Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Meşrutiyetten Cumhuriyete Polis Maaşları

polis_dergi_temmuz_2013 (1)_018 polis_dergi_temmuz_2013 (1)_019 polis_dergi_temmuz_2013 (1)_020Osmanlı’nın son zamanlarıydı, yaklaşık yüzyıldır demeden dört bir cephede savaşan hasta adamın son günleriydi. Peş peşe savaşılan savaşların en büyüğü olan I. Dünya Savaşı Osmanlı ekonomisini de bitme noktasına getirmişti. O günlerde halk arasında para denildiğinde aklına bozukluklar gelmekte idi ve hemen herkesin cebinde bol miktarda bulunurdu. Ancak herkesin cebinde o günlerde kaime adı verilen kâğıt paralar yani 50, 100, 500 liralar bulunmazdı. Bunun bir nedeni kaimelerin çok değerli olmasından kaynaklanmaktaydı. Ayrıca bu kaimeler değerli büyük olduğu kadar ebatları da büyüktü. Bu nedenle halka para nedir sorulduğunda bozuk metalikler akla gelmekteydi. Kâğıt para adı verilen banknotlar her babayiğidin harcı değildi. Bu banknotlar zenginlerin cüzdanlarına yakışır nitelikteydi. Halkın ise bozuk paralara çeşitli isimler taktığı da görülmekteydi. Örneğin mangır, ufaklık, metelik, kepik, dirhem bunlardan en fazla bilinenlerdi. Cumhuriyet idaresi ise ilk bozukluklarını 1924 yılında bastırdı. Bunlardan biri 10 kuruştu. Bu on kuruş ile beş tane yumurta alınabilmekte ya da 1 kg un alınabilmekteydi. O günlerde okka ile satılan ekmeğin fiyatı da 10 kuruşun altında idi. Bu tespitlerden sonra şimdi ise Osmanlı’dan Cumhuriyet’e giden yolda polisin aldığı maaşlara bir göz atalım.

 

II. Meşrutiyet’in ilanından sonradır. Ülkede 31 Mart Ayaklanması meydana gelmiş ve Selanik’ten Harekât Ordusu gelerek isyanı bastırmıştır. Bu Harekât Ordusu içinde bir albay vardır ki yaptığı işlerle ezber bozan bir Emniyet Teşkilatı kurmuştur. O kişi Galip (Pasiner) Bey’den başkası değildir. Zaptiye Nezaretinin lağvedilmesiyle 1909’da kurulan Emniyet-i Umumiye Müdürlüğüne getirilen Galip Bey, Meşrutiyet’in ruhuna uygun bir teşkilat kurmak adına gelişmiş ülkelerdeki polis teşkilatlarını yerinde incelediği gibi bu ruha uygun polisleri yetiştirmek adına başta İstanbul’da olmak üzere Erzurum’da, Bağdat’ta, Beyrut’ta Konya’da yani ülkenin dört bir yanında polis okulları kurdurmuştur. Bu dönemde hemen her yerde Polis karakolları kurulmuş ya da yenilenerek fiziki yapıları güçlendirilmiştir. Ayrıca her birine telefon hatları çektirilmiştir. Parmak izi alma gibi polisiye teknikler bu dönemde yaygınlaştırılmıştır. Meşrutiyet’in ruhuna inanmayan eski monarşi düzenin önde gelen polislerinden 900 kadarı meslekten uzaklaştırılmış ve bir de yeni düzenin timsali misali yeni polislerin başına kalpak giydirilmiştir. O Emniyet Umumiye (Genel) Müdürü bunları yaparken 300 kuruş (30 lira) olan polis maaşlarını da 400 kuruşa (40 lira) çıkarmıştır.[1]

 

Galip Bey tarafından iyileştirilen 400 kuruş polis maaşları, kesintilerden sonra 345 kuruşa kadar düştüğü görülmektedir. Polis memurlarının haftada bir defa evlerine gittiklerinden karakollarda başka, evlerinde de başka masraf ihtiyacına mecbur kaldıklarından bu maaş miktarının yeterli olmadığı açıkça ortadır. Bu maaşla doğal olarak geçimlerini sağlamakla zorlanan polis memurları istifa ederek Tramvay Kumpanyası gibi başka şirketlere geçmişlerdir.[2] Özellikle yeni açılan modern polis okullarından mezun, nitelikli polis memurlarının başka mesleklere geçmesi, teşkilat adına oldukça zararlı olmuştur. Bu nedenle polis maaşları artırılmalı ve meslek cazip hale getirilmelidir. Bu durumu,  Galip Bey Emniyet Umumiye (Genel) Müdürlüğüne getirildiğinde kendisi de İstanbul Polis Umum Müdürlüğüne (İl Emniyet Müdürü) getirilen Azmi Bey çok iyi anlamış ve Çorum Mebusu olduğu sırada 1914 yılında gündeme getirerek polis maaşlarının 400 kuruştan 500 kuruşa çıkarılmasını istemiştir.[3] Meclisi Mebusanda şunları söylemiştir: “Polis neferlerinin, yani memurlarının aldıkları maaş 400 kuruş ise de, tevkifattan (kesintilerden) sonra 345 kuruşa inmektedir… Bunlar haftada bir defa evlerine gittiklerinden karakollarda başka, evlerinde başka masraf ihtiyacına mecbur olmaktadırlar. Bu maaşla bittabi (doğal olarak) çalışamıyorlar. Bu sebeple Polis Mektebinden mezun birçok muktedir (kudretli) efendiler istifa ederek Tramvay Kumpanyasına vesair şirketlere gittiler.[4] Böylece Azmi Bey’in girişimiyle 400 kuruş olan polis maaşları 500 kuruşa yükseltiliyordu. Burada yeri gelmişken söylemek gerekir ki İstanbul Polis Umum Müdürünün aylık maaşı 7000 kuruştur.[5] Baştaki verilere göre söyleyecek olursak I. Dünya Savaşı’nın arifesinde polis memuru, bir aylık maaşı ile yaklaşık olarak 300 adet yumurta ya da 50 kg un satın alabilmekteydi.

 

Emperyalist kuvvetlerin giriştiği ve milliyetçi silahşor devletlerinde taraf olduğu I. Dünya Savaşı, kuşkusuz Osmanlı Devleti için çok ağır sonuçlar doğuracaktı. Mondros sonrasına gelindiğinde öz vatan olarak addedilen Anadolu yer yer işgal edilecek, kontrol İtilaf Devletleri’nin eline geçecekti. Bununla birlikte şehir ve kasabaların iç güvenliğini sağlayan polis idaresi, işgalcilerin kuklası haline gelecekti. Ancak buna rıza göstermeyen kimi polis memurları, Kuvayı Milliye katılacaklar ve vatanın kurtuluşu için gayret edeceklerdi. Özellikle işgal edilen İzmir, Aydın, Manisa, Bursa, Eskişehir, Adana, Kütahya gibi yerlerin polisleri, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde kurulan Büyük Millet Meclisinin hâkimiyeti altına gireceklerdi. Bunlar, Milli Mücadelenin kazanılması yolunda iç güvenliği sağlayarak cephelerin rahatlaştırılması konusunda fevkalade faydalı işler yapacaklardı. Özellikle şehir ve kasabalarda bulundukları noktalarda 4-5 kişilik polis kadrosu ile asayiş ve düzeni sağlamada üstün performans göstereceklerdi. Bu polislere Ankara Hükümeti, 1000 kuruş (10 lira) maaş vermiştir. Hatta polise verilen bu misli maaş, İzmit Vekili Hamdi Namık Bey tarafından şiddetle eleştirilmiştir. 200 kuruş maaş alan jandarmaya karşın polisin 1000 kuruş almasının adil olmadığını ileri sürmüştür. 1920 yılı için Dâhiliye Nazırlığından jandarmaya ayrılan kaynak, % 11 iken; polise ayrılan kaynak, % 3’tür.[6] 8 Eylül 1920 Tarihli Emniyet Umum Müdürlüğü kadrosu ve maaş miktarları şöyledir:[7]

 

Memur Sınıfları

Adedi

Maaşı

Hepsi

Umum Müdür

1

6 000

6 000

Başkâtip

1

2 000

2 000

Kâtip

2

1 000

2 400

1. Snf. Emn. Müft.

4

2 500

10 000

2. Snf. Emn. Müft.

4

2 000

8 000

Emn. Müft. Polisleri

26

1 000

26 000

Komiser Muavini

2

1 250

2 500

Müdüriyet Pol. Mem.

2

1 000

2 000

Sicil Mümeyyizi

1

1 500

1 500

Evrak memuru

1

1 200

1 200

Sicil kâtibi

1

1 000

1 000

Lvz. ve Mut. Mem.

1

1 500

1 500

Muhasebe Kâtibi

1

1 000

1 000

Asayiş Kısmı Md.

1

3 000

3 000

Kâtip

1

1 000

1 000

Hademe

1

300

300

 

1920 yılı bütçesine göre de açıkça görülmektedir ki gerek Müfettişlik Polis Memurları olsun gerekse Müdüriyet Polis Memurları olsun 1000 kuruş lira maaş almaktadırlar. Buna karşın şube müdürleri 3000 kuruş maaş alırken Emniyet Umum (Genel) Müdürü 6000 kuruş maaş almaktadır. 1914 senesine göre polisin maaşında % 100 oranında bir artışın olduğu görülmektedir. Buna göre artık bir polis memuru, aylık maaşı ile 500 adet yumurta veya 100 kg civarında un satın alabilecek güçteydi.

 

Savaş zamanı ve önceliğin askeri işler olmasına karşın Ankara’da tesis edilen idare, cephedeki başarının cephe gerisindeki asayiş ve düzenin sağlanmasından geçtiğine inanmış ve bu görevi üstlenen polise neredeyse kırsalda aynı işi yapan jandarmadan daha fazla ücret vermiştir. Emniyeti Umumiye Müdürlüğüne aktarılan kaynağın ve polis maaşlarının fazla olduğuna dair eleştirilere karşılık olarak dönemin Maliye Vekili Ferit Bey’in söylediği şu sözler oldukça manidardır: “… şunu da bilelim ki, polis teşkilatı da, jandarma teşkilâtı da bütün aynı teşkilâttır. Aynı gayeye aittir. Onları da ihmal etmeyelim. İhmal edecek olursak büsbütün asayiş ve huzuru memleketimizden kaldırılmış ve böylece takip edeceğimiz gayeye ulaşamamış oluruz…”[8] Eğer ki asıl gaye, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ise memlekette huzur ve asayişin tesis edilmesi esastır. Bu noktada kesinlikle polis ile jandarma ihmal edilmemelidir. Hükümetin bu konu hakkındaki görüşü bu doğrultudadır. Ayrıca bilinmelidir ki bu Anadolu Hükümeti işbaşına gelince Kuvayı Milliyeci polis ve jandarmalara maaşları dışında taltif vermeyi de kararlaştırmıştır. Henüz Ankara’da Emniyeti Umum Müdürlüğü kurulmadan (İlk Emniyet Umum Müdürü Mustafa Durak Bey’in bu görevi 19 Mayıs 1919 tarihinde üstlenmiştir) 13 Mayıs 1920 tarihinde, Saruhan Mebusu Mahmud Celâl Bey, sunmuş olduğu bir önerge ile Kuvvai Milliye hizmetinde çalışan efrada (polis memurlarına) aylık sekiz, küçük zabit ve polis komiserlerine on iki, tüm zabitana on beş lira taltif verilmesini sağlamıştır.[9] Bu şu anlama gelmektedir ki Ankara Hükümetine bağlı polis memuru, 1000 kuruş maaşının yanı sıra ödüllendirilmesi gereken bir icraat yaptığında 800 kuruş daha alacaktır. Bu nedenle olmalı ki bu yıllarda polis memurları asker kaçaklarının yakalanmasında bir hayli etkili olacaktır. Unutulmamalıdır ki İttihatçıların Polis Müdürü Azmi Bey’in dediği üzere “Vücutta kalp ne vazifeyi ifa ediyorsa, vücudu hükümette de polis aynı vazife ile muvazzaftır.”

 


[1] EGM.ADDB, Kütüphane Nu: 210/M/214, Zabıta Tarihi, s. 98.

[2] BMMZC, İ. 32, C. 2, s. 211.

[3] BMMZC, İ. 32, C. 2, s. 211.

[4] BMMZC, İ. 32, C. 2, s. 211.

[5] SGK.KG.EİDB, Dosya No: 166-327.

[6] BMMZC, İ. 62, C. 4, s. 59.

[7] BMMZC, İ. 61, C. 4, s. 15.

[8] BMMZC, İ. 62, C. 4, s. 65.

[9] BMMZC, İ. 15, C. 1, s. 286.