Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

POLİS MESLEK YÜKSEKOKULLARI MÜFREDATI ÜZERİNE BAZI MÜLAHAZALAR

 

                                                                                     A.Haluk TARHAN

                                                                                  Emekli Emniyet Müdürü

 

            Çağın Polisi Dergisi’nin 9.sayısında Poliste Sosyalleşme başlığıyla yazılan yazımızda:

 

            “Polis Akademisi” 9 Mayıs 2001 tarih ve 24397 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4652 sayılı Polis Yüksek Öğretim Kanunu ile üniversite  yapısına dönüştürülmüş; Polis Okulları da iki yıllık Polis Meslek Yüksek Okulları haline getirilerek Polis Akademisi’ne bağlanmıştır. Bu önemli değişiklik ne yazık ki yöneticilerimizin değişim ve gelişimi zamanında görerek aldıkları bir kararla olmamış, 19.Yüzyıl Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi Türkiye’nin Batı’ya taahhüt ettiği uluslar arası yükümlülüklerin bir sonucu olmuştur. Zorunluluk, gereksinimlerin doğru okunmasından kaynaklanmayınca, başka bir anlatımla zevahiri kurtarma olunca yapılan işler şekilciliği aşamadığına dair bir tesbitte bulunmuştuk. Bu yazımızda Polis Meslek Yüksekokulları ders kitaplarının yazdırılma sürecini ve bastırılan on ayrı ders kitabının ön değerlendirilmesini yapacağız.

 

            2000-2001 Öğretim yılında, daha önceden bir araştırma neticesinde belirlenen okutulacak derslerin, içeriklerinin tespiti ve yazdırılması için Eğitim Daire Başkanlığı tarafından alan uzmanları ve akademisyenlerden oluşan komisyonlar kurulmuş, Hacettepe Üniversitesi’nden değerli bir bilim adamının koordinasyonunda, her ders için öğrenci ve öğretmen el kitaplarının ayrı ayrı yazılması çalışmalarına başlanmış ve Ağustos 2000’de bitirilmesi planlanmıştır. Ancak başlangıçta görev alan başta koordinatör, Emniyet Hizmetleri Sınıfından yardımcılar ve alan uzmanlarının bir çoğu bilinmeyen sebeplerle devre dışında kalmıştır. Bu durum Çağdaş Uygarlık hedefinde Ülkemize zaman kaybettirdiği gibi bastırılan lüks baskılı öğrenci kitaplarının önsözünde başarısızlığın peşinen kabulü, tekrardan basımı için yeni bir harcamaya ihtiyaç duyulacağı tevil yollu itiraf edilmiştir.

 

            Bu vakit ve nakit kaybından daha önemlisi halen okutulduğu ve ne kadar süre okutulacağı bilinmeyen bu kitapların içeriğidir.

 

            Askerlerin ülke yönetimine dair çok şey bildiklerini yineleyen “sivil”lere çok sık rastlanmaktadır. Bilgiye sahip olmadan, fikre sahip olmada bunları kimse tutamaz. Bu “sivil”lerin ev ödevini yaptın mı sorusuna gelince verdikleri yanıt hayırdır. Biz siviller ders programlarımızda jeopolitik-jeostrateji kavramlarını tanımlamayı, jeopolitik teorileri işlemeyi neden akıl edemeyiz? Türkiye’nin jeopolitik konumu deyince ders kitaplarında, ilgili fakülte bölümü dışında en kapsamlısı iki sayfayı geçmez. Halbuki güvenlik konusunda fikre sahip olmak için en temel konudur. (Bkz.EGM. Devlet Güvenliği ve Haberalma-İSBN 975-8657-00-3).

           

            Polisin Görev ve Yetkileri (ISBN-975-8657-06-2) kitabı suç işleyen bir subayın hangi hallerde yakalanacağı konusu akademik tahlille iki sayfa anlatılırken, yaptıkları görevin özelliği nedeniyle sanıkların Yargıtay Başkan Üyesi, hakim-c.savcısı, diplomasi dokunulmazlığı taşıyan kişi, üniversite öğretim üyesi, avukat, noter olması hallerinde polis izleyeceği yol konusu eksiktir. Bu alanda önemli çalışmalardan biri olan Serhat Tezsever’in Polisin Yetkileri isimli kitabı daha da geliştirilerek kısa sürede düzenlenebilir.

 

            Hukuk Başlangıcı ders kitabı; (ISBN975-8657-01-1) Medeni Hukuk alt başlığı altında Mecelle, tamamı 127 sayfa olan bu kitapta iki sayfaya yakın anlatılmıştır. Mecelle hükümlerinin dayanagı İslam dini olduğu belirtildikten sonra “Gerçekten, Mecelle mazbatasında adil bir nizamın halelden muhafazası için bir takım kavanini müeyyidei şeriye deyimi, dinsel yaptırıma bağlı kanunlar anlamını taşır” denilerek polis okulu öğrencileri için çok elzem bir açıklama da ihmal edilmemiştir. Aynı konu Hukuk Fakültesi öğrencileri için yazılmış birinci cildi 271 sayfa olan Hukuk Başlangıcı Dersleri kitabında sadece bir paragraftır. Aynı konu Prof.Dr.A.Şeref Gözübüyük’ün Hukuka Giriş Ve Hukukun Temel kavramları kitabında “Mecelle”nin adı geçmediği halde sadece iki cümledir. Bu kitabın tamamı ise 182 sayfadır. Buna karşılık Emniyet Teşkilatı-Polis Meslek Hukuku ders kitabında (ISBN 975-8657-07-0) şapka giyilmesi hakkındaki Devrim Yasasına sadece yarım sayfa ayrılmıştır. 20 satır yer tutan bu konunun 9 satırı ki ilkelere karşılıktır. Osmanlıca ağırlıklıdır. Polis Okulu öğrencisinin bu haliyle yasanın maddelerini/ilkelerini öğrenmesi olanaksızdır.

 

            İnsan Hakları ve Kamu Hürriyetleri (1) ISBN 975-8657-09-7 kitabında Ulusal Sivil Toplum Örgütleri başlığı altında, İnsan Hakları ve Mazlumlar Derneği (Mazlum-Der) için “Avukat, gazeteci,yazar,yayıncı ve işadamlarından oluşan 54 kişi tarfından 28 Ocak 1991 tarihinde kurulmuştur. Ulusal ve uluslar arası tüm diyaloglarını insan hak ve özgürlüklerinin gelişmesi ve ihlallerin son bulması amacıyla kurulması insan haklarını devletler arası politik kart olarak kullanılmasına karşı olması, insan hak ve özgürlüklerini devletler paktlar üstü görmesi, evrensel insan haklarının kullanımını politik çıkarlarla bağlantılı ele alınışını tasvip etmemesi yönlerinde İHD’den farklılık arz etmekte” olduğu bilgileri verilmektedir.

 

            Biz İHD ve Mazlum-Der tüzüklerini incelemediğimiz için belirtilen farklılıkların olup olmadığını bilmiyoruz. Ancak Türk basınına yansıyan haberlerden, adı geçen ders kitabında bahsedilmeyen dolayısıyla “bilimsel” bir çalışmada eksik kalan benzerliklere örneklerle işaret edeceğiz.

          1)      “İslamcıların başlattığı eylemi, Mazlum-Der’le birlikte, İHD de desteklediğini açıkladı. 10 Ağustos günü İHD üyeleri islamcı eylemin içinde yer aldılar. Amaç, konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürmek” Türk basını/16 Ağustos 1998.

         2)      “İslamcı-neosolcu ittifakı, 10 Ekim’de el ele tutuşma eylemi. Başrolde  Mazlum-Der Türk basını/10 Ekim 1999.

         3)      Mazlum-Der Genel Başkanı “Sorgulanan bir kişiye (Şemdin Sakık kastediliyor) ait olduğu ileri sürülen sözde itirafları provokatif biçimde yayınlayan medya olayın (İHD Genel Başkanı Akın Birdal’ın vurulması) ortak tetikçisidir.” Türk basını/17 Ağustos 1998.

 

         Devlet Güvenliği ve Haberalma (ISBN 975-8657-00-3) kitabında Cumhuriyet döneminin en yaygın irticai hareketi olan “Nurculuk”tan tek satır bahsedilmemektedir. Bugün otuzdan fazla cemaate ayrılmış olan bu hareketin elebaşısı Said-i Nursi’nin esamisi yoktur. Tarikatların örgütlenme, tebliğ, etkinlik sağlama yolları, fonksiyonlarının işlenmemesi kitabın en önemli eksikliğidir. Yükseköğretim Kurulu tarafından üniversitelere yayınlanan Türkiye’de Anarşi ve Terörün Sebepleri ve Hedefleri isimli kitapta Zararlı Dini Unsurlar altı sayfası tarikatlar olmak üzere on altı sayfa anlatılmıştır.

 

           Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bu ders kitabında irticai faaliyetlerin ele alınış şekli de vahimdir. YÖK’ün kitabında on altı sayfa anlatılan Zararlı Dini Akımlar bölümünde haklı olarak hiç yer verilmeyen Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Mevlana Celaleddin Rumi, Yunus Emre adı geçen kitapta İrticai Faaliyetler ana başlığı altında açıklanmaya çalışılmıştır. Bu önemli şahsiyetlerin anlatılacağı yer Devlet Güvenliği kitabının irticai bölümü olmayıp Türk Düşünce Tarihi dersidir. Çünkü bu şahsiyetlerden hiçbiri tarikat kurmamışlar, sonradan bu büyük değerleri izlediğini iddia eden insanlar tarikatları oluşturmuş, en sonunda da “çürüme” noktasına getirmişlerdir. Adı geçen ders kitabında bu şahsiyetler mutlaka anlatılacaksa bu açıklamanın yapılması bir zorunluluktur.

 

          Devlet Güvenliği ve Haberalma kitabında “mütedeyyin kitle” kavramına yer verildiği halde tek satırlık bir açıklama yoktur. Yükseköğretimde okutulan bir ders kitabında bir kavramın kendisinin ve ilkelerinin açıklanmasının unutulması önemli bir eksikliktir. İkinci baskıya katkı olması açısından bu kavramın en temel ilkesinin, kulla-Tanrı arasında olan vecibelere sıkı sıkıya bağlı, tarikat-örgütlerin kontrol ve etkisi dışındaki insanlarımız olduğunu belirtelim ve savuna geldiğimiz tezimizi yineleyelim.

 

          Türk Devrimi tamamlanamamıştır. Türk Devrimi Gazi Mustafa Kemal’in ebediyete intikali ile yarım kalmıştır. Günümüzde karşılaştığımız olumsuzlukların nedeni de bu tarihten sonra yaşanan karşı devrimdir. Türkiye’de karşı devrimi Anti-Kemalistlerle “Atatürkçüler” kolkola birlikte oluştururlar. Anti-Kemalistler görece oldukları gibi görünürler. Asıl önemlisi “Atatürkçüler”in stratejileridir. Mustafa Kemal’in Türk toplumundaki prestijini ve O’nun arkasındaki fiili gücün aşılamayacağını çok iyi bilirler. Çıkarları Kemalist öğretinin gösterdiklerinin tam tersi istikamettedir. Ancak olumsuz uygulamalarına “Atatürkçülük” elbisesi giydirmeye özen gösterirler. Bununla göreceli olarak uygulamalarına meşruiyet kazandırmaya çalıştırırken esas vuruşu da yaparlar[1]

 

 

 

 

 

                  



[1] A.Haluk Tarhan, Türk Devrim Tarihi ve Hukuku, İstanbul 2001,S.17.