Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

İYİLİĞİN SEMERESİ

 

 

Kemal ÇELEBİ[1] 

 

Devir 1970’li yıllar, rütbem Emniyet Amiri ve Devlet Lisan Okulu öğrencisiyim. Polis Enstitüsünden 1966 döneminde mezun olup, Ankara Toplum Zabıtasında göreve başladım. Askere gittim, dönüşümde de aynı yerde görev yaptım, ta ki 1972  yılında Polis Eğitim  Merkezine atanana kadar.

Toplum polisi olmak çok zordu. Bırakın efkarı umumiyeyi , teşkilat içinde de dışlanır ve hor görülürdü. Çalışma koşulları çok ağır ve yorucuydu. Üstüne üstlük Toplum Polisi bünyesindeki Süvari Birliğinde görev yaptım. Yani 20. asırda Kızılay’da başta miğfer, elde telsiz at sırtında dolaşmak hepten kepazelikti benim için. Kamyondan bozma yada yapma, eksoz borusuyla ısınan otobüsle Kızılay, Ulus, Sıhhıye  yada Bakanlıkta, okullar ve hastaneler önünde 6 saat beklemek çok zor gelirdi. Gelen geçen istihza ile bakar, alay eder, sataşırlar, sen ses çıkaramaz susarsın, talebeler “fruko” yakıştırması yapar yinede susarsın.

25-30 kişinin başında amir olarak kapalı spor salonlarında, dış futbol sahalarında sabah 08.00’den akşam 20.00’ye kadar yine başta acayip miğferlerle çile doldurmakta cabası. Kısacası şu ki okullar önündeki bekleyişte yada motorlu devriye esnasında talebelerin nahoş bakışları, tahkir edici sözleri çileden çıkarırdı insanı, yani 1970’li yıllarda aynı idi durum. Ben o kuruluştan ayrılmıştım ama, şimdiki Gazi Üniversitesi, o dönemin Gazi Eğitim Enstitüsü mıntıkasında da öyle algılanırdı toplum polisi. Lisan Okulu da o müştemilatta idi. Sivil olarak okula gidiş ve dönüşte talebelerin civarında görevli toplum polislerine karşı tutumlarından, hala aynı kadroda çalışıyormuşum gibi etkilenir, eskiyi adeta yaşar ve acırdım o meslektaşlarıma. Mevcut koşullar içinde personel sefilleri oynardı, 12 saatlik nokta nöbetlerinde uyuyamazsın, tuvalet ve yemek ihtiyacı içinde olsa noktayı terk edemezsin motorlu devriye asla ve asla, zaruret de olsa mıntıkayı terk edemez, akla ne gelirse tüm olumsuz şartlar orada mevcuttu. Zamanın yetkilerinin kulakları çınlasın.

İşte böyle koşullarda ve böyle bir zamanda Lisan Okulundan çıkmış, birkaç kişi arkadaşımla yaya olarak Beşevler’e yürüyorduk. Samsun yolu köprüsünün altından geçiyorduk. Köprü üstünden alt yola, sırtından yaşlı kadını sırtlamış başında kasketi, kadının kolunda bir bohça ile bir adam indi. Dikkatimizi çekti, yanaştık ve sorduk nereden gelip nereye gittiğini, tipik bir Anadolu köylüsü görünümünde idiler. Osmaniye’den geldiklerini, Numune Hastanesine gittiklerini, otobüsle geldiklerini, burada indiklerini ve bu yolun tarif edildiğini söyledi adamcağız. Aslında yanlış yerde indirilmişlerdi ama elden ne gelir, olan olmuş. Hastanenin çok uzak olduğunu, yaşlı kadını bu şekliyle oraya kadar götürmesinin çok zor olduğunu, bir taksiye binmesinin uygun olacağını söyledik. Şahıs 40 yaşlarında sıska ve çelimsiz biri idi. Çok az parasının olduğunu, taksiye para verir ise zor durumda kalacağını söyledi. O esnada 70-80 kişi meraklı birikmişti, çoğunluğu öğrenciydi. Çoğu para toplayıp taksiye bindirmeyi önerdi, adamcağız reddetti, derken kalabalığı gören bir Toplum Polisi minibüs ekibi gelerek durdu, çok iyi tanıdığım ekip amiri Komiser Yardımcısı inerek durumu öğrenmek üzere yanımıza geldi.

Ben kısaca olanı biteni anlattım. Çok iyi bir kişiliğe sahip, insani duygularla dolu biri olduğunu biliyordum onun. Ne yapsak ki, yazık adamcağıza, hele yaşlı anne nasıl gider böyle diye hayıflanınca ben, polis minibüsüyle iki dakikada atıverin Numune Hastanesine diye öneride bulundum. Zevkle ve memnuniyetle götürebileceğini ancak mıntıka dışına çıkmaktan çekindiğini, duyulur yad görülürse hakkında yapılacak işlemden korktuğunu üzülerek beyan etti, yanımdaki arkadaşlar hep bürokrat idiler, mıntıka dışına çıkmak, soruşturma yapılmak mefhumlarını yadırgar laflar ettiler. Birikmiş öğrencilerse merakla işin sonunu bekliyor, aralarında fısıldaşıp konuşuyorlardı.

Ben Komiser Yardımcısına bu işi yapmakla her ne kadar bir emri ihlal edecekse de, yasanın emrini uygulamış olacağına, yasa gereği hareket etmenin suç  değil, görev olduğunu, 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanununun 1. Maddesinin 2. Fırkasında  ön görülen “Yardım isteyenlerle, Yardıma muhtaç alil ve acizlere yardım, yaşlı ve çocuklara muavenet eder” hükme göre suç değil bilakis polislik görevini yapmış olacağını söyledim. Sağolsun ikna oldu ve “gel amca, gel anne” diye şahısları minibüse bindirdi, ayrılırken “Amirim bir olumsuz durum vuku bulursa, sizi tanık göstereceğim” dedi. Ve araç uzaklaştı.

O anda öğrenci topluluğundan bir alkış tufanıdır koptu, daima yargıladıkları, antipati duydukları toplum polisine karşı takdir ve sempatilerini büyük bir coşkuyla dile getirdiler. Bir anda kaka polis cici polis oluverdi onların nezdinde. Ben çok mutlu oldum bu değişimden.

Polisin olumlu bir hareketinin toplumu nedenli etkilediğini sempati yarattığını bu olayda yaşadım. Ve şunu düşündüm. Genelge ve emir yayınlarken yasaların amir hükümlerini dikkate alarak, uygulayıcılara esneklik ve inisiyatif  tanınmalıdır. Görevlilerinde zaruret hallerinde bu inisiyatif ve esnekliği kullanmaları gerekir.

Emre göre suç olan, fakat yasa ve vicdana göre meşru gördüğüm bu hadisedeki görevliye yaptığım telkinden hep gurur ve kıvanç duydum.

İşte iyi bir hareket ve sonucundaki meyvesi.

Görevlilerin, yetkililerin ve uygulayıcıların takdirlerine  arz olunur.

                       

 



[1] Emekli Emniyet Müdürü