Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

İLETİŞİM ÖTESİ İLETİŞİM

 

 

Ercan DOĞAN

Başkomiser

 

            Adına “iletişim çağı” da denilen yüzyılımızda, kitlelere hitap edebilen ve sınır tanımayan medya araçları sayesindedir ki Dünya küçülmüş, odamızın bir köşesindeki internet ve televizyon ekranımız sayesinde bir kumanda cihazına uzanacak kadar dünya bize yakınlaşmıştır. Bu konuda, Dünyayı “Global Bir Köye” benzeten Kanada’lı iletişim bilimci Marshall Mc Luhan’a hak vermemek elde değil.

 

            Kitle iletişimde durum bundan ibaretken ferdi bazda, dünya insanları olarak durumumuzun içaçıcı olduğu pek söylenemez. Artık, “şurası” diyebildiğimiz dünyanın öbür ucundaki bir toplantıya telekonferans v.b. yollarla hazır bulunulabilirken; yanıbaşımızdaki komşumuzu tanımadığımız bunun en acı örneğidir.

 

            Sadece bununla kalınsa yeter. Bir de içinde bulunulan sosyo ekonomik ve kültürel çevrenin sebep olduğu iletişimsizlik vardır ki herhalde bu en büyük iletişim kazası olsa gerek, işte size iletişimin bu boyutuyla ilgili traji – komik bir öykü.

 

            Çok değil daha birkaç yıl önce Anadolumuzun ücra köşelerindeki bir vatandaşımız, çalışmak için Almanya’ya gitmeye karar verir. Bulunduğu ildeki emniyete müracaat edip pasaportunu alınca bir de Ankara’daki konsolosluktan vize alması gerektiğini söylerler. O da çıkınını alır sırtına düşer Ankara yoluna. Nihayet Ankara’ya gelir. Mevsimlerden sonbahar günlerden pazardır. Gün Pazartesi olunca, çıkar konsolos’u aramaya. Malum sıhhiyedeki opera binasının önünden geçerken Carlo Menotti’nin “KONSOLOS” operasının afişlerini görür: Buldum!, işte burasıdır, deyip fişek gibi içeri dalar. Karşıda oturan görevli genç ve güzel kızı görünce bir an duraklar ürkek ve çekingen bakışlarla, herhalde konsolosun sekreteridir deyip kızın yanına gelir ve sorar:

 

Adam  –  Konsolos’u görmek istiyorum bacım..

Kız      –  Bugün “Seville Berberi” var.

Adam  –  Demek Konsolos bügün traş oluyor, meşgul. Peki yarın?

Kız      –  “Giselle” ve “Madame Buttefly” var.

Adam  –  Bu konsolos da çapkın galiba. Baksana güzel hanımlarla gününü gün ediyor. Tevekkeli değil. 

               Bugün traş oluyor. Peki Çarşamba günü?

Kız      –  Çarşamba günü “Şen Dul” ile “Satılmış Nişanlı” var

Adam  –  Vay anasına. Bizim Satılmış şen şakrak bir dulla nişanlanıyor demek. Üstelik de burada 

               ve bizim köyün hiç haberi yok. Aşk olsun Satılmış’a. Ya Perşembe günü?

Kız      –  Bir gün için “Figaronun Düğünü” var.

Adam  –  Bravo doğrusu. Bizim orda bu işler 40 gün 40 gece sürer. Burada bir günde bitiriyorlar. Peki 

               Cuma günü?

Kız      –  “Maça Kızı” var.

Adam  –  Demek burada kumar da oynanıyor? Üstelik mübarek Cuma günü. Ya Cumartesi?

Kız      –  “Maskeli Balo” var.

Adam  –  Burası da amma şenlikli yer ha! Pazar günü kapalısınız herhalde?

Kız      –  Hayır. Pazar günü “İlkbahar Ayini” var.

Adam  –  Allah Allah. Burası Konsolosun yeri mi yoksa ibadet yeri mi? Hem sonbaharda bu ilkbahar  

               ayini de ne oluyor. Gelecek hafta durum nasıl?

Kız      –  Gelecek hafta bütün hafta “Aida”.

Adam  –  Bu adam Konsolos mu astronot mu? Ayda ne işi var? Acaba geçen hafta gelseydim daha mı

               iyiydi:

Kız      –  Geçen hafta özel “Verdi” haftasıydı.

Adam –  Ya! keşke geçen hafta gelseydim. Bana da verirdi.

Kız      –   Siz ne için geldiniz?

Adam –  Ben vize için geldim.

Kız      –  Ha! “Bizet” mi? Bu ay “Bizet” yok.

 

               Bunun üzerine adam Almanya’ya gitmekten vazgeçer ve köyüne döner.

 

   İşte iletişim çağında bir iletişimsizlik öyküsü. Ya da Değerli Hocam, iletişim bilimci Prof.Dr. Ugur DEMİRAY’ın deyimiyle İLETİŞİM ÖTESİ İLETİŞİM.