SAMSUN’DAN DOĞAN GÜNEŞ
Yekta GÜNGÖR ÖZDEN Anayasa Mahkemesi Önceki Başkanlarından |
Battıktan sonra arkasında karanlık bırakmayan Türkiye Güneşi’nin Samsun’da doğuşunun 84.yıldönümünü kıvançla kutluyoruz. Kimi resmi yetkililerin yılda bir-ik kez törenlerde anımsayıp genelde unuttuğu, çoğunlukla unutturmaya çalıştığı Mustafa Kemal ATATÜRK, Türkiye aydınlanmasının kaynağı, ulusal değerlerimizin simgesi, Türkiyemizle özdeşleşerek kurumlaşan bir ilkeler anıtıdır. O’na yaraşır olma çabasındaki gerçek Atatürkçüler, O’nun içtenlikli ve yürekli izleyicileri, onur ve erdem bildiği ulusal kimliğiyle övünen, “Cumhuriyetçi demokrasi”den, sosyal hukuk devletinden yana, gerçek demokrat, gerçek lâik yurttaşlar, 19 Mayıs olmasaydı 23 Nisan’ın, 30 Ağustos’un, 29 Ekim’in ve sonrasının olamayacağını asla unutamazlar. Her alanda tam bağımsızlık, özgürlük ve ulusal egemenlik ülküsüyle çağdaşlaşmayı amaçlayan kutsal yürüyüş Samsun’da başlamış, tanımı güç, anlamlı, örnek hukuksal oluşumlar, coşkuya dönüşmüş, kahramanlık destanı Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla da utkuya ulaşmıştır. “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” Diyen evrensel kişilikli ATATÜRK, çalışkan, devrimci, devingen, atılgan, yenilikçi, korkusuz, ahlâklı, bilgili niteliğiyle sağlıklı yapısını gözeterek bu tarihsel başlangıç gününü “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak Türk Gençliği’ne armağan etmiştir. Bu gençlik, hiç kuşkusuz Büyük Söylevi’nin sonunda Cumhuriyetimizi armağan ettiği, 10.Yıl Marşı’nda on yılda yarattığımız vurgulanan “her yaştan” olan yurtseverlerdir. “Türk” adı “ulus” bilinci, “Türkiye Cumhuriyeti” birer Atatürk gerçeğidir. Mustafa Kemal 1881’de Selânik’de, Mustafa Kemal’i de kapsayan Atatürk 1919’da Samsun’da doğdu. 19 Mayıs, gençlerin, gerçek Atatürkçülerin bayramıdır.
19 Mayıs’larda ülkemizin içinde bulunduğu durumu ele almak, kendimiz öz eleştiriye bağlı tutarak Atatürkçülüğümüzü irdelemek zorunluluğunu duymalıyız. “Ne aldık, ne bırakıyoruz?” sorgulamasını her gün yapmak, doğruyu ve doyurucuyu bulmanın ön koşuludur. Mustafa Kemal’in Söylevi’nde anlattığı görünümle günümüzün benzeşen, örtüşen yönleri hepimizi uyarmalıdır. Konumumuz, sorunlarımız, koşullarımız ve olanaklarımız değerlendirilmeli, 1923-1950 ile 1950-2000 güçlülük, yaratıcılık, dirlik-düzen, düzey, bilimsellik, ahlak ve adaletle güven yönünden karşılaştırılmalıdır. Tarihsel bilgileri yineleyip sözlü anlatımlarla bir yere varamayız. Atatürk’ü anlamadan anlatmaya, tanımadan tanıtmaya kalkışmak; nutuk atarak, rozet takarak, resim asarak Atatürkçü olunacağını sanmak; gerçekleri kâğıt üzerinde, sözde bırakıp yapay davranışlarla toplumu aldatmak, oyalamak ve yoksunluğa düşürmek, olumsuz sonuçta birleşen Atatürk düşmanlarıyla Atatürk’ü çıkar aracı kılan, Atatürkçülüğü gösteriye çeviren sahte Atatürkçüleri çağrıştırır. Atatürkçü geçinen sömürücü ve yaygaracılar, maskara ve madrabazlar, palyaçoluğa soyunanlar, Kemalizm’le Atatürkçülüğü ayıran aymazlar, çıkarcı ve numaracı, sözde aydınlar Atatürkçülere saldıranlar, bağnazlar, şakşakçılar birbirinin uydusudur. Dini siyasallaştırarak demokrasiyi dinselleştirenlerle, siyaseti hukuksallaştırmak yerine hukuk siyasallaştıranlar her zaman birleşirler. Nerede 19 Mayıs ruhu, istenci ve amacı?
Onbeş yıla sığdırılan Türk Devrimi, “altıok”la simgelenen, her biri birer “altın ok” olan insanlık, dostluk, barış, demokrasi, eşitlik, bilimsellik, çağdaşlık, adalet vb. gibi Atatürk ilkelerinin ulusal yaşama kattığı değerler topluluğudur. Saltanatın yıkılıp halk demokrasisi lâik cumhuriyetin kurulması, tebaadan bireyliğe, ümmetten ulusa geçişle hilâfetin dışlanması, batının 300 yıl bekleyip 300 milyon ölü vererek ancak elde ettiklerinin, birbirini izleyip tümleyen devrimci atılımlarla 15 yılda sağlanmasının “Türk ve Atatürk Mucizesi” olduğunu yadsıyanlar, 78 yıllık barışa, uzağa-yakına, tarihe bakmalıdır. Borç almadan, tersine Osmanlı borçların ödeyerek; para basmadan, tersine Türk Lirası’nı Dolara eşit tutarak; yabancılara ödün verip bir şey kaptırmadan, tersine millileştirme yaparak; yıkılıp yakılan ülkeyi yollar, demiryolları, köprüler, barajlar, değişik yapılar, işyerleri ve okullarla donatarak, bilgiyle bilimle bilinçlendirerek kazandığımız aşamaları 19 Mayıs’a borçluyuz. “Millete mal olan, mal olamayan inkılâplar” kötü sözüyle gündeme gelip Atatürkçü ve lâik olmanın sakınca sayılmasına uzanan aykırılıklar dizi, köy enstitüleriyle halkevlerinin kapatılması, ezanın arapçaya, Anayasa dilininOsmanlıcaya çevrilmesi, inanç sömürüsü, zorunlu din dersleri, imam-hatip okulları, Kur’an kursları, aşiret-tarikat-şeriat kadrolaşması, cemaatevleri, yurtlar-pansiyonlar, kimi ocaklar, dernekler, vakıflar, ırkçılık özentileri ve lâiklik paranoyası ile sürerken küreselleşme-globalleşme savlarına sığınan uluslar arası tahkim, özelleştirme, yap-işlet-devret düzenlerine, 28 şubat kararlarını geçersiz kılma, ulus devleti yıkma oyunları, hukuku çiğneme girişimleri eklenmektedir.
Atatürk’ün birbirinden anlamlı, birbirinden güzel, gerçekci, özdeyiş niteliğindeki yanlışsız sözlerini biliyoruz. Beceri, onları bir yerlere yazıp yinelemek değil, uygulamak, özümsemek ve yaşama geçirmektir. Dahası, Atatürk’e sevgide, saygıda, bağlılıkta, Atatürkçe düşünüp Atatürkçeyaşamakta, Atatürkçü olmanın coşkusunda, onurunda ve güvencinde birleşip çoğalmak, her yönden en görkemli yapıyla sonsuza koşmaktır. Kimi olumsuzluklara, düş kırıcı, şaşırtıcı oluşumlara, çelişkilere ve tutarsızlıklara bakıp umudumuzu yitirmeyelim. 1919’ları anımsatsa da daha güç durumda değiliz. Atatürk’ün her güçlüğe ve yoksunluğa karşın başardıklarını gözetirsek çalışma ve dayanışma ile karanlığı aşarız. Karşıtlar bile Atatürk’ün adını anmadan, O’na dayanmadan ayakta duramıyor. Yalnız elli değil, dizleri de titriyor. Günümüzdeki dayatmacıları, ödüncüleri ve hukuk tanımazları utandırması gereken yaşamıyla Atatürk eşsiz bir önderdir.
En büyük Türk, en seçkin, en saygın, en çağdaş Türk Milliyetçisi ATATÜRK’dür. Yalnız Türkiye Müslümanlarına değil tüm Müslümanları en büyük yararı dokunan da O’dur. Ulusumuza ödül ve armağandır. Düşünceleri, amacı ve ereğiyle bizdedir, bizimledir. O’ndanız, O’nunlayız. Türkiye Atatürk’dür, Atatürk Türkiye’dir.