BAŞARI
Okay KUŞCU
Başkomiser
Erzurum Balistik İnceleme ŞB.Md.
Başarılı olmaktan hoşlanmayan hemen hemen hiçbir kimse yoktur. İnsanların amacı, ne olursa olsun yapmış olduğu faaliyetlerde, başarılı olma arzusu ve isteği insanın varoluşunda bulunmaktadır. Çağımızın bilimsel ve teknolojik gelişmeleri, insan yaşamını kolaylaştırdığı bilinmektedir. Ancak, değişen hayat şartları ve mücadelesinde, insanların başarılı olmalarını kolaylaştırıp kolaylaştırmadığı bir çok açıdan tartışılabilir.
Emniyet mensubu olarak bizlerin de dikkatini çeken ve her alanda çoktandır kullanılmaya başlanan başarı hakkında yapılan araştırmalar ve görüşler mesleki ve sivilhayattımızda verimli olmamızın sırrı ve yöntemleri hakkında bize bir çok ipucu vermektedir. Bir insanın her alanda başarılı olması beklenmemelidir. Fakat kişiler yetenek vekapasıteleri doğrultusundaki bir bölüme yönlenip yada yönlendirilip bu alanlarda başarıya ulaşmaları gerekmektedir. İşte bu makalede de İyi bir yönetici, ideal bir amir ve nitelikli bir insan olmak için doğuştan var olan yeteneklerini ve çağımızın kazandırımlarını en ideal şekilde bir araya getirmenin yolları ile başarı kazanma hakkında çeşitli bilimsel yaklaşımları da içerir bazı konu başlıkları altında irdelemeye çalışılmıştır.
1-KİŞİSEL YETENEKLERİ DEĞERLENDİRME
a-Kendisine ve başaracağına inanmak; İşe başlamak her ne kadar bitirmenin yarısı demekse de başaramayacağını söyleyerek bunu kendisine iyiden iyiye kabul ettiren ve bu kabullenme sonucunda da başaramayacağını inanç haline getirenler hep yarı yolda kalmışlardır. Oysa başaramayacağı kesin olan bir çok işte başaracağına inananlar ise, hayatın en zor anlarında dahi kendilerini ayakta dimdik tutacak enerjiyi, sahip oldukları ve şartlandıkları inançlarından alacak ve tünelin sonunda gördükleri ışığa kavuşacaklardır.
Başaranlar; önce inandılar, sonra yaptılar, başaramayanlar ise, önce yapıp sonra inanmayı deniyorlar. Oysaki başaramayanlar böyle yaparak başaramamak için kendi önlerine aşılması zor sınırlar koyuyorlar. Konfüçyus;“Bir amacın başarı limitini, kendi inancımız belirler” demiştir. İnanmak Konfüçyus’e göre de başarmak ile eşdeğerlidir. Hem iş hayatımızda, hem de çevremizde bir çok örneklerini müşahede ettiğimiz gibi inanmak = başarmaktır. İnsanlar bir kere inançla istediler mi, başaramayacakları hiçbir hedef kalmaz.
b-İşini Sevmek; Başarılı insanlar işlerini sevmeyi bilenlerdir. Ancak bunun aksini söylemek de mümkündür. Sosyal çevremiz içerisine bakıldığında bunu insanlar arasında genel kabul gören bir anlayış olarak yayıldığı görülmektedir. Sadece bizim mesleğimiz için değil diğer meslekler için hatta özel sektör ve esnaflar için de bu anlayış geçerlidir. Toplumumuzda yaptığı işten, meslekten, yaşadığı ve sahip olduğu hayattan memnun olanların sayısı çok azdır.
Halbuki yaşadığımız her günün, şu anki işimizin, bulunduğumuz yerin, yada insanların güzel taraflarını bulup onları kaybetmeden sevebilirsek, hayatımızın çok daha kolay, anlamlı ve güzel olacağını, yüzümüzün hep tebessüm edeceğini görecek, yaşamaktan zevk alacağız.
c-Bitmek bilmez bir istek ve hevesle görev yapmak; Eğer kişi işini seviyor, biraz yetenekli ve çalışkan ise o insanın, memurun veya amirin başarılı olmaması mümkün değildir.
Yukarıdaki çalışkanlık ifadesini misyonumuz ölçüsünde değerlendirmek gerekir. Gece gündüz sürekli çalışıp yada çalıştırıp hiç bir şey ortaya koymamaktansa gerekli olduğu zamanlarda istekli ve hevesli olarak o işi ortaya çıkarmak için, belirli bir amaç ve hedef maksadıyla işi tamamlayana kadar görev yapmak veya çalışmak daha önemli ve gereklidir. Ancak, bu sayede misyonumuzu oluşturan hedeflerimize bir bir ulaşıp, başarının basamaklarından geçebiliriz.
“Başarı; Çoğunlukla ötekiler pes ettikten sonra da, ipe hala sarılıyor olmaktır.” Diyen yazar Charles TEMPLTON gibi kararı verip işe başladıktan sonra, artık sonu gelinceye kadar istek ve hevesimizden bir şey kaybetmeden ipe sarılmak ve bütün gücümüzle çekmek başarıyı kucaklamak demektir. Ötekiler tarafında olmak ise; koca bir ümitsizlik, bitkinlik ve başarısızlık ile baş başa kalmak demektir.
d-Hep pozitif düşünmek; Sürekli pozitif olmayı Polyannacılığa da benzetebiliriz. Belki işteki ve güncel hayatımızdaki mutluluğun sırrı burada saklıdır. Günümüzün gelişen, değişen ve iyice karmaşık hale gelen faktörleri içinde ezilen, stres-sıkıntı yumağı haline gelen, asabi insanların içinde yaşamaya mecbur isek, pozitif olmak zorundayız. Çünkü çevremizde bu kadar negatiflik varken, bir de düşüncelerimizde negatiflik var ise, stres ve sıkıntı yumağından kurtulmak çok çok zorlaşacaktır.
Teknoloji ve çevresel faktörler insanları kötümserliğe, bencilliğe, maddeciliğe sürüklemekte ise de, bunlardan kurtulmak hem vücut sağlığımız hem de ruhsal bütünlüğümüz için şarttır. Herkese tebessüm edelim. Ne kaybederiz? Birbirimize merhaba diyelim, olumlu olalım. Mutlaka işimiz olanlara veya tanıştıklarımıza değil sokaktaki insanlarımıza da selam verelim, tebessüm edelim. Gerekiyorsa elini sıkalım. Kaybedeceğimizden çok, kazanacağımız şeyler olduğunu ve bunların bir gün bir şekilde size geri döneceğini mutlaka sizde görecek veya anlayacaksınız.
Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen ise; hayatından zevk alır. Yaşama olumlu bakmayı anlatan bu güzel söz kadar sanırım bizim pozitif olmanın faydalarını açıklamamız mümkün değil. Ayrıca pozitif insanlar her fikre ve yeniliklere açık olmalarından dolayı işlerinde karşılarına çıkabilecek iyi fırsatları kolayca yakalayıp değerlendirebilirler. Oysa negatif olanlar içe dönük oldukları için, çoğu şansı bırak yakalamayı, göremezler bile.
Özellikle büyük şehirlerin aksine, Erzurum sokaklarındaki yaşlı, sakallı, parlak yüzlü dedelerin yanımdan geçerken yüzüme bakıp “Herhalde bir şey soracak!’’ diye düşündüğüm sırada, genellikle onların tebessümlü bir ifade ile selamları ile karşılaşmışımdır. Cevap olarak ben de tebessüm edip, selamını en içten ve canlı kelimelerle yanıtlarken duygulanmış, karşılıksız ve samimi duygularla verilen bu selam nedeni ile ellerini bile öpmek istemişimdir.
Sanırım bu pamuk dedeler biraz dünyanın iç yüzünü öğrenmiş ve görmüşler. Çünkü sokaktaki diğer insanlara gençlere, orta yaşlılara bakıyorsunuz, hep bir telaş, kafasında binlerce düşünce, suratı asık, kaşları çatık. Bu tip insanlarla karşılaşınca ister istemez sizin de moraliniz bozulup suratınınz asılıyor. İşte sokaktaki bu çoğu asık yüzler arasında, o nur yüzlü ve tebessümlü dedelerle karşılaşmaktan hangimiz mutluluk duymaz ve onların ellerini hangimiz öpmek istemez.
e-Gerekli azim, sebat ve cesaret sahibi olmak; Ferhat’ın, Şirin’e kavuşması için gösterdiği cesaret ve kararlılık, önüne çıkan kayaları ve dağları delmesini sağlamıştır. İnsanların ne pahasına olusa olsun belirledikleri hedeflerine ulaşmak için alacakları en iyi örneklerden birisinin de Ferhat olacağı kanısındayız. Ayrıca Ferhatın sahip olduğu cesareti ile beraber azim ve sebatını da unutmamak gerekir. Kazdığımız tünelin sonundaki hedefimize ulaşmak ise gayemiz, belki bir iki kazma daha vursak sonunu veya ışığı göreceğimiz tüneli, orada bitirmek ne acıdır. Bir türlü bitiremediğimizi düşündüğümüz işlerde, yılmamalı, vuracağımız belki beş – on kazmanın bizi ışığa götüren son vuruşlar olacağı düşüncesi ve azmiyle işimize sarılmalıyız. Böyle bir yaklaşım içimizdeki yılgınlığı ve bitkinliği giderip, bizi başarıya götürecektir.
2- ÇEVRESEL VE BİLİMSEL FAKTÖRLER
a-Herkeste olan farklı yetenekleri keşfetmek; Başarılı amir kendi yeteneklerini keşfetmenin yanında beraber çalıştığı insanlardaki farklı yetenekleri de ortaya çıkararak, hem onların kendilerine has yeteneklerinin gelişmesini, hem de bu yetenekler sayesinde hizmetin verimliliğinin artırılmasını sağlar.
Ayrıca yeteneğin keşfedilmesi kadar, uygun bir şekilde değerlendirilmesi, kullanılacak alanlar açılması ve bu sayede varolan yeteneğin olduğundan daha fazla geliştirilmesi de önemlidir. Nitekim, nice yetenekli insanların sahip oldukları bu özelliklerini sağa sola saçtığını, dağıttığını ve zayi ettiğini fakat kendilerinin bunun farkına bir türlü varamadığını görürüz.
b-İnsanlara saygılı, vefalı ve dürüst olmak; Başarınızın uzun vadeli olması için bu vasıflara mutlaka sahip olmamız gerekir. Belki kısa vadede bunlara ihtiyaç olmadan hedefler gerçekleşebilir. Ama eğer uzun vadeli ve büyük amaçlarınız varsa kesinlikle güvenilir dürüst ve vefalı olmalısınız. İnsanlara karşı dürüst ve saygılı olmalısınız ki gelecekte karşılığını onlar da size güven ve sevgi olarak iletsinler.
Size güvenmeyen, inanmayan ve desteğinizden şüphe eden insanlarla beraber çalışmakta iseniz hedeflerinizin, amaçlarınızın yarı yolda takılıp kalması kaçınılmaz bir gerçektir. Ne zaman ki beraber çalıştığınız arkadaşlarla birlik ve beraberlik ruhu yakalanır, insanlar sizin başarınızı kendi başarıları olarak görür, işte o zaman başarının yolları size de açılır ve hedefinize çalışan dostlarınızla hep birlikte yürürsünüz.
c-Eğitime önem vermek;Yöneticiler, çalışılan zamanı bölümlere ayırmak suretiyle, gerekli olan iş veya hizmeti aksatmadan, birlikte çalıştıkları insanlara birçok eğitim verme olanağına sahiptirler. Verilecek bu eğitimin konuları yapılan işle ilgili yenilik ve değişikliklerle ilgili olabileceği gibi, motivasyon ve kendini geliştirme gibi konularla da ilgili olabilir.
Bu konularda düzenlenecek olan kurs, seminer, gösteri ve toplantılarda; kurum yada birimin birçok gizli veya açık problem ve sıkıntıları da gün ışığına çıkacağından, giderilmesi yönünde bir tartışma ortamı yaratılacak herkesin kabullenebileceği çözümlere ulaşılabilecektir.
Yine bu anlayış; takım oyuncuları gibi şahısların birbirlerini tanıması ile takım ruhunu kuvvetlendir-mesi ve kişisel verimliliği arttırılması gerekliliğini, çalışanlara hissettirmeyi sağlayacaktır.
d-Sorumluluk almak ve olumlu karar vermek; Sorumluluk altına girmeden veya gerekli kararları almadan önce mutlaka konu ile alakalı toplanılan bilgilerin hepsini iyice değerlendirmeli ve özümsemeliyiz. Bununla birlikte çevre faktörlerini gözlemlersek, öğrenir ve uygularız. Uyguladığınız şeyleri düşünür, yorum yapar böylece kendi fikirlerinizi ve doğrularınızı oluşturmuş oluruz. Bu tecrübelerle doğru karar almak ve uygulamak daha kolay hale gelir.
Alparslan Sultan 27 binlik bir orduyla Bizans Topraklarına doğru ilerlerken, öncü gönderdiği askerlerden biri, büyük bir korku ve endişe ile dört nala gelir ve huzura alınır.Alparslan Sultana şunları söyler:
– – “Sultanım 300 binlik Bizans ordusu bize doğru yaklaşıyor.”
Alparslan Sultan ise gayet sakin ve hiç önemsemeyerek;
– “ Olsun, bizde onlara yaklaşıyoruz.”der.
İşte Sultanın bu kararlılığı, meselelere farklı bakıp değerlendirebilmesi ve doğru kararları onu bunun gibi nice başarı ve zaferleri kazanmasını sağlamıştır.
Bir yönetici için beklenmeyen krizler ile belirsiz ortam ve şartlar altında karar almak, tamamen önceki tecrübelerine dayanır. Eğer tecrübe eksikliğimiz var ise, bu gibi belirsiz durumlarda tavsiye almaktan çekinmemeliyiz. İyi bir yöneticinin temelindeki özelliklerinden birisi de, ne zaman ve kimden tavsiye ya da görüş alması gerektiğini iyi bilmesidir. Bir insanın her konuyu detayları ile bilmesi gerekmez, zaten bu insanlardan beklenemez. Onun içindir ki her büyük yöneticinin mutlaka bir çok danışmanı vardır. O büyük yöneticiler bile yeri geldiğinde mutlaka fikir veya tavsiye almak zorunda kalırlar ve bundan kesinlikle çekinmezler. Bilir ki doğru karar için bunu yapmaları şarttır.
d-Belirli bir amaç ve hedef belirlemek; Nereye gideceğini bilmeyenler nasıl, ne ile, kiminle, nereden gideceklerini de tabi ki bilemeyeceklerdir. Hedefsiz insan belki de yoktur. Ama eğer hedefimiz basit ve bayağı ise, sonumuzda bundan farklı olmaz. Hedeflerimizi yüksek tutmalıyız ki beynimiz ve düşüncelerimiz ona göre şartlansın. Meslek içerisinde iken yüksek okul planlayan, ve okuyan binlerce meslektaşımız vardır. Şimdi bu arkadaşlara sormak istiyoruz; “Çok çalışmama gerek yok, basit bir bölüm veya iki yıllık okul bile olsa yeter” diye düşünen insanlardan mı, yoksa mutlaka mesleğimize yakın ve geçerli bir bölüm olan hukuk yada siyasal olmalı diyenlerden misiniz? Maalesef genellikle birinci grup düşünceye sahip olanların yoğun olduğunu görmekteyiz.
Oysa büyük isteseydik alt bilincimiz ona göre şartlanacak, istediğimiz sonucu üreterek bize hukuk bölümünü kazandıracaktı. Biz küçüğü isteyince bilincimiz de küçük için çalışmayı tercih ediyor. Ancak bilemediği-miz bir şey var ki, küçük hedefler için harcadığımız çaba kesinlikle büyük hedefler için harcadığımızdan az değildir. Büyük işleri kaldıramayacağınızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Yüz bin liralık simit satan, 10 milyar liralık araba satandan daha çok yorulur. Bizim için zor olan işi ağır olan iş değil nasıl yapılacağını bilmediğimiz iştir.
e-Moral ve disiplini dengede tutmak; Eğer disiplin içerisinde çalışmayı tanımlayacak olusak; her çalışanın görev, sorumluluk ve yetkileri belirlenmiş, bu belirli sınırlar çerçevesinde en iyi verim ve hizmetin oluşturmaya yönelik olarak belirli düzen ve şartlar altında yapılan gayretlerden oluşan çalışmalardır diyebiliriz.
Disiplini, despotizmle karıştırmamak gerekir. İnsanları, korku faktörünü kullanarak bastırmak-sindirmek cahil ve yobaz zorbaların işi olsa gerekir. Çalışanlarına bu şekilde davranılan bir kurumda serbest fikir ve girişimci teşebbüsün önü Çin seddi ile kesilmiş demektir. Bu iş yerinde yenilik ve verimlilikten söz etmek de aslında mümkün değildir.
Yöneticiler disiplini iş yerindeki iş ve hizmet akışına yerleştirmeli, nizam ve intizamı sağlamalıdırlar. Akışa değil de kafalara ve fikirlere uygulanan disiplin insanların düşünmesini kısıtlar, moralini bozar, verimliliği azaltır.
Herkesin fikri öğrenilmeli, öğrenilen fikirlere değer verilmeli, hatta uygulanabilecek hale getirilmeli ve mümkün olduğunda da uygulanmalıdır. Çalışanlar kendilerini sömürülen olarak değil o iş yerinin değeri bilinen bir emektarı olarak görmeleri sağlanmalıdır.
Sadece para için çalışmak; İşi sıkıcı ve yorucu yaparak iş verimini ve kalitesini mutlaka düşürecektir.
Moral olarak da çalışanların motive edilmesi; işlerinden zevk almalarının sağlanması ve kendilerini geliştirmeye yönelik fırsatların tanınması ile mümkündür. Moral motivasyonu özellikle eski çalışanlara daha fazla gösterilmeli ve onlar daha fazla motive edilmelidir. Yöneticiler grubu ve çalışanlar grubu gibi gruplaşmalara gidilmesi ve birbirleriyle ilişkilerini tamamen koparmaları her işyeri için çok tehlikelidir. Ne yöneticiler gereksiz bir üst düzey havasına girmeli, ne de çalışanlar köle anlayışına düşmelidirler.
…..
Yapılan araştırma, deneyim ve uygulamalar göstermektedir ki, başarılı olmak ya da olmamak büyük oranda kişinin kendi iradesi, hayat şartları ve çalışma disiplinine bağlıdır. Başarı, insanın kendisi için gerekli olduğu kadar, herkesin özlemini çektiği bütün bireylerin mutlu olduğu, toplumsal huzura ulaşılabilmesi için de gerekli olan bir hedef olmalıdır. Hepimiz başarıyı bir misyon gibi görmeli kendimizi geliştirmek ve nitelikli insanlar arasına girmek için gayret etmeliyiz. Eminiz ki meslektaşlarımız, çağımızın gerektirdiği bilgi ve teknik ile moral motivasyonlarını da kuvvetlendirerek hukuki ve bilimsel olarak çalışan polis imajının oluşturulmasnın yanında teşkilatımız ve ülkemiz için özlenen bir başarı ortamının yakalanmasını da başaracaklardır.
ERZURUM – 2003
K A Y N A K Ç A:
1) 1) M.BOZDAĞ, Düşün ve başar. Nesil Yayınarı. (9. Baskı)
2) 2) D.CARNEGIE, Söz söyleme iş başarma sanatı. Hayat yayınları. (7. Baskı )
3) 3) M.BOZDAĞ, Ruhsal zeka. Nesil Yayınarı. (12. Baskı)
4) 4) D.CÜCELOĞLU, İyi düşün doğru karar ver.Sistem yayıncılık. (36. Baskı)
5) 5) M.ARIKAN, Nitelikli insan. Bilge Yayıncılık. (2. Baskı)
6) 6) GENÇ BEYİN Aylık kişisel gelişim dergisi. Şubat 2003.
7) 7) KİŞİSEL GELİŞİM, Aylık dergi Aralık 2002. (resimler)