Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Gezi Parkı…

          Hani!

          Yolum İstanbul’a düşmüşken şu gezi parkını bir göreyim dedim…

          Tarih 30 Haziran 2013

          Aslında;  daha önce defalarca İstanbul’a geldiğimde,  taksimi falan da gezdim,  ama parkın adının gezi parkı olduğunu bilmiyordum…

          Merakım park değildi. Park olsa her yerde gezilecek park vardır.

          Ama gezi parkı günlerce gündemi meşgul etmişti ve ülkenin dört bir yanında ağaçların kesilmemesi için uğruna eylemler yapılmıştı. Bu eylemi fırsat bilen hainlerin sahneye çıkmasıyla birlikte maddi ve manevi de bir çok da zarar meydana gelmişti.

          Bu nedenle;  hava pırıl pırıl güneşli mi güneşli, arada bir estikçe insanı serinleten hafif bir esinti ve tamda parkta gezilebilecek bir hava vardı…

           Sora sora gezi parkını buldum. Bildiğim bir park ama adının gezi olduğunu sonradan öğrendim…

          Parkın etrafında girişi engelleyen barikatlar vardı. Sağa, sola bakarken girebileceğim bir köşeyi gördüm ve oraya yöneldim.

          Tam adım atmıştım ki resmi üniformalı bir polisin “hanımefendi parka giriş yasak” sözünü duydum.

          O gün biraz muzırlığım tuttu…

          Başladım polisin sabrını ölçmeye.

          O bana kibarca parka ziyaretin yasak olduğunu söyledikçe, bende “Sen nasıl yasak dersin? Ben parkı gezeceğim, hatta eylem bile yapacağım. Sen benim özgürlüğümü nasıl engellersin? Park senin mi? Engelle de göreyim, yoksa biber gazımı kullanırsın benim burayı gezmemi nasıl engelleyeceksin?” gibi o kadar tahrik edici sözler sarf ettim ki, o anı gerçekten görmek lazımdı…

          Ben sesimi yükselterek parka doğru yürümekte ısrar ederken o da sadece        “lütfen, rica ediyorum bizi zor durumda bırakmayın” gibi ifadelerle beni engellemeye çalışırken bir taraftan da elimdeki çantaya göz ucuyla bakıyordu.

          Çantama ne bakıyorsun içinde bomba var dediğimde “ hanımefendi kimliğinizi görebilir miyim?” dedi.

          Muzurluğum devam ediyor. Kimliğimi de bir müddet göstermiyorum. Artık onu çok üzdüğümü düşünüp sabrından dolayı kutlayıp kimliğimi gösteriyorum…

          Ayaküstü biraz sohbetten sonra başlıyorum gezi parkını gezmeye ama parkta bahçıvanlardan başka kimse yok. Birkaç tanede özel güvenlik görevlisi var.

          Özel güvenlikçilerden birisine “çiçekler ve çimler zarar görmemiş burası yandı falan demişlerdi” diye soruyorum.

          Oda “çiçekler ve çimler yeniden ekildi ve halen gördüğünüz gibi eski haline getirilmeye çalışılıyor” diyerek cevap verdi…

          Ha bu arada yeni demledikleri çaydan da bir fincan ikram ettiler.

          Çay eşliğinde parkı gezerken eylemle ilgili sohbetimizde devam ediyordu.

          Karşısındaki otelin otoparkının revire çevrildiğini, olayları gezi parkı eylemine sözde destek oldukları için taksimde toplanan provokatörlerin çıkardığını parkın içinde taşkınlığın olmadığını onlarda doğruluyordu…

          Hainlerin gerçek yüzü anlaşılmıştı ve bir hafta öncesindeki o kargaşadan eser kalmamıştı.

          Sohbet güzel, çay güzel, hava güzel, rüzgârın esintisiyle sallanan ağaçların çıkardığı melodik ses güzeldi.

          İnsana huzur veren bir ortam ve parktan ayrılmak istemiyordum…

          Biraz sonra parkın içinden geçerek taksime gittim.

           Öyle rahatsız edici bir güvenlik tedbiri yoktu.

          Her şey normal gözüküyordu.

          İstiklal caddesi boyunca yürüyüşüme devam ettim.

          O kadar çok turist vardı ki.

          Kendi kendime acaba yabancı ülkeye mi geldim diye düşünmeye başladım.

          Bu eylemlerin yapıldığı bu yerde bu kadar turistin olması beni şaşırttı.

          Demek ki ne yaparlarsa yapsınlar hainler amaçlarına ulaşamıyor. Zira bu kadar turist bu eylemlerin hemen ertesinde burada olmazdı…

          Ülkemizin her yeri ayrı bir güzel… Hele İstanbul’un Tarihi dokusu- denizi- boğazı insanı büyülüyor.

          Biz Millet olarak sahip olduğumuz bu değerler sahip çıkmazsak hainlere fırsat vermiş oluruz…

          Gezi parkı nedeniyle çıkmış olduğum gezimin ardından şu sözleri söylemek istiyorum.

          Bu ülkeyi koruyacak askerde, polis de olmasa bu ülke insanının her biri ülkesinin güvenliği için canını feda etmekten çekinmez.

          Ülkemizin güzelliklerini, sınırlarımızı topla, tüfekle, tel örgülerle değil, kenetlenmiş ellerimizle korumalıyız…