EMNİYET TEŞKİLATINDA YÖNETİCİLİK KRİTERLERİ VE EĞİTİMLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Emin SEMİZ
Emniyet Amiri
Eğitim Daire Başkanlığı
Eğitim Uzmanı
Yıl 1996. Asayiş Daire Başkanlığı’nda Sayın Taner ARDA’nın önderliğinde Çevik Kuvvet Birimlerinin eğitim ve diğer yönlerden reorganizesi ile ilgili hummalı bir şekilde çalışmalar yapıyoruz. Önce bilimsel yollarla sorunların tespitini yapıyor, ardından da elde edilen sonuçları değerlendiriyoruz. Karşımıza iki önemli sorun çıkıyor. Bunlardan biri eğitim diğeri de yönetim sorunu.
Öncelikle eğitim sorununun çözülmesi gerektiğini düşünüyor ve bu doğrultuda çalışmalara başlıyoruz. Bunun için liyakat esasına göre seçtiğimiz eğitici adaylarına 6 haftalık eğitim veriyoruz. Bu eğitimi alanlarla memurları eğitmeyi hedefliyoruz. Eğitimler esnasında katılımcılar ısrarla bir noktaya parmak basıyorlar. Bu ısrarlardan, Çevik Kuvvet müdürlerini de eğitimden geçirmeden hedefe ulaşamayacağımızı anlıyor ve bu konuda da çalışmalara başlıyoruz.
Önce müdürleri hangi konularda eğiteceğimize yönelik ihtiyaç tespiti çalışmaları yapıyoruz. Bu çalışmalar esnasında söz konusu birimlerde çalışan amir ve memurların görüşlerine de müracaat ediyoruz. Özellikle bir ilimizin Çevik Kuvvet müdürü ile ilgili çok ilginç değerlendirmelerle karşılaşıyoruz. Bu yöneticinin çok kötü bir yönetim anlayışı olduğunu, çalışanları insan yerine koymadığını, insan onurunu hiçe sayan söz ve davranışlarda bulunduğunu, personeli gereksiz işlerde ve gereğinden fazla sürelerle çalıştırdığını, astlarının hiçbir önerisini dikkate almadığını ve uzmanlığa hiç saygı duymadığını öğreniyoruz. Hatta görüştüklerimizden bazıları çok kısa süre içerisinde önlem alınmazsa, insanlık dışı, onur kırıcı söz ve davranışlarından dolayı bazı memurların müdürü vurmak için fırsat kolladıklarını ifade ediyorlar. Bu değerlendirmeleri önemsiyor ve çok kısa süre içerisinde bir grup Çevik Kuvvet müdürünü 1 haftalık “Yöneticilik Geliştirme Semineri”ne alıyoruz.
Seminerin başlangıcında modern bir yöneticide bulunması gereken bilgileri ölçmek için uzmanlarca hazırlanan bir ön-test uyguluyoruz. Test formları değerlendirildiğinde hepimizi şaşırtan bir sonuçla karşılaşıyoruz. En yüksek notu yöneticiliğinden en çok şikayet edilen ve çalışanların kendisini vuracağından endişe ettiğimiz müdür alıyor. Oysa biz, onun uygulamaları ile doğru orantılı cevaplar vereceğini ve doğal olarak sonuncu olacağını bekliyoruz. Ama tam tersi oluyor. Bu durumu uzmanlarla ve yöneticilik eğitimi veren öğretim görevlileri ile tartışıyoruz. Tartışma iki nokta üzerinde yoğunlaşıyor. Ya testin güvenirliği yok. Ya da bu müdür çok uyanık, uygulamalarının tam tersi cevaplar veriyor. Birinci ihtimal olamaz. Çünkü bilimsel veriler doğrultusunda hazırlanmış bir test. Kanaatler ikinci ihtimal üzerinde yoğunlaşıyor. Eğitimin sonunda başlangıç ve bitiş düzeyi arasındaki farkı ölçmek için katılımcılara son-test uyguluyoruz. Sonuç bizi ikinci kez şoke ediyor. Aynı müdür son testte de en yüksek puanı alıyor.
Hepimiz merak ediyoruz! Acaba eğitimden sonra söz konusu müdürün yöneticilik anlayışında bir değişme olacak mı diye. Ne yazık ki zaman içerisinde değişen hiçbir şeyin olmadığını görüyor ve bu durumdan Emniyet Teşkilatı terfi kriterlerinde ve yöneticilik eğitimlerinde bazı eksiklikler olduğu sonucuna ulaşıyoruz.
Bu olay sonrasında yöneticilerin seçimi ve eğitimleri ile ilgili araştırıyor, okuyor ve zaman zaman da konunun uzmanlarıyla tartışıyorum. Yeni şeyler öğrendikçe yanlışlığın nerede olduğunu daha net anlamaya başlıyorum.
360 Derece Değerlendirme Ölçütü
Araştırmalardan, yöneticileri somut olmayan kriterlere göre terfi ettirmenin ve yine sadece teorik eğitimlerle bilgi ezberletmeye dayalı yönetici yetiştirmenin bu durumları ortaya çıkardığı sonucuna ulaşıyorum.
Bugün bazı üniversiteler ve bazı özel eğitim kurumları 360 derece ölçütüne göre öğretmenlerinin performansını değerlendiriyorlar. 360 derece şu demek: Öğretmeni müfettiş, okul müdürü/fakülte dekanı, zümre başkanı/bölüm başkanı değerlendiriyor ve ona 100 üzerinden puan veriyorlar. Ayrıca öğretmenin dersine girdiği öğrenciler de öğretmeni değerlendiriyorlar. Bu değerlendirmeye 360 derece değerlendirme ölçütü deniyor. Değerlendirme sonuçları öğretmenin kendisine bildiriliyor. Eksiklikler giderilebilecek gibi ise, işveren ya eksikliklerini gidermesi için ona bir şans tanıyor, ya da özel bir eğitim programına tabi tutuyor. Eğer öğretmenin durumunda bir düzelme olmazsa, işveren tarafından o öğretmenle ilişkiler tekrar gözden geçiriliyor.
Örneğin Ankara Üniversitesi’nde çok yeni olan bu uygulama ile öğretim görevlileri değerlendiriliyor. Ancak, bir çok “astığım astık kestiğim kestik” diyen ve kendini müşterisi olan öğrenciye beğendirme gibi bir derdi/gayreti olmayan yılların deneyimine sahip! kıdemli! kıdemli! öğretim görevlilerinin bu uygulamaya baş kaldırmaları, öğrencileri kastederek, “onlar kim oluyorlar ki beni değerlendirecekler” türünden aslında çok komik olan değerlendirmelerde bulunmaları ile karşılaşılıyor. Ama hiç şansları yok. Üniversitede iseler ya değişecekler, ya emekli olacaklar, ya da sözleşmeleri yenilenmeyecek. Özel eğitim kurumlarında iseler tamamen işsiz kalacaklar.
Şimdi düşünüyorum da 360 derece ölçütü Emniyet Teşkilatında da uygulansa acaba buna önce kimler itiraz eder? Tabi ki yenileşmeye ve değişime ayak direyen “bu da nereden çıktı, eskiden böyle şeyler yoktu” gibilerinden itiraz eden yöneticiler olacaktır. Yenileşmeye ve değişime ayak uyduranlar ise bu durumdan kazançlı çıkacaklardır.
Bugün gelişmiş ülkelerde eğitimden güvenliğe kadar tüm hizmet birimlerinde bu ölçütler kullanılmaktadır. Biz hala yetişkin eğitimine hiç de uygun olmayan 100’er kişilik sınıflarda, sadece teorik bilgiye dayalı olarak yöneticilik eğitimlerini gerçekleştirirken,[1] onlar bunu 20-25 kişilik modern eğitim mekanlarında ve değerlendirmenin sadece bir boyutu olarak gerçekleştiriyorlar. Bizim onların gerçekleştirdiğinin daha iyisini gerçekleştirmemize engel olan ne acaba? Biz neden daha iyisini yapmayalım? Bu soruların cevabını Emniyet Amiri Mustafa ÖZGÜLER’in Polis Dergisi’nin 29 uncu sayısında yer alan “Yurtdışında Yüksek Lisans Eğitimi İzlenimleri ve Ülkemizde Daha Modern Bir Polis Hizmeti İçin Değerlendirmeler” başlıklı yazısının son paragrafındaki anlatımıyla verelim: “Geleceğin Modern Türk Polis Teşkilatı’nı ancak bugünün, yenilikleri öğrenmekten, risk almaktan ve değişimden korkmayan, takım halinde çalışmasını bilen, ‘her şeyin en doğrusunu ben biliyorum, benim sahip olduğum bilgi ve tecrübe birikimine benden başka kimse sahip değildir, teşkilatın sorunları sadece benim dediğim şekilde çözülebilir’ türünden anlayışlardan kurtulabilmiş, başkalarının da bir şeyler bilebileceğini kabul edip onlarla aynı masada oturabilen, dünyanın değiştiğini, yıllar önce öğrendiklerinin bugün artık pek azının geçerli olduğunu görebilen, farklı düşüncelerin aslında bir zenginlik olduğunu kavrayarak ön yargılardan sıyrılabilmiş, aydın, cesur ve alçakgönüllü yöneticileri şekillendirecektir”.
Bir örnek olarak Amerika’da polis yöneticilerinin terfi kriterlerinin neler olduğu, nasıl değerlendirildikleri ve nasıl eğitildikleri konusu üzerinde bilgi sahibi olmak isteyenlere Emniyet Amiri Mustafa ÖZGÜLER’in yukarıda sözü edilen yazısının “Yönetim Sorunları ve Yöneticilik Eğitimi” alt başlıklı bölümü ile yine aynı derginin 30 uncu sayısında yer alan Komiser Yardımcısı Kamil YILMAZ’ın “New York İzlenimleri ve New York Police Department” başlıklı yazısını okumalarını öneririm.
[1] Yöneticilik eğitimlerinde derslerin isimlerinin, değişimi hesaba katmaksızın yönetmeliğe konulmuş olması, bu konudaki anlayış düzeyimizi göstermesi bakımından manidardır.