AB BAĞLAMINDA YUNANİSTAN ve TÜRKİYE
Tuna SAYLAN* |
Title: Greece and Turkey – Within the Context of EU
Özet: Felsefi temeli yeniden yapılanmaya (rönesasnsa) kadar giden AB’nin, 1951’den itibaren başlayan resmi tarihçesine gelene kadar, Avrupa Kıtası’nda coğrafi olarak 1353, yapılanması ile kültüründe ise 1071 yılından beri etkin rol oynamış olan Türkler ve Türkiye, 2004’ün Aralık ayında AB’ye kağıt üzerinde girmek üzere müzakere tarihi beklemektedir. Bugün Avrupa kamuoyunda, Türkler ve Türkiye aleyhinde, tarihin derinliklerine dayanan bir kabul etmezlik, hatta bir düşmanlık açıkça görülebilmektedir. Bunda da en büyük rolün, bazı güçlerin, her daim Türkiye’nin karşısına koyduğu zorlukların, aynı zamanda paralelinde yürütülen Büyük Ülkü (Megalo Idea) ile seyretmesi hiç de şaşırtıcı değildir. Bugünkü İngiltere Kraliçesinin eşinin dedesinin de krallık tahtına oturduğu Yunanistan’ın Türkiye aleyhindeki yaklaşımı, sadece söylemlerini değiştirerek devam etmektedir. Bu makalenin tüm bunları okuyucuya sunmaktır.
Abstract: Turks and Turkey, whom and which played an active part in the Continent Europe geogriphically from 1353 and in the fields of European culture and structure from 1071, are watching for a date in order to enter EU, of which setting philosophically goes to renaissance and officially to 1951, on paper. Today an open inadmittance and even hostility against Turks and Turkey in the European public opinion is clear. It is surprising that the most crucial part, some forces go hand in hand with Grand Ideal (Megalo Idea). Greece’s, once the grandfather of UK’s actual queen’s husband sat on her throne, approach against Turkey still continues in disguise. The purpose of this essay is to present all those to the
reader.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, AB, AB Genişlemesi, Yunanistan, Kıbrıs Adası, KKTC, GKRY, Ege Adaları, Ege Karasuları, Azınlıklar, Patrikhane, Ruhban Okulu.
Keywords: Turkey, EU, EU Expansion, Greece, Cyprus Island, TRNC, GASC, Aegean Islands, Aegean Territorial Waters, Minorities, Patriarcate, Clergy School
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN RESMİ TARİHÇESİNİN ÖZETİ
Ciddi bir şekilde Avrupa içersinde bir birlik kurma fikri, İkinci Dünya Savaşı sıralarında ortaya çıkar. Avrupa’da yer alan milli ülkeler arasındaki husumet ve çıkar çatışmalarından kaynaklanan, başta Avrupa halkları olmak üzere hemen hemen tüm dünyayı etkilemiş olan gerilimlerin sona erdirilerek, aynı coğrafyayı paylaşan halkların hayatını yaşanmaya değer yapan, sevinç ve umutlarını koruyabildikleri bir barış ortamına ihtiyaç duyulması toprağa konulacak ilk tohum olarak kabul görür.
Tüm bu felsefelerin ve fikir yumaklarının faaliyete dönüşmesiyle, altı kurucu üye, Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya ve Lüksemburg tarafında kurulan, son olarak Avrupa Birliği adını alacak olan bir topluluğun temelleri, 18 Nisan 1951 yılında atılır. Bu ülkeler arasında güçlü bir sanayinin temelini oluşturacak olan, ortak bir kömür ve çelik ortaklığını hedefleyen, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu 1951 tarihli Paris Antlaşmasıyla kurulur. Daha sonra hedeflerini büyülten bu topluluk 25 Mart 1957 tarihli Roma Antlaşmasıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğunu kurar.[1]
ABD’nin 1970li yılların başlarında Doların konvertibilitesini askıya almasıyla, Topluluk içersinde ekonomik yakınlaşma ve parasal birlik gereksinimini açıkça gösterir. Bunun üzerine 1973 ve 1979 yıllarında tüm dünyayı etkileyen iki petrol krizi ile dünya çapındaki parasal istikrarsızlığına daha da ağırlaşması üzerine, 1979 yılında Avrupa Para Sistemi işlerlik kazanarak döviz kurlarının sabitlenmesine yardımcı olunur. Üye devletlerin kararlı ekonomik politikalar izlemeleri, açık bir ekonomik alanın dayattığı disiplinden yararlanmaları ve karşılıklı destekleri sonucu İngiltere, Danimarka ve İsveç haricindeki üyeler 1 Ocak 2002 tarihi itibarıyla Avrupa Para Birimi Euro kullanımına geçer.
Başta AB Antlaşmaları dışında yer alan, Almanya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Fransa, İspanya ve Portekiz arasında 14 Haziran 1985 tarihinde, Lüksemburg’un Schengen Kenti’nde imzalanan, daha sonra AB çerçevesinde ele alınması değerlendirilen Schengen Sözleşmesi ile AB’de hizmetin, malların ve her şeyden önemlisi kişilerin serbest dolaşımı ile Birlik iyiden iyiye dünya ve kendi kamuoyunda somut bir hal alır. Böylelikle bu sürecin sonunda Üye devletler arasındaki bütün iç sınırlar kaldırılarak her konuda tek bir Pazar kurulur.
AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ALTI GENİŞLEME HALKASI
Altı kurucu ülkenin birbirleri arasında imzaladıkları antlaşmalara sadık kalmaları sonucunda edindikleri bu haklı başarı çevresindeki bazı ülkeleri daha kendine çeker. Bunun üzerine Birleşik Krallık (İngiltere), Danimarka ve İrlanda Topluluk üyeliğine başvurur. Birleşik Krallık’ın 3 Ağustos 1961 yılında AET’ye giriş müzakerelerine başlama ilanından sonra, Fransa’nın özellikle Birlaşik Krallık’a karşı olan bir takım hassasiyetleri karşısında, bu üç ülke ancak on iki yıl sonra, 1973 yılında Topluluğa girebilirler.[2] Böylelikle AB’deki ilk genişleme halkası tamamlanır.
İkinci halka olarak Yunanistan 1959 yılında Topluluğu girmek için, Roma Anlaşması’nın 237 ve 238. Maddeleri uyarınca başvurusunu yapar. 9 Temmuz 1961 yılında imzalanan ve 1 Kasım 1922’de yürürlüğe giren Atina’da imzalanan Ortaklık Anlaşması çerçevesinde tam üyelik maksadıyla hazırlıklarını sürdürür. Bir Akdeniz Ülkesi ve Ege komşumuz Yunanistan’da 21 Nisan 1967 tarihinde gerçekleşen askeri darbenin ardından AT – Yunanistan ilişkileri dondurulur.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı İmparatorluğu ile Birleşik Krallık arasında imzalanan 1914 tarihli anlaşma ile Kıbrıs Adası’nın yönetimi Birleşik Krallık’a devredilir. Bu devir işlemi, 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’nın Türkiye Cumhuriyeti tarafından imzalanmasıyla resmiyet kazanır. 1959 tarihli Zürih Antlaşması sonrasında, 1960 yılında Birleşik Krallık’ın Kıbrıs Adası’ndaki sömürge yönetiminden el çekmesi ile, iki eşit kurucu üye Adadaki Rum ve Türk toplulukları tarafından 1960 tarihli Anayasa ve aynı tarihli Kurulma Garanti Anlaşmaları ile Kıbrıs Cumhuriyeti kurulur.[3] Yunanistan’ın 1830 yılında başlattığı, başta fiili bir şekilde Türkiye olmak üzere, diğer komşularını da ciddi derecede rahatsız eden yedi adımdan oluşan, Büyük Ülkü (Megalo Idea) tutumunun altıncı adımı olan Kıbrıs Adası’nı da topraklarına katma hareketi 1950li yılların ortasından itibaren yürürlüğe konur.
Yunanistan’daki, Albaylar Cuntası olarak bilinen, darbe yönetiminin etkin desteği ile Ada’nın Türk toplumundan temizlenerek, Yunanistan’a ilhakı şeklinde başlayan, hepimizce malum hareketler 1963 yılında yaşanan acı olayların ardından, 1974 yılında Yunanistan’ın 20.000 kişilik birliklerini, gizlice Ada’ya göndermesiyle doruk noktasına ulaşır. Bunun üzerine Türkiye’nin 15 Temmuz 1974 tarihinde, 1959 ve 1960 tarihli anlaşmalardan doğan haklarından hareketle, Ada’daki Türk toplumunu güvence altına almak maksadıyla Kıbrıs Barış Harekatı’nı düzenler.[4] Bu harekatın başarısının ardından Yunanistan’daki askeri yönetim 20 Temmuz 1974’te yönetimden düşer.
Bu yeni siyasi hareketin sonucunda Atina Antlaşması yeniden yürürlüğe konulur. Bu anlaşmasa öngörülen süreden çok önce Yunanistan 12 haziran 1975’te tam üyelik başvurusunu yapar. Bu sürecin sonunda 1981 yılında Yunanistan’ın Topluluğa alınmasıyla ikinci halka tamamlanır.
Ancak bu arada, genişlemenin yanısıra, bir de küçülme yaşar Topluluk. Danimarka’ya bağlı olarak 1973 yılında Topluluğa dahil olan Grönland, 23 Şubat 1983 tarihinde yapmış olduğu bir halk oylaması sonucunda AT’den ayrılma kararı alır. Yaşanan gelişmelerin ardından 1 Şubat 1985’de Grönland Topluluktan ayrılır.
Genişlemenin üçüncü halkasında İspanya ve Portekiz yer alır. İspanya’daki diktatör Franko yönetiminin sona ermesinin ardından, İspanya 1977 yılında AT’ye tam üyelik için başvurur. Yunanistan ile Topluluğun en az gelişmiş ülkesi Portekiz, yine Yunanistan gibi diktatörlük rejimini yıkarak Spinaola’yı devirir. İspanya ile aynı yılda AT’ye üyelik başvurusunda bulunan Portekiz, gene İspanya ile birlikte 1986 yılında Topluluğa kabul edilir.
1980li yılların başında, zayıflayan ve çözülen Varşova Paktı, diğer adıyla demir perde ülkelerinin Avrupa Kıtası’ndaki ileri karakol görevini üzerine almış olan Doğu Almanya ile Topluluk kurucularından batı Almanya’yı ikiye bölen Berlin duvarı 9 Kasım 1989’da yıkılır. İki ayrı Almanya’nın Federal Almanya adı alında birleşmesinden sonra Topluluk içersinde tek Almanya’nın ağırlığı hissedilir.
Almanya’nın birleşerek tamamlanan dördüncü halkanın, ardından fiili olarak Avusturya, İsveç ve Finlandiya’nın katılımıyla, 1 Mayıs 2004 yılında, aşağıda değinilecek olan, büyük bir çoğunluğu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin birer uydusu ve eski Doğu Bloğunun üyesi olan on Doğu Avrupa Ülkesinin de AB’ye katılımına kadar geçecek sürede beşinci halka son genişleme süreci olarak varlığını korur.
Beşinci halkada yer alan Avusturya’nın 17 Temmuz 1989’da, İsveç’in 1 Temmuz 1991 ve Finlandiya’nın 18 Mart 1992’de Topluluğa yaptıkları başvuru olumlu yanıt alır. Bu son gelişmeyle birlikte AB bugünkü on beş üyeli haline kavuşur.
Tüm bu genişleme halkalarının yanısıra Topluluk Türkiye, Fas, İsviçre, Norveç, Malta ve tüm Kıbrıs Adası adına hareket eden GKRY ile ilişkilenir. Bu sözkonusu ülkeler hakkındaki faaliyetlere bakılacak olursa:
Türkiye : Mevcut üye ve 1 Mayıs 2004’te birliğe dahil olacak bahse konu ülkeler arasında potansiyeli ve kinetiği her anlamda en yüksek olan, 70 Milyona yakın dinamik bir nüfusa sahip, %99’u Müslüman olan, laik devlet yapısına sahip, Avrasya bağlamında kilit bir misyon yüklenen, dünya ekonomisinde on dokuzuncu büyük, Trakya diye adlandırılan, topraklarının çok küçük bir kısmının Avrupa kıtasında, diğer kısımlarının ise Avrupa kıtasının bir diğer sınırı olarak kabul gören Ural dağlarından Kıta’ya yaklaşık 1000 km daha yakında yer alan ülke olan Türkiye’nin AB ile ilişkisi 44 yıldan beri devamlı olarak gelişme halindedir. Türkiye Birliğe girmek üzere 1987’de başvurur. Daha önce hiçbir aday ülkeye çıkartılmamış olan zorluklar devamlı olarak, Türkiye’nin önüne sunula sunula 1999 yılındaki Helsinki zirvesiyle kendisine adaylık statüsü verilir.
Fas : Kuzey Afrika’nın Avrupa Kıtası’na ve kültürüne en yakın, halkı Müslüman olan ve Akdeniz’in Atlantik Okyanusu’na çıkış kapısı olan stratejik Cebelitarık Boğazına kıyısı bulunan Fas, 8 Temmuz 1987 tarihinde Topluluğa üyelik için başvurusunu gönderir. Buna karşılık Avrupa Kıtası’nda yer almayan bu ülkenin başvurusu geri çevrilir.
İsviçre : 26 Mayıs 1992 tarihinde Topluluğa dahil olmak isteyen, Orta Avrupa’nın en zengin ülkesi ve hemen hemen her konuda tarafsızlığını korumuş olan, 2003 yılı Ekim ayı başında Dışişleri Bakanının Lozan’da, yirmi yılı aşkın bir süredir kırk bini aşkın Türk vatandaşının canına ve milyonlarca ABD Dolarının Türkiye’nin kalkınmasına, gelişmesine değil de silaha harcanmasına mal olmuş PKK-KADEK (en yeni adıyla KONGRA-GEL) Terör Örgütü’nün bir üst düzey yöneticisi ile yapmış olduğu gizle görüşmenin su yüzüne çıkmasına karşılık[5], asılsız iddialarla, hiç beklenmedik anlarda ortaya atılan sözde Ermeni Soykırımını tanıyan ve ancak daha 2002 yılında Birleşmiş Milletlere üye olan[6] İsviçre’nin halkının Topluluğa katılman için yapılan halk oylamasında olumsuz oy vermesi sebebiyle AB’nin de dışında kalmayı tercih eder.
Norveç : 25 Kasım 1992’de başvuran Norveç’te yapılan ve kıran kırana geçen halk oylamasının sonucunda, 27 Kasım 1994’te Norveç AB’ye katılmaktan vazgeçer. İskandinav Yarımadası’nın Atlantik okyanusuna bakan, balıkçılık ve petrol üretiminde dünyada ön sıralarda yer alan bu ülke AB’ye katılmaktan imtina eder.
GKRY : AB üyesi Yunanistan’ın her türlü koruyuculuğunu yaptığı, Kıbrıs Adası’ndaki Rum ve Türk Halkları adına hareket ettiğini iddia eden, Akdeniz Havzası’nda yer alan ticaret ve tüm dünyadaki deniz taşımacılığından büyük pay alan, Akdeniz’deki silah, uyuşturucu, göçmen kaçakçılığı ile karapara aklama faaliyetlerinden dolayı mimlenmiş olan GKRY, Toplulukla 19 Aralık 1972 tarihinde Ortaklık Anlaşması imzalamış ve 26 aralık 1987’de yürürlüğe giren Gümrük Birliği ile GKRY sanayi ürünleri, pamuklu dokuma dışında AB’ye gümrüksüz girmekte ve bazı tarım ürünlerinde, hemen hemen AB dışında yer alan hiçbir ülkeye uygulanmayan bir şekilde, bazı tarım ürünlerine tavizli rejim uygulanan, Türkiye – AB ilişkilerinde ciddi sorunlara yol açan ve açacağı öngörülen GKRY, 4 Temmuz 1990 yılında başlamış olduğu AB macerasını 01 Mayıs 2004’te tamamlayacaktır.
Malta : İtalya’nın Sicilya Adası’nın güneyinde yer alan Malta 16 Temmuz 1990’da AB’ye girmek için başvurur. Bunun üzerine çeşitli aşamalardan geçen Malta’nın üyeliği 1 Mayıs 2004’te sonuçlanmak üzere, Birliğe dahil olacak bahsi geçen on aday ülke ile birlikte 2003 yılı yaz aylarındaki Selanik Zirvesi’nde kamuoyuna duyurulur.
TÜRKİYE VE AB İLİŞKİLERİNİN ÖZETİ
Aslında, yaygın bir kesim tarafından bilindiği ancak öneminin farkında olmadığı şekilde, Türk Halkının Avrupalı olmaya attığı ilk adım, Fatih Sultan Mehmet önderliğindeki Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’u fethiyle değil, 1453 yılındaki fetihte en önemli rolü oynayan Anadolu’nun kapılarının Alp Arslan liderliğindeki Selçuklu İmparatorluğu’nun asli unsuru olan Türklere açan 1071 tarihli Malazgirt savaşı sonrasında başlar. Yani tam 993 sene önce, Van Gölü’nün kuzeybatısında yer alan, bugün Muş İli’ne bağlı Malazgirt İlçesi’nin yer aldığı bu ovada Anadolu’nun Anahtarı Türklerin eline geçer.
Şöyle ki, daha ilk Avrupa Birliği düşüncesini ortaya atan ve Avrupa’nın ortasında, Almanya’nın Aachen Kenti’nde, Hıristiyan Batı Avrupa Hükümdarlıklarını kapsayan bir Roma kurmak isteyen Frank hükümdarı Şarlman (Charlemagne)’ın, bu düşüncesinden[7], 1700 seneyi aşkın bir süre önce. MÖ 753 yılında Romulus tarafından Roma’da kurulacak Roma İmparatorluğu tarafından zaten fiili olarak uygulamaya konar[8].
Üçüncü yüzyılın sonlarında, Roma İmparatorluğunun sınırlarının genişliği sebebiyle, idari işlerin daha sorunsuz yönetilmesini teminen, İmparator Diocletian İmparatorluğun ikiye böler. Bunun üzerine Diocletian’ın halefi Konstantin’in MS 330 yılında, İstanbul’daki tarihi yarımada üzerinde kendi adını verdiği, bugün İstanbul adıyla anılan Konstantinapole şehrini kurulur. Doğu’da bu gelişmeler sürerken, Batı’da Germen kavimlerinin etkili akınları sonrasında, Germenlerin lideri Odoacer’in MS 476 yılında kendini İtalya’nın hükümdarı ilan etmesiyle 1. Roma dönemi kapanır[9].
Bunun üzerine Bizans adını alan Doğu Roma İmparatorluğu aynı zamanda 2. Roma İmparatorluğu diye isimlendirilir. Ancak ikincinin sonu da, 1453 yılında, kuruluşundan 1123 sene sonra gelir. Bizim tarihimizde adını bir Türk ailesi olan Osmanlı Hanedanlığından alan, Osmanlı İmparatorluğu, batılı kaynaklarda Osmanlı İmparatorluğu, Türkler veya Müslüman Türkler, doğulu kaynaklarda ise Rum[10] (Roma topraklarının) Sultanı diye anılan Osmanlılar, 3. Roma İmparatorluğu olarak tarih sahnesinde yerini alırlar. İlki İtalyanların atası olduğuna inanılan, pagan (çok tanrılı putperest) inançlı Etrüsk kökenli kavimlerin yönetiminde; ikincisi, sonraları ikiye ayrılan Hıristiyan inancının Ortodoksluk kısmını benimsemiş olan Yunan hükümranlığının ardından, üçüncü olarak İslam inancını seçmiş Türkler’in liderliğinde varlığını devam ettirmiştir. Her üç dönemin de en büyük ortak yanı, Akdeniz Havzasında hüküm sürmüş olmalarıdır.
1839 yılında Tanzimat ile başlayan, ulu önder Atatürk’ün liderliğinde kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Batı’ya açılma ve Batılılaşma hareketi çeşitli evreler ve süreçlerden geçerek bugünkü halini alır.
Batı’nın sömürgeci zihniyeti ve faaliyetlerine karşı, Türk Ulusunun başında bağımsızlık savaşı veren Mustafa Kemal’in, Türkiye ve Türk Halkı için çizdiği ilerici hedeflerin başında, ileri medeniyetlerin içersinde yer almak vardır.
Bugün Avrupa Birleşik Devletleri olma yolunda ilerleyen, Brüksel merkezli AB’yi, dördüncü Roma İmparatorluğu olarak nitelendirmek ne derece doğru veya yanlıştır bilinmez ama, şu bir gerçektir ki üçüncü Roma İmparatorluğu’nun halefi Türkiye AB’nin ikinci genişleme halkasında yer almak amacıyla 31 Temmuz 1959’da Topluluğa başvuruda bulunur. Bu, Türkiye’nin, 4 Nisan 1949’da kurulan, NATO’ya 1952’de üye olmasının ardından[11], Batı ile bütünleşmesinin son adımının ilk hareketidir. Ardından, 1 Aralık 1964’te AET ile imzalanan Ankara Anlaşmasıyla, Türkiye-AET ortaklık ilişkisi resmen kurulur. Daha sonra 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatı ile gerginleşen Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin ve sonrasında 12 Eylül 1980’de yaşanan askeri müdahalenin ardından Türkiye-AET ilişkileri bir duraklama sürecine girer.[12]
Tüm bu yaşananlarının ardından, 14 Aralık 1987’de Türkiye, AB’ye tam üyelik müracaatını yapar. Bu başvurunun iki yıl sonrasında, tarihinde AB Komisyonun verdiği 18 Aralık 1989 tarihli cevabı oldukça ilginçtir. Komisyon, cevabi nitelikteki karara göre, ekonomik ve bir takım siyasi gerekçelerle Türkiye ile katılım müzakerelerinin başlatılmasının faydalı olmayacağına kanaat getirir. Ek olarak, üyesi olan Yunanistan ve bu ülkenin hamiliğinde bulunan GKRY ile Türkiye meselelerin çözümlenmesi gerektiğine dikkati çeker.[13] Öte yandan, “Türkiye’nin genelde Avrupa’ya doğru olan dışa açılımını dikkate alarak, Topluluğun Türkiye ile olan işbirliğini devam ettirmesi gerektiğine inanır.“ ve “Türkiye olan ilişkileri derinleştirerek, ülkenin siyasi ve ekonomik modernleşme sürecini en kısa sürede tamamlamasına yardımcı olmanın Topluluğun da çıkarına olacağını belirtir.” Diye Türkiye – AB ilişkilerini elinden geldiği kadar germemeye çalışır. Burada “siyasi modernleşme” ifadesi oldukça dikkati çeker ve günbegün bu ifadenin altına değişik anlamlar yüklenerek Türkiye’nin AB’ye üyeliği sürecinde değişik engeller çıkartılır.
18 Aralık 1989’da AT Komisyonunun, Türkiye’nin tam üyeliği sürecinde 15 Temmuz 1993’te Avrupa Parlamentosunun PKK’yı bir terör örgütü olarak kınaması; AB’nin 13-14 Aralık 1996 tarihli Dublin zirvesinde Türkiye’nin insan hakları, Kıbrıs ve Ege sorununa değinmesi; 5 Aralık 1997 tarihinde Türkiye, insan hakları, Kıbrıs, Ege gibi başlıkları içeren siyasi konuları AB ile hiçbir şekilde görüşmeyeceğini, ilişkisini Gümrük Birliği çizgisinde devam ettireceğini bildirmesi; 17 Ağustos 1999 depreminin Türkiye’de açtığı derin yaraların ardından, 11-12 Aralık 1999 tarihinde Finlandiya/Helsinki’de Türkiye’ye adaylık statüsü tanınması gibi gelişmelerle bugünlere kadar gelinmiştir.
Sürecek……
[1] KARLUK, Rıdvan, Avrupa Birliği ve Türkiye, Anadolu Üniversitesi basımevi, Eskişehir, 1995, s 4 –10.
– EGM Yabancılar Dairesi Başkanlığı, İnsan Hareketleri Şubesi, Geri Kabul Anlaşmaları Büro Amiri
[2] KARLUK, Rıdvan. Age, s 11.
[3] www.kibris.gen.tr
[4] www.mfa.gov.tr
[5] Sözkonusu habere Hürriyet Gazetesi’nin 26 Ekim 2003 Pazar günkü sayısının manşetinde yer verilmiştir.
[6] www.un.org
[7] Milliyet Gazetesi 28 Kasım 2003 tarihli nüshası ekinde yer alan, Popüler Kültür 11. Sayısı 8. Sayfasında yer verilen Prof. Ünsal OSKAY’ın “Urfalı İşsiz, AB’de ne halt edecek?” başlıklı yazısı.
[8] Europe On A Shoestring, Lonely Planet Publications, Avustralya, 1999, s 649.
[9] Age, s 650-651 ve 1117.
[10] Burada kullanılan “Rum” kelimesi güncel anlamıyla Yunanlılar ve Kıbrıslı Rumlarla bağdaştırılan, Ortodoksluğu benimsemiş Anadolu kökenli halkları değil, özellikle Arap dilinde Romalılar için kullanılan, “Rûm” anlamında kullanılmıştır.
[11] Ünivesiteye Hazırlık Tarih, Sınav Dergisi yayınları, Ankara, 2002, s.530
[12] Karluk, Rıdvan, age, 262-271.
[13] EGM, Dışilişkiler Dairesi Başkanlığı, Avrupa Birliği Şube Müdürlüğü’nün 04.07.2003 tarihli AB Bilgi Notu