Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Aklın Yolu


     Emin SEMİZ

                                                            Emniyet Amiri

                                                            Eğitim Daire Başkanlığı

                                                                 A.Ü. Eğit. Bil. Ens. Doktora Öğrencisi

 

Bu yazıyı uzun yıllar görev yaptığım Asayiş Daire Başkanlığı ve yürüttüğü hizmetlerle ilgili yazmak istiyorum.

Asayiş Daire Başkanlığı; Asayiş, Çevik Kuvvet, Polis Karakolları/Merkezleri, Önleyici Hizmetler, Olay Yeri İnceleme Hizmetleri ve Ruhsat İşlemlerini bünyesinde barındıran bir merkezi birimdir. Bu birim yukarıda sayılan hizmetlerin merkez ve taşra uzantıları ile Emniyet Teşkilatının yaklaşık %70’ine hitap eden/etmesi gereken en büyük birimdir. Aynı yaklaşımla Emniyet Teşkilatının %1’ine bile hitap etmeyen Başkanlıkların varlığı dikkate alındığında, bu görüntüde bir çarpıklığın bir yanlışlığın olduğu hemen dikkati çekecektir. Hatta benim görev yaptığım yıllarda sayıları Emniyet Teşkilatı personeline yaklaşan özel güvenlik teşkilatı personeli ile ilgili hizmetler de bu birim tarafından yürütülüyordu. Sonradan zor da olsa özel güvenlik hizmetleri Koruma Daire Başkanlığına devredildi.

Ülkemizde ne yazık ki klasik yöneticiler, hitap ettikleri kitlenin büyüklüğü oranında  değer kazandıklarını zannediyorlar. Oysa uzmanlaşma o kadar yaygınlaştı ki, artık ne yaptığınıza değil, nasıl yaptığınıza yani yaptığınız işte ne kadar profesyonel olduğunuza bakılıyor.

Bu birimde uzun yıllar değişik rütbelerde çalışmış ve bu süre zarfında hem yazılı ve hem de sözel olarak görüşlerini açık yüreklilikle ifade etmiş, mevcut çarpıklığı ortaya koymuş biri olarak inandığım doğruları burada kısaca yinelemek istiyorum:

Önce Toplumsal Olay Polisliği (Çevik Kuvvet): Başlangıçta Fransız CRS birimlerinden esinlenilerek Toplum Polisi adıyla kurulan birimin adı sonradan Çevik Kuvvet olarak değiştirilmiştir. Fransa’da, yaptığı işin hassasiyeti nedeniyle en gözde en seçkin kişilerden oluşturulan bu birim, merkeze bağlı müstakil bir daire başkanlığı olarak yapılandırılmıştır. Bizdeki karşılığı olarak Asayiş Daire Başkanlığına bağlı Çevik Kuvvet Şubesi, Güvenlik Daire Başkanlığına bağlı Toplumsal Olaylar Şubesi ile Özel Harekat Daire Başkanlığına bağlı özel harekat hizmetleri CRS Daire Başkanlığı çatısı altında birleşmişlerdir.

Bu bilgiler ışığında birinci öneri: Bizde de aynısının yapılması. İkici öneri ise: Toplumsal Olaylar Şubesini bünyesinde barındırması nedeniyle ve bürokrasinin, kırtasiyeciliğin önlenmesi, işlerin daha seri yürütülmesi açısından Çevik Kuvvet Şubesinin Güvenlik Daire Başkanlığına bağlanması ve böylelikle Asayiş Dairesinin de iş yükünün hafifletilmesi (Dernekler Şubesinin İçişleri Bakanlığına bağlı bir daire başkanlığı olarak yapılandırılması ve işlemlerin bu birime devredilmesinden sonra, bu öneri daha bir anlam kazanmaktadır).

İkinci olarak Olay Yeri İnceleme Hizmetleri: Polisiye hizmetlerin gelişmesi ve delilden sanığa gitme anlayışının benimsenmesiyle Olay Yeri İnceleme Hizmetleri son yıllarda Emniyet Teşkilatının en önemli hizmet alanlarından biri haline gelmiştir. Bütün taşra teşkilatlarında da yapılandırılan bu birimin çalışmaları ile Türkiye’de polislik anlayışı şekil değiştirmiştir.

Bu hizmetlerin yapılandırılmasında yıllardır önemli bir sorun vardır. Bu sorun birbirinin devamı niteliğindeki işleri yürüten birimlerin iki ayrı Başkanlık (Asayiş, Kriminal Polis Laboratuarları Daire Başkanlıkları) çatısı altında hizmet vermesidir. Bu ikili yapı hizmetlerin birbirini tamamlar nitelikte gelişmemesi gibi sorunları da beraberinde getirmektedir. Örneğin ekiplerin olay yerinden topladıkları bazı deliller laboratuarlarda gerekli hazırlıklar yapılamadığından değerlendirilememektedir. Ölüm zamanının belirlenmesinde cesetten toplanan larva ve böceklerin değerlendirilememesinde olduğu gibi.  Bu örnekleri olay yeri uzmanları daha da artırabilirler.

Bu iki hizmetin KPL Daire Başkanlığı çatısı altında birleştirilmesiyle, şu anki haliyle teşkilatın %70’inin içinde küçük bir yer işgal eden olay yeri inceleme hizmetleri, daha küçük bir oranın içerisinde çok önemli bir yere sahip olacak, büyüme ve gelişme hızı da o oranda artacaktır.

Bu birleşme ve bir adım ötesinde taşrada hizmet veren KPL uzmanları gibi, sicil ve atama yönüyle olay yeri inceleme uzmanları da merkeze bağlı hizmet verebilirlerse, bu taktirde işin önemini ve hassasiyetini yeterince bilmeyen başta yöneticiler olmak üzere ilgisiz kişilerin olay yerini ihlal etmelerinin de önüne geçilebilir. Geçmişe oranla büyük ölçüde azalma görülmesine rağmen yine de zaman zaman olay yerinin, orada bulunmaması gereken kişiler tarafından ihlal edildiği gözlenmektedir. Şu anki yapı nedeniyle uzmanlar, yöneticilerine olay yerine uzmanların dışında hiç kimsenin girmemesi gerektiği konusunda, sicil ve atama gibi endişeler nedeniyle, kararlı ve etkili uyarılar yapamamaktadırlar. Yapılacak değişiklikle bu konudaki sorunlar da büyük ölçüde ortadan kaldırılabilir.

Geçmişte bu birleşmeye muhalif olanlar adli tıp uzmanı bir bilim adamına atfedilen ‘Güçler Ayrılığı İlkesi’ yani ‘duygusallıktan uzak, sağlıklı ve objektif bir değerlendirme yapılabilmesi açısından delili toplayanla değerlendirenin farklı kişiler olması gerektiği’ söylemini dayanak göstermişlerdir. Onlar ellerinde imkan olsa bugün de aynı şeyi yapabilirler. Aslında bu tam bir yanıltmacadır. Sayın bilim adamının söylemi gerçekten doğrudur fakat bu söylemi çarpıtarak amaçlara dayanak yapmak yanlıştır. Birleşme ile hiçbir zaman  ‘Güçler Ayrılığı İlkesi’ ihlal edilmiş olmayacaktır. Aksine bu ilke daha sağlıklı bir şekilde uygulanacaktır. Çünkü uzmanlaşmaya gidilerek, delili toplayanlar ile laboratuar ortamında değerlendirenler ayrı ayrı kişiler olacaktır. Asıl şu anki haliyle -bazı birimlerde olay yerinde parmak izini toplayanla onu değerlendirenlerin aynı olması gibi- bu ilkenin ihlal edildiği söylenebilir.

Bu fikirler, yakın geçmişte eski adıyla Kriminal Teknik Eğitim ve Araştırma Merkezinde yeni adıyla SASEM’de (Keçiören) olay yeri inceleme alanında çalışan şube müdürleri ve büro amirleri toplantılarında dile getirilen, fakat üst yöneticilerin tutumları nedeniyle daha ileri götürülemeyen görüşler ile de örtüşmektedir. İnancımız odur ki, bu iki birimin KPL Daire Başkanlığı bünyesinde birleşmesi hem Teşkilat hem çalışanlar ve hem de bu hizmetlerden yararlananlar için olumlu sonuçlar doğuracaktır. Bu bilgiler, aklın yolunun her iki birimin KPL Daire Başkanlığı çatısı altında birleşmesinden yana olduğunu göstermektedir

Sayın Asayiş Daire Başkanım, bu birimin başına geleli daha çok kısa bir süre olmasına rağmen, duydum ki alt düzeyde dile getiregelelen fakat yaptırım gücü yetersizliği nedeniyle o dönemde değer addetmeyen fikirleri hayata geçirmek ve hatta ruhsat işlerine de iyi şeyler düşünerek daha fazlasını yapmak üzere ciddi adımlar atıyor, geçmişin tutuculuklarını ortadan kaldırmaya çalışıyormuşsunuz. Sizi isminiz ve bir meslek büyüğümüz olmanız ötesinde tanımıyorum. Fakat şu yapmaya niyetlendikleriniz bile sizin ne kadar sıra dışı ve gelişmeye açık bir yönetici olduğunuzu göstermektedir. Bu yüzden sizi rütbemle takdir etme düzeyinde olmasam bile eğitimci kimliğimle tebrik etmek istiyorum.

Bu yaptığınızla Asayiş Dairesini görünürde küçültseniz de içte daha da büyümesine zemin hazırlamış olacaksınız. Nasıl mı? Bugüne kadar merkezde sahipçisi olmayan karakol hizmetlerine sahip çıkarak ve onları geliştirerek; adı var görüntüsü yok durumdaki suçla psikolojik mücadele hizmetlerini geliştirerek; önleyici hizmetlere ağırlık vererek ve toplum destekli polislik projesini hayata geçirerek; tinerci, kapkaççı çocuklar-gençler konusunda kafa patlatarak; adli hizmetlerde standart uygulamalar sağlayarak vb. Bu yaptığınıza küçülerek büyüme, diğer bir deyişle profesyonelleşme denir. Bilgi çağında, uzmanlaşma çağında buna şiddetle ihtiyaç var. Çünkü Asayiş Dairesi bütün bu hizmetleri yürüteceğim derken esas görev alanı ile ilgili hizmetleri yeterince geliştirememiştir.

İnanıyorum ki, üst düzeyde Emniyet Teşkilatında ‘nitelikli ve aynı zamanda yenilikçi’, ‘alternatifli düşünen’, ‘aklını kullanan’, ‘risk alan’, ‘neden olmaza gerekçe arayan değil, nasıl oluru araştıran’, ‘her bir çalışanını bir danışman gibi gören ve fikirlerine değer veren’ aktif ya da pasif konumdaki yöneticilerin sayısı hiç de az değil. Elbette ki bunları bulmak ve işbaşına getirmek siyasi iradenin elinde.

Sonuç olarak Sait Faik’in ‘Sinagrit Baba’ adlı öyküsünde anlatılmak istendiği gibi; yönetici vardır mercan balıklarının ışığa koştukları gibi hep bilineni yapar; yönetici vardır Sinagrit balığının yaptığı gibi aklını kullanır, alternatifli düşünür, geleceği öngörür ve biraz da risk alır. Başka bir anlatımla; R. Forst’un ‘Ormanda önüme iki yol çıktı, ben az kullanılmış olanını tercih ettim’ dediği gibi, yönetici vardır hep kullanılmış yollardan gider, kısa ömürlü olur ve çabuk unutulur; yönetici vardır yeni yeni keşifler için az kullanılmış yolları tercih eder ve iz bırakır. İşte her kurumda ikinci şıktaki gibi yöneticilere şiddetle ihtiyaç vardır.