Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

YOLSUZLUKLA MÜCADELEDE TEMEL YAKLAŞIMLAR VE DÜŞÜNCELER

 

 

                                                                                                                  Arif AKGÜL

                                                                                                               Komiser Yard.

                                                                                                    Kaç.ve Org.Suç.Müc.Daire Başkanlığı

 

GİRİŞ

 

Maddi kazanç ya da maddi olmayan özel amaçlara yönelik olarak kamu yetkisinin yasa dışı kullanımını içeren davranış ve eylemlerin tümü veya kişisel çıkar amacıyla toplum çıkarlarının ikinci plana atılıp görev anlayışının ve ortak çıkarların ihlali, gizlilik, aldatmaca ve halkın sıkıntılarına  sırt çevirmek” şeklinde tanımlanabilecek olan yolsuzluk; devletin ve yönetimin saygınlığını zedelemekte, kamu hizmetlerinin maliyetini yükseltmekte, kamu yönetiminin işleyişini ve vatandaşın devlet otoritesine karşı olan güvenini olumsuz yönde etkilemektedir.

 

Yolsuzluk suçları, doğrudan kamu görevlileri tarafından kamu kurum ve kuruluşlarında işlenebildiği (rüşvet, zimmet, irtikap, emniyeti suistimal, ihaleye fesat karıştırma ve nitelikli dolandırıcılık) gibi, sermaye piyasalarında, bankalarda, yatırım ortaklıklarında, özel finans kurumlarında tefecilik, sahtecilik, dolandırıcılık, karapara aklama gibi yöntemler kullanılarak da işlenebilmektedir.

 

Bu makalede, yolsuzluğun sebepleri, ülkemizde karşılaşılan yolsuzluk çeşitleri, yolsuzlukla mücadelede uluslar arası işbirliği ve yasal çerçevede ortaya çıkan tanımı;

 

ÜLKEMİZDE KARŞIMIZA ÇIKAN YOLSUZLUK ÇEŞİTLERİ

 

1.      1.       İhale Yolsuzluğu,

2.      2.       Gümrük Yolsuzluğu (Hayali İhracat  ve İthalat),

3.      3.       Tarım Desteklemeleri Yolsuzluğu,(Gübre, Pamuk, vb.)

4.      4.       Vergi İade Yolsuzluğu,

5.      5.       Banka Yolsuzluğu

 

Yolsuzluğun; bürokrasiyi ve siyaseti çürüttüğü, enflasyonu körüklediği, ekonomiye zarar verdiği, haksız rekabet yarattığı, böylece devlete ve halka zarar verdiği kabul edilen evrensel bir gerçektir. Yolsuzluğun sadece günümüz toplumlarına özgü bir olgu olmayıp, en az devletler kadar eskilere dayandığı bir gerçektir. Yolsuzluğun şüphesiz en önemli etkisi, demokrasinin vazgeçilmez koşulu olan ‘hukuka bağlılık’ ilkesi üzerindeki etkisidir. Yolsuzluklar, demokraside tüm bireylerin hukuk önünde eşitliği ilkesini ortadan kaldırarak, kamu mallarına ve olanaklarına eşitlik içinde ulaşabilme ilkesini zedelemekte ve böylece kamusal makamları yada görevleri, küçük bir gruba hizmet sunan ve karşılığında çıkar sağlanan bir tür ayrıcalıklı yerlere dönüştürmektedir. Bunların yanı sıra yolsuzluklar, yasal otoriteye karşı duyulan saygıya da büyük zarar  vermekte, siyasi otorite halkın desteğinden yoksun kalmakta, iktidar ile halk arasında kopukluklar başlamaktadır.

 

Yabancı sermaye yatırımcıların, yatırım yapacakları ülkelerde aradığı temel niteliklerin ilk üç sırasında ‘ekonomik ve siyasi istikrar, az ve anlaşılabilir bürokrasi ile en düşük yolsuzluk’ olması ekonominin canlanması açısından da yolsuzlukla mücadele ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermektedir. Kimi zaman da devletlerin ekonomideki hakim rolü yolsuzlukları arttıran bir etmen olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

Yapılan çeşitli araştırmalar, aşağıdaki etkenlerin yolsuzluğu arttırdığını ortaya koymuştur.

 

–         –         Devletin kural koyma, izin verme, belge ve lisans işlemlerinin karışık ve fazla bürokratik işlemler içermesi,

–         –         Vergi mevzuatının yeterince açık olmaması,

–         –         İhalelerde ve harcama kararlarında belirsizlikler,

–         –         Bürokrasinin kalitesi ve karmaşıklığı,

–         –         Kamu personeli ücret seviyesi,

–         –         Adli sistemin etkin olmayışı,

–         –         Kurumsal kontrollerin yetersizliği,

–         –         Şeffaf olmayan yönetim ve uygulamalar,

–         –         Yetki ve sorumlulukların net olarak belirgin olmaması

 

Yolsuzlukla mücadele elbette ki tek başına bir kuruma özgü bir mücadele değildir. Yolsuzluğa karşı sivil toplum bilincine sahip olunmalı, halk yeterince bilinçlenmeli ve halkın katılımı sağlanmalıdır. OECD bünyesinde yolsuzluklar ilgili çalışmalar yapan Reims Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Jean CartierBresson da yolsuzlukların gelişmekte olan ülkelerde daha çok görüldüğünü ve demokrasinin yolsuzlukla mücadelede tek başına yeterli olmadığını ifade eder. Dünya Bankası’nın yolsuzluk riskine maruz kalan ülkelerle ilgili bir değerlendirmesinde: ‘Bir ülkede yolsuzluk az, yönetim etkin ise yatırımlar yüksek, bebek ölümleri az ve özgürlükler daha fazla olur.’

 

Bu değerlendirme sanırım Ülkenin kalkınması, 2500 $ olan kişi başı GSMH’nın Avrupa standardına çıkması, demokrasi ve insan haklarının  işlerlik kazanması, ülkenin kalkınması, kısaca, halkın mutlu olabilmesi için iki ciddi reçete sunmaktadır: ‘Daha az yolsuzluk’ ve ‘etkin yönetim.’ 

 

Aslında olayın devleti ilgilendiren boyutunun yanında yolsuzluğun insani boyutu da göz önünde bulundurulması gereken en önemli kriterdir bence. Yani bir nevi, ‘Proaktif Polislik’  diye nitelendirebileceğimiz yolsuzluğun ortaya çıktıktan sonra ortadan kaldırılması yada suçluların cezalandırılması değil, bunun hiç ortaya çıkmamasını sağlamak asıl hedef olmalıdır. Yolsuzluk yapan kişilerin, yakalanmayacaklarına, kendilerine müdahale edilemeyeceğine güvenerek suça yöneldikleri, elde ettikleri güçle herşeyi yapabilecekleri düşüncesi bu insanları  yolsuzluktan vazgeçiremiyor. Yolsuzlukla servet edinenleri, diğerleri örnek alıyor, ve bu şekilde yolsuzluk tüm toplumda yaygınlaşıyor. Aslında yolsuzluklar, toplumda büyük bir kızgınlığa ve ahlaki yozlaşmaya da neden oluyor. Zamanla toplum vicdanı bu konuya o kadar duyarsız hale geliyor ki, sanki yolsuzluk, rutin, sıradan bir magazin haberi olarak algılanmaya başlıyor. Aradan belli bir süre geçince de zatenherşey unutuluyor. Ta ki yolsuzluk yapanlar hapisten çıktıktan sonra, “ne kadar da çabuk çıktı” yada “devleti dolandırmanın cezası bu kadar mı?” şeklinde söylemlerle hatırlanmaya başlıyor. Yapılan araştırmalar, özellikle gençlerde gün geçtikçe para kazanmanın en önemli amaç haline gelmeye başladığını gösteriyor. Halbuki insanlarda temel amaç toplum için yararlı olabilme, kendini toplumu adayabilme, topluma değerler kazandırma olmalıydı. Şüphesiz ki burada yolsuzlukların etkisinin olduğu yadsınamaz bir gerçektir.

 

 

YOLSUZLUKLA MÜCADELEDE YASAL BOYUT

 

Rüşvet ve yolsuzluklarla mücadele etmek üzere 1990’da 3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu yürürlüğe konulmuştur. Bu kanunla, kamu görevlileri ile bulundukları pozisyon gereği bu statüde sayılan kimselerin mal varlıklarında meydana gelen değişiklikler konusunda bağlı bulundukları kurumlara belli periyotlarla mal bildiriminde bulunmaları mecburi hale getirilerek, yanlış veya zamanında bildirim yapılmaması müeyyideye bağlanmıştır.

 

Yolsuzluk konusunu özel olarak düzenleyen 3628 Sayılı Kanun’un yanısıra, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda da benzer hükümlere rastlamaktayız. Söz konusu  kanunda; Devlet memurlarının, kendileri, eşleri ve velayetleri altındaki çocuklarına ait her türlü mal ve değer hakkında mal bildiriminde bulunacağı belirtilmiştir. Aynı kanunda, Devlet memurlarının hediye kabul edemeyecekleri, görevlerinden dolayı menfaat sağlanmalarının yasak olduğu belirtilerek idari yönden de yaptırım altına alınmıştır.

 

Ayrıca, 4208 Sayılı Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun’da karaparaya kaynaklık eden suçlar; 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun,  6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanun, 2238 sayılı Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması Hakkında Kanun, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun ilgili maddeleri, ile, 765 sayılı Türk Ceza Kanunundaki Devletin Şahsiyetine Karşı İşlenen Cürümler ile, sahtecilik, uyuşturucu madde kaçakçılığı, fuhşiyata tahrik , yağma, yol kesme ve adam kaldırma, nitelikli dolandırıcılık ve hileli iflas ile şahıs hürriyeti aleyhine işlenen suçların failleri hakkında suç olan fiillerin işlenmesi suretiyle elde edilen para veya para yerine geçen her türlü kıymetli maddi  menfaat ve değer sonucu ortaya çıkan para, kara para olarak kanunda yerini bulmuştur. Ancak kimi ülkelerde her tür suçtan elde edilen para, kara para olarak değerlendirilmektedir.

 

                 Yine, 4208 Sayılı Kanun’un 3.maddesi ve 4208 Sayılı Kanunun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 12. maddesine göre bankalar ve benzeri kuruluşlar yetkili kurumlara şüpheli işlem bildiriminde bulunmak zorundadırlar. Yani, bir devlet memurunun banka hesabındaki memuriyetinin getireceği kazancın çok üstünde tutarlarda hesap hareketleri olması şüpheli işlem bildirimi kapsamında kabul edilebilmekte ve ilgili banka veya kurum tarafından Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu’na bildirim yapılarak karapara tespiti halinde konu hakkında karaparanın aklanması ve karaparaya kaynaklık eden suç  yönünden tahkikat yapılmaktadır.   

 

Genel olarak, yolsuzluk kavramı içinde olduğu düşünülen rüşvet, zimmet, irtikap, emniyeti suistimal, ihaleye fesat karıştırma ve nitelikli dolandırıcılık gibi suçların hepsi başlı başına münferiden suç teşkil ettiklerinden, bu suçların veya Türk Ceza Kanununda yazan diğer suçların işlenmesi suretiyle yapılan yolsuzluk faaliyetleriyle mücadele de Polisin görev alanına girmektedir.

 

Yolsuzlukla mücadele stratejisi oluşturulurken üç temel unsur söz konusudur.

 

1) Önleme (prevention)         : Genel olarak kurumlarda ve işlemlerde sistem dahilinde yapılacak bir

reform ön plana çıkmaktadır. Ancak spesifik olarak polisin yapması gereken görevi  2559 Sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun 2. maddesinde şu şekilde ifade edilmiştir: “kanunlara, tüzüklere, yönetmeliklere, Hükümet emirlerine ve kamu düzenine uygun olmayan hareketlerin işlenmesinden önce bu kanun hükümleri dairesinde önünü almak” (Önleyici Hizmet),

 

Yine, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 156. maddesinde “Zabıta makam ve memurları suçları aramakla ve işin tenviri için lazım gelen acele tedbirleri almakla mükelleftir.” denilmek suretiyle suçların işlenmesini önlemek, işlenen suçları araştırmak ve suç faillerini yakalamak görevi polise verilmiştir.

 

2)   2)   Eğitim (education)       : Yolsuzluğun önlenmesi için şeffaflık ve kamuoyu denetiminin sağlanması gerekmektedir. Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının bünyesinde kurulan ve bu amaçla eğiticilerin ve kursiyerlerin eğitim masraflarının UNDCP tarafından karşılandığı ve Dünya’da Macaristan ve Tayland’dan sonra üçüncüsünün, Ortadoğu, Balkanlar ve Ortaasya ülkeleriyle birlikte ülkemizdeki mücadeleci birimlere Uyuşturucu kaçakçılığı, organize suçlar ile Mali içerikli suç konularında eğitim vermek amacıyla Ankara’da ‘Türkiye Uluslararası Uyuşturucu ve Organize suçlarla Mücadele Akademisi’ (TADOC) kurulmuştur. Ayrıca, bünyesinde kurulan “Karapara Araştırma Merkezi ve “Bilişim Suçları Araştırma Merkezi” ile TADOC, yolsuzlukla ilgili daha kapsamlı bilimsel araştırmalara da öncülük etmektedir

 

3) Cezalandırma (punishment)         :Yolsuzlukla ile ilgili soruşturmalar ve cezai yaptırımlar mücadeledeki  etkinliği önemli ölçüde destekleyecektir. İşlenmiş olan suçlar hakkında Polis, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile diğer kanunlarda yazılı görevleri (Adli Hizmet) yerine getirebilmektedir.

 

Yıllardır söylenegelen ve son yıllarda da çeşitli seminer, konferans ve toplantılarda daha sıkça ifade edilen ‘adalet reformu, ‘adalet mekanizmasının iyileştirilmesi’ ‘özel ihtisas mahkemelerinin kurulması’ gibi olguların bir an önce hayata geçirilmesi ve toplumu her yönüyle derinden sarsan yolsuzluk suçlarına daha etkin kovuşturma yöntemlerinin geliştirilmesi yerinde olacaktır. 

 

YOLSUZLUKLA MÜCADELEDE ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ

 

Geçtiğimiz son on yılda, yolsuzlukla mücadele global bir hareket haline dönüşmüştür. Ulusal düzeyde yapılan yolsuzlukla mücadelenin, uluslar arası işbirliği ile tamamlanması zorunluluğu giderek daha aşikar bir hale gelmiştir.

 

Yolsuzluk sorununa dünyada verilen dikkatin artması sonucu bir dizi uluslar arası girişim başlamıştır. Bu bağlamda Dünya Bankası, IMF, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, AGİT, OECD gibi oluşumlarda yolsuzluğa atıfta bulunulmakta ve ülkeler bazında stratejiler geliştirilmektedir. Bu doğrultuda, Avrupa Birliğine uyum sürecinde Adalet ve İçişleri müktesebatının benimsenmesi konusunda yolsuzluk ve karaparanın aklanması suçlarında uluslar arası işbirliğinin yoğunlaştırılması rüşvet, yolsuzluk ve karapara aklamayla etkin mücadele için denetimin artırılması, kolluk kuvvetlerinin güçlendirilmesi gibi bir çok hususta tavsiye kararları verilmektedir.

 

SONUÇ

 

Unutulmamalıdır ki, bir toplum için güven duygusu en önemli sermayedir. Yolsuzlukla mücadelede etkin bir strateji belirlemeden ve sistemsel iyileştirmeler düşünülmeden sadece cezai yaptırımlar yoluyla başarıya ulaşılamaz. Kamuoyunda oluşan beklentilerin karşılanamaması yüzünden devlete ve sisteme ilişkin güven büyük ölçüde zarar görmektedir. Zayıf ve kötü yönetim yolsuzluğa yol açmakta ve sonrasında ise yolsuzluk kötü yönetimin önemli bir parçası haline gelmektedir. Yani bir kısır döngü ortaya çıkmaktadır. Yolsuzlukla mücadelede önemli olan -herşeyde olduğu gibi-  geçici çözümler değil, kalıcı düzenlemelerin sağlanmasıdır. Bu mücadelede, kolluk kuvvetlerine olduğu kadar, diğer denetleme görevi olan kurumlara, medyaya, sivil toplum örgütlerine ve üniversitelere çok ciddi görevler düşmektedir. Her kurum üzerine düşen görevi layıkıyla yerine getirirse, eminim ki toplum temizlenmeye başlayacak ve gelecek nesiller daha iyi bir toplumda yaşama şansını elde edeceklerdir.