TRAFİK ÇIKMAZI
| Dr. Mevlüt DADAŞOĞLU[*] |
Trafik diye sohbete, yazı yazmaya kalkışınca, insan nereden başlayacağını şaşırıyor. Hani o ünlü şairimiz Abdurrahim Karakoç’un (Aşk deyince kalem elden düşüyor) dediği gibi, bizlerde de trafik konusu gündeme geldi mi bilen bir insan iki elini başıyla birleştirip, kara kara düşünmekten kendini alamıyor.
Öyle ya, sokağa aracını park etmiş vatandaşın keyfi olarak aracını oradan çekip parka götürüp, vatandaşı inim inim inleten uygulamanın bile,(durma, duraklama, park etme ve bu araçların bulundukları yerden kaldırılması esas ve usulleri) diye çok ince detaylı nizamname olmasına rağmen, trafikte bir rahatlama, bir düzelme görülmemektedir.
Bu kadar inceden inceye yapılmış yasalara rağmen trafik konusunda bir arpa boyu yol alınamıyorsa , o zaman insana sormazlar mı, siz hatayı nerde yapıyorsunuz da bunca kayıplara meydan veriyorsunuz diye.
Bakın saygı değer okurlarım: Ben aslen Köy Enstitüsü Mezunu bir öğretmendim. Sekiz yıl öğretmenliğimin akabinde, sırf okumak amacıyla naklen Emniyete geçtim. Polis Akademisinden sonra, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gazetecilik ve Halkla İlişkiler dalında Mastır ve Doktora yaptım. Ancak hocam Sayın İsmet Giritlinin arzusu üzerine tezlerimi trafik üzerine yazdım. Doktora tezimi hazırlamadan önce gidip beş adet Avrupa ülkesinin trafiğini inceledim. Onların bu trafik musibetiyle nasıl başa çıkabildiklerini en ince teferruatına kadar tetkik ettim. Gördüm ki, trafik olayını çözmek, sıtmalı bir hastayı iyileştirmekten daha da kolay. Ancak, elverir ki Türkiye’de gerçek anlamda yasa yapılsın ve de çözücü nitelikte kontrol ve uygulamaya gidilsin.
Bakınız, 1961 yılında 222 sayılı ilköğretim ve Eğitim yasası yapıldı. Aslında uygulamacı olan her bölgenin de özelliklerini çok iyi bilen eğitimin asıl sahibi olan öğretmenlere hiç ama hiç danışılmadan yapılan bu yasa 43 yıldır durmadan değiştirilmesine rağmen, halen daha dikiş tutturulmuş değildir., tutturulma olasılığı da yoktur. Zira, Bingöl’ün Karlıova kazasının, bağlı İsa Köyüne dahil Selekan Mezrasındaki okulun öğrencileri Türkçe ‘yi bilemedikleri halde, o zaman ki yasa yapıcılar, İstanbul Şişli Terakkide okuyan öğrenciyle, Selekan Mezrasında okuyan öğrenciye aynı tarzda uygulanacaktır emriyle yasa yapmıştı.
Halbuki, tenezzül buyursa da her yöre öğretmenlerinin görüşleri alınıp bu bilgiler tahtında yasa yapılsaydı. Belki de güney doğumuzda Türkçe ve okuma yazma bilmeyen yurttaşımız kalmayacağı gibi, insanların bakış açılarında da hayli değişikliklerin olabileceği düşünülebilir.
Şimdiye kadar yapılan Trafik Yasalarımız da öyle yapıldığı için, trafiğin çözümü yolunda bir sonuca varılamadı.
Mevcut hükümetimizin eskilerin hatalarına düşmeyecekleri o kadar fazla ki, tarifsiz ümitler ve beklentiler içerisindeyim.
Gerçi, Sayın Başbakanımıza, müteaddit defalar mektup yazdım ve Sayın Başbakanım, Allah rızası için trafik konusunda beni bir beş dakika dinleyin ve de Türkiye’nin trafiğini çözün diye serzenişte bulunmama rağmen, henüz bir ses seda çıkmadı. Ama ben biliyorum ki, o mektuplarımdan Atatürk gibi kafa yapısına sahip olan Başbakanımızın haberi bile yoktur.
Ben diyorum ki, imkan verseler televizyonda bir trafik programı yapsak, her hafta bir ilin Şoförler Cemiyetine gidip onlarla canlı yayında herkesin de gözlerinin önünde trafik yasasının taslağını hazırlasak, bu taslağın ışığı altında hükümetlerin nasıl durmadan hangi hatalarda ısrar ettiklerini, nerelerde adeta trafik terörünü bizzat devlet eliyle uyguladıklarını, alınacak hangi basit önlemlerle bir anda trafikte inanılmayacak kadar merhalelerin kaydedildiğini hep birlikte görsek ve yaşasak, acaba çok mu hata yapmış, çok mu günaha girmiş oluruz?
Motorlu araçların karayolu taşımacılığında gittikçe artan önemi ve uygar toplumlardaki yeri yanı sıra sebep olduğu trafik kazaları nedeniyle insanlığı tehdit edici bir facia halini aldığı ve her yıl ülkemiz karayollarında binlerce insanın ölmesine, onbinlerce insanın yaralanmasına ve sakat kalmasına, katrilyonlara varan zarar neden olduğu apaçık görülmektedir.
Yapılan bilimsel, teknik araştırmalar ve istatistikler, trafik kazalarında ve düzensizliklerinde tespit edilen diğer etkenlerin yanında denetim, özellikle de eğitim hizmetlerindeki yetersizliğin ve akla hayale sığmayacak tarzda yapılan hatalarla yanlışların önemli birer unsur olduklarını doğrulamaktadır.
Okullarında trafik ve oto kullanma bilgilerini okutan gelişmiş ülkelerin aldıkları olumlu neticeler gözden ırak tutulmamalıdır.
Her ülkede üst geçit, alt geçit, tercihli yollar, otoyollar vardır. Bahse konu yollarda yayaların kullanması gereken yerler sadece yola çizilen çizgilerle ve levhalarla belirlenmişken, ülkemizde kaldırımlar çok yüksek taşlarla örülmüş, üst geçitlerin alt kısımları da maalesef demir parmaklıklarla çevrilmiştir. Bütün bu ilkel tedbirlere rağmen, otomobiller o yüksek taşlı kaldırımların üzerine çıkıp park etmekte, insanlarımız da demir parmaklıklar üzerinden atlamaktadırlar.
Dünya trafik uzmanlarının birleştiği bir teori vardır. Memleketlerin eğitim seviyesi kaldırım taşlarının yüksekliğiyle ters orantılıdır. Bizim de kaldırımlarımız bir hayli yüksek olduklarına göre, eğitim ve uygarlık seviyemiz kendiliğinden meydana çıkmaktadır.
Bir ülkeye vardığımızda, o ülkedeki asayişin, devlet dairelerindeki, hatta aile yaşamlarındaki intizamın iyi olup olmadığını uzun uzun incelememize gerek yoktur. Otel penceresinden sokağı izlemeniz size kesin neticeyi verecektir. Şayet sokakta trafik intizamlı ise, o ülkede nizam ve intizamın her ünitede aynı ölçüde devam ettiğini göreceksiniz.
Ülkemiz sokaklarındaki durumu ve ülkenin genelindeki trafik konusunda yaşam şekillerini göz önüne alırsanız, kesin bir neticeye varmış olursunuz.
Avrupa’da bir müzeyi dolaşırken, Viktör Hugo’nun bir yazısına rastladım. Bir insan kafası çizmiş ve altına da: Bu gördüğünüz bir insan başıdır. Bir başı eğitirseniz, ondan eğittiğiniz ölçüde verim ve iyi neticeler alacağınız muhakkaktır. Ama eğitmezseniz, bir gün o başı kesmek mecburiyetinde kalabilirseniz demiş.
Biz eğer bu gün trafikte kurbanlar veriyorsak, o kurbanları iyi eğitmediğimiz ve onlara sürücü belgesi verirken gülünç sistemler geliştirip, araba kullanmayı öğretemeden bayanlar motor dersini ezberlettiğimiz, o insanları sevk ve idare edecek yasaları iyi yapamadığımız, dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan ve vatandaşı canından bezdiren, inim inim inleten denetleme sistemini uygulamamızdandır. Bu konu da yazılacak o kadar çok şey var ki, hangisini anlatmam gerektiğinde bende tereddütlüyüm.
Anarşi, ekonomi, trafik. Bu üç konuyu birbirinden ayırmak zor, hatta imkansızdır. Gündeminde trafik sorunu olan kalkınmış hiçbir ülke gösteremezsiniz. Kalkınmış olabilmenin ilk şartlarından biri de trafik sorununu çözümlemiş olmaktır. Uğraşısında trafik sorunu bulunmayan ülkeler, birçok sorunlarını da birlikte çözmüş olurlar.
Ülkemiz trafiğinin açmazları içerisinde, hiçbir Allah’ın kulunun dikkatini çekmeyen ve üzerinde titizlikle ve önemle durulması gereken çok önemli bir mevzu da, trafik levhaları anarşisi ve lüzumsuz israfıdır.
Şimdi bir an gerek meskun mahallelerde, gerekse şehirler arası yollarda ki trafik levhalarını gözlerinizin önüne getiriniz. Bu levhalar acaba niçin konmuştur, çok merak ederim ve de bir türlü çözemem. Bir de üstüne üstlük bir dünya masraflarla dikilmektedirler. Bu levhaları dikenlere bir yetkili de sormaz ki kardeş bunları niçin dikiyorsunuz, niçin bu kadar masraf ediyorsunuz, bunları dikmeniz gerçekten gerekli mi? Sorusuna bile cevap hazırdır, tabi ki gerekli, hiç bu kadar çok levhasız ülke mi olur, ülke yönetimimi olur derler. Derler de, ben bir Ankara, Adana seyahatimizde oğluma arabayı verdim ve kalemi kağıdı alıp levhalara göre not tutmaya başladım. Tuttuğum notlara göre, bu konulan levhalara uyularak seyahat edilirse ki, onun için konmuşlar, Ankara’dan Adana’ya 10 saatte ancak gidile bilinir.
Şimdi ben soruyorum, Allah rızası için bir yetkiliden de cevap istiyorum. Diyorum ki, bu levhaları diktiren, diken ve sorumlu olan bütün yetkili ve üst düzey yöneticileri eğer bu yolu 10 saatte gitmiyorlar ve bu levhalara kesinlikle uymuyorlarsa, o zaman bu levhaları niçin dikiyorlar? Yoksa vatandaşa tuzak kurmak, canlarından bezdirmek, onlara bol bol ceza yedirmenin mutluluğunu yaşatmak için mi yapıyorlar? Öyle ya, kendileri 3,5-4 saatte gidiyor da vatandaşa radar tuzağı kurmak için bu levhaları dikiyorlarsa onları her seyahatte canlarından bezdirip kaza yapmalarına da kısmen de olsa sebep oluyorlarsa, ben artık söyleyecek bir münasip söz bulamıyorum.
Gel gelelim şehir içerisindeki levha anarşisine, adım başı park edilmez ve durulmaz levhası var. Ama bir tanede olsa park edilir levhası yoksa, bunun adına da yöneticilik ve vatandaşa hizmet diyorlar da. Bu şehirdeki arabalar nereye park edecekler, nerede duracaklar diye kafa yormaya bile ihtiyaç hissetmedikleri gibi, bunun vatandaşta yarattığı sıkıntıyı, ezayı,cefayı bilemiyor, çözüm üretemiyor, altında arabaların öbek öbek park etmek mecburiyetinde oldukları bu levhaları halen daha sökmeyip yerlerine yenilerini dikiyorlarsa vallahi bu tür yönetici olduğunu zannedenlere de söyleyecek münasip bir söz bulamamamın ezikliğini ve aczini yaşıyorum.
Namık Kemal’in ( Uyan ey yareli Şir ‘i jiyan, bu hab ı gafletten) dediği gibi, ey levhalardan sorumlu belediye başkanları, ey karayolları sorumluları, ev duvarlarını süsleyen tablolar misali, yollarınızı süslemek için kondurduğunuz bu süs araçlarını, bilhassa şehir merkezlerinde bir an önce söktürün ve onların yerine lütfen artık, park yapılır levhalarını dikin ki, vatandaşlarınızı bu trafik ezasından cefasından, lüzumsuz ve sırf birilerine de para kazandırmak amaçlı araç çekme zulmüne de son vermiş olabilesiniz.