Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

‘A TAKIMI’ VE ‘SİYASET MEYDANI’ PROGRAMLARININ

 

 RETORİK OLARAK İNCELENMESİ·

 

Fatih BALCI

Komiser

Eğitim Daire Başkanlığı

Ramazan İMAL

Komiser

Eğitim Daire Başkanlığı

 

            Tartışma, bir başka anlatımla münazara, kişilerin karşılıklı olarak kendi fikirlerini savundukları ve asla karşıdaki insanı dinlemedikleri, dinlerken de onlara karşı daima kafalarında karşı fikir ürettikleri, sonuca götürmeyen kısır döngülerdir. Karşıt görüşteki insanların veya kitlelerin birbirlerine karşı daha da düşmanca tavırlar sergilemelerin, birbirlerinden daha da uzaklaşmalarının sağlandığı ortamlardır. Ancak insanlar üzerindeki en önemli faydası kişilerin içlerini dökmeleri ve sorunlarını dile getirmelerini sağlayan bir araçtır.

 

Televizyon programcılığının hızla arttığı son yıllarda özellikle “prime time” olarak adlandırılan akşam saatlerinde insanları televizyon karşısına çekmek için hazırlanan güzel materyallerdir tartışma programları. Katılımcılar açısından değerlendirildiğinde, Burtonanlatımıyla duygu ve düşünceleri doğrultusunda bir yaşantı kuramamış ve aynı zamanda toplumda duygu ve düşüncelerini yeteri kadar ifade edememiş kişilerin katıldığı programlardır. Bu programlara katılan kişiler, katıldıkları programlar vasıtası ile içlerindeki sürekli bastırılmış duygularını ifade etme imkanı bulmaktadırlar.

 

            Televizyonda yayınlanan tartışma programlarından “Siyaset Meydanı” ve “A Takımı” programlarının 1999 yılının son dört aylık dilimindeki programları incelendiğinde tartışma programlarının yapıları, kitleler üzerindeki etkileri, amaca yönelik girişimleri arasındaki aslındaki benzerlikler gözlemlenmektedir. Başlangıçta tamamen birbirlerinden bağımsız gibi görünen programların aslında aynı amaca yönelik bir hizmet sundukları izlenmektedir.

 

 ‘Siyaset Meydanı’ ve ‘A Takımı’ programları, yapıları, katılımcıları, sunucuları ve konuları bakımından ele alındığında bir çok ortak noktada birleşmektedir. Konu başlıklarında farklılıklar olsa da katılımcıların görüşlerine yer verilirken asıl olarak onların içlerindeki bastırılmış duygularını yansıtmalarının sağlanması ve sorunlara bir çözüm önerisinin getirilememesi ortak özellikleri olarak dikkatlerden kaçmamaktadır.

 

            Mesela, ‘A Takımı’ nda programlardan bir tanesinin konusu ‘Kadına Uygulanan Şiddet’ idi ve programa katılan bayanların genelinde görülen bir özellik, bu konuda belli bir uzmanlıktan uzak olmaları ve daha çok kendi şiddet olgularını anlatmaları idi. Programda bayanlar kendi karşılaştıkları durumları anlatmakta, sürekli olarak yüksek sesle kendi haklılıkların savunmakta idiler. Bu tarz katılımcıların bulunduğu bir programda ise ortaya sonuca yönelik bir çalışma çıkmamaktadır. Sadece duyguların ifade edildiği bir ortam oluşmakta ve katılımcıların o ana kadar kendilerine yönelik şiddet karşısında bile bastırdıkları duygularını ifade etme imkanı buldukları gözlemlenmektedir.

 

            Programda bazen bedensel tepkiye varacak davranışlar sergilenebilmektedir. Normalde tartışma programı oturarak devam etmesine rağmen, portatif mikrofonu alıp ayakta konuşmak, yılların suskunluğunu çok ve yüksek sesle konuşarak giderme ihtiyacı bir bakıma kişilerin deşarj olmalarını sağlamaktadır. Bu sayede yıllarca kendisini ifade etme imkanı bulamayan kişiler, televizyon karşısında kendisini ve fikirlerini dinleyen milyonları düşünerek rahatlamış olmaktadırlar. Programın amacı, sorunları masaya yatırıp çözüm getirmekten daha çok kişilerin rahatlamalarına, katarsise (kendi kendini rahatlatmaya) neden olmaktadır.

 

            ‘Siyaset Meydanı’ programında ise yapı itibariyle, yine toplumdaki sorunlara çözüm üretebilmek istenilmekteymiş gibi bir görüntü çizilse de, sonuçta yine bir rahatlatmanın söz konusu olduğu görülmektedir. Konularla alakalı akademik birkaç kişi haricinde halktan da şahıslar çağrılmakta ve genel anlamda sorunlara çözüm üretildiği kanısı uyandırılmaktadır. Oysa ki akademik kariyere sahip kişiler değerlendirirken, ikinci grup insanlara ise figüran olmak düşmektedir.

 

Kişileri etkileme noktasında fiziksel şartların oluşturulmasının da izleyicilere iletilmek istenilen mesajın kuruluşunda ve ifade edilişinde önemi büyüktür. Kim ne kadar iyi eğitim almış olursa olsun, ‘Şey’lerin kendilerinden daha çok görünüşlerinden de bir biçimde etkileneceklerdir.

 

Siyaset Meydanı’ programında, ‘A Takımı’ programındaki gibi seyircilerin daha sıkışık, omuz omuza, portatif bir tribünü andırır bir sırada, arkada üzerinde anlamsız, karışık ve sıra dışı harflerle süslenmiş bir fon (mahallede kullanılmayan boş bir evin duvarı gibi), loş ışıkların bulunduğu, içinde ateş yanan çöp tenekeleri, variller, traktör tekerlekleri ile bir varoş mahallesinin çıkmaz sokağını andıran sahne dekorunun aksine yeteri kadar ışıklandırılmış, modern tasarım mobilyalarla dekore edilmiş, katılımcıların odanın her tarafına seyrek olarak dağılmış, herkesin kişisel sandalyede oturduğu nezih bir mekanın hakimiyeti dikkat çekmektedir. Mekanların farklı olması hedef kitlelerinin de farklı olduğunun göstergesidir. Siyaset Meydanı’ndaki katılımcıların akademik kariyere sahip kişiler olmaları, kent söylemleri kullanmaları, hedef kitlelerinin de toplumda ortanın üzeri şeklinde ifade edilebilecek kişilerden oluştuğu gözlenmektedir. A Takımı’nda ise hedef kitle daha çok toplumda bastırılmış kişilerden oluşmaktadır. Katılımcıların da  daha çok bu kesimden tercih edilmesi, kullanılan dilin özelliğini de etkilemekte, Siyaset Meydanındaki kent söyleminin aksine söylem varoş söylemine kaymaktadır.

 

Mekan ve katılımcılarla örtüşür bir biçimde iki ayrı sunucu tipi ile de karşılaşılmaktadır. Programların birisinde (A Takımı), mekan ve katılımcılarla uyumlu olarak kot pantolonlu, yelekli, şapkalı ve sakallı, onlardan birisi olan, onların içinde sabit bir sunucu kürsüsü olmayan Savaş Abi, diğerinde ise takım elbiseli, kendisine ait bir kürsüsü ile belirli bir ağırlığı olan Sayın Kırca sunum yapmaktadır.

 

Programı yönlendirmedeki yöntemleri bakımından, birisinde halkın içinden gelmiş olma görüntüsünün vermiş olduğu avantajla, bir anlamda sanki mahallenin bıçkın delikanlısı, Mükremin Abi’si gibi gerektiğinde sert, bazen katılımcılara bağırarak terslemek ve onların da Savaş Abi’lerinin bu tavırlarına kızmadan, içerlemeden normal dışı davranışlardan normale dönmeleri suretiyle sağlanan bir düzen hakimdir. Savaş Abi katılımcıların konuşmalarına müdahale etmeden, sürelerini aşmalarına göz yumarak, konu sapmalarına karışmadan bulunanları rahatlatma yoluna gitmektedir. Her türlü muhabbetin hakim olduğu, yerine göre sohbet, yerine göre kavga ortamının oluştuğu bir program sonunda tatlıya bağlanan ve problemlerin çözümünün sağlandığı bir görüntü vermektedir. Ama bu sadece görüntüde kalmamakta, sonuca bağlanan tek şey katılımcıları konuşturmak olmaktadır.

 

Siyaset Meydanı’nda sembolik bir otoritenin oluşturduğu kürsünün başındaki Ali Kırca, bu haliyle kendisine ait sabit kürsüsü ve kürsüsünün katılımcılara göre yüksekliğinin verdiği avantajla katılımcıların tamamına hakim bir görüntü çizmektedir. Açılış ve kapanış konuşmaları ile programın ve konunun genel çerçevesini çizen, katılımcıları yönlendiren, kendi istediği yöndeki konu sapmalarına müdahale etmeyen, aksi takdirde müdahalede bulunan bir portre çizmektedir. Tartışmalarda gerçek içeriğin ve konunun önceden belirtilmesi ve katılımcılar hakkında izleyicilere bilgi verilmesini Siyaset Meydanı’nda görebilmekteyiz.

 

Her iki programda da katılımcılar programa gelirken sahip oldukları önyargıları (gerek sorunla ilgili, gerek çözümle ilgili) pekiştirerek, arttırarak ayrılmaktadırlar. Eğer varsa karşıt görüşlerin, ortak bir paydada birleşmek gibi bir durumun olmamasından dolayı, katılanların yaptıkları eleştiriler konudan, fikirden veya görüşten çok kişilere yönelik olmamakta, bu da hem karşı görüşe sahip olanların birbirlerine karşı daha fazla zıt görüşte olarak programdan ayrılmalarına, hem de dinleyiciler açısından kendilerinin öncelikli sorunu olan problemlerin çözülmesi bir yana çözüm ile ilgili kafalarının daha çok karışmasına neden olmaktadır.

 

Katılımcıların sergiledikleri bu uzlaşmaz tutum, dinleyenler tarafından samimiyetsiz bulunmakta, ortada somut sorun dururken katılımcıların önyargıları ile birlikte felsefesini yaptıkları kanaatini taşımaktadırlar. Ama maalesef örnek programların her ikisinde de girişte belirttiğimiz gibi kişileri konuşturmak ve tatmin etmekten öte, programa konu olan sorunların çözümüne herhangi bir katkısı olmamaktadır.

 

Tartışma programlarının amacının dinleyici merkezli olması gerekmektedir. Yani, hedef kitlenin ortak bir problemine çözüm önerilerinin katılımcılar tarafından verilmesi, çözüm önerisini sunarken de dinleyici kitlenin sosyo-kültürel yapısının, ekonomik düzeyinin, eğitim durumunun göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler türünden çözüm önerisinin ne soruna ne de dinleyici kitleye hiçbir katkısının olmayacağı bilinmelidir.



  • · 1999 yılında yayınlanan birkaç program ele alınarak yapılan incelemedir.