Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

ULUS DEVLET’TE PATRİKHANE’NİN KONUMU

      A.Haluk TARHAN

  Emekli Emniyet Müdürü

 

        Ulus Devlet, yabancı milletlerden arınmış, bir  tek millete dayanan devlet demektir[1]. Ortaçağ Avrupası’nın son dönemlerinde feodalite giderek çökmeye başlamıştı. Gücünü kaybeden aristokrasiye karşı yeni ortaya çıkmaya başlayan ticaret burjuvazisini yanlarına alan krallar,merkezi otoritelerini güçlendirmekteydiler. Bu dönemlerde gerçekleşen Fransız Devrimi de ulusçuluğun moral ve ideolojik zeminini güçlendiriyordu. Gerçekten de Fransız Devrimi o dönemin çok uluslu imparatorluklarının korkulu rüyası olmuş, bunların parçalanarak bir çok ulusal devletin ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamıştır. Ulus Devlet günümüz uluslar arası  sisteminde yaygın bir uluslar arası birim, bir devlet biçimi olarak gözükmektedir[2].

            Ulus Devlet için birinci koşul başka bir ulusun iradesine tabi olmama, ikinci olarak demokratik bir yönetimdir. Bunu ise ancak ulusal güçler kurabilir, giderek böyle bir iktidar milli bağımsızlığı gerçckleştirir. Emperyalizmle işbirliği yapan, kökü dışarıda gayrimilli unsurların iktidarı da milli olmayan bir iktidardır; onların elindeki devlet de “milli” niteliğini yitirmiş bir devlettir. Üçüncüsü devletin temeli olarak “millet” gerçeğinden başka bir topluluğun alınamayacağı, bir tek millete dayanılacağı noktasında gerçeklik kazanır. Bu ise yabancı milletlerden arınmış olmayı da ifade eder[3].

         Patrikhane, Ortadoks dinine ait hizmetleri yerine getiren, hükmü şahsiyeti olan dini bir kuruluştur. İstanbul Fener Ortadoks dinine ait hizmetleri yerine getiren, hükmü şahsiyeti olan Kumkapı Ermeni Patrikhanesi de vardır. Ancak Patrikhane deyiminden yalnız başına daha çok Fener Ortadoks Rum Patrikhanesi anlaşılmaktadır.

             Patrikhane M.S.1V.yüzyılda Büyük Constantinus tarafından Piskoposluk olarak kurulmuştur. Sadece dini gereksinimler için İstanbul’un fethinden önceki dönemde İmparatorConstantinus 1(285-337) piskoposluğu patrikliğe çevirdi. Bu dönemde en önemli olay, patrikliğin Ortodoks Patrikliği adını alarak Papalıktan ayrılması oldu. Patrikhane Fatih SultanMehmed tarafından İstanbul alındıktan sonra tanınan imtiyazla, Ortadoks cemaatinin ruhani reisliği görevini yapmıştır. Bu görev İmparatorlukta ruhani reislere, cemaatlerin devlet önünde resmi temsilcileri gözüyle bakılmasına imkan vermekteydi[4]. Osmanlı Devletinde yaşayan gayrimüslümler, Tanzimat’a kadar, salt “yönetici kesim olan Müslümanlardan farklı dine mensup olmaları”  nedeniyle, zorunlu olarak özel hukuk ve kamu hukuku açısından farklı bir sitemde yerlerini aldılar. “Millet” adı verilen bu sistemde, zimmi (müslüman olmayan) topluluklara kendi dini, sosyal ve hukuki yaşamlarını  düzenleme izni verildi. İslami düşünce hoşgörü ve Osmanlı yönetiminin özelliklerinin birleşmesiyle ortaya çıkan bu sistemde Devlet, kendisine bağlı bu dini grupları alt yönetim olarak denetim altında tutuyordu. Aynı kilise ve hukuka bağlı her grup ayrı ayrı, ama kimlikleri, özellikleri belli olarak yaşıyordu[5].

           Patrikhane, daha İstanbul’da kalışından itibaren eski Bizans’ın kurulması için çalışmaya başlamıştır, bunu, batılı tarihçiler ifade etmektedirler. Daha açık bir deyimle Patrikhane,Megali İdea’nın bekçisi olmuştur. Aynı ideali gerçekleştirmeye çalışan Eterya gizli cemiyeti ile Mora isyanını  organize etmiştir. Patrikhane’nin bu faaliyetlerini ani bir baskınla suçüstü yapan Sadrazam Benderli Ali Paşa, Patrik Grigorius’u Patrikhane’nin orta kapısı önünde astırmıştır. Girit isyanında da Patrikhane başrolü oynamıştır. Yunanlıların Anadolu macerasında Türkiyeli Rumların Yunan ordusuna katılması için resmen beyanname yayınlamış, İstanbul’un işgali üzerine Patrikhane’nin kapısına çift kartallı Bizans Bayrağı çekilmiştir. Pontus-Rum devleti kurmak isteyen Pontusçularla sıkı bir işbirliğine girişmişlerdir[6]. Büyük Önder Söylev’inde: “sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgeler İstanbul Rum Patrikliği’nde kurulanMavrimira Heyetinin İllerde çeteler kurmak ve yönetmekle, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla uğraştığı” belirtmektedir.

          TBMM 03.01.1923 tarihli gizli oturumunda “Patrikhâne’nin kayıtsız, şartsız milli sınırlar dışına çıkarılması” kararını almıştır. Büyük Önder “bir fesat ve hiyânet ocağı olan, memleketimizde nifak

 

 

 

tohumları atan Rum Patrikhânesi’ni artık topraklarımızda bırakamayız…[7].”demiştir. Patrikhane, Lozan’dan sonra da illegal faaliyetlerde bulunmaya devam etmiştir. Metropolitliklerin sayısını artırmış, Doğu ve Batı Kiliseleri’nin birleştirilmesi çabaları, Kıbrıs sorununda EOKA katilleriyle işbirliği yaptığı bilinmektedir. Ayrıca Patrikhane’nin  mâli kayıtlarının Rumca tutulmakta olduğu Türk basınının yansıyan haberler arasındadır[8].

            Patrik Dimitrios, Yunanistan’ı ziyaretinde, hükûmet erkânı ve halk tarafından, tıpkı bir “devlet başkanı” gibi karşılanmıştır. Karşılayanların ellerinde “Bizans bayrağı” vardır ve Atina sokakları da, aynı bayrakla süslenmiştir. Patrik konuşmalarında “İstanbul” yerine onun eski veya kısaltılmış adı olan “Poti”yi kullanmaya itina göstermiştir. Yine aynı Patrik, bordasında Bizans bayrağı bulunan ve Yunan Olimpik Hava Yolları’na ait olan bir uçakla 1937’de Amerika’ya seyâhatinde, devlet başkanı protokolüyle karşılanıp ağırlanmıştır. Şimdiki Patrik Bartholomeos da, kısa zamanda, yine Yunan uçağıyla gerçekleştirdiği pek çok seyâhatinde aynı muâmeleyi görmüştür; meselâ, Avrupa Birliği’nin açış konuşmasını, bir devlet başkanı gibi Patrik yapmıştır. Patmos Adası’ndaki “Vahi ve Çevre” sempozyumu için giden Patrik 21 pare top atışıyla selâmlanmıştır, tören kıtasını denetlemiş ve Yunan milli marşı çalınmıştır. 7-9 Şubat 1994’de Boğaziçi’ndeki toplantının deklarasyonunun İngilizce nüshasına  Patrik, “Ekümenik Patrik” olarak imza atmıştır[9].

            Patrikhane’nin konumu ile ilgili gerçek durumu şu şekilde tesbit edebiliriz: Patrikhane dini bir kuruluştur, hükmi şahıstır; Türk Kurumu niteliğindedir; Patrikhane’nin İstanbul’da bulundurulmasının hukuki bir zorunluluğu yoktur; Patrikhane’nin ülkemizde azınlıklara tanınan Dini Kurumlar Kurma hakkıyla olan ilişkisi niteliği bakımından olmayıp, uluslar arası hukuktaki karşılıklılık prensibine göre, tanınan haklardan olduğudur.

            Lozan Barış Antlaşması uyarınca[10],Fener Ortadoks  Rum Patrikhanesi’nin yönetim ve dini ayrıcalıkları kaldırılmıştır. “İsa’nın Büyük kilisesi” diye anılan bu kilise Lozan’dan sonra, kendisine bağlı olanların sayısı bakımından en küçük Ortadoks kiliselerden biri durumundadır. Lozan öncesinde, dörtyüz papaza sözü geçen ve kararları İmparatorluklarda geçerli olan patriklik şimdi, İstanbul Boğazı kıyılarında oturmalarında izin verilmiş bulunan Rumların dini birlik merkezinden başka bir şey değildir.[11]        

            Patrikhane, hukuki niteliği bakımından Medeni Kanunda yer alan bir “Hükmi Şahıs” dır. Patrikhane’nin İstanbul’da bulunması Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir lütfunadayanmaktadır.Lozan Konferansı’nda Patrikhane konusunda bir anlaşmaya  varılmamış ve nitekim Lozan Barış Antlaşmasında konu ile ilgili hiçbir hüküm yer almamıştır. Başka deyişle, Lozan Barış Antlaşması’nda Patrikhane’nin İstanbul’da kalacağına veya İstanbul’dan çıkarılmayacağına dair herhangi bir hüküm mevcut değildir. Patrikhane’nin ülkemizdeki, Müslüman olmayan Türk vatandaşlarının (azınlık) ve dini kurumlar kurması haklarıyla olan bağlantısı niteliği bakımından olmayıp, uluslar arası hukukta, azınlıklara, karşılıklılık ilkesine göre tanınan haklardandır.Lozan Barış Antlaşması’nın kırkıncı ve kırkbeşinci maddelerinin[12]  değerlendirilmesinden, Müslüman olmayan azınlıklara tanınan dini kurum kurma hakkı ile Patrikhane’nin İstanbul’da kalması veya çıkarılması arasında bir bağlantı söz konusu değildir. Başka bir ifade ile bir hakkın kullanılması başka şeydir. Bir kurumun şu veya bu sebepten dolayı yurt dışı edilmesi başka şeydir.[13] 

            Ortodoks dinine ait hizmetleri yapmaktan ibaret bulunan Patrikhane’nin faaliyetleri, egemen Türk Devletinin kanunlarına uygun olarak yürütülmesi bir zorunluluktur. Kanuna, kamu düzenine aykırı faaliyette bulunan her türlü kurum mahkeme kararıyla kapatılır (MK.80,f.3). Ayrıca bir dini kurum olan Patrikhane’nin Kamu Hukuku bakımından yetkili makam veya mercilerce denetleme ve kontrol edilmesi de bir zorunluluktur (MK.80,f.2).[14] Bu konuda Türk kamuoyunun duyarlılığı dikkate alınmalı, milli iradenin bir ifadesi olan yasa hükümleri kararlılıkla uygulanmalıdır. 

           

 

 

 

Patrikhanenin pozisyonu karşı devrim sürecinde güçlenmiştir. Bu süreçte Batı’ya teslimiyet derecesinde yakınlaşma en büyük etken olmuştur. Lozan Barış Antlaşması’nın “Ekümelik Konstantinopel Patrikliği” iddiasıyla yerli ve yabancı odaklarca delinme çabalarına karşı tavizsiz bir dış politika izlenmesinin zorunluluğu bir an için dahi   unutulmamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin  tüm  iyi  niyetine 

rağmen durumunda bir düzelme görülmeyen, Türkiye’de varlık nedeni olan, dini fonksiyonunu yitirme sürecine giren Patrikhane’ye karşı yukarıda tesbit edilen ilkelerin Türkiye Cumhuriyeti’ne verdiği serbesti dikkate alınarak konjonktürün uygun olduğubir anda Gazi Mustafa Kemal’in direktifi yerine getirilmelidir.       

 



[1] Hüseyin Nail Kubalı, Türk Devrim Tarihi Dersleri, s.120

[2] Faruk Sönmezoğlu vd, Uluslar arası İlişkiler Sözlüğü, S.351-442

[3] Server Tanilli, Devlet ve Demokrasi, s.147-148

[4] ML, 9.Cilt, s.94-1

[5] Gülnihâl Bozkurt, Gayrimüslüm Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu, s.213.

[6] M.Süreyya Şahin, Fener Patrikhanesi ve Türkiye, s.351-353

[7] 20.01.1923 tarihli Hakimiyet-i Milliye Gazetesi.

[8] Şahin, a-g-e., s.335-354.

[9] M.Süreyya Şahin, u.g.e.,s.347.

[10] Lozan Barış Antlaşması’nın 28.Maddesi: “Yüksek Akit Taraflar Türkiye’de Kapitülasyonların her noktadan tamamen kaldırıldığını her biri kendisiyle ilgisi açısından kabul ettiklerini bildirirler.”

[11] Paul Gentizon, Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu, s.210-211.

[12] Bkz.Reha Parla, Türkiye’nin Komşularıyla İmzaladığı Başlıca Belgeler, s.11-13.

[13] Gözübüyük, s.28-29.

[14] Gözübüyük, s.27.