Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

TOPLUMSAL HAREKETLER

 

 

 Hasan Hüseyin ÇALI[*] 

 

Günümüzde olaylar karşısında tepkisiz toplum yoktur. Ancak her toplumun örf, adet, manevi değerleri ve toplumsal yapısı, birbirinden farklı olduğu için bazı toplumlar tepkisiz, bazıları az tepkili veya bazıları daha çok tepkili görülebilir. Az tepkili toplumlarda, bastırılan duygular tepki geldiği zaman, genellikle bir sosyal patlama şeklinde cereyan etmektedir. Bundan dolayı, demokratik (hak ve özgürlüklere inanan) toplumlarda toplumun nabzını tutabilmek ve sosyal patlamalara yol açmamak için, toplu hareketler ve protesto gösterileri serbest bırakılmıştır. Bu sayede sağlıklı tepkiler zamanında ortaya çıkar ve gerekli tedbirler alınarak toplumsal tansiyon kontrol edilebilir.

Güvenlik Bilimleri bağlamında; “Gösteri, Gösteri Yürüyüşü, Protesto, Toplanma, Yürüyüş, Toplantı, Miting” olarak değerlendirilen kavramlar, Sosyal Bilimler bağlamında ise; “Toplumsal (Sosyal) Hareketler” içerisinde değerlendirilmektedir. Bu eser, Sosyal Hareketlere bir bakış açısı yakalanabilmesi amacıyla tercüme edilmiştir.

 

Toplumsal Hareket Teorileri

 

Sergey Mamay, <http://lucy.ukc.ac.uk/csacpub/russian/contents.html>, Erişim Tarihi: 17.09.2004.

 

Toplumsal hareket teorileri, toplumsal gelişmenin genel problemleri ile kaynaşmıştır. Sosyal hareketleri, sosyal yapıdan soyutlayarak ayrı ayrı analiz etmek, problemi yüzeysel analiz sayesinde sınırlamaktır. Bu şekilde verimli olmayan ve toplumsal hareketlerin doğasını anlamamıza müsaade etmeyen bir durum karşımıza çıkar. Bu sebepten bütün ciddi toplumsal hareket teorileri, toplumun gelişim ilkesi yaklaşımına dayandırılır.

Toplumsal hareket teorilerinin sınıflandırması hakkında bir çok görüş vardır. Seçkin olabilecek dört ana yaklaşım düşündük ve bu dört yaklaşım şöyle:

 

            1. Kolektif davranış teorisi

            2. Kaynak mobilizasyonu teorisi

            3. Yeni toplumsal hareketler yorumu

            4. Eylem-Kimlik yaklaşımı

 

            Özellikle karakteristik şu dört yaklaşıma kısaca değinelim:

Bu yaklaşımın taraftarları arasındaki izlenimi Chicago okulundan Ralph Turner ve Lewis Killian adlı sosyologlar verebilir; Talcott Parsons ve onun yapısal fonksiyonu ve Neil Smelser’in  toplu davranış teorisi, sosyal hareketlerdeki problemler tam olarak ayırt edildi. Bu yaklaşımın destekleyicileri, sosyal hareketleri, temel sosyal kurumlar arasındaki yapısal gerilimin anormal şartlarına kısmi mantıksal cevaplar olarak dikkate alırlar. Bu gerilim; bütün sosyal sistemin hatlı işlemesine neden olur.

            Genelde kolektif davranış yaklaşımlarına göre toplumsal hareketler, hasta bir toplumun göstergesi ve belirtisidir. Sağlıklı bir toplum, toplumsal hareketlere sahip değildir. Koşullara bağlı olarak politik şekil ve sosyal ortaklığa (katılım- participation) sahiptir.

“Kitle(sel) toplumu (Mass Society) tezleri” ve “kitle yoksunluğu (mass deprivation) tezleri” “Kolektif Hareket Yaklaşımına” yakındır; fakat bazı farklılıklar vardır. Arendt ve Kornhauser toplumsal hareketin ortaya çıkışının işleyişini, eserlerinde özenle işlemişlerdir. Onların görüşüne göre, normal ya da sağlıklı toplum, insanın zararlı faaliyetlerini önleyen ve denetleyici görev alan güçlü sınıf ve grup dayanışmaları tarafından şekillendirilmiştir. Fakat, bu sınıf ya da grup dayanışması kentleşme ve sanayileşme şartlarının altında zayıf düştüğünde “kitleleşme” süreci (Toplumsal buhran, toplumsal parçalanma, başıboşluk) başlar. Bu başıboş ve parçalanmış kitleler, seçkin tabakalar ve karizmatik liderler tarafından doğrudan hareketlendirme ile yararlanma olanağı (korunmasız olur) bulur. Sonuç olarak totaliter hareketler ortaya çıkar. “ Kitle yoksunluğu” tezi (Gurr ve diğerleri) “kolektif davranış” yaklaşımına, toplumsal hareketin devrimci patlamanın (salgın) ya da devrimin görünümün ılımlı şekli olduğunu ekledi.

            Toplumsal hareketlerin problemlerine ikinci ana yaklaşım “kaynak mobilzasyonu” yaklaşımıdır. Bu görüşün taraftarları arasında Tilly, Zald, Ash ve Kitshelt vardır. “Kaynak mobilzasyonu” kuramcıları toplumsal hareketlerin gerçekçi ve yeni durumlara yeni tepkiler ve toplumda, yeni fırsatlar olduğuna işaret eder. Hareketler, çağdaş demokratik toplularda, yeni siyasi kaynaklar yaratan ve kullanmaya başlatan siyasi katılımın yeni şekilleri olarak görülmektedir. Onlar, baskıcı gruplar ya da köklü partiler ortaya çıkmış gibi davranırlar. Toplumsal hareketler bundan sonra, toplumsal düzensizliğin ya da hastalığın belirtisi olarak görülemez. Onlar, siyasi sürecin parçası olarak görülürler.

Üçüncü ana yaklaşım, benim düşünceme göre, “Yeni Değerler” (new values) yaklaşımına (Cotgrove, Inglehardt ve diğerleri) benzer olan “Yeni Toplumsal Hareketler” yaklaşımıdır. “Yeni toplumsal hareketler” yorumları, toplumsal hareketleri çağdaş, üstün, bürokratik topluma özgü ayrılıkların belirtisi ve çözümleri olarak ele alır. Toplumsal hareketler, insan özerkliğinin genişleyen alanları ve postendüstriyel gelişim mantığı içerisinde gelişen düzenleme arasındaki gerilimi ifade eder. Bu çelişki, yeni çatışmalarda (new conflict) yansıtılmıştır. Habermas’a göre maddi yeniden yapılanmanın olduğu alanlarında ortaya çıkmaz. Onlar artık Partiler ve organizasyonlar kanalı aracılığı ile oluşmazlar. Daha doğrusu, yeni anlaşmazlıklar, kültürel yeniden yapılanma, toplumsal birleşme ve toplumsallaşmanın alanlarında ortaya çıkar.

            Yeni sosyal hareket teorisine göre, sosyal hareketlerin ana niteliği mevkisizlik/ devlet karşıtlığı (anti-state), örgütlenememe (anti-apparat) zihniyeti ve harekettir. Eski sosyal hareketlerin tersine Yeni sosyal hareketler, birey ve durum arasındaki çelişkiyi, toplumdaki yeni sosyal çelişkilerden üretirler. “Yeni değerler” teorisyenleri ekonomikrefah şartlarını vurguluyor ve politik istikrarın 1945 sonrası taraftarlar tarafından Batıda tecrübe edildiğiniönemini azaltmaya izin verdiğini vurguluyorpostmateryalist değerleri kabul etmede, onlara yol gösterdiğini vurguluyor, yüksek estetiği yansıtıyor, kendinin farkında olma (gerçekleştirme) ve yaratıcı olma ihtiyacını vurgular. Inglehart’ın “yeni değerler teorisi” esasen Habermas tarafından devlet karşıtlığı (anti-state) çelişkisi olarak tanımlanır. Bu yaklaşım, sınıfsal olmayan evrensel insan ilgileri aracılığıyla sınıfsal ilgileri değiştirir (veya onları dönüştürür)

Dördüncü ve son yaklaşım kimlik eksenli hareket paradigmasıdır. (Asıl temsilciler Touraine ve Castell’dir.) Touraine, Sosyal hareketlerin anormal ya da patolojik olgular olduğunu addeder. Sosyal hareketler sadece sosyal durgunluğu önlemez,  ynı zamanda sosyal kurtuluşu söz verirler. Kurulmuş/ yerleşmiş olan kurum formları ve kavramsal kurallar altında bulunan normların ve hareketi patlak veren yatırıma karşı, yönetici sınıf tarafından haksız talep ve yük olarak görülür.

Endüstriyel kapitalizmdeki eski form, Touarine göre, aşamalı olarak yeni Post Endüstriyel form ile yer değiştirdi. Endüstriyel kapitalizmdeki eski form, “Programlı Toplum”, özünde farklı desenler olan sınıf ilişkileri ve sınıf çatışmaları ile yer değiştirdi. “Programlı Toplum”da baskın sınıf teknokrasi ve işçiler, statükoya ana meydan okuyucular değildirler. Sınıf çatışmasının anahtarı/ esası sosyo-kültürel olmaktan ziyade sosyo-ekonomiktir; Bilgi ve yatırımın kontrolü etrafında tetikleniyor. Touarine’in sözleri ile toplumsal hareketler, “bir sınıf aktörünün çabası ile organize olmuş kolektif davranıştır,,

 

“Kolektif davranış” yaklaşımı hakkında ne söyleyebiliriz? Toplumdaki yapısal işlevi vurgular ve toplumun gelişme işlevlerini yok sayar. Smelser’e göre toplumdaki normal durum, sivil toplumun sosyal düzenle ile arasında ilişki kurduğu  durumdur. Smelser, pratikte sivil toplum gelişmediği zaman, toplumdaki vaziyeti de hesaba katar. Bu yüzden “Kolektif davranışı” destekleyenler, toplumun gelişimini anormal olarak değerlendirirler. Bu yüzden “Kolektif Davranış” yaklaşımı toplumsal hareketlere psikolojik ve mantıksız/ irrasyonel olarak yaklaşır. Bu yaklaşım tarzı şu soruya cevap olmayabilir: Toplumda, niçin bir organın anormal hareket etmesi ortaya çıkıyor? Fakat bu yaklaşım, acil durum mekanizmalarını tanımlamada çok başarılı. Sosyal hareketlerin faal hale gelmesi, toplumsal gelişimin nispeten stabil evreler vasıtasıyla olması halindedir. Bu yöntem sosyal hareketlerin meydana geliş sürecindeki  farklı meyilleri açıklamada oldukça başarılı olmuştur.

“ Kaynak mobilizasyonu” yaklaşımı, Sosyal hareketlerin ortaya çıkma sebeplerini toplumdaki yeni değişiklere bir reaksiyon olarak açıklıyor. Sosyal hareketlerin doğasını, Başarılı bir yol ile, sosyal düzeni yenileştirme teşebbüsünü, toplumdaki yeni değişiklikler ile olan uyuşması yönü açıklar. Ama sosyal hareketlerin ortaya çıkma sebeplerini açıklama sadece genel bir karakteri vardır ve bu sürecin içeriğine dokunamaz. “Kaynak mobilizasyonu” yaklaşımı şu sorulara cevap veremez: Neden ve nasıl patolojik Sosyal hareketler- faşizm gibi ortaya çıkar ve bunlar topluma neden kendini yıkma hususunda yol gösterici oluyor. Bu yaklaşım, sosyal hareketlerin ortaya çıkma mekanizmasını açıklayamaz ve sosyal hareketlerin çeşitli modelleri arasında başlıca farklılıklara önem vermez. Son zamanlarda bu yaklaşım, sosyal hareketler ile politik sistemarasındaki mevcut aykırılıkları açıklayamaz. Bu aykırılık, devrim gibi, sosyal patlamalara yol açabilir. Bu aykırılık zararlı radikal sosyal değişime ve başlıca sosyal aktörlerin elenmesine ve eski politik sistemin elenmesine yol açabilir

Yani “sosyal hareketler”, yeni değerler”, aksiyon- hareket” yaklaşımları sadece bir ortak noktada buluşur. Sosyal hareketlerin tiplerini/ çeşitlerini düşünürsek, bu toplumun gelişme aşamasına bağlıdır. “Yeni sosyal hareket” destekçileri, “eski” sosyal hareketleri endüstriyel toplumda tanımlar, ve “yeni” sosyal hareketler, post-endüstriyel toplumda var olmuştur.

 



[*] Komiser (Öğretim Görevlisi) Aksaray PMYO