Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

MATARADAKİ KURŞUN İZLERİ

                                                                           

 

Hüseyin ÖKSÜZ[*]                                                                                                                                                                                                                                                           

Yıl 2002 yıllık iznimizi geçirmek için  köydeyiz. Sıcak bir ağustos gecesi  evin önündeki asmanın altında oturuyoruz. Biri üniversite giriş sınavına hazırlanan diğeri ise üniversitede okuyan iki torunuyla birlikte İbrahim Amcada  ziyaretimize gelmiş.Eskilerden konuşuyoruz. Vakit bir hayli ilerledi Ben yaşını soruyorum.İbrahim amca  kesin olarak bilmese de  1920 li yıllarda doğduğunu  söylüyor ve ekliyor.Atatürk öldüğünde ben delikanlıydım diyor.Ben hemen soruyorum 

“İbrahim amca Atatürk sağken  insanların ruhsal durumu nasıldı? İşlerine güçlerine karşı tutumları ne şekildeydi? İşlerine bağlılar mıydı? İşlerini başarmak için gayret gösterirler miydi?”

Önce bir sessizlik oldu.Böyle bir soru beklemiyordu herhalde benden, sanki o günlerin özlemini çekiyor gibi derin bir nefes aldı derin bir iç çekti desek daha doğru olacak.O günleri yeniden yaşıyor gibiydi.Rahatsızlığı nedeniyle ağır ve zor konuşuyordu.Ama duygu ve düşüncelerini anlatmak için büyük bir istek duyduğu her halinden belliydi.Yüzünde ve sesinde beliren heyecanla anlatmaya başladı.

“Atatürk’ün sağlığında herkes de bir heyecan vardı.En önemlisi herkes ona çok güvenirdi. Söylediklerine inanırdı. Onun içinde söylediği bir şeyi yerine getirmek için canla başla çalışırdı. Herkes işine gücüne dört elle sarılırdı.Atatürk bir şey söylemişse, istemişse yada yapmışsa biz bilmesek de onun mutlaka bir bildiği vardır ve doğrudur diye düşünürdük.Çünkü ona herkesin sonsuz bir güveni vardı”. 

İbrahim amcanın anlattıkları bana  Türk milletinin güvenilir lider ve önderler tarafından yönlendirildiğinde ve yönetildiğinde neler yapabileceğini düşündürdü.

“Memlekete ve millete hizmet etmek isteyenlerin esin kaynağı,milletin gerçek duyguları ve emelleridir.Başarının sırrı buradadır” diyen Atatürk; Gerek barış döneminde gerekse  savaşta, milletinin ve askerlerinin duygu ve düşüncelerine önderlik etmiş onların büyük başarılar kazanmasını sağlamıştır.Bunun bir örneğini Çanakkale Savaşlarında görmekteyiz. Çanakkale savaşları diyoruz. Çünkü; bu savaşlar 8 ay 14 gün sürmüştür. 

 “Yola çıkanın ufku görmesi yetmez.Ufkunda ötesini görmesi gerekir.” diyen Mustafa Kemal;1931 de Mc. Arthur’a verdiği mülakattaki, 2. Dünya Savaşının çıkacağı ve sonuçları hakkındaki öngörüsü, daha sonra nasıl gerçekleşmiş ise, 1.Dünya Savaşının sonuçlarını da        önceden tahmin edebiliyordu. Savaşın Müttefikler için netice vereceğine inanmıyordu. Osmanlı Devletinin  savaşa katılmasını  istemiyordu.Görüşlerini  eşine dostuna ve sesinin erişebileceği makamlara iletiyordu. Fakat elinden bir şey gelmiyordu. Çünkü; ülkeyi yönetenler Türkiye’yi savaşa sokmaya karar vermişlerdi. 

Kişisel olarak karşı bulunduğu ve sonuçlarını tahmin ettiği bu savaşa Osmanlı Devletinin girmesi sonrası, Mustafa Kemal, savaşı Türk ulusu için başarıya ulaştırmayı ulusal bir görev saymış,alın teri dökmediği, mücadele vermediği yurt toprağı kalmamıştır.Çanakkale savunması sonuçları itibariyle, Osmanlı başkentinin düşmesini de önleyen gerçek bir zaferdir.Bu savaşla Türk ulusu Mustafa Kemal’i tanımış ve onu önderi olarak benimsemiştir.

Bu nedenle,Çanakkale savaşlarını ve bu savaşlardan Mustafa Kemal’in  milli bir lider olarak çıkışını,kendinden önce ulusunda milli bir ruhu nasıl uyandırmış ve estirmiş olduğuna kısaca bir bakalım.

1.Dünya Savaşında, Mustafa Kemal Sofya’da askeri ateşe olarak görevlidir. Kendisi  ısrarla fiili askerlik görevi talebinde bulunmaktadır.Bu isteği yerine getirilmeyince görevinden ayrılmayı ve Sofya’yı terk etmeyi düşünür.Bu sırada 19.Tümen Komutanlığına atandığına ilişkin bir emir alır.İstanbul’a gelip atandığı tümeni araştırdığında böyle bir tümenin mevcut olmadığını merkezi Tekirdağ’da  kurulma aşamasında bulunduğunu öğrenir.Tekirdağ’a gelir ve kağıt üzerinde olan 19.Tümeni kurma çalışmalarına başlar.

Görevlendirildiği tümenin oluşumunu  tamamlayan Mustafa Kemal’in 19. Tümeni üç küçük alaydan oluşmaktadır.Alman Generali  Liman Von Sanders komutasındaki 5. Ordunun  ihtiyat birliği olarak görevlendirilmiştir.Karargahı Maydos’da (Eceabat) bulunmaktadır.Ama  Mustafa Kemal savaşı yakından takip etmektedir.

18 Mart 1915 de Boğazı geçmek için  bütün kuvvetleriyle taarruz eden  ve donanmasının üç de birini kaybeden itilaf devletleri,denizden başarıya ulaşamayacaklarını anlayınca, 25 Nisan da Gelibolu yarımadasına çıkartma  yapmayı  planlarlar.Tüm ümitlerini bu plana bağlarlar. İyi düşünülmüş ve hazırlanmış bu planın tek eksiği karşı tarafta  üç küçük alaydan oluşan 19. Tümen komutanı  Mustafa Kemal i tanımamış olmalarıydı.

İngilizlerin Resmi kayıtları 25 Nisan ve onu takip eden günlerle ilgili bakın  ne diyor. “ O subayın 25 nisanda durumu derhal kavraması yüzündendir ki, Anzak kuvvetlerinin karaya çıktıkları ilk gün netice almaları önlenmiştir.”

Düşmanın muhtemel hareketlerini önceden sezme kabiliyetine sahip olan Mustafa Kemal,düşmanın  Arıburnu’nda karaya çıkmakta olduğunu ve hedefinin Kocaçimen Tepeyi almak olduğunu biliyordu. Genel karargahtan emir alması gerekiyordu.Ancak telefonu yoktu karayolu ile gelecek emri beklemesi halinde.iş işten geçmiş olabilirdi.İhtiyat kuvveti olduğunu düşünmeden elindeki tüm güçlerle  savaşmaya karar verdi.

Bigalı köyünden Kocaçimen tepeye hareket eden Mustafa Kemal, 57.Alayına 10 dakika istirahat etmesini söyler.Düşmanın çıkartma yaptığı Arıburnu, Kocaçimentepe’den görünmez onun için Conkbayırı’na geçer.Bu arada 261 rakımlı tepedeki gözcü erlerin Conkbayırı’na doğru kaçtıklarını görür.Onların önüne geçer. Askerleri durdurur. 

Ne oluyor? Neden kaçıyorsunuz?

Askerler; yamacın altındaki fundalık bir araziyi göstererek; Geliyorlar! Geliyorlar!

Kim geliyor?

Düşman geliyor,efendim.

Düşmandan kaçılmaz.

Cephanemiz yok…

Mustafa Kemal; Süngünüz de mi yok! Süngü tak! Yere yat ! komutunu verir.

Askerlerimizin yere yattığını gören düşman birliği önemli bir güçle karşılaştığını sanarak yere yatar.Bu bir anlık duraklamadan yararlanan Mustafa Kemal geriye bir subay göndererek kendi  birliklerinin hızla gelmesini söyler. 57.Alay yetişir. İçinde bulunulan an kritik bir andır. Öldürmek yada ölmek zamanıdır.Askerlerine ve etrafına topladığı alay subaylarına, askerlik tarihinin  kaydettiği en ilginç ve anlamlı emri verir. “Ben size düşmana saldırmanızı emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum.Biz ölünceye dek geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebilir.” 

Komutan işte böyle bir anda  bu emri verebilen insandır. Bu emri alanlar ise öldürmeyi ve ölmeyi bilen insanlardı. Alayı doğruca savaşa sürdü.Kendisi de atıyla en önde gidiyordu. Sonuç; düşman dayanamadı.Sahile kadar geriledi orada tutunabildi. 57. Alay  ise Çanakkale Savaşında tamamen şehit oldu.

Mustafa Kemal Arıburnu cephesinin Kuzey kanadında savaşlarını sürdürürken Anafartalar cephesi’de 6 Ağustostan beri ateşler içindedir. Cephede birliklerin bazıları birbirine karışmıştır. 8 Ağustos ta Conkbayırı’nda komuta karışıklığı son haddine varmıştır.Halbuki savaş zirve noktasındadır.Mustafa Kemal  komuta karışıklığından rahatsızdır.Bu durum hemen düzeltilmelidir.Yoksa tehlike vardır.Ordu komutanına görüşlerini bildirir.Çare;bütün mevcut kuvvetlerin emrine verilmesidir. “Çok gelmez mi?”dendiğinde “ Az gelir!..” yanıtını verir. O sorumluluğun ne olduğunu,ölümden de ağır olduğunu bilir ve sorumluluğu almaya hazırdır.

Ordu karargahından 8/9 Ağustos akşamı gelen bir emirle  Mustafa Kemal Anafartalar Cephe Gurubu  Komutanlığına  atanır. 10 ağustos sabahı Conkbayırı’nda  saldırıya geçilecektir. Dört gün  dört geceden  beri uykusuz olan Mustafa Kemal bütün geceyi uykusuz geçirir. Sabahın dört buçuğunda  Tümen komutanı ve beraberindekilerle birlikte, kuvvetlerinin önüne geçer. Askerlere selam verdikten sonra onlara şu şekilde hitap eder. “Askerlerim;karşınızdaki düşmanı mağlup edeceğimize hiç şüphem yoktur. Fakat siz acele etmeyin. Ben önden gideceğim.Kırbacımla işaret verdiğim zaman siz hep birden atılırsınız.”

Ondan sonra ağır ve sakin adımlarla ilerler.Ve işaretini verir.Kuvvetlerimiz bir dakika sonra düşman siperleri içerisindedir.Karşılıklı siperler arasında sekiz adım mesafe vardır. Ölümün mutlak olduğu bir durumda,birinci siperdekilerin hiç biri kurtulmamacasına tamamen düştüğü halde ikinciler onların yerine geçmekte,öleni görüp,üç dakikaya kadar kendinin de öleceğini bildiği halde,en ufak bir çekinme göstermemektedir.Sarsılmak yok.Okuma bilenler ellerinde Kuranı Kerim cennete girmeye hazırlanmakta,bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek yürümektedir.Düşman silah kullanmaya vakit bulamaz.Boğaz boğaza kahramanca bir boğuşma sonunda birinci hattaki düşman tamamen imha edilir.O gün Conkbayırı üzerinde ve etrafında savaş dört saat sürer.Düşman yenilmiş, almak istediği toprakları bırakarak geri çekilmiştir.

Bundan birkaç gün sonra, Anafartalar’ın iki tepesini almak için yapılan bir çarpışma sırasında yedek piyade kuvvetlerinin yetişebilmesi için zaman kazanmak gerekiyordu. Mustafa Kemal atlıların komutanına saldırı emri verir.Komutan  “Baş üstüne” der. Sonra duraksar.Mustafa Kemal onu geri çağırır. “Ne dediğimi anladınız değil mi?”  diye sorar. Komutan  “Evet efendim ölmeyi emrettiniz” der.Atlıların çoğu ölür ama zirvenin kurtulması sağlanır.

15 ve 20 Ağustosta İtilaf Devletleri;  iki saldırı daha  düzenler.Türk askerinin bu güç ve inancı karşısında tutunamazlar.Çanakkale yi geçemeyeceklerini anlayarak, 1916 yılının başlarında bölgeden sessizce  çekip giderler.Kalan ise; 200.000 şehit,yaralı ve kayıp ile Türk askerlerinin mataralarında kurşun izleri,düşman askerlerinin mataralarında süngü izleri. 

Mustafa Kemal her an canını vermeye hazırdı,emrindekiler komutanlarına güvenip kıyasıya savaşıyordu.Çanakkale savaşlarını kazandıran işte bu büyük ruhtur. Bu ruh, Bir milletin askerinin komutanına, komutanında askerine duyduğu güven ve inanç dan başka ne ola bilir ki.

Türk ulusunun duygu ve düşüncesini cephelerde canını esirgemeyerek  temsil eden Mustafa Kemal, Türk  ulusunun, barış ve insan sevgisini,ülkesinin topraklarını işgal etmek için gelen ve cephede ölen düşman askerleri ve onların analarına söylediği, şu soylu ve duygulu  sözlerle temsil etmiştir. 

Bu memlekette kanlarını döken ve hayatlarını kaybeden kahramanlar.

Huzur içinde uyuyunuz.

Bizim için,burada,koyun koyuna yatan Mehmetçikle Johnniler arasında bir fark yoktur.

Siz,uzak diyarlardan, evlatlarını harbe gönderen analar!

Göz yaşlarınızı siliniz.

Evlatlarınız bizim bağrımızdadırlar.

Huzur içindedirler.

Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra  bizime evlatlarımız olmuşlardır.


[*] Emekli Tapu ve Kadastro Başmüfettişi