Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

İstihbarat Daire Başkanı Sayın Sabri UZUN, Emniyet Teşkilatı’nın Yüreğine Su Serpti!

 

 

Ali ALTUNYAY[*]

 

“Biz, kendi kendimizi yönetebilecek kabiliyette ve kişilikteyiz; polis, teşkilattan yetişmiş kişiler tarafından yönetilmelidir” dedi.

“Polis Akademisi mezunu kişilerin, Dışişleri Bakanlığı meslek memuru sınavına girip, Büyükelçi olma hakkının bulunduğunu, Kaymakamlık sınavına giriş hakkının bulunmadığını” ifade etti.

“Türkiye’ de güvenlik kuvvetlerinin birleştirilmesinin, milli bütçeye 3 milyar dolar tasarruf sağlayacağını” öne sürdü.

             

Polis Akademisi öğretim üyesi Önder AYTAÇ’ IN, 09 Kasım 2003 günü, yönettiği oturumda, Polis Teşkilatı’nın Cumhuriyet’in 80. yılındaki yeri irdelendi.

Sayın  UZUN  konuşmasında:

“Arkadaşlar, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bana, bu imkanı tanıdıkları için arkadaşlarıma (Polis Akademisi ve Polis Radyosu yöneticileri kast ediliyor) Polis Teşkilatı adına teşekkür ediyorum. 15 dakika çok kısa, 1-2 saat olsaydı çok iyi olurdu.

1970 yılının, sanıyorum 3 veya 4 Ocak günüydü.Biz de Polis Koleji’nde, 15-16 yaşında delikanlılardık. Sanırım ya  birinci dersteydik veya etüddeydik. Bir davul sesi geliyordu uzaktan. Ama anlam da veremiyorduk bu davul sesine. Biraz sonra, teneffüse çıkarken; okulda ne kadar rütbeli- rütbesiz kişi varsa (o zaman burada bir basket sahası vardı hemen şu spor salonunun önünde), orada herkes elini böyle açmış, ‘’durun  o tarafa geçmeyin, şu tarafta durun’’ diyorlar ve çok çaba gösteriyorlardı. Bir anlam veremedik. Dediler ki, “Polis Enstitüsü öğrencileri boykot yapıyor, aman onların olduğu yere yanaşmayın, onlar anarşist, terörist onlardan etkilenmeyin,o tarafa geçmeyin” diyorlar ve büyük bir efor sarf ediyorlardı. Arkadaşlar, onu yaşamadıktan sonra anlamanız mümkün değil.

Zaten, biz burada (Polis Koleji’nde) yatılı okuldayız; ne anarşist görmüşüz, ne terörist görmüşüz; köyden gelmişiz , merak ediyoruz anarşist- terörist nasıl oluyor diye. Uzaktan da dikkatli dikkatli bakıyoruz. Bu anarşistlerin, fiziki olarak bir belirtileri var mı diye, ama yine Polis Enstitüsü elbisesini giymişler, yine bizim ağabey dediğimiz insanlar!…Büyük ölçüde, o zamanki (Polis Akademisi öğrencisi ağabeylerimizle) diyalogumuz hemşehrilik bazında, ağabey- kardeşlik ilişkisiydi.  Ama, hiçbir fiziki değişiklik yoktu bu anarşistlerde. Günlerce efor sarf ettiler, bizi onların olduğu yere  geçirmediler.

Daha sonra olayı irdeliyoruz ; o zaman, İstihbarat Daire Başkanlığına bağlı “Küçük Yuva” dediğimiz, “Bahçelievler istihbarat grubumuz” var. İstihbarat Grubu’nun Amiri de, Başkomiser Ünal ERKAN.

O zamanki idareciler, Ünal ERKAN’ ı çağırıyorlar, “Sen Polis Enstitüsü  Mezunları Derneği’nin Başkanısın, bunları ikna et, bu boykottan vazgeçsinler, ne istiyorlarsa bu taleplerini de alalım, artık bu iş bitsin” diyorlar. Sayın Ünal ERKAN’ da o zamanki öğrencilerle konuşuyor, boykottan vazgeçiriyor.

Öğrencilerin dört tane talebi var arkadaşlar. Çok korkunç bir şey bunlar, 1970 yılı bakın şu taleplere :

Birincisi, Polis Enstitüsü, Polis Akademisi haline dönüştürülsün,

İkincisi, Polis Akademisinin kendine özgü kadrolu hocaları olsun,

Üçüncüsü, Polis Akademisinin kendine özgü kitapları, yayınları olsun,

Dördüncüsü, İl Emniyet Müdürleri,Polis Enstitüsü mezunlarından olsun diyorlar.

Arkadaşlar, sayın Ünal ERKAN tarafından,  öğrencilerin talepleri alınıyor ve bu talepler,  o zamanki idarecilere ulaştırılıyor. Öğrenciler de  ikna ediliyor, boykottan vazgeçiriliyor. Birkaç gün sonra, öğrenciler boykottan vazgeçtikten sonra; ki  Sayın Ünal ERKAN’ a, “Bunların hiçbir mağduriyeti  olmayacak” diyen idareciler, o gece toplanıyorlar, Polis Enstitüsü öğrencilerini  her birini ayrı bir İle dağıtıyorlar. O zaman 67 il vardı.

Tabi söz veren Ünal ERKAN.

Onun  da söz vermesini sağlayan, o zamanki idareciler. O idarecilerin  hiçbirini saygıyla anmıyorum hiçbirini. Bu teşkilata çok hainlik yaptı onlar. Ve Ünal ERKAN’A, Başkomiser, o 26 yaşındaki Ünal ERKAN’A söz verdiriyorlar, sözlerinin arkasında durmuyorlar. Bu öğrencilerin, her birini bir tarafa dağıttılar arkadaşlar. Hiç unutmam, Sivaslı Abuzer ELMACI diye bir ağabeyimiz vardı,  saygıyla anıyorum. Ordu İline sürgün edildiği sırada, orada trafik kazası geçirdi , şurada (Polis Akademisinin önünde) karlı kışlı bir günde, ona cenaze töreni yaptık, buradan da Sivas’a yolcu ettik. Sürgün ettiler, dağıttılar, süründürdüler. Herkes, yaptığı kadar yaşasın.

Sonra bu öğrenciler, tekrar okula döndüler. ama aradan sanıyorum 1 aydan fazla bir zaman geçti. İllere yazı yazıyorlar anarşistler teröristler gönderiyoruz bunları illerinizde takip edin bu okuldaki boykotu kim idare etti kim yönlendirdi bunların elebaşısı kimler bunları işte tespit edin, rapor verdirin bildirin. Benim de yakın bir akrabam o zaman Ordu Emniyet Müdürlüğü birinci şubede, onu da çağırmışlar ona da tenbih etmişler. Biz diyor bu teşkilata Polis Koleji mezunu Amirlerin gelmesini istiyorduk, şimdi Polis Akademisini kimse bilmiyor o zaman  şimdi Polis Enstitüsünü.herkes kolej diye biliyor, onun için diyor bunlara otellerde yer ayarladık, yatıp kalmalarını sağladık hiçbirisi mağdur olmadı diyor  ve o zaman Ordu’ya tayin olanlardan birisi rahmetli Abuzer ELMACI ağabeymiz, birisi Ahmet DEMİR sonra İzmir Emniyet Müdürlüğü yaptı, biriside eski Personel Daire Başkanlarımızdan Arif ŞİRİN . Düşünebiliyor musuz? Yarının Amirleri için, Polis Memurlarına “bunlar hakkında rapor yazın” diyorlar. Tabii, Ünal ERKAN’IN gururu ayak altında. Ona söz verenler, sözünde durmadığı için, o da zor durumda.

Sayın ERKAN, İstihbarat Daire Başkanlığında çalışan Başkomiser Salih IŞIK’I  da yanına almıp, kendisine söz veren o ulema idarecileri aramaya başlıyor. Onları Kızılay’da bir restaurantta buluyor ve gerekli şeyler konuşuluyor, söyleniyor. O bölüme girmek istemiyorum.

Ertesi gün sabahleyin,herkes Ünal ERKAN’ ın başına toplanmış,”özür dile aksi takdirde sürgün edileceksin” dediklerinde; “ne biliyorlarsa onu yapsınlar” diye cevap alıyorlar. Başkomiser Ünal ERKAN gururundan, onurundan taviz vermiyor.

Ünal ERKAN, o gün, Konya’ ya sürgün ediliyor. Ve Konya Emniyet Müdürü’ne de telefon açılıyor “sana bir baş anarşist gönderiyoruz onu meslekten kopart”. Neyse, İstihbarat Grup Amiri olarak,Konya da göreve başlıyor. Birkaç gün sonra, Konya Ereğli de,  kamyoncuların, yol kesme eylemi meydana geliyor, direniş oluyor. Ünal ERKAN bey’de oraya gidiyorlar. Kamyoncularla dostluk ahbaplık kurup, dağdaki tilkiyle de ahbaplık kurabilir, kendisi o yönden beceriklidir. Onları, ikna ediyor ve bir kamyonun üzerine çıkıp konuşuyor, onlara da vaatlerde bulunuyor. Vaatlerini yerine getirmek suretiyle, o yolu trafiğe açıyor.

İl Emniyet Müdürü, buraya (Ankara’ya) telefon açıyor “sizin anarşist, terörist diye gönderdiğiniz başkomiser böyle becerikli, başarılı bir insan bu anarşistlik değerlendirmesi  nerden icap etti?” diye soruyor. Derken, 3 ay sonra Sayın Ünal ERKAN’ ın tekrar Ankara’ya tayini yapılıyor.

Şimdi, istenilen 4 maddeye bakın arkadaşlar ve bunlara takılan isme bakın; “anarşist terörist”. Sürgün etmek,mağdur etmek. Mantığa bakın. Ayıp.

Arkadaşlar, ben bunu niye anlattım; bunu anlatmamın sebebi şu: Biz, dün Polis Enstitüsü mezunları olarak, hiçbir İlin Emniyet Müdürlüğünü yapamıyorduk.

Biz, anarşistlikle, teröristlikle, boykotla, işgalle, grevle bir yere gidemeyeceğini bu ülkenin eğitimine ve ekonomisine zarar vereceğini en iyi bilen teşkilatın mensuplarıyız.

Şuraya gelmek istiyorum ben Emniyet Teşkilatının Emniyet Müsteşarlığı yapılmasını özellikle vurguluyorum.  İç Güvenlik demiyorum; Güvenlik demiyorum Emniyet Müsteşarlığı seviyesine çıkartılması durumunda; bu teşkilatın çok daha iyi temsil edileceğine inanıyorum.

Diğer bir husus Emniyet Müsteşarlığı seviyesine çıkartılan teşkilatta telsiz sorunun yanında iletişim sorunu da çok kolay çözümlenecektir. Kurumlar arası iletişim devlet katındaki iletişim çok daha kolay çözümlenecektir.

Başka bir talebim var. Emniyet Müsteşarlığına, yine bu teşkilatın içerisinden, Komiser Yardımcılığından, bu teşkilata girmek suretiyle hangi okul, fakülte bilmem ne olursa olsun, Komiser Yardımcılığından itibaren bu teşkilata girip, bu rütbeleri almış sicil almış, süzülerek gelmiş, seçilerek gelmiş insanlar, yine özellikle vurguluyorum, siyasi  irade tarafından, belli bir grubun içerisinden seçilip, Emniyet Müsteşarlığına atanması durumunda Türkiye’nin önü açılacaktır. Demokrasinin önü de açılacaktır.

Neden demokrasi?

Bu ülkede 12 kez Sıkıyönetim  ilan edilmiştir. Bunun bir tanesi 1 saat  içerisinde kaldırılmış, diğer 11 tanesi uygulanmıştır. Ayrıca, 1987 yılından başlayıp 2002 yılına kadar süren Olağanüstü Hal dönemi geçirmişiz. Nedir bu? İnsanların, olağan durumda yetişmemesi demektir. Olağan yaşantının ne olduğunu bilmemesi demektir. Peki bunun sebebi ne? 12 tane Sıkıyönetim ve 1 tane OHAL olmak üzere, bunların tamamı, Emniyet ve Asayiş hizmetlerindeki aksaklık gerekçe gösterilerek uygulanmıştır. O halde, bizim hizmetimizin aksamasından dolayı.

O zaman, bu ülkede, demokrasinin oturması için benim kurumsal yapımın oturtulması lazım, benim teçhizatımın, eğitimimin iletişimimin, uluslararası kimliğimin ortaya çıkması lazım. Ben, Emniyet Genel Müdürü rütbesi ile bunu temsil edemiyorum. Üstelik, çok şiddetle de karşı çıkıyorum. Emniyet Genel Müdürlüğüne, bu teşkilattan yetişmemiş insanların gelmesi ayrı bir zarar veriyor.                

Neden?

Bir,iki  sene  kalan insanlar (Genel Müdürlerimiz), hayli birikim sahibi oluyorlar, sonra tayin olup, bir yere gidiyorlar. Onların sahip oldukları birikimler, onlarla beraber gidiyor. Ne oluyor;  hafıza birikimleri onlarla birlikte gidiyor. Hiç var mı hafızası olmayan insanlarla  arkadaşlık yapan? Teşkilatımız hafızasız bir teşkilat haline geliyor.

Başka bir şey, ben şahsen hiç gitmedim. Eski Genel Müdürlerimizin, hiçbir tanesine, ne bizim bir hastalığında ziyaretimiz oluyor, ne bayramlarda bir araya geliyoruz. Ne de bir cenaze bir araya geldiğimiz, çok az vaki. Yani şunu demek istiyorum;mensubiyet bağımız yok. Ne onların bize mensubiyet duygusu var, ne de bizim onlara mensubiyet duygumuz var.

Arkadaşlar, bizim, duygusal olarak idareciyle idare edilenin uyuşmadığı müddetçe başarılı olmamız mümkün değil. Çekimserlik içinde olacağız, birbirimizden kaçacağız, emredileni yapar duruma geleceğiz. Üretebilir bir teşkilat olmaktan çıkacağız. O zaman ben hafızası gitmiş bir teşkilatın mensubu olmak istemiyorum. Ben, beni yöneten insanlarla mensubiyet bağı içerisinde bağdaşmak istiyorum.

Siz hiç gördünüz mü bir hastanenin yöneticisinin Vali olduğunu? Bir Üniversite Rektörünün Vali olduğunu gördünüz mü? Bir ordu komutanının, kolordu komutanının, yok. Bir okul müdürünün başka bir yerde idareci geldiğini gördünüz mü? Yok. Peki nasıl oluyor da bir Emniyet Teşkilatı o zaman hiç uzmanlaşması, hiç branşlaşması, ihtisaslaşması olmayan bir teşkilat gibi. 

Arkadaşlar bu ülkenin mukadderatı bunlara teslim ediliyor ve küçük bir patlama olayından dolayı bu ülkenin Borsası dibe vuruyor 7000 puan düşüyor, çok korkunç bir şey yani bu ülkenin ekonomisi de bize bağlı bizim sağladığımız güvenliğe bağlı, dışarıdan gelecek yatırımcı da buna bağlı, üretim bize bağlı, pazarlama da bize bağlı, ama bu teşkilatın asayişini sağlayan insanlar kendi kendilerini  idare edemeyen insanlar olarak telakki ediliyor. Çok korkunç bir şey. Kısa bir şeye daha değinmek istiyorum arkadaşlar.

Yıl 1998 Akademi Mezunu nerde çalışıyor arkadaşlarımız bilemiyorum 8 tane arkadaşımız Dışişleri Bakanlığının meslek memurluğu sınavını kazanmış ve o zaman bunlara muvafakat verilmiyor o kuruma geçiş için epey bir mücadeleden sonra bu arkadaşlarımıza muvafakat verildi. Bunlar şimdi Dışişleri Bakanlığında sanırım 1. 2. 3. katip durumundalar. Ve bu insanlar yarın öbür gün bu ülkenin Cumhurbaşkanlığı makamını başka ülkelerde temsil edebilecekler ve Allah nasip ederse otomobillerinde Türk Bayrağını dalgalandıracaklar.

Evet Polis Akademisi Mezunu bir insan büyükelçi olmaya hak kazanıyor veya bu yola girebiliyor bunun imtihanına girebiliyor ve halada girip çalışanlar var. Ama Polis Enstitüsü insanlar Dahiliye Memurluğu Seçimi hakkındaki 1700 sayılı kanunundan istifade edip, Kaymakamlık sınavına giremiyorlar arkadaşlar. Örneğin Akdeniz Üniversitesini bitiren bir gencimiz gelip burada girebilir ki Kuzey Kıbrısta bir üniversite. Açıköğretimin Fakültelerini bitirenlerde gelip girebilir ama İçişleri bakanlığının tek yüksek okulu durumunda olan Polis Akademisi Mezunu olan kişi Kaymakamlık sınavına girmeye kabul edilmiyor yok kanun müsaade etmiyor buna. Ve bunda yinedirenilecek biz bunu da aşacağız arkadaşlar. Belki anarşist diyecekler belki terörist diyecekler belki sürgün edecekler bunu da aşacağız kendimize güveneceğiz inanacağız.

Benim Polis Akademisindeki hocalarımızdan ve idarecilerden bir arzum var. Oradaki öğrenci arkadaşlarımıza yarının Müsteşarı olacaklarını, yarının Valinin olacaklarını olabileceklerini bugünden empoze etsinler ve buna inandırsınlar, orda çok seçkin, becerikli, başarılı insanlar var. Ben buna canı gönülden inanıyorum arkadaşlar.

Evet arkadaşlar, diğer bir konuya gelmek istiyorum ve konuyu bağlıyorum. Türk Demokrasisinin yerleşmesindeki ana unsurlarından bir tanesi de Güvenlik Teşkilatının oturmasıdır. Kendi yaptığım incelemeye göre Güvenlik  Teşkilatları, bir elden yönetilmesi durumunda ülkenin bütçesine 3 Milyar Dolar yıllık katkı sağlıyor. Bunu idareciler düşünürler tasarlarlar gereğini yaparlar.

Ayrıca Atatürk’ ün en büyük eserim dediği Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve milli iradenin, halk oyunun halkın  yönetimine yansıyabilmesi için başta Polis Teşkilatı olmak üzere Güvenlik yapılanmamızın yarın ve bugün kendimizi en iyi şekilde temsil edebilecek şekilde düzenlenmesinde aciliyet vardır.

Ben hepinize canı gönülden teşekkür ediyorum, sağ olun.” Dedi.

Sen de SAĞ OL sevgili UZUN. Biz emekli ağabeyleriniz, sizlerdeki bu terbiyeyi, azmi ve kararlılığı gördükçe, Türkiye’ nin geleceğine inancımız, hayata bağlılığımız daha da artıyor,

Baştan sona izlediğim bu konferansta, bana gereken ilgiyi gösteren sayın AYTAÇ hocamıza da teşekkürler.

 

                                                                                    

 

                                                                      

 

 



[*] Emekli Emniyet Müdürü, Sayman