Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Mesleki Anı Yarışmasında Birinci Olan Anı

Konuğumuz

SON VEDA

 

 

Sevgi ÇAĞLAR[*] 

Günlerden 12 Mayıs 1998 Çarşamba, yer Tunceli. Ruhuma, aklıma, kalbime, iliklerime kadar silinmemecesine kazınan tarih.

Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde çalışıyordum. İş yoğunluğuma rağmen hayatımdan memnundum. Ailem, mesai arkadaşlarım, üstlerim…hepsi günlerini bütün zorluklara rağmen yaşama sevinciyle dopdolu olarak neşe içinde geçiren insanlardı.

Eşim Kazım ÇAĞLAR Özel Harekat Şube Müdürlüğü’nde çalışıyordu. Tunceli il merkezini çevreleyen, terör örgütlerinin herhangi bir baskın ve tacizine  karşı önem arz eden tepelerde Tunceli halkını ve bizleri koruyordu. Eşim işini çok sever, her şeye rağmen görevine koşarak giderdi.

12 Mayıs 1998 tarihinde mesaideydim. Kazım da gece görevine gidecekti. Tunceli merkezde halletmesi gereken işlerini hallettikten sonra saat 15.30 sıralarında yanıma uğradı. O yanımda duruyor ben de gözlerine bakıyordum. Yanımdan hiç ayrılmak istemiyordu sanki. Konuşmuyor, yıllardır görüşmemiş gibi birbirimize bakıyorduk. Gözlerimiz konuşuyordu. Rüzgardan kırılan kuru bir dalın çıkardığı ses gibi kalbimin derinliklerinde bir sızı hissettim. Zaman çabuk geçmişti Geç  kalmıştı ama gidişini ağırdan alıyordu. Saat 18:00’de görev alması gerekirken hala yanımdaydı. Ayrılırken vedalaştık. O an bana son defa veda eder gibi bakışı boynumu büktü. Kendi arabamızla saat 17:30 gibi yanımdan ayrıldı. Görevi için bir iki saat önceden hazırlanmaya başlardı. Ama o gün davranışlarında bir gariplik vardı.

Biz de belli bir süre sonra uzun zamandır güvenlik gerekçesi ile yapılmayan mitingde görev almak üzere şubeden ayrıldık. İçim sıkılıyor, yerimde duramıyordum. Halil ve Bahattin ağabeylerim bendeki bu değişikliğin farkına vararak nedenini sordular ama ben duygularımı ifade edecek kelimeler bulamadığım için sessizliğimi muhafaza ediyordum.

Miting sürerken telsizden birbiri ardına yapılan anonsların sesleri geliyor, bunu insanların telaşlı hareketleri takip ediyordu. Bir anda etrafımızı huzursuz bir havanın kapladığını hissettim. Telsiz anonslarından alınan bilgiye göre mayın patlamıştı. Ne olduğunu bilmiyorduk. İnşallah kimsenin ocağı sönmez diye dua ediyordum.

Hareketlenmeler devlet hastanesine doğruydu. Görev yerim orası olmamakla birlikte beni bir şeyler o tarafa çekiyordu. Hastaneye doğru ilerlerken omuzlarımın çöktüğünü, adımlarımı atmakta zorlandığımı hissediyordum. Kalbimin derinliklerinden kopup gelen acı sanki kötü haberin herkesten önce bana ulaştığını haber veriyor gibiydi. Devlet hastanesinin önü gittikçe kalabalıklaşmıştı. Herkes şaşkınlıkla ne yapacağını bilemeden bekliyordu. Duyduğumuz sadece telsiz konuşmalarıydı. Kalbim hızla çarpıyor, hem merak ediyor hem de duymak istemiyordum. “Allah’ım bize yardım et! Bizi koru! Sevdiklerimizi bizden ayırma! Kadınları dul, çocukları baba sevgisinden yoksun ve yetim bırakma! Ya Rabbim bize çekebileceğimiz kadar yük ver!”diye dua ediyordum.

İlk hareketlenmeden bu yana çok fazla zaman geçmemişti belki ama yaşadığım en uzun anlardı. Meraklı ve endişeli gözler hala etrafı süzüyordu. Bense titriyordum.

İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde görevli arkadaşım Tülin’i gördüm. Bir araya geldiğimizde Atatürk Mahallesi’nde bulunan K-6 tepesine giden Özel Harekat Şube Müdürlüğü’nün aracının mayının üzerinden geçerek mayını patlattığını söyledi bana.

Kazım geldi aklıma. O ana kadar hiç düşünmemiştim onu. Kazım da K-6’ ya göreve gidecekti. “Yok Hayır. Onların ekibi olamaz” diyor ve dua etmeye devam ediyordum. Dualarım herkes içindi ama artık Kazım’dı sadece düşünebildiğim.

Telaşım ve titremelerim bir kat daha arttı. Ayaklarım boşandı. Bütün hayatım bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden. İlk tanıştığımız gün, evliliğimiz, oğlumuz… “Hayır, o benim. Onu benden kimse alamaz, almamalı. Biz birbirini seven, sayan, daha birbirine doyamamış mutlu bir çiftiz. Evleneli daha üç yıl bir hafta oldu. Oğlumuz daha iki yaşında. Onun okula gittiğini, meslek sahibi olduğunu, askerliğini, evliliğini hatta torunlarımızı göreceğiz. Onu benden, oğlundan, sevenlerinden kimse alamaz almamalı…” diyordum kendi kendime. Düşünceler aklımdan o kadar hızlı geçiyordu ki duygularım gibi kelimelerim de birbirine karışıyordu.

Her şeye rağmen dimdik ayaklarımın üzerindeydim. Bir  fidanın rüzgara karşı dimdik durmaya çalıştığı gibi ben de durmaya çalışıyor ama endişelerime son veremiyordum.

Gelecek beni korkutuyordu. Kazımsız bir hayatı asla düşünemiyordum. Oğlumun ve benim ona ihtiyacımız vardı. “Neden onsuzluğu düşündüm?” diye birden irkildim. Ona bir şey olmayacaktı ki. Beraber yaşayacak, uzun bir ömrü paylaşacak ve çok mutlu olacaktık. Fakat kendimi yatıştırma çabalarım uzun sürmedi. Endişelerim ve acabalar yakamı bırakmıyor, tüm benliğimi kaplıyor ve adeta aklımı kemiriyordu. Korku ve ümit içinde zaman geçmek bilmiyordu.

Telsiz sesi ile irkildim. Başmüdür olay hakkında bilgi alıyordu:

K-6’ya saldırı. İki eks üç yaralı. Devlet hastanesine sevki sağlanıyor. Eksler Mustafa SEMERCİ ve Kazım ÇAĞLAR!…

Muğla aile mezarlığında bulunan mezar taşında; “Uğruna canını verdiğin bu vatan toprakları kucağında yavrusunu incitmeden uyutan bir anadır. Ana’ya ihanet edeni bu asil Türk Milleti asla affetmeyecektir. Seni asla unutmayacağız. Sen rahat uyu! Ruhun şad olsun. El Fatiha… Tüm Sevenlerin…” yazıyor.

Onu çok özlüyorum. Oğlum şimdi sekiz yaşında. Babasını anmadığı gün yok. “Keşke babam yaşasaydı. Neden babam? Ona kıyanlar ne oldu? Büyüyünce ben de onları öldüreceğim.”diyor. Eriyorum. Elimden de birşey gelmiyor gelemiyor… Yapabildiğim tek şey, oğluma; huzur, güven, barış ve emniyetin herkesin hava kadar su kadar ihtiyaç duyduğu ortak ve evrensel değerler; bunlara sahip olmak ve bunları yaşatmak için hayatını kaybetmenin de en büyük fazilet olduğunu, herkesin böyle bir kıvancı tadamayacağını söylemek oluyor.

Öyle inanıyor ve güveniyorum ki; oğlum da bunlarla gurur duyan, kendine güvenen, kendinden emin, kendi ayakları üzerinde dimdik durabilen, yaşama ve yaşatma sevinci ile dolu tıpkı babası gibi inandığı değerler uğrunda gerektiğinde canını bile gözünü kırpmadan verebilecek tüm insanlığa faydalı bir birey olarak yetişecek.

Çok değerli hayat arkadaşım. Biliyorum ki sen de ötelerin ötesinden bizi izliyor ve bize inanıyorsun. Seni hiçbir zaman unutmayacağım.


[*] Polis Memuru, Arşiv ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı, Evrak Şube Müdürlüğü