Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

PALERMO SÖZLEŞMESİ – ÖRGÜTLÜ SUÇLULUĞA KARŞI GÜÇLÜ BİR ADIM

 Ömer ERSOY
Komiser Yrd.KOM Daire Başkanlığı
Giriş
 1970’li yılların başından itibaren o zamana kadar niteliği tam olarak belirlenemeyen bir suç türü olarak ortaya çıkan Örgütlü Suç Olgusu, günümüz dünyasına özgü tehditlerin başında gelmektedir. Örgütlü suç faaliyetlerinin neticesi olarak, siyasal ve yönetsel yozlaşma, uyuşturucu madde ve insan kaçakçılığı, kalpazanlık, tarihi eser kaçakçılığı, gümrük kaçakçılığı, nükleer madde, silah ve mühimmat kaçakçılığı ve karapara aklama gibi suçların giderek şiddetini arttırdığı ve ülkelerin rejimi açısından ciddi bir tehdit oluşturmaya başladığı görülmektedir. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Programı’na (INCB) göre, sadece uluslararası yasadışı uyuşturucu ticaretinin ulaştığı rakam yıllık 400 milyar $ kadardır. Bu rakam, tüm uluslararası ticaretin %8’ine ve tekstil sektörünün yıllık sermayesine tekabül etmektedir.[1] Suç örgütleri tarafından işlenen ve toplumu siyasi, kültürel ve ekonomik olarak olumsuz yönde etkileyen bu suçlar günümüzde, ülkelerin iç güvenlik politikalarının[2]yanında dış politikalarında[3] da öncelikli gündem maddelerinden biri haline gelmiştir. Uluslararası toplum, eşgüdüm içinde bu sorunların üzerine daha kararlı biçimde gidilmesinin ve gereken önlemlerin en etkili biçimde uygulanmasının önemini giderek anlamaktadır. Örgütlü suçlar ve yolsuzluklar ile savaşımda elde edilecek başarı, gelişmiş bir ülke olmanın koşullarından birisidir. 

Palermo Sözleşmesi’ne Doğru

 Uyuşturucu ve Psikotrop madde kaçakçılığı ile mücadelede, karapara ve terör ile mücadele konularında halihazırda ülkemizin de taraf olduğu uluslararası metinler olmasına rağmen, örgütlü suçlara karşı ülkeleri bağlayıcı böyle bir uluslararası normun olmaması, mücadele açısından büyük bir eksiklik olarak hissedilmekteydi. Mevcut durumun ortaya konması ve bu alanda uluslararası bir Sözleşme hazırlanması fikri ilk olarak, 21-23 Kasım 1994 tarihleri arasında Napoli’de yapılan “Uluslararası Örgütlü Suçlarla Mücadele Bakanlar Konferansı”nda ortaya  atılmıştır. Bu Konferansta, dünyanın muhtelif bölgelerinde uluslararası örgütlü suçların teşkil ettiği sorunlar ve tehlikeler üzerinde durulmuş, dünya kamuoyunda bu konuda artan duyarlılığın dikkate alınarak, örgütlü suçlarla mücadelede somut ilerleme ve ortak başarılar sağlanması, uluslararası toplumun bu suçlarla mücadele için işbirliği mekanizması geliştirmesi, sadece suçun değil, bunun yayılmasının da önlenmesi ve zayıf alanlarda savunma mekanizmalarının geliştirilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur. Sınır Aşan Örgütlü Suçlarla Mücadele Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin (United Nations Convention against Transnational Organized Crime – Palermo Sözleşmesi) hazırlık çalışmaları, BM’ye bağlı Suçun Önlenmesi ve Ceza Adaleti Komisyonu[4] (SÖCAK) bünyesinde, 9 Aralık 1998 tarih ve 53/111 sayılı BM kararıyla kurulan “Ad Hoc Komitesi” vasıtasıyla, 1999 yılı Ocak ayında başlamıştır. Bu Sözleşme ve ek Protokollerine ilişkin o tarihten son toplantı tarihi olan 27 Ekim 2000’e kadar belirli zamanlarda toplantılar yapılmıştır.[5] 

Ortak, Güçlü Bir Adım

 Ülkelerin yoğun gayretleri sonucu nihayet, 12-15 Aralık 2000 tarihleri arasında, İtalya’nın Palermo şehrinde yapılan Siyasi Üst Düzey İmza Konferansı gerçekleşmiştir. 180 ülkeden temsilcilerin yer aldığı Konferans’a, BM Genel Sekreteri Kofi ANNAN ve 14 devlet başkanının yanı sıra, İçişleri ve Adalet Bakanları’ndan oluşan 109 bakan katılmıştır.[6] Bu Konferans’ta, gerek katılım, gerekse içerik bakımından BM’nin en kapsamlı Konvansiyonlarından biri olan; “Sınıraşan Örgütlü Suçlarla Mücadele Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” Birleşmiş Milletler’e üye 124 ülke tarafından aynı anda imzalanmıştır.[7] Sözleşmeye bağlı olarak da 3 adet Protokol hazırlanmış, bunlardan; I-İnsan Kaçakçılığının, Özellikle Kadın ve Çocuk kaçakçılığının Önlenmesi, Bastırılması ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol ve II-Göçmenlerin Kara, Hava ve Deniz Yoluyla Kaçakçılığına Karşı Protokol, Sözleşme ile beraber imzaya açılmış ve birçok ülke tarafından imzalanmıştır. Diğer bir Protokol olan; III-Ateşli Silahların, Bunların Parçalarının ve Bölümlerinin ve Mühimmatın Yasadışı Üretimi ve Kaçakçılığına Karşı Protokol üzerinde ise tam olarak mutabakat sağlanamamıştır.[8] Palermo’nun Getirdikleri Bu Sözleşme ve Ek Protokollerle, sınır aşan suçlarla mücadelede ülkelerarası koordinasyonu mümkün olan en üst düzeyde sağlamak amaçlanmaktadır. Yüzlerce devlet bakımından sınırlar ötesi örgütler vardır. Afganistan’da üretilen uyuşturucu[9] Hollanda sokaklarında satılabilmekte, Rus mafyası elde ettiği karaparayı İngiltere’de aklayabilmektedir. Palermo Sözleşmesi, Milletleri, bu global tehlikeye karşı birleştirmeye çalışmaktadır. Sözleşme sadece örgütü tanımlamakla kalmıyor, örgütler tarafından işlenen suçları da belirliyor. Devletleri bu fiilleri cezalandırma yükümlülüğüne sokuyor. Bu şekilde, devletler arasında örgütlü suçları düzenleyen Ceza ve Ceza Usul kanunlarının ilgili hükümleri bakımından birleşme olmasa bile bir harmonizasyon hedeflenmektedir. İstatistiklere göre bu suçları işleyenlerin sayısı adi suçların sayısı kadar değildir. Ancak, bu suçların sebebiyet verdiği zararlar çok daha vahimdir. Bu nedenle örgütlü suçları düzenleyen kanunlar sadece özgürlükleri sınırlayan kanunlar değildir. Sözleşmenin 2. maddesi (a) paragrafında “Örgütlü Suç Grubu” tanımlanmaktadır. Buna göre örgütlü suç grubu; üç ya da daha fazla kişiden oluşan, belli bir süredir var olan ve bu Sözleşmeye uygun olarak belirlenen, doğrudan veya dolaylı olarak bir mali veya diğer maddi çıkarı elde etmek üzere, bir veya daha fazla önemli suç (asgari 4 yıl hürriyeti bağlayıcı ceza gerektiren suçlar) ya da kabahati işleme amacıyla işbirliği içinde hareket eden yapılandırılmış gruplardır. Sözleşmesinin 3. maddesi 2. fıkrasında uluslararası suç kavramı düzenlenmektedir. Buna göre bu Sözleşmenin uygulanacağı bir suç;  (a)     Birden fazla ülkede işlenmişse ya da(b)    Sadece bir ülkede işlenmiş olup, hazırlanması, planlanması, yönetimi ya da kontrolünün önemli bir kısmının başka bir ülkede gerçekleştirilmişse,(c)     Suç tek bir devlette işlendiğinde ancak, birden fazla devlette suç teşkil eden faaliyetlerde yer alan örgütlü bir suç grubu suça karıştığında; veya(d)    Suç tek bir devlette işlendiğinde, ancak başka bir devlette önemli etkileri olduğunda; uluslararası suç olarak kabul edilmektedir. Palermo Sözleşmesi’ne baktığımızda genel olarak;

  • Örgütlü suç grubunda yer almak, suç gelirlerinin aklanması suç haline getirilmekte, taraf devletlerin suç gelirlerinin müsadere konusunu düzenlemeleri, karaparanın aklanmasıyla mücadelede ülkelerin iç sistem kurallarını oluşturmaları;
  • Taraf devletlerce bu suçlarla ilgili olarak tüzel kişilerin sorumluluğunun kabul edilmesi;
  • Yolsuzluğun tanımı yapılarak, yolsuzluğun suç haline getirilmesi için taraf devletlerin gerekli yasal ve diğer önlemleri almaları;
  • Suçluların iadesi, hükümlülerin nakli ve karşılıklı adli yardımlaşma konusu;
  • Taraf devletlerin örgütlü suçla etkin olarak mücadele edilebilmesi için kontrollü teslimat, elektronik veya başka biçimlerde izleme veya gizli operasyonlar gibi diğer özel soruşturma tekniklerini kullanmalarına imkan verecek önlemleri almaları;
  • Adaletin tecellisi bakımından yararlı olduğu durumlarda ceza davalarının naklinin göz önüne alınması ve suç isnat edilen kişilerin sabıka kayıtlarının tesisi;
  • Taraf devletlerin yasama ve diğer yollarla önlemlerini alarak Sözleşmede yer alan suçların işlenmesine ilişkin davalarda adaletin engellenmesini suç sayarak cezalandırmaları;
  • Tanıkların ve mağdurların muhtemel misillemelere ve sindirmelere karşı korunması;
  • Sözleşme’de yer alan suçların önlenmesinden, ortaya çıkarılmasından, kontrolünden sorumlu diğer personel dahil kanun uygulayıcı personel için başka ülkede görevlendirme de dahil özel eğitim programları uygulanması;

Palermo Sözleşmesi’nin 31. madde ve devamında ise, örgütlü suçları engelleyici politikalar düzenlenmektedir. Sonuç Suç dünyasında yaşanan gelişmelere paralel ve eşzamanlı olarak hazırlanan Palermo Sözleşmesi, örgütlü suçları engellemenin ancak toplumların ortak işbirliği ile olabilecek bir süreç işi olduğu gerçeği doğrultusunda, çok önemli bir uluslararası adım olarak tarihe geçmiştir. Tüm ülkeler için geçerli örgütlü suç kriterlerini ve bu suçlarla mücadeledeki işbirliği yöntemlerini düzenleyen Sözleşme esas olarak, ülkemizde 1999 yılında yürürlüğe giren 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun uluslararası platformdaki düzenlemesidir diyebiliriz. Türkiye, suçlarla mücadelede, uluslararası hukuk, hak ve adaletten yana, ilkeli ve kararlı  politikalar izlediğini, bu Sözleşme ve Ek Protokollerine imza atarak bir kere daha göstermiştir.     



[1] Bkz. Birleşmiş Milletler Suç Önleme ve Uyuşturcu Kontrol Ofisi (UN ODCCP) Uyuşturucu Suistimali ve Yasadışı Kaçakçılığının Ekonomik ve Sosyal Sonuçları. (New York, NY:UNODCCP, 1998), 3 s.
[2] Örnek olarak Türkiye’de, Milli Güvenlik Kurulu, örgütlü suçların faillerinin yakalanması ve bunların bağlantılarının ortaya çıkarılmasına ilişkin olarak 26.05.1998 tarihinde 423 sayılı kararı almış, anılan karar da, Bakanlar Kurulu’nca 04.06.1998 tarih ve 98/11229 sayılı kararla kabul edilmiştir. Bu kararın uygulanması sırasında ilgili kuruluşlar arasındaki koordinasyon, KOM Daire Başkanlığı tarafından sağlanmaktadır. Ayrıca, örgütlü suçlarla mücadelede büyük bir eksikliği dolduran “4422 Sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu” 01.08.1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
[3] Türkiye’nin 2002 yılı Mart ayı itibariyle toplam 60 ülkeyle Güvenlik İşbirliği Metni bulunmaktadır. Ayrıca, Türkiye-UNDCP işbirliği ile 26.06.2000 tarihinde kurulan Türkiye Uluslararası Uyuşturucu ve Organize Suçlarla Mücadele Akademisi (TADOC) suçla mücadelede gösterilen uluslararası işbirliğine güzel bir örnektir.
[4] Sınır aşan suçlarda uluslararası işbirliği çerçevesinde; Birleşmiş Milletler Suçun Önlenmesi ve Ceza Adaleti Komisyonu (SÖCAK), 1990 yılında Küba/Havana’da toplanan Birleşmiş Milletler Suçun Önlenmesi ve Suçluların Islahı (SUSMUK) 8. Kongresi sonrasında kurulmuştur.
[5] 11. Ad Hoc Komitesi Toplantısı, 02-27 Ekim 2000 tarihleri arasında Avusturya/Viyana’da yapılmıştır. Bu toplantılara, Dışişleri Bakanlığı’nın BM Viyana Daimi Temsilciliğinden ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nden temsilciler katılmıştır. Bu Toplantıda, Ana Sözleşmeyle birlikte bitirilen iki protokolün Palermo’da düzenlenecek Konferans’ta imzaya açılması, bitirilemeyen Protokolün ise görüşmelerine en kısa zamanda tekrar başlanılması yönünde karar alınması tekliflerinin BM Genel Kuruluna sunulması kararlaştırılmıştır.
 
[6] Bu Konferansa Türkiye’yi temsilen, BM Viyana Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilcisi Büyükelçi H.Aydın ŞAHİNBAŞ’ın başkanlığında Adalet, İçişleri, Maliye ve Dışişleri Bakanlıklarından toplam sekiz kişilik bir heyet katılım sağlamıştır.
[7] PALERMO Sözleşmesi ve Ek Protokollerinin orijinal metinleri ile son gelişmeler hakkında  http://www.uncjin.org/ adresinden gerekli bilgi ve belgeler temin edilebilir.
[8] Sözkonusu Protokolün kabulüyle ilgili olarak; müzakerelerde heyetimizin başından itibaren ateşli silah parçaları ile mühimmatın işaretlenmesinin, tahrip maddelerinin yasadışı üretim ve ticaretinin engellenmesinin (ateşli silahlar ilgili kapsamının tanımlanması) önemine dikkat çekerek bu hususların protokolde yer alması için çaba sarf edilmiştir. Ama heyetimizin önerilerinin diğer ülkelerce kabul görmemiştir. Bu Protokolün hazırlanması sırasında silah üreticisi ve ihracatçısı ülkeler siyasi ve ticari çıkarlarını zedelemeyecek bir metinin ortaya çıkmasını hedeflemişlerdir. Mesela Çin etkin bir izleme ve mekanizma kurulmasını sağlayacak sayısal veya harf bileşimli bir işaretleme sistemini kabul etmemiştir. Pakistan ve İran’da benzer bir çizgi izlemiştir. Avrupa Birliği ülkeleri ise mühimmatın da işaretlenmesinin önemini göz ardı eden ve sadece Çin gibi ülkelerce üretilen silahların izlenebilmesini sağlayacak bir sistemi savunmuşlardır. Bu nevi tartışmalar nedeniyle, Ateşli Silahlar Protokolü gecikmiştir. 2001 Ağustos ayı içerisinde Dışişleri Bakanlığı Ateşli Silahlar Protokolünde bu aşamadan sonra bir değişiklik beklenmediği bu nedenle Protokolün bu haliyle imzalanmasında bir sakınca olup olmadığı sorulmuş; cevaben EGM, KOM Daire Başkanlığı kendi görev alanı itibariyle bu haliyle onaylanmasında bir sakınca olmadığını bildirmiştir. Genel Kurulun kararı doğrultusunda 26 Şubat – 02 Mart 2001 tarihleri arasında yapılan 12. Ad Hoc Komitesi Toplantısında, Palermo İmza Konferansında imzaya açılmayan bu Taslak Protokolün kabul edilmesi için BM Genel Kuruluna sunulmasına ve BM Merkezinde imzaya açılmasına karar verilmiştir.
[9] INCB 2000 Raporuna göre, kötü hava şartları ve geçen yıla göre %10 daha az alana ekim yapılması sonucu, 2000 yılı Afganistan afyon üretimi 3.267 ton olarak gerçekleşmiştir. Ancak, 2002 yılında ise uygulanan haşhaş ekim yasağının etkisiyle toplam üretimin 200 ton’un altında gerçekleştiği tahmin edilmektedir.