iç ve dış destekli terörü halen yaşamakta olan ve bu yüzden büyük ekonomik kayıplara uğrayan Türkiye, NATO’nun çeşitli oturumlarında 5. maddenin uygulanmasını talep etmesine rağmen teklifin kabul görmemesi sebebiyle işletilmeyen 5’inci md. ABD’ye yapılan saldırılar sonrasında işler hale getirilmiştir.

 

Avrupa Birliği’nin (AB) Tepkisi:

Türkiye’de yıllardır devam eden terörist faaliyetlere kayıtsız kalan ve Türk terör örgütü militanlarının ülkelerinde serbestçe hareket etmelerine ses çıkarmayan AB, Dünyayı ayağa kaldıran 11 Eylülde terörist saldırılara karşı tepkisini göstermekte gecikmemiştir.

Saldırılardan bir gün sonra, Avrupa Birliği (AB) Dışişleri Bakanları, NATO Genel Sekreteri, AB Komisyonu Başkanı ve AB’nin Dış Politika temsilcisi, Belçika’nın başkenti Brüksel’de olayı birlikte değerlendirmek üzere bir araya gelerek olağanüstü bir toplantı düzenlemişlerdir. Toplantıda, terörle mücadele için bir dizi tedbirleri içeren  “Eylem Planı” hazırlanmıştır. Avrupa konseyi tarafından kabul edilen “Eylem Planı” çerçevesinde;  ortak terörizm tanımı yapılmış ve AB terörist örgütler listesi hazırlanmıştır. Buna göre terörist örgütün tanımı “En az iki kişiden oluşan, belirli bir yapısı olan ve terörist saldırılar gerçekleştirmek amacıyla birlikte hareket eden örgütler”[4] olarak belirlenmiştir. Terör eylemi de “Ülkelerin siyasi, ekonomik ve sosyal yapısını değiştirmek amacıyla cinayetten, kamu mallarına zarar vermeye kadar çeşitli eylemler gerçekleştirmek”[5] olarak ifade edilmiştir.

Alınan diğer tedbirleri ise;

– Bir AB ülkesinin terörist ilan ettiği bir kişinin bütün AB ülkeleri tarafından terörist olarak kabul edilmesi,

– Europol’ün FBI’ya Benzer Yetkilerle Donatılması

– Avrupa Ortak tutuklama Sisteminin Getirilmesi

– Suçluların İadesinde Yeni Düzenlemeler Yapılması

– Terör Suçlarına Verilen Cezalarının Arttırılması şeklinde sıralayabiliriz.

İlk başta PKK ve DHKP/C gibi azılı Türk terör örgütlerini listeye almakta isteksiz davranan AB, Türkiye’nin yoğun ve başarılı diplomatik çabaları sonucu söz konusu terör örgütlerini de geç de olsa listeye dahil edebilmiştir. 

 

11 Eylül Saldırılarının Sonuçları:

11 Eylül saldırıları, uluslararası güvenlik yapılanmasında milât sayılan bir dönüşümü etkisi oluşturmuştur. Uluslararası terörizmin başlattığı bu hareket, dünyada terörizmle mücadelenin derinliğinin ve genişliğinin artmasına sebep olmuştur. Terörün barındığı yerde yok etme stratejisi, uluslararası bir tercih halini almıştır. Yani 11 Eylül saldırıları terörizme karşı savaşta ülkelerin ortak hareket etmesine ve ciddi adımlar atmasına sebep olmuştur. Bu da Türkiye’nin yıllardır uğradığı haksızlığın bir nebzede olsa azalmasına sebep olmuştur.

Saldırıların ardından potansiyel terörist ülkeler listesi yapıldığında ne kadar kötü bir mahallede ne kadar iyi bir komşu olduğunuzun artık bütün dünyanın anlayacağı bir şekilde ortaya çıkması, Türkiye’ye bir başka gözle bakılmasına sebep olmuştur. Böylece Türkiye’nin stratejik önemi bir kez daha artmıştır.

Türkiye terörden çok çekmiş ve hâlâ çekmekte olan bir ülkedir. Terörle mücadelesi sırasında “Senin teröristin bizim için terörist değil, o nedenle bizim silahımızı ‘sence terör’e karşı kullanamazsın” konseptinin değişmesi gündeme gelmiştir. Terör, -hele hele- sivilleri hedef aldığında, bütün dünyanın -adeta ortaklaşa- askeri güçle müdahale ettiği… Demokrasiye karşı bir numaralı tehdit olarak algılanmaya başlamıştır.

Uluslararası  terörizme karşı, ülkelerin ulusal bazda tam bir başarı sağlayamayacağı ve  bu soruna karşı tüm dünya ülkelerinin birlikte hareket etmesi gerektiği geç de olsa algılanabilmiştir. İnsanlığın ancak topyekün bir mücadele ile birlikte huzura kavuşacağı bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Yıllardır terör belasından maddi ve manevi anlamda ağır sıkıntılara maruz kalan Türkiye’nin, daha önceden NATO’ya müracaat ederek NATO’nun 5. maddesine işlerlik kazandırılmasını talep etmesine rağmen bu konuda olumlu herhangi bir gelişme sağlanamazken, 11 Eylül saldırılarının ardından NATO’nun düzenlediği olağanüstü toplantılarda, söz konusu 5. madde derhal gündeme getirilip harekete geçirilebilmiştir.

Bütün bunlar terörle mücadelede güzel gelişmelerdir, ancak  11 Eylül’e kadar bu tedbirler söz konusu olmamıştır. Bu da teröre karşı mücadelede ülkelerin bazı ülke halkı için ne kadar duyarlı olduğunu göstermektedir.

Sonuç olarak eğer teröre karşı etkin ve köklü çözüm üretilecekse ülkeler ve halklar ayrımı gözetilmemelidir. Dünyanın hangi ülkesinde yaşarsa yaşasın insan her zaman insan olarak algılanmalı ve kimsenin kendisinin diğerinden üstün görmeye hakkı olmamalıdır. Meseleye bu açıdan yaklaşılırsa uluslar arası terörizmle mücadelede önemli bir mesafe kat edilmiş olacak, aynı zamanda insanları teröre iten sebeplerinde önüne geçilmiş olacaktır.

 

 

 

 



[1] Güngör Mengi, “Kâbus Bitmedi” Sabah, 12.09.2001

[2] Murat Birsel, “Stratejik Düşünceler!”, Sabah, 13.09.2001

[3] Faruk Örgün, Küresel TerörOkumuş Adam Yayınları, 2001 İstanbul,  s.65-66

[4] Sabah, 21.09.2001

[5] a.g.g, 21.09.2001