Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

CUMHURİYETİ KORUMALI VE HER YÖNDEN GERÇEK KILMALIYIZ


Yekta Güngör ÖZDEN

                                                           Anayasa Mahk. Önceki Başkanlarından

 

Kişilikli bireylerden oluşan ulusal yapıya, barışa ve eşitliğe dayanan Cumhuriyet, gerçek bir halk yönetimidir. En büyük Türk Devrimi bildiğimiz cumhuriyet, Büyük Atatürk’ün 1907’de düşündüğü, 27.9.1923’de Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yayımlanan demecinde açıkladığı, düzenli girişimlerden sonra kendisinin hazırladığı anayasa değişikliğinin benimsenmesiyle yaşama geçmiştir. 1921 Anasayasası’nda bir hükûmet biçimi iken, 1924,1961 ve 1982 Anayasalarında devlet biçimi olarak vurgulanmıştır. Atatürk’ün 10.yıl söylevinde, temelini “Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü” gösterdiği cumhuriyet devrimlerin bayrağıdır. Koruyucuları, etnik ve dinsel özelliklerini açıklama özgürlüğü içinde “Ne mutlu Türk’üm” demekle kıvanç duyan her yurttaştır. 1927’deki Büyük Söyleviyle bilgisi, düşüncesi, inancı özgür, bedensel ve ruhsal yönden sağlıklı, yüksek karakterli gençlerin savunmasına ve sonsuza değin korumasına emanet ettiği bu insanlık kurumu, Ülkemizin aydınlanmasının başlıca gücü olmuştur. Ulusal kimliğimizin benimsenip özümsenmesi, böylece dünyanın onurlu ulusları içinde kendimize yaraşır yeri almamız sağlanmıştır. Demokrasiyi amaçlayan cumhuriyetin hukuksal yönetim biçimin adı olmaktan ötede, ulusal yaşama yön veren bir özgüdür. Teokratik monarşiden çağdaş yönetime geçişin, bu yolla tüm yeniliklerin, tümden yapılanmanın kaynağıdır.

Bugün edinmekle övündüğümüz olguları ve varlıkları cumhuriyete borçluyuz. Barışın, halkçılığın, eşitliğin dayanağı, gücü ve uygarlığın ışığıdır. Demokrasinin özgürlük, hukuk ve insanlık olduğu gerçeği cumhuriyetle anlam kazanmıştır. Bağımsızlık ülküsünün hukuksal bağlamda kurumlaşması, ulusallığın her yönüyle yaşamageçmesi olan cumhuriyet, ulusal egemenliğin işlerlik kazanmasıdır. Bir evrim değil, gerçek bir devrimdir. Tam bir yeniden doğuş, günü gözetildiğinde tam yeniden yapılanmadır. Yeniliklerin, kurallardan kurumlara, ilkelerden topluma, insandan ulusa her yeni oluşumun nedenidir. Devlet yönetiminin halkta olduğunun kanıtıdır. Batılılaşma devingenliğinin gerçekleşmesidir. Kişiyi ve toplumu içeren bir siyasal kalıp değil, geleceğe tüm çağdaş gereklerle en bilinçli akıştır.

Türkiye Cumhuriyeti gerçekte 23 Nisan 1920’de kurulmuş, niteliği 1921 Anayasası’nın 1.maddesindeki açıklıkla vurgulanmış, adı da 29 Ekim 1923’de konulmuştur. Yurt ve ulus tümlüğünün, bilincinin kaynağı ve dayanağı olan cumhuriyet, ulusal ıramıza en uygun yönetimdir. Demokrasinin uygulanma düzenidir. Erdemli ve onurlu bireyler yetiştiren, yüksek ahlâk değerleriyle adalet duygusuna öncelik vererek, hukukun üstünlüğünü benimseyen bir yönetimdir. Günümüzdeki kimi bozukluk, kimi çarpıklık, kimi aykırılık ve kimi sapkınlıkların cumhuriyete değil, cumhuriyet yönetimlerinde görev alan kimi yetkililerin yetersizlik ve niteliksizliğine bağlamak gerekir. Cumhuriyet ekonomide, hukukta sanatta, kültürde, sporda, siyasette, askerlikte, bayındırlıkta, eğitim, aile ve toplum yaşamında başarılarını artarak sürdürmüş ve günümüzdeki ulusal gücü kazandırmıştır. Kuşkusuz, bunlar yeterli değildir. Ancak, toplumsal barışı sarsan yapay etnik ve dinsel sorunlarla cumhuriyet düşmanlırınınkötülükleri eksiklik ve aksaklıkların asıl nedenidir. Sistem başarısız ve yetersiz olsaydı, içten ve dıştan bunca saldırıya dayanamazdı. İzlenen ve 1950’lere kadar birbirine eklenen başarılar yaşanmazdı. Yükseltip yaşatma yükümlülüğünü unutup çıkarlarına düşenlerin, siyasal ödünlerle ilkelerin yıkılmasına yol açanların sorumlulukları büyüktür.

Ulusal egemenliğin yaşama geçiriliş biçimi, hukuksal yönden somutlaşması olan cumhuriyet, demokrasinin özü, demokrasiyi getiren görkemli bir yapıdır.Ulusal onurun simgesidir. Ulusal egemenlik dışında hiçbir gücü geçerli saymayan soylu bir anlayışın yücelişidir. Hukuksal, siyasal ve ulusal birliğimizin anıtlaşması, varlığımızın ve geleceğimizin biricik temeli, en değerli kaynağımızdır. İnsana, usa ve bilime öncelik tanıyarak uygarlık koşusunu hızlandıran cumhuriyet, gelenekçilikten hukuksallığa, yazgıcılıktan yaratıcılığa geçişin adıdır. Bu değerleri özetleyen cumhuriyetin bekçiliği, Büyük Atatürk’ün bizlere verdiği birincil görevdir. Kişilikli bireylerden oluşan ulusun tam eşitlikle kucaklaşma olgusudur. Lâik yaşam, lâik öğretim, lâik hukuk, lâik toplum ve lâik devlet aşamasının anayasal kurumlaşmasıdır. Cumhuriyeti soyut bir kavram olarak irdeleyip değerlendirmek yerine yaşama geçirdikleriyle ölçmek gerekir. Yaşadığımız değerlerin ayırdında olmadığımız, yitirince aradığımız bir toplumsal gerçektir. Yoktan varolma süreci, Ulusal Kurtuluş Savaşı öncesi ve sırasındaki durumlar gözetilirse cumhuriyetin değeri daha iyi saptanır. Özellikle, savaş, açlık, soykırımı, baskıcı düzenler içinde yaşam uğraşı veren toplumlara bakılırsa özensiz ve duyarsız kalışın ağırlığı açıklıkla ortaya çıkar.

Şimdilerde kimi sayrılılar, kimi özürlüler, kimi çıkarcılar, kimi sapkınlar, kimi bağnazlar, bağımsızlık özgürlük, egemenlik, hukuk, demokrasi kavram ve kurumlarının ayırdında olmayan kimi bilgisizler, kimi aymaz ve yobazlar olmadık nedenlerle, yalanlarla Atatürk’ü ve Türkiyeyi Türkiye yapan ilkeleri, ulusal değerlerimizi ve varlıklarımızı kötüleme çabalarına, yiyicilik, yıkıcılık ve bölücülük eylemlerine ağırlık vererek saldırılarını artırmışlardır. Cumhuriyetin aydınlığından korkan karışık ve karanlık kimileri, ırkçı ve şeriatçı kışkırtıcılar, hakları ve özgürlükleri kötüye kullanarak çirkin oyunlarla uyduluklarını sergilemektedirler. İnsan haklarını, lâikliği ve Atatürkçülüğü suçlayıp yadsıyarak demokrasiyi yaşamının toplumumuz için olanaksızlığı, her gün örneklerle anlaşılmaktadır. Dinin siyasallaşmasını, demokrasinin dinselleşmesini istemenin ve bu tür saplantılara açık kapalı ödünlerle destek olmanın bağışlanması, kendimize kıymaktır. Cumhuriyete sahip çıkıp onu gerçek kılmak ulusal borcumuzdur.