Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

İç Güvenlik Paketi Hakkında Görüşler

image002

Giriş

“Kolluk Hukuku” kitabımızın Ocak 2015’te yayınlanacak olan ikinci baskısının ön sözünde belirttiğimiz gibi, ülkemizdeki güvenliğin “özgürlükler zedelenmeden” sağlanması gerekir.

Bu açıdan bakıldığında demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinde kolluğun temel görevi, bireylerin sahip bulundukları özgürlükleri kullanabilmelerini sağlamaktır.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkından yola çıkacak olursak, bireylerin kamu düzenini bozmaksızın kullanmaları söz konusu olan bu hakkı, kolluğun engelleme olmaksızın kullanılmasını sağlama görevi vardır. Zira, her görüşün karşı görüşü de olacağı için, gösteri yaparak görüşünü açıklamak isteyen kişilerin karşısına, onları engellemek isteyenler çıkabilir. İşte, kolluğun görevi görüş açıklamak isteyenlere mani olmak üzere cebir ve şiddet uygulayanları men etmektir.

Fırtına ve kasırga tesirinde olan bahçelerde çiçekler ayakta duramaz. Asayişin sağlanmadığı bir ortamda da özgürlükler yeşeremez. Kolluk, asayişi bozan temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını engelleyen tüm tehlikeleri önceden sezmek, oluşmasını engellemek ve tehlike oluştuğunda da zarar doğmasını önlemekle yükümlüdür. Bu tür tehlikelerin doğmasını engellemek, “uzmanlık bilgisini gerektiren” güvenlik alanıdır.

İç güvenlik uzmanı olan kolluk mensuplarının topluma hizmet vermeleri ve sonuçta da verdikleri bu hizmetin, gene topluma hesabını vermeleri ve sürekli denetim altında olmaları gerekir. İç güvenlik hizmetleri açısından son 20 yıldır dünyada paradigma değişikliği yaşanmıştır. Daha önce devletin kurum ve sistem olarak korunması şeklinde anlaşılan iç güvenlik hizmetleri, artık bireyin korunması ve birey üzerinden devletin korunması şeklinde anlaşılmaktadır. Bu nedenle toplumu tehlikelere karşı korumak amacıyla devlet tarafından halka sorularak iç güvenlik strateji planı hazırlanması, bu planın uygulanması ve uygulandıktan sonra da halka hesap verilmesi söz konusu olur. İç güvenliğin sağlanabilmesi için öncelikli olarak istihbarat hizmetleri gündeme gelir. İstihbaratın temel hak kısıtlayan yönü olduğu için yetkilerin kanunla düzenlenmesi söz konusudur. PVSK Ek 7. Madde bu ihtiyacı gidermektedir. Değiştirilen fıkrada TBMM’deki istihbarat ve güvenlik komisyonuna yıllık raporlar verilmesi yerinde bir yaklaşımdır. Bu raporların düzenlenmesi MİT Kanununda yapılan düzenleme ile paralel bir yaklaşım sergilenmelidir.

Jandarma Kanununda yapılması düşünülen değişiklikler, 1940’lı yıllardan beri hedeflenen “zabıtanın tevhidi” projesini hatırlatmaktadır. Daha önce askeri olan birçok hizmet (gümrükler gibi) zaman içerisinde sivilleştirilmiş ve doğrudan mülki amirlere bağlanmıştı. Yapılması düşünülen bu değişikliklerle de, jandarmanın kuruluş olarak askeri yapısının korunduğu, fakat disiplin yönü ve yukarıda açıklanan diğer yönleri ile mülki amirin daha çok denetimi altına verilmek istendiği görülmektedir.

İçişleri Bakanlığı’nın ülkenin iç güvenliğini sağlamak yükümlülüğünün bulunduğu düşünülürse, tüm ülkeyi kapsayan genel bir strateji planı hazırlanması ve bu strateji planının İçişleri Bakanlığı’ndaki “güvenlik uzmanı” bürokratlar tarafından tatbik edilerek, vali ve kaymakamlar eli ile, tüm ülkede yeknesak bir güvenlik uygulamasının yerleştirilmesi, yerinde bir yaklaşımdır.

İç güvenlik stratejisinin hazırlanmasında önce halka danışılmalı, uzmanca güvenlik planları hazırlanıp uygulanmalı ve her yılsonunda da halka bu uygulamalar hakkında şeffaf bilgiler sunulmalıdır. Yasalarda yapılan değişikliklerle yukarıda belirttiğimiz hususların bir kısmı halen gerçekleşmiş bulunmaktadır. Henüz gerçekleşmeyen, kolluk hizmetlerinin her yönü ile tek çatı altında toplanmasıdır.

Bu tasarının bu yönde adımlar attığı görülmektedir. Gerçekleşmeyen diğer önemli bir husus ise kolluğun sivil gözetimidir.

Bizce, kolluğa geniş yetkiler verilmeli, bu yetkiler halkın güvenliğini sağlamakta ve hakların kullanılmasını garanti altına almakta kullanılmalı, fakat neticede yetki kullanan kolluk görevlileriyle ilgili olarak da etkin bir denetim sağlanmalı ve sivil gözetim yolu açık olmalıdır.

Aşağıda inceleyeceğimiz 2014 İç Güvenlik Paketi ise, kolluğa yeterince yetki vermemekte ve yeterli denetim de öngörmemektedir. Paket, kolluğa bir kısmını onayladığımız, bir kısmını ise eleştirdiğimiz yeni yetkiler vermekte ise de, sistematik bir yaklaşım sergilememektedir.

Demokrasilerde iç güvenlik birimlerinin sahip bulunmaları gereken, yakalama, arama ve elkoyma gibi “klasik yetkiler” ile, kişisel verilerin kullanılmasına dayanan “modern yetkilerin” tümünün Türk kolluk birimlerine de verilmesinin zamanı gelmiştir.

Sistematik bir çalışma yapılarak bu modern yetkilerin düzenlenmesini, fakat aynı zamanda kolluğun iç denetiminin ve sivil gözetiminin, yasa ile düzenlenmesini umuyor ve temenni ediyoruz.

I – PVSK ve CMK da yapılması düşünülen değişiklikler

1) Durdurma

Tasarının 1 inci maddesinin ilk fıkrası, 2559 sayılı PVSK’nın durdurma ve kimlik sorma hususuna ilişkin 4/A maddesinde değişiklik yapmaktadır. Buna göre; mevcut düzenlemede polis, durdurduğu kişinin üzerinde veya aracında silah ya da tehlikeli bir eşya bulunduğuna ilişkin yeterli şüphe varsa gerekli tedbirleri alabilmekte, ancak bu amaçla kişinin elbisesinin çıkarılmasını veya aracın dışarıdan bakılınca içi görülmeyen bölümlerinin açılmasını isteyememektedir.

Fakat, inceleme konumuz olan değişiklik hayata geçerse, kişinin üstü ve eşyası ile aracın dışarıdan bakılınca görülmeyen bölümleri, İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dahilinde “mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin” yazılı, acele hallerde ise sonradan yazıyla teyit edilmek üzere, sözlü emriyle yapılabilecektir. Kolluk amirinin “kararı”, 24 saat içinde görevli hakimin onayına sunulacaktır.

Türk hukukunda PVSK 9’da düzenlenen önleme araması ile, CMK 116 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan adli arama ayrımı vardır. Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında, önceden alınmış bir hakim kararı (yazılı) veya yetkili merciin (yazılı) emri olmaksızın herhangi bir arama yapılamaz. Bu nedenle PVSK 9’daki önleme araması için, Anayasa’ya uygun bir şekilde önceden alınmış hakim kararı veya yetkili merciin yazılı emri koşulu öngörülmüştür. PVSK 4/A maddesi ise kolluğa sadece durdurma yetkisi vermekte, bilinçli olarak durdurma sonrası arama yetkisi vermemektedir.

Yapılan değişiklik ile PVSK 4/A maddesi uyarınca “makul sebep” bulunan hallerde kolluğun durdurduğu kişi veya araç üzerinde “yeterli şüphe” söz konusu olan durumlarda arama yetkisi verilmesi düşünülmektedir. Öncelikle sözlü emir ile arama yapılması Anayasa’ya aykırıdır.

Bunun dışında da PVSK 4/A uyarınca tehlikenin önlenmesi amacıyla yapılan durdurmalarda kişinin üzerinde veya aracında silah bulunduğu şüphesi ortaya çıktığında, adli arama ile ilgili kuralların uygulanması gündeme gelmektedir. Adli aramadaki düzenleme CMK 119/1’de yer almıştır. Bu nedenle, durdurma sonrası adli arama yapma ihtiyacı ortaya çıktığında kolluk amirinin yazılı emri ile arama yapılması zaten mümkündür. Yeni bir düzenlemeye bu nedenle ihtiyaç yoktur.

PVSK 4A/1 (a) ve (ç) bentlerinde suç işlenmesini önlemek için veya tehlikenin önlenmesi amacıyla durdurma yetkisini vermiştir. Bu tür durdurmalar adli olmayıp önleme amaçlıdır; önleme araması gündeme gelir. Önleme araması ise PVSK 9’da düzenlenmiştir. Anayasa gereği önceden alınmış yazılı karar veya emir olmaksızın bunun yapılması bugünkü mevzuatta mümkün değildir. Anayasa değişikliği gerekmektedir.

Bu değişiklik temel hak ve özgürlükler açısından büyük bir kısıtlama getirmektedir. Polisin, artık makul şüphe bulunduğu gerekçesi ile kişilerin üstünü, eşyalarını, aracının kapalı bölümlerini, doğrudan arama yetkisi doğmaktadır.

PVSK 4A/6 maddesinde polise; “durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde” gerekli önleme tedbirlerini almak yetkisi verilmiştir. Eğer kolluğa durdurma sonrası arama yetkisi de verilecekse, buradaki yeterli şüphe kavramının makul şüphe olarak değiştirilmesi gerektiği de dikkate alınmalıdır.

Yapılması düşünülen bu düzenleme, ilk bakışta keyfi aramalar yapılabileceği endişesini akla getirmektedir. Zira, 2014-6572 sayılı kanun ile yapılan değişiklik sonucu, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda şüpheli veya sanıkla ilgili arama yapılabilmesi için makul şüphe ve gecikmesinde sakınca bulunan haller istisna olmak üzere, hâkim kararı aranmakta iken, henüz ortada bir suç bulunmazken polisin yeterli şüphe gördüğü için hâkim kararı da olmaksızın arama yapabilecek olması mevzuat açısından büyük bir çelişki yaratacaktır.        

2) Mülki amirin görevlendireceği kolluk amiri

Eklenmek istenen cümlede “İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dâhilinde mülki amirin görevlendireceği kolluk amiri” kavramı yaratılmaktadır. Özel yetkilerle donatılan bu kolluk amirine yazılı, acele hallerde de sözlü arama emri yetkisi verilmek istenmektedir.

Mukayeseli hukukta adli kolluk içinde bir kolluk amirinin savcı yardımcısı şeklinde görevlendirildiği bilinmektedir. Buna benzer bir şekilde daha yetkili bir kolluk amiri statüsü yaratılmak istendiği görülmektedir. Ancak yetkilerin Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında ancak kanunla belirlenebilmesi ilkesi doğrultusunda İçişleri Bakanlığı’nın (yürütmenin) belirleyeceği yetki Anayasa’nın 13. maddesine aykırıdır. Ve her ne kadar, bu karar 24 saat içinde hâkim onayına sunulacak olsa da, arama yapılmadan önce verilecek hâkim kararının sağlayacağı özgürlük-güvenlik dengesi, işlem yapıldıktan sonraki denetim ile sağlanamayacak, özgürlükler aleyhine denge bozulacaktır.

 3) Önleme yakalaması

Tasarıdaki maddenin ikinci fıkrası, polisin yakalama konusuna ilişkin yetkilerini düzenleyen 13. maddede değişiklik yapılmasını öngörmektedir. Mevcut düzenlemede polisin kimleri yakalayabileceği ve bunlar hakkında kanuni işlem yapacağı belirtiliyorken, tasarıda polisin “eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına alabileceği, uzaklaştırabileceği ya da yakalayıp gerekli kanuni işlemleri yapabileceği” belirtilmektedir.

Bu yetkilerin üzerinde kullanılacağı kişilerin kim olduğu ise maddede 7 bent halinde sayılmış iken, yeni bir bent daha eklenerek genişletme yoluna gidilmiş ve “kendisinin veya başkalarının can güvenliğini tehlikeye düşürenler” de bu kapsama alınmıştır.           

Yakalama, kişi özgürlüğünün fiilen kısıtlanması demektir. Suç işlendikten sonraki yakalamaya adli yakalama denilir. Suç işlenmeden önce, suç işlenmesini önlemek amacıyla yapılan yakalama ise Türk hukukunda kabul edilmiş değildir. Buna önleme yakalaması adı verilmektedir. Yakalamanın üçüncü tipi ise sağlık açısından güvence altına almak üzere yapılan ve mevcut yasalarımızda muhafaza altına alma olarak adlandırılan yakalama tipidir. Dördüncü tip ise sınır dışı edilecek olan kişilerle ilgili olarak Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun kabul ettiği idari gözetim adını alan yakalama tipidir.

PVSK 13’e eklenen (H) bendi ile kendisinin veya başkalarının can güvenliğini tehlikeye düşürenleri yakalama yetkisi verilmek istenmektedir. Burada kullanılan “tehlikeye düşürme” kavramı muğlâktır. Hukukta tehlike, somut ve yakın tehlike ile uzak tehlike şeklinde ortaya çıkabilir. Can güvenliğini tehlikeye düşürme tanımından somut ve yakın bir tehlike kast edildiği anlaşılmaktadır. Böyle bir düzenleme, henüz suç işlememiş fakat suç işlemek üzere olan bir kişinin yakalanabilmesi yolunu açacak niteliktedir. Kolluğa geniş bir takdir yetkisi tanıdığı ve belirlilik ilkesinden uzak olduğu için uygulamada hem yetkiyi kullanan hem de kolluk tedbirine muhatap olan kişiler bakımından sakıncalı bir düzenlemedir. 3.maddeye eklenen “koruma altına alır” ibaresi yerindedir. Mevzuatta yukarıda belirtildiği gibi Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında çocukların ve hastaların koruma amaçlı muhafaza altına alınması kabul edilmiştir.

4) Uzaklaştırma yetkisi

Maddeye ilave edilmek istenen “uzaklaştırır” kelimesi, Alman Polis Kanununda düzenlenmiş olan uzaklaşma emri verme yetkisine benzemektedir.

Bu yeni yetki kadına karşı şiddet ile ilgili 6284 sayılı yasada mülki amirlere verilen yetkiye paraleldir. Belirtilen yasada yer alan yetki detaylı ve kriterleri belli bir şekilde düzenlenmiş iken, burada yine Anayasa’nın 13. maddesine aykırı bir şekilde, sınırları belli olmayan genel bir yetki şeklinde düzenlenmesi yerinde değildir.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda da olay yerinde polisin aldığı tedbirlere muhalefet eden kişilerin, yapılan işlemler sonuçlanıncaya kadar ve gerektiğinde zor kullanarak bundan men edileceği belirtilmektedir (CMK 168). Bu düzenlemenin de sınırları belirlenmiştir.

Bu değişiklik ilk bakışta olumlu bir düzenleme gibi gözükse de, keyfi uygulanması durumunda, hak ve özgürlükler açısından büyük müdahale yaratabilecek niteliktedir.

Her ne kadar değişiklik gerekçesinde bunun seyahat özgürlüğü açısından Anayasa’ya uygun olacağı belirtilmiş olsa da, Anayasa’nın 23. maddesinde yerleşme ve seyahat özgürlüğünün suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek amaçlarıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Oysa PVSK’da değişiklik yapan hükümde kullanılan ifade çok geniş kapsamlı ve yoruma açık olduğundan, her türlü durumun can güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi olarak yorumlanması mümkündür. Bu da keyfi uygulama yapılabilmesine zemin hazırlamakta, özellikle toplumsal olaylarda istenilen kişilerin koruma altına alınması, bir grubun ise uzaklaştırılmasına imkân tanıyacak ortam yaratmaktadır. Üstelik koruma altına alma işlemin nasıl uygulanacağı ve uzaklaştırmanın ne kadar uzaklığı ifade ettiği hususları başlı başına muallâkta bırakılmıştır.

5) Kolluk gözaltısı

Değişiklik ile, gözaltı tedbirini düzenleyen CMK 91’e 4 numara ile yeni bir fıkra eklenmekte ve diğer fıkra numaraları da buna göre teselsül ettirilmektedir. Bu yeni fıkra ile kanuna yeni bir katalog daha eklenmekte ve burada sayılan kasten öldürme, fuhuş, yağma, cinsel saldırı, hırsızlık gibi suçların işlenmesi durumunda, suçüstü hali ile sınırlı kalmak kaydıyla mülki amirlerce belirlenecek kolluk amirleri tarafından yirmidört saate kadar, şiddet olaylarının yaygınlaşarak kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına yol açabilecek toplumsal olaylar sırasında ve toplu olarak işlenen suçlarda ise kırksekiz saate kadar gözaltına alınma kararı verilebilmesi imkânı yaratılmaktadır.

Ayrıca, gözaltına alma nedeninin ortadan kalkması halinde veya işlemlerin tamamlanması üzerine derhal ve her halde en geç belirtilen sürelerin sonunda C. savcısına yapılan işlemler hakkında bilgi verileceği ve onun talimatı doğrultusunda hareket edileceği belirtilmiştir. Eğer kişi serbest bırakılmazsa önceki fıkralara göre işlem yapılacağı; ancak kişinin en geç kırksekiz saat, toplu olarak işlenen suçlarda ise dört gün içinde hâkim önüne çıkarılacağı ifade edilmiştir. Ve bu fıkra kapsamında kolluk tarafından gözaltına alınan kişiler hakkında da gözaltına ilişkin hükümler uygulanacağı belirtilmiştir.

CMK 91’e eklenen 4. fıkra ile, yukarıda sözünü ettiğimiz “mülki amirce belirlenecek kolluk amirlerine”, gözaltına alma kararı verme yetkisi verilmektedir. Bu yetkinin suçüstü hali ile sınırlı olduğu ve listede sayılan belli suçlarda uygulanabilen bir yetki olduğu görülmektedir.

“Mülki amirce belirlenecek kolluk amiri” hukukumuza ilk defa giren bir kavramdır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi Alman Mahkemeler Teşkilatı Kanunu’nun 52. maddesinde yer alan savcı yardımcısı kolluk kavramına benzer bir kurum yaratıldığı görülmektedir. Böyle bir makamın yürütme tarafından belirlenmesi hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Suçüstü hallerinde yakalanan kişiler hakkında C. Savcısına hemen bilgi verilerek emri doğrultusunda işlem yapılacağı CMK 90/5’te düzenlenmiş, 91. maddede de 2014-6526 sayılı Kanunla yapılan değişiklik ile gözaltı kararı verilebilmesi için, bu tedbirin soruşturma yönünden zorunlu olması ve kişinin bir suçu işlediği şüphesini gösteren somut delillerin varlığı koşulu aranmıştır (CMK 91/2).

Aynı maddede gözaltı kararı vermek açısından, suçüstü halleri ve belli suçlarla sınırlı da olsa C. Savcısının görev ve yetkilerinin yürütmeye devredilmesi, Ceza Muhakemesi Hukuku açısından, kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlayan böyle bir tedbirde yürütmenin yetkilendirilmesi Anayasa’nın 19 ve AİHS’nin 5. maddesine aykırıdır.

Maddedeki düzenlemenin amacının toplumsal olaylar sırasında işlenen cebir ve şiddet içeren suçlarda çok sayıda kişinin yakalandığı durumlarda C. Savcısının devre dışı bırakılarak yürütmenin belirlediği kolluk amiri tarafından gözaltı kararı verilmesi ile kolaylık sağlanması olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, özellikle bu gibi toplu olaylarda savcının hukuk garantisi teşkil eden denetimi ortadan kaldırılmış bulunmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 91. maddesinde “gözaltı”na ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Gözaltı, CMK’nın 90. maddesine göre yapılan yakalama sonrasında Cumhuriyet savcısının kararı ile kişinin geçici süre ile hürriyetinden mahrum bırakılmasıdır. Yürürlükteki 90. maddeye göre, gözaltı kararını Cumhuriyet savcısı verebilmekte iken, tasarıda belirtilen suçlarda suçüstü halleriyle sınırlı olmak kaydıyla; kolluk amirleri tarafından gözaltı kararı verilebilecektir. Tasarıya göre, şiddet olaylarının yaygınlaşarak kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına yol açabilecek toplumsal olaylar sırasında ve toplu olarak işlenen suçlarda kırksekiz saate kadar gözaltına alınma kararı verilebilir. Dolayısıyla kırksekiz saate kadar gözaltına alınma kararı verilebilmesi için hem şiddet olaylarının yaygınlaşarak kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına yol açabilecek toplumsal olaylar olması hem de toplu olarak işlenen suç olması gerekmektedir. Bununla birlikte tasarıda “Ancak kişi en geç kırksekiz saat, toplu olarak işlenen suçlarda dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır.” düzenlemesine de yer verilmiştir. Tasarıdaki bu iki düzenleme birbiriyle çelişir durumda olmakla birlikte 24 saatlik genel gözaltı süresinin uygulamada 48 saat olabileceğini kestirebilmek güç değildir.

1. maddeye eklenen yeni 4. fıkrada suçüstü hallerinde, henüz suç işlememiş olan kişilerin de yakalanmasına olanak sağlayacak bir yaklaşım gözlemlenmektedir. Zira, CMK 90/1 suçüstü halinde herkese yakalama yetkisi vermekte, bu madde ile de bu yetkinin genişletilmesi ortaya çıkmaktadır. Liste halinde sayılan suçlarda genel kuralın istisnası olarak kolluğa adeta suç işlememiş fakat işleme ihtimali olan kişileri de yakalama ve mülki amirlerce belirlenen kolluk amiri tarafından da gözaltına alınması uygulaması yerleşmesi tehlikesini içermektedir. Bu düzenleme yasada hiçbir zaman yer almaması gereken bir hükümdür.

7) Sokağa çıkma yasağı

Listede yer alan suçlar arasında 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’na dayanarak ilan edilen sokağa çıkma yasağını ihlal etme de yer almakta ise de, bu kanunun 11. maddesinde valilere genel olarak bazı yetkiler verilmiş ise de, özel bir yetki olan sokağa çıkma yasağı ilan etme yetkisi verilmemiştir. Sokağa çıkma yasağı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 11. maddesinde yer alan bir yetkidir. Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında temel hak kısıtlayan yetkilerin yasada açıkça belirlenmesi gerekir.  Son zamanlarda hatalı bir şekilde yerleşen, valinin sokağa çıkma yasağı ilan etmesi uygulamasının CMK’ya yansıtılması hatalıdır.

8) Tutuklama kataloğunun genişletilmesi

Tutuklama nedenlerini düzenleyen CMK 100’deki katalog suçlara iki yeni bent eklenmiştir. Bunlar Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 33 üncü maddesinde sayılan suçlar ve Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen suçlardır.

Uygulamada, katalog suçların varlığı halinde otomatik olarak tutuklama kararı verilebileceği şeklinde bir algı bulunduğu için, katalogdaki suçların sayısını azaltarak, kaliteli tutuklama kararları verilmesi gerektiğini savunmamıza rağmen, yeni suçların eklendiğini ve katalogun genişlediğini görmekteyiz.

Oysaki bir kararın kalitesini, ancak tatmin edici bir gerekçe sağlayabilecektir. Genişleyen bir katalog ile tutuklama konusundaki gerekçeli kararların kalitesi arasında ters orantı bulunduğunu söylemek mümkündür.

 9) Kolluğa tanık dinleme yetkisi verilmesi

Tasarı, PVSK 15’e yeni bir fıkra eklemektedir. Buna göre; polis, müşteki, mağdur ve tanık ifadelerini ikamet ettikleri yerlerde veya işyerlerinde de alabilecek, bu uygulamanın kapsamına ilişkin usul ve esaslar İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecektir.

CMK 160 uyarınca Ceza Muhakemesi Hukukuna ilişkin tüm adli işlemlerin Cumhuriyet savcısının denetimi ve kontrolü altında yapılması gerekir. CMK 169 kapsamında da bu işlemlerin nasıl yapılacağı ve nasıl tutanağa bağlanacağı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. PVSK 15’teki ifade alma ise kolluğun adli görevleri dışında kalan konuları kapsayan bir hükümdür. Kolluğa yasaların verdiği önleyici görevlerin yerine getirilmesi sırasında ilgililerin (müşteki, mağdur veya tanık değil) bilgilerine başvurulması kaçınılmazdır. Bu tür işlemlerin kolluk tarafından ilgilinin bulunduğu yerde yapılmasında bir sakınca yoktur, fakat maddeye eklenmek istenen düzenleme doğrudan doğruya Ceza Muhakemesi Hukukuna ilişkin sujeleri kapsadığından polis kanununda yer alması uygun değildir. Ayrıca “tanık” ifadesinin alınması ancak duruşma sırasında mahkeme tarafından yapılabilen bir işlemdir. CMK istisnai hallerde C. Savcısına da tanık dinleme yetkisi vermişse de kolluğun tanık dinleme yetkisi hiçbir zaman yoktur. Kolluk, C. Savcısının emriyle (CMK 160/1) ileride tanık olabilecek kişilerin ifadelerini alabilir, ama bu kişiler henüz tanık değildir.

Görüldüğü gibi Ceza muhakemesi hukukuna yönelik olarak yapılması düşünüldüğü anlaşılan bu düzenlemenin gerekçesinde, belirtilen kişilerin polis merkezlerine götürülmesi ile işgücü ve zaman kaybı oluştuğu, bunun önlenmesinin amaçlandığı belirtilmiştir. Düzenlemede usul ve esasların İçişleri Bakanlığı tarafından belirleneceği ifade edilmiştir, ancak bu bile başlı başına bir hukuka aykırılıktır: Danıştay’ın CMK 135 iletişimin denetlenmesine ilişkin yönetmeliğin hukuka aykırılığını saptarken ortaya koyduğu gerekçede olduğu gibi CMK’da açıkça ilgili maddede yollama yapılmadığı hallerde yürütmenin yönetmelik çıkarma yetkisi dahi yoktur. Şu aşamada ifade etmek gerekir ki böyle bir uygulama yalnızca engelli vatandaşlar için uygulandığında olumlu sonuç doğuracaktır. Böyle bir kolaylık yaratılması gerçekten de bu kişilerin polis merkezine gelirken veya getirilirken harcanan güç ve zamanı önleyecektir. Ancak bunun dışında kalan kişiler için böyle bir uygulama çok sakıncalıdır. Üstelik bu sakınca iki boyutludur. Hem vatandaş hem de polis açısından. Müşteki, mağdur veya tanık konumundaki kişiler, polis tarafından evlerine veya işyerlerine gidildiğinde, her türlü dış etkenden uzak ve rahat bir biçimde ifade veremeyebilir. Polis ise ne kadar güvenli olduğu belli olmayan ev ve işyerlerinde kapı kapı dolaşarak, esasında çok daha fazla emek harcayacak ve istenilen sonuca varmaktan ziyade daha çok sarfiyat oluşacaktır.

10) Zor ve silah kullanma yetkisinin genişletilmesi

Tasarı, zor ve silah kullanma hususunu düzenleyen PVSK 16’da değişiklik yapılmasını öngörmektedir. Buna göre polisin maddi güç kapsamında kullandığı basınçlı su ile birlikte veya onun yerine boyalı su kullanabilmesi imkanı getirilmektedir.

Maddenin silah kullanma yetkisini düzenleyen 7. fıkrasına (d) bendi eklenerek; polis kendisine veya başkalarına, işyerlerine, konutlara, kamu binalarına, okullara, yurtlara, ibadethanelere, araçlara ve kişilerin tek tek veya toplu halde bulunduğu açık veya kapalı alanlara molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı ve benzeri silahlarla saldıran veya saldırıya teşebbüs edenlere karşı, saldırıyı etkisiz kılmak amacıyla ve kılacak ölçüde de silah kullanmaya yetkili hale getirilmektedir.

PVSK 16, kolluğun (jandarma, polis, sahil güvenlik ve gümrük muhafaza) zor ve silah kullanma yetkisini düzenlemektedir. 16. maddenin 1 ve devamı fıkraları zor kullanma yetkisini düzenlerken 7. fıkrası silah kullanma yetkisini düzenlemiştir.

Silah kullanma, PVSK 16/2 kapsamında, zor kullanmanın artan derecesi olarak, eşyaya karşı kullanılabileceği gibi, PVSK 16/7 uyarınca da insana yönelik olarak kullanılabilir.

Yapılması istenen değişiklik ile, insanlara yönelik olarak silah kullanma yetkisinin özellikle molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, yaralayıcı “silahlarla” yapılan saldırıları da kapsayacak şekilde genişletildiği görülmektedir. 7. fıkraya eklenmesi düşünülen d bendinde kendisine veya başkalarına molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı ve benzeri “silahlarla” yapılan saldırılar bakımından meşru savunmanın ölçülülük kriteri kapsamında silahla müdahale edilmesi hukuka uygun sayılabilir.

Ancak, işyerlerine konutlara, kamu binalarına, okullara, yurtlara, ibadethanelere, araçlara, açık ve kapalı alanlara karşı yapılan molotof ve benzeri araçlarla yapılan saldırılarda halen devam etmekte olan bir saldırıyı engellemek amacıyla kişilere karşı silah kullanılması hiçbir şekilde hukuka uygun sayılamaz. Bu söylediklerimiz halen devam eden saldırılar bakımındandır.

Meşru savunmadaki kural halen devam eden haksız bir saldırı veya gerçekleşmesi muhakkak veya tekrarı muhakkak bir saldırı ölçütüdür. PVSK 16/7 sadece meşru savunma kuralları çerçevesinde insanlara karşı silah kullanma yetkisini verir. TCK’daki kuralların da dışına çıkarak meşru savunmayı ortadan kaldırır biçimde silah kullanma yetkisinin düzenlenmesi, ileride bu maddeye dayanarak silah kullanan tüm kolluk görevlilerini ceza mahkemelerinde mahkûm olmaktan kurtaramayacaktır.

Bizce, 9. fıkranın kapsamı genişletilerek molotof ile yapılan saldırıların hayati tehlike doğurduğu durumlarda silah kullanma yetkisi verilebilir. Ancak 16/7’ye eklenen d bendinin sakıncalı olduğu görüşündeyiz.

Diğer taraftan, eklenmesi düşünülen (d) bendinde molotof silah olarak adlandırılmıştır. TCK’daki silah kavramı PVSK’daki düzenleme ile daha karışık hale getirilmemelidir.

Bu değişiklik ile basınçlı suyun yanında veya yerine boyalı su kullanılması yoluyla, söz konusu olaya karışan kişilerin takibi mümkün olacaktır. Ancak bu kişilerin üzerlerini değiştirme ihtimali veya olayla hiçbir bağlantısı olmamasına rağmen üstüne boyalı su bulaşan kişilerin yakalanması ihtimali göz ardı edilmiştir. Diğer yandan, mevcut düzenlemede polisin zaten bedeni kuvvet ve maddi güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında silah kullanma yetkisi bulunmakta iken yeni bir bent eklenerek bu şekilde sayma yönteminin benimsenmesinin sebebi anlaşılamamaktadır.

Değişiklik gerekçesinde, uygulamada yaşanan tereddütlerin giderilmesinin amaçlandığı belirtilmekle birlikte, eklenen fıkradaki sayılan hususların tahdidi olup olmadığı, örneğin bentte yer verilmeyen bir mekâna saldırı yapılması halinde polisin silah kullanma yetkisinin doğup doğmayacağı ya da “ibadethane” kavramı başlı başına tartışma konusu iken, bu kelimenin kullanılması yoluyla yeni belirsizliklerin oluşacağı dikkate alınmamıştır.

11) Suç önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi

Tasarı, önleme amaçlı iletişimin denetlenmesini düzenleyen PVSK Ek Madde 7’de değişiklik yaparak, hakim onayına sunulan kararların “yirmidört saat” yerine “kırksekiz saat” içinde karara bağlanacağı düzenlemesini getirmektedir. Yetkili ve görevli hakimi düzenleyen 3. fıkra da değiştirilerek, talepte bulunan kolluk biriminin bulunduğu yer itibariyle yetkili olan ve CMK 250/1 uyarınca kurulan ağır ceza mahkemesi üyesi yerine, Ankara ağır ceza mahkemesi üyesi olarak belirlenmiştir.

Ayrıca maddenin 9. fıkrası da değiştirilmiş, maddede yer alan faaliyetlerin denetimi sıralı kurum amirleri, EGM ve ilgili bakanlığın teftiş elemanları tarafından yapılmakta iken, bunun yerine denetimin sıralı kurum amirleri, mülki idare amirleri, EGM ve ilgili bakanlığın teftiş elemanları tarafından yılda en az 1 kez yapılacağı, bu faaliyetlerin Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından da denetlenebileceği, bu kapsamda yapılan denetimlerin sonuçlarının bir rapor halinde TBMM Güvenlik ve İstihbarat Komisyonuna sunulacağı kabul edilmiştir.

2014-6532 sayılı Kanun ile MİT Kanunu kapsamındaki iletişimin denetlenmesinde Ankara ağır ceza mahkemesi üyesi görevli kılınmıştı. Şimdi buna paralel olarak polis ve jandarma istihbaratı için de aynı kuralın konulduğu görülmektedir. Ancak ülke çapında gerçekleşecek tüm MİT, polis ve jandarma istihbaratına ilişkin iletişimin denetlenmesi kararlarının Ankara ağır ceza mahkemesinin üyesi tarafından verilmesi tek bir kişinin altından kalkamayacağı kadar ağır yük getirecektir. Bunun dışında Ankara’daki mevcut ağır ceza mahkemelerinden hangisinin bu kararları vermekle yetkili olduğu belirtilmemiştir. 1 numaralı ağır cezaya mı yoksa 5 numaralı ağır ceza mahkemesine mi başvuracağına ilgili istihbarat ve kolluk birimi mi karar verecektir? Diğer taraftan iletişimin denetlenmesi dört ayrı yetkiyi kapsar: tespit, kayda alma, dinleme ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi işlemleri arasında CMK 2014-6545 ile kademelendirme yaparak tespit içeriğe ilişkin bilgi vermediğinden, bunun yer itibariyle yetkili sulh ceza hâkimlikleri veya ilgili mahkemesi tarafından verilmesini kabul ederken, dinleme kayıt ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi için ağır ceza mahkemesinin oybirliği ile karar vermesini, somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı koşulunu aramıştır. Diğer bir ifade ile tespit ile diğer yöntemler arasında fark yaratmıştır.  İstihbari amaçlı iletişimin tespitinde de bu ayrım nazara alınmalıdır. Tespit için ağır ceza mahkemesinin üyesi yeterli garanti oluşturabilirse de kayda alma, dinleme ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi için Ankara ağır ceza mahkemesinin (oybirliği ile olmasa bile) karar vermesi istenmelidir.

Adli amaçlı iletişimin denetlenmesi kararı verilebilmesi için somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunması koşulu aranırken, istihbarat amaçlı iletişim tespitlerinde hâkimin elinde böyle bir ölçüt bulunmaması eksiklik idi, önleyici yetkilerde PVSK 4/A ve 9’da görülen “makul sebep” ölçütü söz konusudur. Burada da önleyici amaçla yapılan iletişimin tespitlerinde talepte bulunan makamın makul sebep ortaya koyması aranmalıdır. (makul sebep konusunda ayrıntılı açıklama için bkz. Yenisey/Nuhoğlu Ceza Muhakemesi Hukuku Ders Kitabı, İstanbul 2014, s. 735)

24 saat yerine 48 saat içinde karar verilebilmesi imkanı getiren bu değişikliğin gerekçesinde her ne kadar araya tatil günlerinin girmesi ile mahkemelerin 24 saat içinde karar vermesinin mümkün olmadığı ve bunun da suçun önlenmesine ilişkin görevler açısından olumsuzluk yarattığı belirtilmiş olsa da, özgürlük ve güvenlik arasındaki dengenin bozulmaması adına bu kararın bir an evvel verilmesi gerekirken 24 saat olan sürenin 48 saate çıkarılması isabetli olmamıştır. Denetim noktasında yapılan değişiklik, denetime yetkili makamlar arasında mülki idare amirlerinin eklenmesi, yılda en az 1 kez denetim yapılması gerektiğinin kabul edilmesi, Başbakanlık Teftiş Kurulu’na da denetim yetkisi verilmesi ve denetim sonuçlarının rapor halinde TBMM komisyonuna sunulması gerektiğinin kabul edilmesidir. İç güvenliğin sağlanabilmesi için öncelikli olarak istihbarat hizmetleri gündeme gelir. İstihbaratın temel hak kısıtlayan yönü olduğu için yetkilerin kanunla düzenlenmesi söz konusudur. PVSK Ek 7. Madde bu ihtiyacı gidermektedir. İç güvenlik hizmetlerinin meşruiyeti açısından denetleme ve halka bilgi verme ön plana çıkar. Bu madde hem denetlemeyi hem de halka bilgi vermeyi kapsamaktadır. Denetim kurum içi yapılan bir işlemdir. Mevcut kurallara uygun olarak işlem yapılıp yapılmadığının müfettişlerce iç denetim şeklinde gerçekleştirilmesi esası vardır. Her ne kadar Başbakanlık Teftiş Kurulu yürütmenin bir unsuru ise de istihbarat hizmetleri gibi gizli tutulması gereken bilgilerin müfettişlerce öğrenilmesi doğru değildir. Maddeye açıklık getirilmeli ve denetlemenin içerik açısından değil, şekli kurallara uygunluk açısından yapılması gerektiği belirtilmelidir. Değiştirilen fıkrada TBMM’deki istihbarat ve güvenlik komisyonuna yıllık raporlar verilmesi yerinde bir yaklaşımdır. Bu raporların düzenlenmesi MİT Kanununda yapılan düzenleme ile paralel bir yaklaşım sergilenmelidir.

II – Jandarma Kanunu’nda yapılması düşünülen değişiklikler

1) Tasarı ile jandarmanın görev ve sorumluluk alanını belirleyen JTGYK 10’un ilk fıkrasına yeni bir cümle eklenerek, belediye sınırları içinde olmakla birlikte hizmet gerekleri bakımından uygun görülen yerlerin jandarmanın görev ve sorumluluk alanı olarak tespit edilebileceği belirtilmiştir.

2) Tasarı, jandarma subay, astsubay ve uzman jandarmanın atanma ve yer değiştirme esasları başlıklı JTGYK 14’de değişiklik yapmaktadır.

3) Tasarı ile “açığa alınma ve görevden uzaklaştırma” başlıklı JTGYK 16’da değişiklik yapılarak bu madde “görevden uzaklaştırma” başlığı ile yeniden düzenlenmiştir. İçişleri Bakanı ve valiye görevden uzaklaştırma yetkisi verilmektedir.

4) Tasarı, “işten el çektirme ve görevden uzaklaştırma” başlıklı JTGYK 17’de değişiklik yaparak, madde başlığını “görevden uzaklaştırmanın hukuki ve mali sonuçları” yaparak madde metnini yeniden yazmaktadır.

5) JTGYK 25’de yapılması düşünülen değişiklik ile İl İdaresi Kanunu’nun disiplinle ilgili hükümlerinin jandarma teşkilatı için uygulanacağı kabul edilmiştir. Değişiklik öncesinde, maddede sayılan kanunların JTGYK’ya aykırı hükümlerinin jandarma teşkilatı için uygulanmayacağı belirtiliyordu. Şimdi ise İl İdaresi Kanunu’nun disiplinle ilgili hükümlerinin saklı olduğu kabul edilmiştir.

6) Tasarı, JTGYK Ek Madde 1’de değişiklik yapmaktadır. Değişiklik öncesinde jandarmanın mülki görevleri açısından İçişleri Bakanlığı ve valilerin denetim ve teftiş yetkisi bulunmaktayken, değişiklik sonrası “askerlik görevi haricindeki diğer görevler” kavramının getirildiği görülmektedir. Burada “askeri görev”’den ne anlaşılması gerektiğine ilişkin bir ifadeye yer verilmesi önerilebilir. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin ve AYİM’nin bu konudaki kıstası kanuna işlenebilir: “…Buna göre, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlem veya eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve “askeri hizmete ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir”. (Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2013/444 E.)

7) Tasarı, JTGYK Ek Madde 2’de de değişiklik yapmaktadır. Komutanlar hakkında mülki sicil düzenlenmesine ilişkin bu maddede yapılan değişiklik ile mülki sicil yerine, askeri görev haricindeki diğer görevler için değerlendirme raporu düzenleneceği kabul edilmektedir. Bu raporların personelin terfi, ödüllendirme, atama ve yer değiştirmesinde dikkate alınacağı belirtilmiş, raporların içeriği ve düzenleme esaslarının Genelkurmay Başkanlığının görüşü alınarak İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelik ile düzenleneceği ifade edilmiştir.

8) Tasarı ile JTGYK Ek Madde 3’de değişiklik yapılmaktadır. İl ve ilçe jandarma komutanları ile karakol komutanlarına izin verilmesinde ve izinli olarak görevden ayrılmalarında mahalli mülki amirin “uygun görüşü” alınmakta iken, değişiklik ile bunun yerine “onay” aranması getirilmiştir.

9) Tasarı ile Jandarma Kanunu’nun Ek 5. Maddesinde, yukarıda PVSK Ek Madde 7 açısından ifade edilen değişikliklere paralel değişiklikler yapılmaktadır. Burada da hakimin karar verme süresi olan 24 saat 48 saate çıkarılmakta, yer ve görev açısından Ankara ağır ceza mahkemesi üyesi kabul edilmekte ve denetime ilişkin hükümler buraya da aynen eklenmektedir.

Yukarıda PVSK açısından yaptığımız değerlendirme bu bahiste de geçerlidir. Sürenin uzun tutulması ve etkili bir denetim mekanizması kurulamaması olumsuz hususlardır.

10) Tasarı ile JTGYK’ya Ek Madde 6 eklenmektedir. Buna göre, İçişleri Bakanı, bu kanundaki yetkilerinden bir kısmını gerektiğinde sınırlarını yazılı olarak açıkça belirlemek şartıyla ilgisine göre Jandarma Genel Komutanına veya valilere devredebilecektir.

Burada, “yetkilerinden bir kısmı” ifadesi yeterli değildir. Kural olarak hangi yetkilerin devredilebileceğinin kanunda açıkça düzenlenmesi gerekir. Kanunun, yetki devrinin sınırlarını çizmesi gerekir.

III- Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu’nda yapılması önerilen değişiklikler

Jandarma Kanununda yapılan değişikliklere paralel olarak Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanununda da aşağıdaki değişikliklerin yapılması önerilmektedir.

1) Tasarı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ile ilgili hususlarda da bir takım değişiklikler yapmıştır. Atanmaları düzenleyen 8’inci maddede yapılan değişiklik ile amirler haricinde, Sahil Güvenlik Komutanlığı karargâhında görevli başkanlar ve bölge komutanlarının atanmalarının İçişleri Bakanınca yapılacağı belirtilmiştir.

2) 9’uncu maddede yapılan değişiklikle yer değiştirme konusunda da 8’inci maddede belirtilen hususların esas alınacağı kabul edilmiştir. Sicil üstlerini düzenleyen 18’inci maddeye ek yapılarak Sahil Güvenlik Bölge Komutanları hakkında mülki görevleri açısından konuşlu bulundukları yerin valisi tarafından her yılsonunda, askeri görevleri haricindeki diğer görevleri ile ilgili olarak değerlendirme raporu düzenleneceği, bu değerlendirme raporlarının personelin terfi, ödüllendirme, atama ve yer değiştirmesinde dikkate alınacağı,  değerlendirme raporlarının içeriği ve düzenleme esaslarının, Milli Savunma Bakanlığının görüşü alınarak İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenleneceği ifade edilmiştir.

3) 2692 sayılı Kanuna eklenen 21/A ve 21/B maddeleri ile görevden uzaklaştırma konusu düzenlenmiştir. 21/A maddesine göre artık askeri nitelikte olmayan görevleri sebebiyle işledikleri iddia edilen bir suçtan dolayı görevi başında kalmasında sakınca görülen Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli, İçişleri Bakanı tarafından görevinden uzaklaştırılabilecektir. Görevden uzaklaştırmanın hukuki ve mali sonuçları ise 21/B maddesinde ele alınmaktadır.

4) Denetim ve teftiş açısından, polis ve jandarmada da olduğu gibi valiler açısından yetki arttırımı yoluna gidilerek, kanuna yeni eklenen ek madde 1 ile Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın askeri görevleri haricindeki diğer görevleriyle ilgili eylem ve işlemlerine ilişkin denetim ve teftiş yetkisi İçişleri Bakanlığı ile valiler ve kendi amirlerine verilmiştir.

5) Jandarma Kanununda söz konusu olan durum sahil güvenlik açısından da kabul edilerek, kanuna eklenen ek 2’nci madde ile İçişleri Bakanının bu kanundaki yetkilerinden bir kısmını gerektiğinde, sınırlarını yazılı olarak açıkça belirlemek şartıyla ilgisine göre Sahil Güvenlik Komutanına veya valilere devredebilecektir. Ancak JTK açısından da ifade ettiğimiz üzere, böyle bir devrin söz konusu olabilmesi için “yetkilerinden bir kısmı” şeklindeki belirsiz bir ifade yerine açıkça hangi yetkilerin devredilebileceğini gösteren bir tanımlama kullanılması gereklidir.

IV – 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda yapılması düşünülen değişiklikler

1) Tasarı ile TGYK’nun kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerini düzenleyen 23. maddesinde değişiklik yapılması öngörülmektedir. Buna göre havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dahil patlayıcı maddeler ile demir bilye ve sapan da kanunda belirtilen yasak maddeler arasına dahil edilmiştir.

Mevcut düzenleme açısından molotof kokteyli zaten patlayıcı madde kapsamına girdiğinden ayrıca zikredilmesi belki gereksiz görülebilecek nitelikte olsa da, maddeye eklenen yasaklı cisimlere bakıldığında bunların hepsinin son zamanlarda yaşanan toplumsal olaylarda sıkça kullanılan ve tartışma konusu olan maddeler olduğu görülecektir. Hepimizin isteği toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının demokratik esaslara uygun biçimde ve barışçıl olarak gerçekleştirilmesidir. Bu nedenle toplanma veya yürüyüş esnasında bu cisimlerin bulundurulmasının yasak kabul edilmesi doğrudur.

2) Tasarı ile, kanunun toplantı ve yürüyüşe silahlı katılanlar başlıklı 33. maddesinin ilk fıkrası değiştirilmektedir. Kısaca ifade etmek gerekirse; önceki düzenleme aksine yasaklı maddeler burada bir kez daha zikredilmiş, bunlardan bulunduran veya tanınmamak amacıyla yüzlerini tamamen ya da kısmen örten kişiler hakkında iki yıl altı aydan dört yıla kadar hapis cezası verileceği, yasadışı örgütlere ilişkin amblem, forma, pankart, afiş taşıyan, bunlara ilişkin slogan atan veya bunları bir cihaz vasıtası ile yayan kişiler hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmedileceği kabul edilmektedir.

Bu hususta da yukarıdaki değerlendirmeye paralel bir şekilde, toplantı veya gösteri yürüyüşünün bir takım yasadışı etkinliklere doğru kayması veya baştan itibaren bu şekilde gerçekleştirilmek istenmesi durumunda, kanunda belirtilen bu halleri gerçekleştiren kişiler için yaptırım öngörülmesinde bizce sakınca yoktur. Fakat burada önemli olan gerçekten bu tür durumlara sebep olan kişilerin tespit edilmesi ve bunların yargılanmak suretiyle cezalandırılmasıdır.

3) Tasarı ile TGYK’nun 39. maddesinden sonra gelmek üzere, Rücu başlıklı Ek Madde 1 eklenmektedir. Bu maddeye göre; şiddet olaylarının yaygınlaşarak kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına yol açabilecek toplumsal olaylarda, kamu mallarına verilen zararlar ile gerçek ve tüzel kişilerin mallarına verilen zararların Devlet tarafından karşılanması halinde, ilgili idare ödeme nedeniyle genel hükümlere göre sorumlulara rücu edecektir ve bu kanun kapsamındaki rücu istemine ilişkin zamanaşımı süreleri bir kat artırılarak uygulanacaktır.

Mevcut durumda rücu açısından Borçlar Kanunu hükümleri esas alınmaktadır. Borçlar Kanunu madde 72 açısından geçerli olan durum; rücu hakkının tazminatın tamamının ödendiği ve sorumlunun öğrenildiği tarihten itibaren iki yıl ve her halükarda 10 yıl sonra zamanaşımına uğramasıdır. Bu açıdan bakıldığında TGYK için zamanaşımı süreleri 4 yıl ve 20 yıl şeklinde esas alınacaktır. Ayrıca Borçlar Kanunu aynı maddesinin devamında, fiilin aynı zamanda ceza kanunları açısından bir suç teşkil etmesi halinde ceza zamanaşımının esas alınacağını ifade etmiştir. Bu noktada TCK’nın ceza zamanaşımını düzenleyen 68. maddesine bakmak gerekir ki, orada da beş yıla kadar hapis ve adli para cezası için ceza zamanaşımının 10 yıl olduğu belirtilmektedir. Bu durumunda TGYK’nın tüm bu düzenlemelerden ayrı ve çok daha uzun bir zamanaşımı süresi kabul ettiği görülmektedir. Elbette ki toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılması dışına çıkıp etrafa zarar veren, yağma boyutuna varan eylemlerin gerçekleştirilmesi durumunda asıl sorumlulara rücu edilmesi bir gerekliliktir, fakat diğer yandan bunun mümkün olan en kısa sürede yapılması da lazımdır. Aksi durumda, zamanaşımı süresini bu kadar uzun tutmak bir noktada hakkın kötüye kullanılması anlamını da taşıyabilecektir.

Tasarı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanmak zorlaştırılmaktadır. Oysa, bu hakkın kullanılmasının kolaylaştırılması gerekirdi. Yasadışı hale gelen toplantılarda kolluğun dağılın emri vermesi üzerine topluluğun dağılmaması, kolluğa zor kullanma yetki ve mecburiyeti getirir. Bu nedenle yasada sadece toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılamayacak yerlerin belirlenmesi, bunun dışında kalan her yerde ve her zaman önceden bildirimde bulunmaksızın gösteri yapma hakkı kabul edilmeli, fakat halka da barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma yöntemleri öğretilmelidir. Trafiği aksatmadan, kamu ve özel mallarına zarar vermeden, bu hakkın kullanılması arzu edilen bir şeydir.

Ancak, tasarıda öngörüldüğü gibi molotof kokteyli bulundurarak veya tanınmamak amacıyla yüzlerini örterek yapılan gösterilerin barışçıl olmadığı konusunda makul sebep mevcuttur. Tasarının bu yöndeki düzenlemelerini yerinde buluyoruz.

Bununla birlikte yasadışı örgütlere ilişkin amblem, afiş taşımak veya slogan atmak suçunun yaratılması 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması, ifade özgürlüğü bakımından sakıncalı bir yaklaşımdır. Bu tür davranışların idari kabahat olarak yaptırım altına alınması orantılı sayılabilirse de, öngörülen hapis cezaları orantısızdır.

V- 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’da yapılması önerilen değişiklikler

Tasarı ile bu kanuna Ek Madde 1 eklenmektedir. Bu madde ile yalnızca idare aleyhine tazminat davası açılabileceği, kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa mezkûr görevliler aleyhine tazminat davası açılamayacağı kabul edilmektedir. Ancak bu görevlilerin suç sayılan eylemleri ile kin, garez ve hatıra dayalı olarak veya baskı veya telkinle kanaat oluşturduğu ya da değiştirdiği kesinleşmiş yargı ya da disiplin kurulu kararıyla tespit edilirse, idarenin görevliye rücu hakkı saklı tutulmuştur.

Tasarı ile eklenen Geçici Madde 3 ile ek 1 inci madde hükmünün, kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görülmekte olan davalar, kesinleşmemiş hükümler, miktar veya değeri itibarıyla temyiz veya karar düzeltme yoluna gidilemediği için kesinleşen hükümler bakımından da uygulanması ve davaya idare aleyhine devam olunması öngörülmektedir.

VI – Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılması önerilen değişiklikler

1) Bu madde ile TMK’ nın terör örgütleri başlıklı 7. maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Maddenin 2. fıkrasının (a) bendi yürürlükten kaldırılarak, terör örgütü propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması, bu madde kapsamında cezalandırılacak fiil ve davranışlar arasından çıkarılmıştır. Bunun yerine maddeye yeni bir fıkra eklenmiş, terör örgütü propagandasına dönüşen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde kimliklerini gizlemek amacıyla yüzünü tamamen veya kısmen kapatanların üç yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı, bu suçu işleyenlerin cebir ve şiddete başvurmaları ya da her türlü silah, molotof ve benzeri patlayıcı, yakıcı ya da yaralayıcı maddeler bulundurmaları veya kullanmaları halinde verilecek cezanın alt sınırının dört yıldan az olamayacağı kabul edilmiştir.

Maddenin (a) bendinin yürürlükten kaldırılmasının nedeni, bu hükmün yeni eklenen fıkrada yeniden düzenlenmesi ve cezasının arttırılmasıdır. Mevcut düzenlemede bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası öngörülen eylemin yaptırımının tasarıda üç yıldan beş yıla kadar hapis cezasına yükseltilmesindeki amaç, gerekçede caydırıcılığı arttırmak şeklinde açıklanmış olsa da, alt sınırı yükselterek bu suçların HAGB kapsamı dışında bırakılmak istenmesi de bir diğer amaç olabilir.

Terörle Mücadele kanununda yapılması istenen değişiklik, 2013-6459 sayılı Kanunla yapılan 2. fıkra değişikliğine aykırıdır. Zira, propaganda fiilinin cezalandırılabilmesi için “terör örgütünün cebir şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapmak” kriteri öngörülme iken aynı maddede şimdi bu unsurları içermeyecek şekilde yapılan propagandalar cezalandırılmak istenmektedir. Değişiklik, maddenin tümü ile çelişkilidir.

VII – Türk Ceza Kanunu’nda yapılması önerilen değişiklikler

1) Tasarı ile uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçunu düzenleyen 188. maddenin, uyuşturucu veya uyarıcı maddenin niteliğine göre ceza arttırımına ilişkin 4. fıkrasında sayılan maddeler arasına “sentetik kannabinoid ve türevleri” eklenmiştir.

Bu fıkraya yapılan ilavede yer alan “sentetik kannabinoid”, son zamanlarda sıkça karşılaşılan bir madde olan bonzai’yi karşılamaktadır. Gerçekten de haberlere de konu olan pek çok ölüm olayı bonzai maddesi nedeniyle gerçekleşmiştir. Yasa koyucunun bu güncel gelişme nedeniyle kanuna ilave yapması ve bu maddenin ticaretinin yapılmasının da ağırlaştırılmış ceza gerektirecek şekilde kabul edilmesi son derece yerindedir. Kanundaki tahdidi sayım dışında kalan maddelerin ticaretini yapan kimselerin sebep olacakları ölüme varan olaylar karşısında, kanundaki boşluk nedeniyle cezasız kalmaları kabul edilemez bir durum olduğundan, haklı olarak bunun önüne geçilmek istenmiştir.

2) Tasarı ile, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak suçunu düzenleyen 191. maddeye yeni bir fıkra eklenmiştir. Buna göre; maddenin birinci fıkrasındaki fiillerin; okul, yurt, hastane veya ibadethane gibi tedavi, eğitim ve sosyal amaçla toplu bulunulan yerlerde veya bu yerlere mülki amir tarafından belirlenecek mesafe içerisinde kalan alanlarda işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılacaktır. Komisyon görüşmeleri sırasında tasarının bu maddesinde sayılan yerler arasına “kışla” da eklenmiştir.

Burada da yine uyuşturucu suçları açısından ceza arttırımı öngören yeni bir nitelikli hal düzenlenmektedir. Maddenin ilk fıkrasında belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alma, kabul etme veya bulunduran fiillerini kullanma amacıyla gerçekleştiren ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişiler, yeni eklenen fıkradaki durumlar karşısında daha ağır cezalandırılacaktır. Fıkraya baktığımızda böyle bir düzenleme yapılmasındaki amacın, kişilerin uzun süreli ve toplu halde bulunduğu yerlerde bu tür eylemlerin gerçekleştirilmesi halinde etkileşimin yoğun olması nedeniyle aynı ortamda bulunan kişilerin de bu yola sürüklenmesi ihtimalinin bulunmasıdır. Bu nedenle verilecek cezanın ağır olması isabetli bir yaklaşımdır.

VIII – İl İdaresi Kanunu’nda yapılması önerilen değişiklikler

1) Tasarı ile İlidK m. 11’e G, H ve I bentleri eklenerek, valilere yeni yetkiler verilmiştir. Eklenen G bendi valiye suç araştırması ile ilgili emir verme yetkisi düzenlemektedir.

Suçların işlenmesinden sonra adli görev başladığı için yürütmenin bir ajanı olan valinin suç araştırmasına ilişkin emir vermek yetkisi yoktur. Böyle bir yetkinin CMK dışında bir başka kanun ile yaratılması, teorik olarak pozitif hukuk açısından mümkün ise de, Ceza muhakemesinde geçerli olan kuvvetler ayrılığı prensibi, böyle bir yasal düzenleme yapılmasını engeller: iddia, savunma ve yargılama görevleri ayrı ayrı makamlar tarafından yapılmalıdır. Bunun gibi, yürütmenin adli görevlere müdahalesi hukukun genel ilkeleri açısından mümkün değildir. Buna rağmen son yıllarda yürütmenin adli görevler ile ilgili olarak yetki kazanmaya çalıştığını Adli Kolluk Yönetmeliği değişikliğinde de görmüştük, ancak bilindiği gibi Danıştay, yönetmelik ile yapılan bu değişikliğin yürütmesini durdurmuştur.

Yukarıda belirtilenlerin dışında, idare hukuku açısından da bu hüküm yerinde değildir, zira ek fıkralarla idareye çok geniş bir takdir yetkisi verilmiştir: Öncelikle “gerekli tedbirler” olarak belirtilen kavramın nelerden oluşacağı belirsizdir. Açıklık yoktur. İkincisi tüm kamu kurum ve kuruluşlarına yükümlülük getirilmesi Anayasa’da belirtilen “özerklik” ilkesi ile çelişmektedir. Bu hükümle özerk olan kuruluşlara, mesela Üniversitelere bile birtakım yükümlülükler getirilebilecektir. Merkezi idare içinde yer almayan kuruluşlar üzerinde ancak kanunla açıkça düzenlenmek ve sınırları çizilmek kaydıyla  idari vesayet denetimi söz konusu olabilir. Olağanüstü hal ilanı söz konusu olmadan, Olağanüstü Hal Kanunu’ndaki düzenlemeler gibi, kişilere çalışma yükümlülüğü getiren bir düzenleme yapılmıştır. Yapılan düzenleme Anayasa’ya aykırıdır bu nedenle değiştirilmelidir. Yapılan ilave şu şekildedir;

“G) Vali, lüzumu halinde, kolluk amir ve memurlarına suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması için gereken acele tedbirlerin alınması hususunda doğrudan emirler verebilir. Kolluk bu emirleri mevzuatta belirlenen usule uygun olarak yerine getirir.

  1. H) Vali, kamu düzenini ve güvenliğini veya kişilerin can ve mal emniyetini sağlamak amacıyla aldığı tedbir ve kararların uygulanması için adli kuruluşlar ile (D) fikrası hükmü saklı kalmak kaydıyla askeri kuruluşlar dışında, mahalli idareler dâhil bütün kamu kurum ve kuruluşlarının itfaiye, ambulans, çekici, iş makinesi ve tedbirlerin zorunlu kıldığı diğer araç ve gereçlerinden yararlanabilir, personeline görev verebilir. Kamu kurum ve kuruluşları, valinin bu konudaki emir ve talimatlarını yerine getirmek zorundadır. Aksi takdirde vali emir ve talimatlarını kolluk aracılığıyla uygular. Bu fıkradaki yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya geciktirilmesi sebebiyle oluşan kamu zararı ile gerçek ve tüzel kişilerin Devlet tarafından karşılanan zararları ilgili idarece genel hükümlere göre sorumlu kamu görevlilerinden tazmin edilir.
  2. I) (G) ve (H) fıkraları ile valiye verilmiş olan yetkiler, ilçede kaymakam tarafından da kullanılabilir.

2) Tasarı ile İlidK 66’da değişiklik yapılmış, valinin aldığı tedbirlere aykırılık halinde hapis cezası verilmesi önerilmiştir. Şiddet olaylarının yaygınlaşarak kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına yol açabilecek toplumsal olaylara yönelik olarak alınan ve usulüne göre tebliğ veya ilan olunan karar ve tedbirlere aykırı davrananların, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı belirtilmiştir. Şiddet olaylarının yaygınlaşarak kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması durumu, ilde vali, birden çok ili kapsıyorsa İçişleri Bakanı tarafından tespit edilecektir. Fakat bu sadece İçişleri Bakanı ya da valinin kararı ile alınabilecek bir karar değildir. Bunun tespiti olağanüstü hal ya da sıkıyönetim ilanında olduğu gibi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu kararı üzerine TBMM’nin kararı ile olabilir. En azından bu kararın TBMM tarafından nitelikli çoğunluk kararıyla uygulanabileceğine ilişkin bir düzenleme yapılmalıdır.  Anayasa’nın olağanüstü hallerle ilgili düzenlemesine göre; “Madde 121- Anayasanın 119 ve 120 nci maddeleri uyarınca olağanüstü hal ilânına karar verilmesi durumunda, bu karar Resmî Gazete’de yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağırılır. Meclis, olağanüstü hal süresini değiştirebilir, Bakanlar Kurulu’nun istemi üzerine, her defasında dört ayı geçmemek üzere, süreyi uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir. 119 uncu madde uyarınca ilân edilen olağanüstü hallerde vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile olağanüstü hallerin her türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, Anayasanın 15 inci maddesindeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağı, halin gerektirdiği tedbirlerin nasıl ve ne suretle alınacağı, kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler verileceği, görevlilerin durumlarında ne gibi değişiklikler yapılacağı ve olağanüstü yönetim usulleri, Olağanüstü Hal Kanunu’nda düzenlenir. Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur; bunların Meclisçe onaylanmasına ilişkin süre ve usul, İçtüzükte belirlenir.”

IX – Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’da yapılması önerilen değişiklikler

Tasarı ile, “zararın karşılanması” başlıklı 13. maddenin son fıkrası değiştirilerek devletin yaptığı ödemeden sonra sorumlulara rücu etmesi açısından, zamanaşımı sürelerinin bir kat artırılarak uygulanacağı kabul edilmiştir.

Yukarıda genel hükümler açısından belirttiğimiz gibi, görülmekte olan davaların makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması yerine, tazminatta zamanaşımı sürelerinin uzatılması yerinde bir yaklaşım sayılmamalıdır.

X – Emniyet Teşkilatı Kanunu’nda yapılması önerilen değişiklikler

1) Tasarı ile, “rütbeler, meslek dereceleri ve görev unvanları” başlıklı ETK 13’de değişiklik yapılmaktadır. Bu ve aşağıdaki konular, idare hukukuna ilişkin tartışmaları beraberinde getiren değişikliklerdir. Ceza hukukuna ilişkin olmadığı için irdelenmemiştir.

2) Tasarı ile, terfi ve atama hususuna ilişkin ETK 55 inci madde yeniden yazılmıştır. Meslek derecelerine karşılık gelen en az bekleme süreleri değiştirilmiş, her amir rütbesinde bulunması gereken toplam kadro sayısı, emniyet hizmetleri sınıfına ait toplam kadro sayısına göre oranlanarak bir tablo oluşturulmuş, rütbelere terfilerin maddede öngörülen sınav ve eğitim şartı saklı kalmak üzere liyakata göre yapılacağı ve benzeri hususlar belirtilmiştir.

3) Tasarı ile ETK Ek madde 1’e yeni bir fıkra eklenerek Emniyet Genel Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilatındaki tıbbi, teknik ve mali hizmetler veren daire başkanlıkları ve şube müdürlüklerine ilişkin kadrolara, emniyet hizmetleri sınıfı dışından da atama yapılabileceği düzenlemesi getirilmiştir.

4) Tasarı ile ETK Ek Madde 5’e yeni bir fıkra eklenerek ceza verme yetkisi zamanaşımına uğradığı için tecziye edilmeleri mümkün olmayan Emniyet Teşkilatı mensuplarının; Yüksek Değerlendirme Kurulunun kararı ve Bakanın onayıyla emekliye sevk edilecekleri düzenlenmiştir.

5)  Tasarı ile ETK Ek Madde 9 yeniden yazılarak Emniyet Teşkilatında bulunanlara doğrudan doğruya disiplin cezası vermeye yetkili olanlar açısından değişiklikler yapılmıştır.

6) Tasarı, ETK Ek Madde 24’de değişiklik yaparak KPSS’den belirlenecek taban puanı almış olma ve hem erkek hem de kadın adaylar için 26 yaş sınırı şartını getirmektedir. Ayrıca aynı maddenin 5. fıkrasında da değişiklik yapılarak, öğretim masraflarının tazminat olarak ödenmesi hususu açısından, bu tazminatın kanuni faiziyle ve sürenin eksik kalan kısmıyla orantılı olarak ödeneceği düzenlemesi eklenmiştir.

7) Tasarı ile ETK Geçici Madde 23’de değişiklik yapılarak, maddenin ikinci fıkrasında yer alan ve madde kapsamında yeniden memuriyete alınanların meslekten ilişiklerinin kesildiği tarih ile göreve başladıkları tarih arasında geçen sürenin rütbe kıdeminde değerlendirilmeyeceğine ilişkin hüküm, değerlendirileceği şeklinde değiştirilmiştir.

8) Tasarı ile ETK Geçici Madde 24 ilave edilmektedir. Polis Koleji kapatıldığından, bu madde ile mevcut öğrenci ve öğretmenlerin MEB’e bağlı okullara nakledilmeleri ve atanmalarına ilişkin hususlar düzenlenmiştir.

9) Tasarı ile ETK Geçici Madde 25 eklenmektedir. Bu madde, ek madde 24 çerçevesinde tazminat ödemesi yapan kişilere ilişkindir.

10) Tasarı ile ETK Geçici Madde 26 eklenmektedir. Bu madde, tasarının gerekçesinde de belirtildiği üzere, bozulan kadro piramidini düzeltmek ve amirler arasındaki ayrımı gidermek amacıyla ETK 55’de yapılan değişikliklerin kademeli olarak uygulanmasına ilişkin düzenleme getirmektedir.

11) Tasarı ile ETK Geçici Madde 27 eklenmektedir. Bu madde de yine kıdeme dayalı otomatik terfi sistemi nedeniyle bozulmuş olan kadro piramidinin düzeltilmesi amacıyla kanunda yapılan değişikliklere paralel olarak, yığılmaların meydana geldiği emniyet müdürü rütbesinde bulunan personelden emeklilikle ilgili şartları haiz olanların, TSK’da olduğu gibi, belli bir miktar kadrosuzluk tazminatının yaş haddine kadar ödenmesi suretiyle re’sen emekli edilmelerine ilişkin düzenleme getirmektedir.

12) Tasarı ile ETK Geçici Madde 28 eklenmektedir. Bu madde ile, maddenin  yürürlüğe girdiği tarihten önceki son beş yıl içinde yetkili disiplin kurullarınca meslekten veya devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla tecziye edilmesi  gerektiği halde 657 sayılı Kanunun 127 nci maddesine göre ceza verme yetkisi zamanaşımına uğradığı için cezalandırılamayan emniyet teşkilatı personeli hakkında da ek 5 inci maddenin beşinci fıkrası hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.

Söz konusu maddeye eklenen bu hüküm ile zamanaşımına uğramış ceza yerine emekliliğe sevk etme işlemi yapılabilmesi hükme bağlanmıştır. Bu hükümle esasında ağır disiplin cezası alarak meslekten ihraç edilmesi gereken kamu görevlisinin zamanaşımı süresi idare tarafından geçirilerek emeklilik haklarından yararlanabilir hale gelmeleri sonucu doğabilir. Bu durum da hukuka aykırı işlem yapan kamu görevlisinin cezasız kalması anlamına gelecektir. Başka bir anlatımla hukuka aykırı işlem yapan kamu görevlisi korunmuş olacaktır. Aynı zamanda düzenleme kamu görevlisini korumak için idarenin iç denetim konusunda ihmalde bulunmasına, hukuk devleti ilkesi gereği denetimde bulunma görevinin suiistimal edilmesine neden olabilir.

13) Tasarı ile ETK’nın bazı maddeleri yürürlükten kaldırılmaktadır. Bunun nedeni hem Polis Koleji’nin kaldırılması hem de uygulama imkânı kalmayan veya başka yasal düzenlemelerle çelişki yaratan hükümlerin olmasıdır. Kanunun yürürlükten kaldırılan maddeleri şunlardır; 19, 27, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 80, 83, 84.

XI – Polis Yüksek Öğretim Kanunu’nda yapılması önerilen değişiklikler

1) Tasarı ile, kanunun 3 üncü maddesi değişikliğe uğramıştır. Gerekçeye göre bu değişikliğin amacı, Fakültenin kapatılması nedeniyle Akademinin görevlerinin yeniden düzenlenmesi ihtiyacıdır.

2) 6 ncı maddede yapılan değişiklikle idari tasarruf ile görevlendirilen Akademi Başkanından beklenen verimin alınamaması halinde değiştirilmesine olanak sağlayacak biçimde, ilk fıkranın sonuna ekleme yapılmış ve 4 yıllık görev süresi dolmadan da atandığı usulle görevden alınabileceği kabul edilmiştir.

3) 10 uncu maddede yapılan değişiklik, ihtiyaç halinde polis meslek yüksek okullarının Bakan onayı ile polis meslek eğitim merkezine dönüştürülebilmesine olanak sağlamaktadır. Ayrıca, Eğitim Dairesi Başkanlığı’na bağlı olarak görev yapan polis meslek eğitim merkezlerinin Polis Akademisine bağlanması öngörülmüştür. Bunun gerekçesi de eğitimin tek merkezden sağlanması arzusudur.

4)  Tasarı ile, Kanunun 15 inci maddesi de değiştirilmektedir. Polis Kolejlerinin kapatılması öngörüldüğü için birinci, beşinci ve sonuncu fıkralar yürürlükten kaldırılmaktadır. Eğitim sistemindeki değişikliklere bağlı olarak mecburi hizmet sürelerine ilişkin fıkra değiştirilmiş ve mecburi hizmet süresi 6 yıl olarak belirlenmiştir. Ayrıca yabancı uyruklu öğrenci veya kursiyerlerin Bakan onayı ile Akademiye kabul edilmesi yolu açılmıştır.

5) Tasarı ile, kanunun öğretim elemanları ve görevleri başlıklı 22 nci maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Maddeye eklenen (e) bendi ile gerekli görüldüğü hallerde, öğretim elemanlarının Başkanın teklifi, Genel Müdürün görüşü ve Bakanın onayıyla Akademiyi oluşturan kuruluş ve birimlerde görevlendirilebileceği düzenlemesi getirilmektedir.

6) Tasarı, öğretim elemanlarının hak ve yükümlülüklerini düzenleyen 25 inci maddede de değişiklik yaparak, polis meslek yüksek okullarında ödenen eğitim-öğretim tazminatından Polis Amirleri Eğitim Merkezi ile polis meslek eğitim merkezlerinde görev yapan personelin yararlanması amacıyla bu kişiler de maddeye eklenmiştir. Gerekçeye göre bu eklemenin amacı eşit işe eşit ücret uygulamasının sağlanmasıdır.

7) Tasarı ile, Kanunun 29 uncu maddesiyle kurulan döner sermaye işletmesinin, eklenen fıkralar ile YÖK Kanunu ile kurulan döner sermaye işletmeleri standartlarına kavuşturulması ve yine YÖK Kanunu’na paralel şekilde hizmet satışı suretiyle döner sermaye gelirlerinin artışına katkı sağlayanlara, bu gelirlerden ödeme yapılmasına imkan sağlanması düzenlemesi getirilmiştir.

8) Kanuna eklenen Ek Madde 1 ile Güvenlik Bilimleri Fakültesinin adı Polis Amirleri Eğitimi Merkezi şeklinde değiştirilmekte ve bu doğrultuda kanunda yer alan Fakülte, lisans, Dekan ve Dekanlık ifadeleri yeni yapılanmaya uygun hale getirilmektedir.

9) Eğitim konusunda yapılan değişikliklerin uygulamaya geçirilmesi açısından tasarı ile birlikte kanuna 4 tane geçici madde eklenmektedir (Geçici Madde 6, 7, 8, 9).

10) Tasarı ile eğitim konusunda yapılan değişiklikler nedeniyle, kanunun 19, 20 ve 21 inci maddeleri yürürlükten kaldırılmaktadır.

XII – 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu’nda yapılması önerilen değişiklikler.

1) Tasarı ile Kimlik Bildirme Kanunu 1’de değişiklik yapılarak, kimlik bildirimi yapılması gereken yer ve durumlar arasına araç kiralama da eklenmektedir.

2) Tasarı ile, kanuna Ek Madde 3 ilave edilerek araç kiralama hususuna ilişkin daha detaylı düzenleme yapılmaktadır. Suç fiillerinin özellikle kiralık araçlar vasıtası ile gerçekleştirildiğinin tespit edilmesi üzerine, araç kiralayanların kimlik bildirimi hususunda kanuna bir de yeni madde eklenmiştir. Ek madde 3’e göre; araç kiralama şirketlerinin sorumlu işleticileri ve yöneticileri, kiralanan araç bilgileri ile aracı kiralayanların kimlik bilgileri ve kira sözleşmesi kayıtlarını usulüne uygun şekilde günü gününe tutmak, kiralanacak tüm araçlarda coğrafi yer tanımlamasını sağlayan sistem veya sistemler kurmak ve genel kolluk kuvvetlerinin her an incelemelerine hazır bulundurmak zorundadırlar.

Bu kayıtlar adli mercilerin talepleri saklı kalmak kaydıyla; suç işlenmesinin önlenmesi, kayıp ve aranan kişilerin bulunması amacıyla genel kolluk kuvvetleri tarafından alınabilir ve kullanılabilir. Sistemde yer alan kayıtlar özel hayatın gizliliği ilkesi çerçevesinde bu amaçlar dışında kullanılamaz.

Birinci fıkrada belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenlere ikibin Türk Lirası, gerçeğe aykırı kayıt tutan veya bilgi verenlere beşbin Türk Lirası idari para cezası mülki idare amirlerince verilir. İşlenen bir suçun gizlenmesi amacıyla bilgilerin yok edilmesi halinde işletme ruhsatı iptal edilir. Bu fıkraya göre idari yaptırımların uygulanması ceza soruşturması ve kovuşturması yapılmasına engel değildir.

Bu maddenin uygulanması ile görevi gereği bu verileri kullanan kamu personelinin denetimine ilişkin esas ve usuller İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecektir.

3) Tasarı, yine aynı konuda Geçici Madde 4 olarak yaptığı ilave ile bu doğrultuda ceza hükmü de getirmiştir. Eklenen geçici 4. madde ile, maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde araç kiralama şirketlerinin tüm kayıtlarını bilgisayarda tutmak ve bilgisayar terminallerini genel kolluk kuvvetlerinin ek 1 inci maddeye göre kurulan bilgisayar terminallerine bağlamak zorunda olduğu belirtilmiştir. Bu şartı yerine getirmeyen işletmelere mülki idare amirlerince onbin Türk Lirası idari para cezası verileceği ve bu fiilin tekrarı halinde işletme ruhsatının iptal edileceği hüküm altına alınmıştır.

Araç kiralayan işyeri bilgisayar terminalinin doğrudan kolluk birimlerine bağlanması, o işyerinin tüm ticari işlemlerinin kolluk tarafından izlenebilmesi yolunu açacaktır. Böyle bir düzenlemenin ticari sır açısından sakıncalı olduğu açıktır. Bunun dışında bu düzenlemelerde kişisel verilerin toplanması ve kullanılması ile ilgili başka sakıncalar da söz konusudur. Bu konuda özel bir kanun çıkarılmadan düzenleme yapılması, sınırların tespit edilmemesi Anayasaya aykırılık sonucunu doğurabilir (Any 20/son).

XIII – Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yapılması önerilen değişiklikler

Tasarı ile, tanımlar başlıklı 3 üncü maddede yapılan tanımlarda bazı değişiklikler yapılmıştır. Nüfus cüzdanı yerine kimlik kartı tanımlaması yapılmıştır. 5 inci maddeye getirilen ek fıkra ile Bakanlığa, özel kütükleri kâğıt ve/veya elektronik ortamda tutma yetkisi verilmektedir. 7 nci maddeye yapılan ilave ile, aile kütüklerinde bulunması gereken kişisel veriler arasına biyometrik veri de eklenmektedir. 8 inci maddede yapılan değişiklik ile yabancılar açısından ikamet izni şartı aranmaksızın kimlik numarası verilmesi imkânı getirilmektedir. 11, 18 ve 42 nci maddelerde ve beşinci kısmın başlığında yer alan nüfus cüzdanı ibareleri kimlik kartı olarak değiştirilmektedir. 15 inci maddede yapılan değişiklik ile doğum tutanağı düzenlenmesine ilişkin usul ve esasların Sağlık Bakanlığı’nın görüşü alınarak İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirleneceği ve çocuğa konulacak adın üç adı geçmemesi öngörülmektedir. 21 inci maddede yapılan değişiklik ile yabancıların Türkiye’de meydana gelen nüfus olaylarına ilişkin yapılacak işlemler düzenlenmiştir. 22 nci maddede yapılan değişiklik ile mahalle muhtarlarına evlendirme memurluğu yetkisi verilmektedir. 36 ncı maddede yer alan “aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir” ifadesinin Anayasa Mahkemesi tarafından 2012 yılında iptal edilmesinin ardından, tasarı ile bu maddenin iptal edilen cümlesi yerine, iptal kararına uygun şekilde, haklı sebeplerin bulunması halinde tekrar dava açılabileceği düzenlemesi getirilmektedir. 41 inci maddede yapılan değişiklik ile kimlik kartlarının dağıtımı, bedeli ve güvenlik önlemlerine ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. 44 üncü maddede yapılan değişiklik ile gerçek kişilerin nüfus kayıt örneği ile yerleşim yeri belgelerini e-devlet üzerinden alabilmeleri imkânı getirilmektedir.

45 inci madde yapılan değişiklik ile, Kimlik Paylaşım Sistemi üzerinden kişisel verilere ulaşılması bakımından değişiklik yapılmaktadır. 46 ncı maddenin ikinci fıkrası, Türkiye’de oturan yabancıların kayıtlarına ilişkin olduğu ve bu husus 8 inci maddede düzenlendiğinden, yürürlükten kaldırılmaktadır. 48 inci maddede değişiklik yapılarak “il özel idaresi ve belediye” yerine “yetkili idare” ifadesi getirilmekte, adrese dayalı olarak yürütülen işlemlerde yerleşim yeri adresi ile diğer adresin eşdeğer olacağı kabul edilmektedir. 49 uncu maddede yapılan değişiklik ile adres bilgilerinin güncellenmesi hususu yeniden düzenlenmektedir. 50 nci maddedeki değişiklik ile adres bildirim yükümlülüğü ve bunun süresine ilişkin esaslar yeniden düzenlenmektedir. 51 inci maddede yapılan değişiklik ile adres beyan formlarının elektronik ortam üzerinden gönderilmesi düzenlenmektedir. 52 nci maddedeki terimler “Kimlik Paylaşım Sistemi” olarak değiştirilmektedir. 55 inci maddedeki “kesinleşme” ibaresi “kesinleştirme işlemi” olarak değiştirilmektedir.

Sağlık kuruluşlarının doğum ve ölüm ile ilgili görevleri, kanunun 15 ve 31 inci maddelerinde ayrıntılı şekilde düzenlendiğinden, 56 ncı madde yürürlükten kaldırılmaktadır. 57 nci ve 59 uncu maddelerde yapılan değişiklik ile maddelerdeki “vekillik belgesi” ibaresi “vekâletname” olarak değiştirilmiştir. Burada, istenilen belgenin noterden onaylı bir vekillik belgesi olduğunun vurgulanması amaçlanmıştır. 58 inci maddeye eklenen ikinci fıkra ile nüfus yazımlarından önce ölenlerin aile kütüklerine tescil edilmeyeceği, ancak; yersel yazımdan önce ölen kişiye ait kimlik ile ölüme ilişkin belge ibrazı halinde kişinin kanuni mirasçılarının kaydına açıklama yapılacağı düzenlemesi getirilmiştir. 60 ıncı maddeye “ve adres” ibaresi eklenmiş, böylece nüfus olaylarında olduğu gibi, adres bildiriminde de şüphe duyulması halinde mülki idare amiri kolluk görevlilerine gerekli araştırma işlemleri yaptırtabilecektir. 62 nci maddede atik veya işlemden kaldırılmış kütükler hakkındaki düzenlemede değişiklik yapılmaktadır. 63 üncü maddede yapılan değişiklik ile aile kütüklerinde kayıtlı olan ve askerlik çağına gelmiş kişilerin listesinin Milli Savunma Bakanlığı tarafından temin edilmesi amaçlanmaktadır. 65 inci maddede yapılan değişiklik ile Kimlik Paylaşımı Sisteminde yer alan bilgilerin genel yönetim kapsamı dışındaki idareler ve tüzel kişilerle paylaşılması karşılığında katılma payı alınması hususu düzenlenmektedir. 67 nci maddede yapılan değişiklik ile, artık işlerliği kalmayan yerleşim yeri veya nüfus cüzdan talep belgesi veren köy ve mahalle muhtarları ibaresi yürürlükten kaldırılmaktadır.

68 inci maddede, bu kanun kapsamında uygulanacak idari para cezalarına ilişkin düzenleme yapılmaktadır. Tasarı ile kanuna eklenen Ek Madde 1 ile diğer kanunlarda yer alan nüfus cüzdanı vb. ifadelerin Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartı olarak anlaşılacağı belirtilmiştir. İlave edilen Ek Madde 2 ile, konsolosluk ve başkonsolosluklarda nüfus memurlarının görevlendirilmesi hususu düzenlenmektedir. İlave edilen Ek Madde 3 ile kadınların soyadı değişikliğine ilişkin işlemlerin nüfus müdürlüğünce yapılacağı düzenlenmiştir. İlave edilen Ek Madde 4 ile, 1.7.2015 tarihinden itibaren kurumlar arasında ölüm olayları bildiriminin Kimlik Paylaşımı Sistemi üzerinden yapılacağı düzenlemesi getirilmiştir. İlave edilen Ek Madde 5 ile, nüfus müdürlüklerinden irasçılık belgesi verilmesi düzenlenmiştir. Geçici Madde 6 ile, kimlik kartları verilmeye başlanıncaya kadar nüfus cüzdanı işlemlerinin uygulanmaya devam edeceği belirtilmiştir. Geçici Madde 7 ile merkezi veri tabanında yer alan kayıtlara göre son otuz yılda işlem görmeyen, ölü mü sağ mı oldukları bilinmeyen ve yüzon yaşın üstündeki kişilerin ölmüş sayılacağı kabul edilmiştir. Geçici Madde 8’de Bakanlar Kurulu tarafından katılma payı belirleninceye kadar 65 inci maddenin bu değişiklik öncesindeki halinin esas alınacağı belirtilmiştir. Geçici Madde 9’da kadrolara atamaya ilişkin düzenlemeye yer verilmiştir.

İlave edilen Geçici Madde 10 ile, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıl içinde Soyadı Kanunu’na aykırı olan veya yazım imla hatası bulunan ad ve soyadların, mahkeme kararı aranmaksızın bir defaya mahsus olarak nüfus müdürlüklerine başvurularak değiştirilebileceği düzenlemesi getirilmektedir.  Geçici Madde 11 ile de göçmen olarak Türk vatandaşlığına alınan kişilerin doğum tarih ve yerlerinin düzeltilmesine ilişkin hüküm getirilmektedir.

Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yapılan değişikliklere genel olarak bakıldığında elektronik ortamda işlemlerin yürütülmesi ve böylece hızlılığın sağlanmasının amaçlandığı görülmektedir. İdarelerce, gelişen teknolojinin kamu hizmetlerinin etkin ve verimli yürütülmesini kolaylaştırıcı etki sağlaması amacıyla, kamu kesiminde kullanılmaya başlanması mümkün olmakla birlikte, teknoloji kullanılarak kişisel verilerin kayıt altına alınması uygulamasının ilgili Anayasal düzenleme uyarınca belirli bir yasal çerçeve içine oturtulması, konuya ilişkin usul ve esasların yasa hükmü ile tespit edilmesi ve yine Anayasadaki ve uluslararası metinlerdeki temel hak ve özgürlüklere ilişkin hükümlere uygun olması gerektiği kuşkusuzdur. Yasal düzenleme ile de yapılsa kişisel verilerin nasıl kullanılacağına ilişkin kuralların önceden tespit edilmesi ve yetkilerin sınırlarının çizilmesi gereklidir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin bir özel kanun çıkarıldıktan sonra bu kanuna yollama yapılarak bir düzenleme yapılması kanaatimizce hukuksal açıdan daha doğru bir yöntem olacaktır.

 XIV- 5901 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nda yapılması önerilen değişiklikler.

1) Tasarı ile Kanunun 12 nci maddesine ikinci fıkra eklenmiş ve milli güvenlik bakımından engel teşkil edecek hali bulunanların taleplerinin Bakanlıkça reddedileceği belirtilmiştir.

2) Türk vatandaşlığının evlenme yoluyla kazanılmasını düzenleyen 16 ncı maddede de değişiklik yapılarak başvuru sahiplerinde aranacak şartlar arasına “kamu düzeni ve genel ahlak” bakımından engel teşkil edecek hali bulunmaması eklenmiştir.

3) 403 sayılı kanununa göre Türk vatandaşlığını kaybedenlere ilişkin 43 üncü maddeye eklenen ikinci fıkra ile milli güvenlik bakımından engel teşkil edecek hali bulunanların taleplerinin Bakanlıkça reddedileceği belirtilmiştir.

4) Tasarı ile eklenen Ek Madde 1, onsekiz yaşını tamamladığı halde aile kütüklerine kaydedilmemiş olan kişilerin, anne veya baba, bunların ölmüş olması halinde varsa kardeşleri ile soy bağını gösterir tıbbi rapor ibraz etmeleri halinde başka bir belge istenmeden tescil işlemlerinin yapılacağı düzenlemesini getirmektedir.

 XV- 5682 Sayılı Pasaport Kanunu’nda yapılması önerilen değişiklikler.

1) Tasarı ile Kanunun 17 nci maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Mevcut düzenlemede, umuma mahsus pasaport alacaklardan istenen belgeler sayma yolu ile belirlenmişken, değişiklik ile bunun yerine istenecek belgelerin İçişleri Bakanlığınca tespit edileceği ifadesine yer verilmiştir.

2) 20 nci maddenin üçüncü fıkrası değiştirilerek demiryolu personeli kimlik belgelerinin anlaşmalarda öngörülen yetkili makamlarca tasdik edilmedikçe pasaport yerine kullanılamayacağı, gemi adamı cüzdanı ve uçak mürettebatı belgesini düzenlemeye yetkili kurum ve kuruluşların, ilgililerin bu Kanunun 22 nci maddesi kapsamındaki durumlarını yetkili merciden teyit etmek zorunda oldukları belirtilmiştir.

3) Ek Madde 4’e ikinci fıkra eklenerek bu madde kapsamında hususi pasaport alacaklarda en az lise veya dengi okul mezunu olma şartı aranacağı belirtilmiştir.

XVI- 5070 Sayılı Elektronik İmza Kanunu’nda yapılması önerilen değişiklikler

Tasarı ile, kanunun 10 uncu maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Gerekçeye göre bu değişiklik ile elektronik sertifika hizmet sağlayıcılarının Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartı ile elektronik imza işlemlerinin yapılabilmesine imkân tanınması amaçlanmaktadır.

 XVII- 3152 Sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’da yapılması önerilen değişiklikler

1) Tasarı ile kanunun 2 nci maddesine ilave yapılmak suretiyle, Bakanlığın görevleri arasına “pasaport hizmetlerini yürütmek” eklenmiştir.

2) Kanunun 8 inci maddesinde ana hizmet birimleri arasında sayılan Kaçakçılık İstihbarat, Harekât ve Bilgi Toplama Dairesi Başkanlığı tasarı ile madde metninden çıkarılmakta, bu birim kapatılmakta, kamu kaynaklarının daha etkin, verimli ve ekonomik kullanılması gerekçesi ile bu birimin görevleri İller İdaresi Genel Müdürlüğü’ne devredilmektedir. Bu nedenle kanunun Kaçakçılık İstihbarat, Harekât ve Bilgi Toplama Dairesi Başkanlığı’na ilişkin 13 üncü maddesi de yürürlükten kaldırılmaktadır.

3) Kanunun 9 uncu maddesinde düzenlenen İller İdaresi Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasına tasarı ile eklemeler yapılmaktadır. Bu eklemeler şu şekildedir;

e) Kaçakçılık faaliyetleriyle ilgili olarak görevli kuruluşlar arasında koordinasyon ve işbirliği yapılması için gerekli tedbirleri almak,

  1. f) Suç işleyip ele geçmeyen kişilerin, çalınan veya kaybedilen motorlu taşıtların, ateşli silahların, kimliği ispata yarayan her türlü belgelerin kayıtlarını tutarak güvenlik kuvvetlerinin kullanımına sunmak,
  2. g) 112 acil çağrı merkezleri ve yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıkları ile ilgili iş ve işlemleri yürütmek,
  3. h) Sınır yönetimine ilişkin politika ve stratejileri belirlemek ve uygulanmasını takip etmek, ilgili kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak,”

Kanunun 10 uncu maddesinde değişiklik yapılarak, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasına; pasaport, pasaport yerine geçen belgeler ve sürücü belgelerinde yer alacak bilgiler ile biyometrik verinin türü, niteliği ve alınma yaşını tespit etmek, bu belgelerin tasarımı, temini, basımı, dağıtımı, teslimi ile üretim ve kişiselleştirilmesine ilişkin işlemleri yürütmek ve bunlara dair usul ve esasları belirlemek eklenmiştir.

Tasarı ile Kanunun 28/A maddesi değiştirilmekte ve Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı, kamu tüzel kişiliğini haiz ve özel bütçeli olarak yeniden yapılandırılmaktadır.

Ek Madde 4 ile kanuna ekli listede yer alan kadroların ihdas edilmesi öngörülmektedir.

Geçici Madde 10 ilavesi ile, EGM tarafından yürütülen pasaport ve sürücü belgesi işlemlerine ilişkin iş ve işlemlerin, maddenin yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’ne devredilmesi öngörülmektedir. Devir işlemleri tamamlanıncaya kadar, pasaport ve sürücü belgesi işlemlerine ilişkin görev ve hizmetlerin daha önce bu görev ve hizmetleri yapmakta olan birimler veya personel tarafından yürütülmeye devam olunacağı belirtilmiştir.

Tasarı ile eklenen Geçici Madde 11 ise bütçe, taşınır, taşınmaz, hak ve yükümlülükler ile personel konularına ilişkin devir hükümlerini düzenlemektedir.

 

XVIII- 210 Sayılı Değerli Kâğıtlar Kanunu’nda yapılması önerilen değişiklik

Kanuna ekli Değerli Kâğıtlar Tablosu’nun (6) numaralı sırasında Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartı için geçerli olacak şekilde değişiklik yapılmaktadır.

XIX- 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda yapılması önerilen değişiklik

Tasarı ile, kanunun 28 inci maddesinde düzenlenen gelecek yıllara yaygın yüklenmeye girişilebilecek hizmetler arasına; internet erişim hizmetleri, deniz haberleşmesi ve seyir güvenliği haberleşme hizmetleri; 5/11/2008 tarihli ve 5809 sayılı Kanun kapsamındaki elektronik haberleşme hizmetleri; elektrik ve doğalgaz alımları eklenmiştir.

 XX- 6360 Sayılı Kanun’da yapılması önerilen değişiklik

(On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi Ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun)

Bu kanunun 3 üncü maddesinde yapılan değişiklik ile 6360 sayılı kanunda yer alan gelirlerin İçişleri Bakanlığı bütçesine aktarılmasına ilişkin hüküm, Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlıklarına aktarılacak şekilde düzenlenmektedir.