Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

DOĞRULAR VE YANLIŞLAR

 

                                                                                                        Kemalettin ERTAN                                                                                                    Emekli Emniyet Müdürü

SEVGİ Ve SAYGI-7

(Saygılı Olmak)

Saygı konusuna, yaşanmış yada uydurulmuş olan çok kimsenin de bildiği bir fıkra ile başlayalım ve kendi kurgu düzenimize göre anlatalım.

Bir kentte; babasının sık sık tekrarladığı “sen adam olamazsın” sözüne kızan genç, evini terk edip İstanbul’ a gitmiş. Bir yolunu bulup padişahlık sarayında işe girmeyi ve özel çabaları sonunda da vezir olmayı başarmış.

İlk icraatı da babasını İstanbul’ a getirtmek olmuş;

–   Baba, sen bana hep adam olamazsın der dururdun, bak nasıl vezir oldum, gördün mü?

–   Evet gördüm oğlum. Vezir olmuşsun ama, ne yazık ki yine de adam olamamışsın!

Adam olmak.

Öyle bir deyim ki, tek başına adam “Erkek kişi” anlamına gelmesine rağmen “olmak” fiili ile birlikte söylendiğinde kız ve kadınları da kapsıyor.

Nitekim, öğretmenler öğrencilerine, ana ve babalar çocuklarına “siz adam olamazsınız” derken kız çocuklarınıda kastetmiş olmuyorlar mı? Ve yine toplumdaki yanlışları dile getiren birinin “Biz adam olmayız” demesi de aynı anlama gelmiyor mu?

Bir de “İş adamı” deyimi var. Ama, onu “iş kadını” diyerek çözümlemiş olsakta , acaba iş sahibi kızlarımız kadınlığı kabullenir mi?

Konuya, yakın geçmişte karşılaştığım bir olay ile devam edelim.

Ağustos başlarında (2002) kardeşimin vefatı nedeniyle İzmir’e gitmiştim. Dönüşte Afyon ile Sivrihisar arasında bir yerde otobüsümüz durduruldu.

Trafik polisi ile sürücüler arasında bakın neler konuşuldu:

– Belgeleriniz lütfen,

– Memur bey belgeler altta uyuyan şoför arkadaşta.

– Uyandırın.

–  Yeni uyudu, bu seferlik idare etseniz.

Bu sırada uyandırılan sürücü;

– Belgeleri görmeniz için beni uyandırmanız şart mıydı?

–  Görevimizi yapıyoruz.

–  Kardeşim, on senedir nerede idiniz, şimdi mi aklınız başınıza geldi?

Oturduğum yerden trafik polisini ve uyandırılan sürücüyü göremiyordum. Ama, bizi Afyon’a kadar getiren kişi olduğunu anlamıştım. Konuşulanların tamamını duyamadığım gibi, belgelerin gösterilip gösterilmediğini de farkedemedim. Bu arada kontrol bitmiş ve otobüsümüz de hareket etmişti.

Daha önce can sıkan bir durumda; en ön sırada oturan genç bir bayanın, dur işareti veren memuru görünce;

– Ne var, niye durduruyorlar bizi? Diyerek gösterdiği tepkiydi. Sanki bu bayanın bindiği araçlar durdurulup denetlenemezlermiş gibi.

Ve uyandırıldığı için, keyfi kaçırılan sürücü, hızını alamamış ki, herkesin duyabileceği yüksek sesle;

– On senedir neredeydiler, yeni mi akılları başlarına geldi? Cümlesini tekrarlayınca, aracı kullanan sürücü de;

–  Bunlar acemi, tanımıyor, bilmiyorlar, sıkma canını.

Deyince, artık sabrım tükenmiş, patlama noktasına gelmiştim.

– Bana bak arkadaş dedim, sen bu şekilde konuşamazsın. Abartmış olsan da uzun süredir senin kullandığın otobüsler denetlenmiyorsa bu, Ulusoy firmasına duyulan güvendendir. Bu yüzden sizin görevlilere daha çok saygılı davranmanız gerekir.

Üstelik Ulusoy ya da Varan gibi firmaların yasalar önünde bir ayrıcalığı da yok.

Daha neler söylediğimi hatırlamıyorum ama, konuşmama pek tepki gelmedi.

Ayrılırken karşılaştığım sürücüyü bir kez daha uyarmak isteyince bakın ne dedi;

–     Bu şekilde konuştuğunuza göre ya asker ya da polissiniz?

–   Evet polisim. Trabzonda üç yıl trafik amiri olarak görev yaptım. Ulusoy kardeşlerin hepsini tanırım. Bilhassa Saffet ULUSOY’la işim gereği yakın ilişki içinde oldum. Ulusoylar, yanlışa ve yanlış yapanlara kolay kolay geçit vermezler.

Böylece güçlü görünme meraklısı bu sürücünün lütfen özür dilemesi üzerine tartışmamız son buldu.

Şimdi düşünüyorum da biz bu kafayla mı Avrupa Birliğine gireceğiz?

Hak ve hukuka uygun olarak güç kazananlara inanılır, güvenilir, saygı duyulur. Ne varki, bu konumdaki bazı kişi, kurum ve kuruluşların personelinden bazıları bu gücü, kendilerine aitmiş gibi, üstelik yanlış yönde kullanmakda, bu yüzden hem kendilerini hem de işverenlerini güç durumda bırakmaktadırlar.

Böyle düşünen ve davrananlar ile,

Bu yapıdaki insanların yanlışa yönelişlerine zemin hazırlayanlara yazıklar olsun.

Gelin biraz da kendimizi eleştirelim.

Meslek hayatımın yarısına yakını trafik hizmetlerinde geçti. Dolayısıyla bu konuda söz hakkım olduğunu sanıyorum.

Eskiden trafik denetimi denince akla hep belge kontrolu gelirdi. Bu nedenle de çok ceza yazan görevliler ile, çok ceza yazdırmış olan trafik birimleri başarılı sayılır, takdir edilirlerdi. Ben de bu uygulamaya katılanlardan biriydim.

Ama, şartlar değişti, zorunlu durumlarla asayiş ağırlıklı denetimler dışında, belge kontrollerinin gereksizliği ortaya çıktı, üstelik yadırganır oldu.

Araç sayısı hızla çoğaldı, alt yapı geliştirildi, işaretlemeler, otoyollar yapıldı, yapılıyor. Şehirlerarası yollarda bile trafik yoğunlaştı.

Denetimde amaç, kurallara uyulmasını sağlamak suretiyle trafik düzeni ve güvenliğini oluşturup kazaları önlemek olduğuna göre;

Asıl önlem; kuraldışı davrananların hemen, ya da daha sonrada olsa, her an gözleniyor oldukları ve yakalanacakları hissini uyandırmaya yönelik olmalıdır.

Bu hususta tüm görevli arkadaşlarımızın, başta oto kontrol (Halkın desteği ve katılımı) olmak üzere uygun ve etkin uygulamalar geliştirme çabası içinde olduklarını biliyoruz.

Dolayısiyle, şehirlerarası yollarda iki kişilik ekip otosu ile, üstelik bir uyarı işareti koymadan yapılan belge kontrolu mahiyetindeki denetimlerden vazgeçilmesinde yarar olduğu görüşündeyiz.

Zira, yetkililerin emri, yada ekip amirinin kararı ile de olsa, bu tür denetimler yadırganıyor ve anlattığımız olayda olduğu gibi duymak istemediğimiz lafların söylenmesine gerekçe oluyor.