Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

İLETİŞİM


Fatih BALCI

Komiser

Gazetecilik Uzmanı

Eğitim Daire Başkanlığı 

İletişim Nedir?

İletişim, insanların ve toplumların değişip yenilenmeleriyle birlikte gelişen ve dönüşen bir süreçtir.[1] İnsanların bulunduğu her ortamda ilişki vardır, iletişim vardır.

İletişim, bir ortamdan yararlanarak bilgi göndermektir. İletişim devamlıdır, dinamiktir, daireseldir, tekrar edilemez ve geri alınamaz.[2]

İletişimin temelinde belirli bir kaynaktan çıkan iletinin/mesajın hedefe gitmesi ve hedefte oluşturduğu etki vardır. İyi bir iletişimde kaynağın mesajının hedef tarafından ne ölçüde anlaşıldığı yatar. Bu noktada geri dönüt önemlidir.

İletişimde mesajlar sözlü ve sözsüz mesajlar olmak üzere iki tiptir. Mesela iki sevgili arasındaki ilişki ne kadar sözlü mesajlarla ifade ediliyorsa ilişkinin o derece zayıf olduğu düşünülür. Bir başka deyişle “Seni seviyorum.”, “Tatlım, bugün seni özledim.” biçiminde konuşan donuk yüzlü, monoton bir kişi duygularını getirdiği çiçekle, bakışıyla, yüz ifadesiyle ifade eden kişi kadar ilişkisinde başarılı olamaz. Kısaca söylemek gerekirse zihnin mesajı sözlü, gönlün mesajı sözsüzdür. Sözlü iletişim akıl, mantık ve düşünceyi, sözsüz iletişim ise duyguları ve ilişkileri en güzel bir şekilde ifade eder.

Yolda karşılaşan iki adamın birbirleriyle kurdukları iletişim şu şekildedir.

Eve mi gidiyorsun?”

Hayır. Eve gidiyorum.”        

Ha öyle mi, ben de eve gidiyorsun sandım.”

Her iletişim faaliyetinin “içerik” ve “ilişki” olmak üzere iki düzeyi vardır. İçerik düzeyi ilişki düzeyine anlam veren çerçeveyi oluşturduğundan daha üst aşamalıdır.Çoğu zaman aynı içeriğe sahip cümleler farklı ilişkileri ifade ederler. Mesela;

Sen okula gidecek misin?”

“ Siz okula gidecek misiniz?”

Okula gitmeyi düşünüyor musunuz?”

Yukarıdaki cümleler aynı içeriğe sahip olmalarına rağmen farklı ilişkileri ifade ederler. İlk cümlede konuşanın kendisini diğer kişi ile ya eşit ya da daha güçlü olduğu anlaşılır. İkinci cümlede konuşanın diğerine eşit ama resmi bir ilişki içinde, ya da güçsüz olduğunu gösterir. Son cümlede ise konuşanın diğer şahsın karar verme özgürlüğüne saygılı olduğu anlaşılır. Günlük yaşamda kurduğumuz iletişimlerde hep ilişki düzeyleri kendiliğinden oluştuğundan bir problem yaşanmaz. Ne zaman ki içerikle aynı mesaj ifade edilse de ilişki de bir kopukluk olursa kişiler arasında problem yaşanır. [3] Mesela bir öğrenci öğretmenine, “Sen okula gidecek misin?” diye sorsa öğretmeninin tepki vermesi beklenir. Öğrencinin terbiyesiz, saygısız olduğu düşünülür. Çünkü bu tarz bir ilişkide öğrencinin kendisini hocasıyla eşit düzeyde ya da ondan üstün olduğu izlenimi oluşur. Bu tür bir ilişki Türk kültürüne tamamen zıttır. Öğrenci “Ben sadece öğretmenimin okula gidip gitmeyeceğini öğrenmek istedim.” diyemez. Çünkü işlemiş olduğu suç içerik düzeyinde değildir fakat ilişki düzeyinde suçtur.

İletişim, ilişki düzeylerini belirleyen önemli faktörlerden birisidir. Aralarında sorun olan bir karı-koca düşünün. Kadına göre sorun, kocasının evde ev işleri konusunda kendisine yardım etmemesidir. Her ikisinin de çalışması nedeniyle kadının beklentisi, bütün işlerin kendisine kalması yerine en azından salata yapmak, masayı hazırlamak gibi işlerde eşinin yardımda bulunmasıdır. Oysa ki eşinin gazeteyi alıp bir köşeye çekilmesini hazmedememektedir.  Erkeğe göre ise sorun aslında eve geldiğinde eşine yardım etmek istemesine rağmen eşinin kendi yaptığı her şeyde bir kusur bulmasıdır. Hazırladığı masayı beğenmeyip yeniden hazırlaması, masaya koyduğu bardağı değiştirmesi, yaptığı her şeyde bir bahane bulması neticesinde artık mutfağa girip eşine yardım etmek yerine gazetesini alıp bir köşeye geçip oturmayı yeğlemektedir. Görüldüğü gibi eşler davranışlarını reddetmiyor, bu davranış dizisini farklı biçimlerde yapılandırıyorlar. Karı-koca yapılandırma konusunda bu algılama farkını gideremediği sürece aralarında bir uzlaşmaya varamazlar.

İletişim belirli bir süreci gerektirir. Bu süreç içerisinde yaşanan hareketlilikle paylaşım ve değişim sağlanmış olur. Değişim  ise beraberinde yeni oluşumları, yeni yapılanmaları, kaliteyi, ilerlemeyi getirir. Hayatın devamında iletişim unsuru ve farkı göz ardı edilemez.

İletişimin Temel Öğeleri

Kurulan her iletişimde amaç; iletiyi hedef alıcıya veya alıcılara ulaştırmak ve karşılığında da hedef alıcıda bir eylem ya da düşünce değişikliği sağlamaktır. Bir ortamdan yararlanılarak bilgi göndermek olan iletişimde temel öğeler ileti, iletiyi üreten kaynak ve iletinin tüketicisidir.

İki yönlü bir süreç olarak da tanımlanabilen iletişimde haberleri, düşünceleri, duyguları bildirme, düşünceleri paylaşma ya da değiş-tokuş etme etkinliğil bilgi, haber, düşünce ya da görüş alışverişi vardır.[4]

İletişimde kuramsal yaklaşımlar gerçekleştirenlerden Berlo’ya göre iletişimde temel öğeler 6 olarak görülür.Bunlar; kaynak, kurgulayıcı, ileti, kanal, çözümleyici ve alıcı. Amerikalı bir siyaset bilimci olan Harold Lasswell’e göre ise iletişim eyleminin tanımlanabilmesi ve öğelerinin tespit edilebilmesi için şu sorulara uygun yanıtların verilmesi gerekir. “Kim? (Kaynak), Neyi? (İleti), Hangi yolla? (Kanal), Kime (Alıcı), Hangi etkiyle? (Etki)”. [5]

Günümüzde ise iletişimin temel öğeleri kaynak, mesaj, kanal, alıcı ve dönüt olarak beş aşamada sıralanmaktadır.

Kaynak: İletişim sürecinin başlangıcını temsil eder. İletinin hedef üzerinde istenilen etkiyi ya da sonucu oluşturmasında birinci derecede önemlidir. İletişim sürecinde istenilen sonuca ulaşılması açısından kaynağın iletiyi aktarmadaki durumu hem iletinin anlaşılırlığı hem de hedef üzerinde etki oluşturması açısından ele alındığında geniş bir kapsama sahiptir.

İleti (Mesaj): İletişim sürecinin amacı ileti üzerine kodlanmıştır. Kaynak tarafından hedefe gönderilen ve iletişimin gerçekleşmesinin önemli unsurlarından birisidir ileti. İletişimin daha iyi olması için iletinin hedef tarafından algılanılırlık seviyesinin yüksek olması gerekir.

Kanal: Kaynak ve hedef alıcı arasında yer alan ve simge veya sembollere dönüşmüş iletinin gitmesine olanak sağlayan yol olarak tanımlanabilir. Her duyu organımıza karşılık bir kanaldan söz edilebilir.[6] Birden fazla ileitişim kanalını aynı anda kullanabiliriz. İletişim kanalının sayısı arttıkça iletişimin etkinlik derecesi de artacaktır.

Alıcı ( Hedef ):Hedef kitle kişi ya da grup olabilir. Önceleri alıcı iletişimde pasif bir rol alan unsur olarak görülürdü. Oysa günümüzde aktif ve etkili bir işleve bürünmüştür. İletişimde amaç doğru iletiyi doğru yerde doğru kişiye verebilmektir.

Geri Bildirim ( Dönüt ): Dönüt iletişim sürecinin son aşamasıdır. Kaynak iletiyi iletişim kanalları vasıtasıyla alıcıya iletmiştir. İletinin hedef alıcı üzerindeki etkisi dönüt ile anlaşılır. Dönüt bir iletişim sürecinin denetim mekanizmasıdır.

İletişimin Amacı:

İletişimde amaç öncelikle kişinin kendisini tanıması, anlaması ve farkına varmasıdır. Kendisini tanıyan kişinin diğer insanlarla anlaşma ve uyum sağlanmasıdır. Verilen durumun hedefe iletilmesi ve hedeften istenilen durum ile doğru orantılı olarak dönüt alınmasıdır. “Anlamıyor” yerine “Anlatamıyorum” denilmesi gerekir. Çünkü iletişim ortamında hedeften gelen dönüt istenilen şekilde değilse temel öğeler ile ilgili bir problem vardır demektir. Öncelikle bakılması gereken öğe ise kaynak olmalıdır.

Emniyet Teşkilatı örneklendirilecek olursa amir-memur ilişkilerinde iyi bir iletişimin kurulması verimi de yükseltecektir. İlişkilerde resmi ilişkilerin yerine iletişim becerilerinin kullanılması verim ve kaliteyi beraberinde getirecektir.

İletişimde açıklık gerekir. Söylenilen şeyin istenilen gibi algılanabilmesi için anlaşılması istenilen şey net bir şekilde söylenilmelidir. Mesela şu fıkrada olduğu gibi bir davranış aslında iletişimsizlik örneğidir. Bir gün Ankara İstanbul seferini yapan trene yaşlı bir bayan biner ve kondüktöre Eskişehir’e gelince kendisini haberdar etmesini ısrarla belirtir. Kondüktör mesajı alır fakat Eskişehir’i geçtikten sonra aklına gelir. Doğru makiniste gelir ve durumu anlatır. Makinist de anlayışlı adamdır ve Eskişehir istasyonuna kadar geri geri tekrar gelir. Kondüktör yaşlı teyzenin yanına gelerek uyandırır. Eskişehir istasyonunda olduklarını söyler. Teyze ise önce kondüktöre teşekkür eder, sonra da çantasından ilaçlarını çıkartır, içer ve kondüktörün şaşkın bakışları arasında tekrar uyumak için hazırlığını yapar.

İletişimin Aşamaları

Bir iletişim sürecinin etkili olabilmesi için öncelikle mesaj iletilen simgelerin benzer bir biçimde tanımlanması ve dilin anlaşılır bir şekilde kullanılması gerekir. Aynı simge kaynak ve hedef tarafından aynı algılanmalıdır. Bir fıkra bunu çok güzel özetlemektedir. “Düşmek” fiilinin “İnmek” anlamında kullanıldığı bir yörede yetişmiş olan şahsın yolu bir gün İstanbul’a düşer. İstanbul’da akrabasının evine gitmek için minibüse biner. İnmek istediği yere geldiğinde “Kaptan ben düşeceğim” der. Şoför ise şöyle arkasına dönüp bakarak biraz da sert bir ifade ile “Amca sıkı tutunursan düşmezsin” der. Burada iletişimde simgelerin farklı algılanmasının beraberinde iletişimsizliği doğurduğu gözlenmektedir.

İletişimde mümkün olduğunca çoklu kanal kullanılmalıdır. Mümkünse bütün duyu organlarımızla büyük bir uyum içerisinde mesajın hedefe iletilmesi sağlanmalıdır.

Ayrıca, iletişimde maksada ulaşılıp ulaşılmadığının öğrenilebilmesi için dönüt mekanizmasının çok iyi kullanılması gerekir. Dönüt bir iletişimde amaca ulaşılırlığın en belirgin göstergesidir. “Ben söyledim”, “Yapılmasını emrettim” gibi cümleler işin yapıldığı anlamına gelmeyebilir. Neticenin öğrenilmesi, dönütün alınmasıdır asıl belirleyici olan.

İletişimde başlangıç önemlidir.

İletişim yalnızca bilgi alış verişi değildir.

İletişim kişiye değil kişiyle yapılır.

İletişim bir bütündür.

Polis-Halk İletişimi

Kanunlarla kendisine verilen yetkileri kullanarak görevini yerine getirmeye ve aynı zamanda halka hizmet vermeye çalışan polis, halkla sürekli etkileşim içerisinde bulunmaktadır. Bu etkileşim sonucunda halkta, polis hakkında çeşitli tutum ve davranışlar oluşmaktadır. Yine etkileşimle ortaya çıkan bu durum, bir uyum içerisinde gerçekleşmektedir.[7]

Toplum içerisinde halk ile bire bir temas kurmak zorunda olan polis, kişilerin her türlü sorunlarıyla duyarlı bir şekilde ilgilenmek zorundadır. “Bir suçluyu merkeze getirmek üzere araçlarına bindiren polisler, yolda araçlarının benzini bitince durdular. Ancak emniyet mensuplarının cebince benzin alacak paraları olmayınca, zanlıdan maddi yardım aldılar.”[8] “Polis tutukladığı hırsızı serbest bıraktı. Serbest kalan hırsız, memlekete dönecek parası olmadığını söyleyip polislerden borç para istedi, aksi halde yine hırsızlık yapmak zorunda kalacağını ima etti.”[9] Yapılan hizmetlerde bazı aksaklıkların olması, kimilerinin memnun olurken kimilerinin de rahatsız olması hizmeti sunan kurumun/bireyin içerisinde bulunduğu durumla doğrudan ilgilidir. Bir adi suçtan karakola müracaat edip mağduriyetinin giderilmesi için polisin zor kullanmasını isteyen de, başka bir durumda polis zor kullanıyor diye şikayette bulunan da polisin hizmet sunduğu vatandaştır. Polis, içerisinde bulunduğu sıkıntılarına rağmen bunları dışa vurmadan, profesyonel bir anlayışla yasaların kendisine verdiği görevleri yerine getiren bir kamu görevlisidir.

Polis kendisinin üniformalı bir vatandaş olduğunu asla unutmamalıdır. [10] Polis, yerine getirdiği görevi itibariyle hata yapma lüksü olmayan bir misyonu eda etmektedir. Nasıl ki bir doktorun hatası, hastanın hayatına mal olabilmektedir, bir hakimin vereceği yanlış karar bir insanın hayatını karartabilir, aynen o şekilde polisin vazifesi itibariyle hata payı bırakma gibi bir şansı yoktur.

Bir kez hata yaptım, duyduğum azarın haddi hesabı yok. Bunun iki katı iyilik yaptım, ağzını açıp takdir eden bir kişi bile yok” [11] sözüyle Carnegie aslında toplum içerisinde yapılan her işin normalmiş ve sadece hataların cezalandırıldığını belirtiyor. Genel yönetim anlayışında olduğu gibi toplumun her kesiminde de benzeri bir durum yaşanır. Başarılı olma durumunda teşekkür edilmek pek düşünülmez. Fakat bir olumsuzluk anında adeta kişiler idama mahkum edilir. Hafta sonlarında Pazar akşamları eğer spor programlarını seyrederseniz her kanalda her yorumcu başarılı olan takımın dahi başarısız olduğu yönlerini irdeler. Oysa motive etmek adına en kolay ve en basit hediye olarak bir “Teşekkür” dür.

Dorothy L. Nolte’nin şiirini polise uyarlayacak olursak:

                       Eğer bir polis:

            Sürekli eleştirilirse, herkesi kırar ve ayıplar.

            Kin ortamında bulunuyorsa, devamlı kavga eder.

            Alay edilip aşağılanıyorsa, yaşadığı toplumdan sıkılır ve utanır.

            Utandırılarak terbiye edilmeye çalışılırsa, devamlı olarak kendini suçlar.

            Eğer bir polis:

            “Hoşgörü” ile yetiştirilmişse, her zaman sabırlı olur.

            Desteklenip yüreklendirilirse, kendine güven duyar.

            Övülüp beğenilirse, takdir etmenin gerekliliğini bilir.

            Hakkına saygı gösterirlerse, adil olur.

            Güven ortamı içerisinde ise, inançlı olur.

            Kabul ve onay görürse, kendini ve çevresini sever ve saygı duyar.

Toplum içinde dostluk ve arkadaşlık görürse, hem kendisini hem de çevresindekileri mutlu eder.[12]

Halkın Polisi(ni) Tanıması

Çağımızda polisin en önemli sorunlarından birisi de tanıtımdır. Tanıtım sayesinde halk kamu örgütleri ve çalışmaları hakkında bilgi sahibi olan birer vatandaş konumuna gelir.[13] Halkla her zaman iç içe olan polisimizin halk tarafından daha iyi bilinmesi ve anlaşılması görevini yapmaktaki motivasyonu ve başarısı açısından önemlidir. Bunun sağlanması da iyi bir tanıtımla olur. Her zaman için önemli olan halka hizmeti en iyi ve verimli bir şekilde sunmaktır. Eğer bütün kurumlar bu noktada elbirliğiyle, başka bir tabirle “imece” usulüyle bir çalışma yürütürlerse toplumun ilerlemesinin önüne hiç kimse geçemez. Bu noktada basın organlarına büyük görevler düşmektedir. Tanıtımın olumlu olarak halka aktarılması halkın bakış açsının yanında işlerin yapılışı konusunda da bilgilenmelerini de sağlar.

Halk, kendi polisini tanımak ister. Günümüzde polis karakollarının 24 saat kesintisiz hizmet verdiği bir çok vatandaş tarafından bilinmemektedir. Bu konuda ciddi bir tanıtımın olmaması da ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. “Kişi bilmediğinden korkar” atasözü ile de tanınmamış, bilinmeyen nesnelerin insanlar üzerindeki olumsuz etkilerinin var olduğu vurgulanmak istenilmektedir.

Polis, görevini yerine getirirken yaptığı işin anlatılamamasından ve anlaşılmamaktan rahatsızlık duymaktadır. Polisin karşılaştığı olaylarda genellikle olayla ilgili olarak yetkililerce herhangi bir açıklama yapılmadığı düşünülmektedir.[14]  Polis, bu noktada kurumsal olarak amir ve müdürlerinden destek beklemektedir. Oysa ki her olayda kişiler aydınlatılsa, polisin hangi görevde nasıl davranmasının gerektiği ve tatmin edici bilgilerle açıklayıcı bir nitelikte olursa herkes kendi sınırları içerisinde üzerine düşen görevi layıkıyla yapmış olacaktır.

Yapılan olumlu ve olumsuz örneklerin basın yolu ile aktarılması ve bu konuda objektif olunması toplumun yararına olacaktır. Görevli olmadıkları halde kimlik kontrolü yapan polislerin işlendiği haber ile bireyler bilgilendirilirken, polislerin de yanlış hareket tarzını benimsememelerinin gerekliliği vurgulanmaktadır.[15] Yapılan operasyonların ve elde edilen başarıların aktarılması da polisi motive ederken toplumdaki olumsuz davranışlar sergilemeyi adet haline getirmiş grupların da topluma kazandırılmaları ve ya en azından o davranışlarından vazgeçmelerinin sağlanması açısından önemlidir.[16]

 “ Polis konuşamaz, derdini anlatmaz, anlatamaz…

Ve bunu kimse bilmez.

Belki yaptığı yanlışlar da bu yüzdendir.

Bunu da kimse düşünmez.”[17] 

 



[1] Ali Gevgilili, “Türk Basın Tarihi” Dersi , İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı 1998-99 Öğretim Yılı Yüksek Lisans Ders Notları

[2] Nurdoğan Rigel, Haber-Çocuk-Şiddet, Der Yayınları, İstanbul, 1995, s.139

[3]  Edibe Sözen, “Medya Analizi” Dersi, İstanbul Üniversitesi İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı 1998-99 Öğretim Yılı Yüksek Lisans Ders Notları

[4] Ayseli Usluata, İletişim, İletişim Yayınları, İstanbul, 1995, s.11

[5] Nurdoğan Rigel, Haber-Çocuk-Şiddet, Der Yayınları, İstanbul, 1995, s.140

[6] Doğan Cüceloğlu, İnsan İnsana, Altın Kitaplar, İstanbul, 1982, s. 273

[7] Fatih İnanç, “Polis ve Tanıtım”,TODAİE Kamu Yönetimi Yüksek Lisans Tezi, Ankara,1997, s. 5

[8] M.Nedim Hazar, “Dar Bantta Ölümcül Salınımlar”, Zaman Gazetesi, 10.Mart.2002, s.8

[9] Hazar, a.g.e., s.8

[10] Halil İbrahim Kavgacı, Polis Akademisi 1996-1997 Eğitim Öğretim Yılı “Halkla İlişkiler” dersi  ders notları

[11] Dale Carneige, Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı, Alkım Yayınevi,1995, Ankara, s.30

[12] Doğan Cüceloğlu, Ailede İletişim, Aile Kurultayı, Değişim Sürecinde Aile; Toplumsal Katılım ve Demokratik Değerler, Başbakanlık Basımevi, 1995, Ankara,s.69

[13] İnanç ,a.g.e., s.17

[14] Fatih Balcı, “Yazılı Basında Yer Alan Şiddet İçerikli Haberlerin Polis Üzerine Etkisi”, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2003

[15] Atilla Dışbudak, “3 Polise Hapis ve Memuriyetten Men”, Milliyet Gazetesi, 29 Ağustos 1998, s. 3

[16] Emrullah Erdinç, “Zehir Tacirlerine Suçüstü”, Akşam Gazetesi, 03 Mart 1998, s. 3

[17] Emin Çölaşan, “Polisin Dramı”, Hürriyet, 08 Ağustos 2001, s. 12