Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

DEPREMDE YIKILAN KAMU BİNALARININ SORUMLULARI KİM?


Ahmet GÜZEL

Emlak Şube Müdürü

 

Dört tarafı denizlerle çevrili güzel ve yeşil Türkiye’mizin yaşanılacak cennet misali illeri ve İlçelerinde özellikle son 20 yılda hızlı kentleşme sonucu imarlı ve planlı yapılaşma eksiklikleri yanında, ucuz işçilik ve ucuz malzeme kullanımı sonucunda üst üste bindirilmiş kat kat mesken görünümündeki çok katlı gecekondular inşa edilmiştir.

Son yıllarda Ülkemizde Tarımsal üretimin ve verimin azalması, insanların daha iyi şartlarda yaşama istekleri, eğitim imkansızlıkları, yeterli olmayan kamu hizmetleri, yer yer asayiş ve güvenlik endişesi ile birlikte genel olarak köylerden kentlere göç başlamıştır. Göç eden insanların bir bölümü gecekondu türü evlerde kiracı veya ev sahibi olarak Kent hayatına alışmaya ve kentlilerle kaynaşmaya çalışırken; bir kısım yeni kentliler ise, “apartman” adı verilen çok katlı konutlarda kiracı veya ev sahibi olarak kent yaşamına ve sosyal etkinliklerine gün be gün alışmaya ve yaşamaya, çocukları ile birlikte geleceğe (bazen kuşku, bazen umut, bazen de kararlı ve emin adımlarla) yürümeye çalışmaktadırlar.

Son 10 yıl içinde, Erzincan, Adana, Marmara ve Düzce depremlerinden sonra İzmir Seferihisar ve Bingöl depremlerinde çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.

Her depremden sonra; kaybettiğimiz insanlarımız yanında yıkılan binalarımız, hasar gören kent ve kasabalarımızın kentsel yapısı (yol, su, elektrik, kanalizasyon gibi) ve özellikle kamu binaları yerle bir olmakta, resmi binalarımız günlerce yazılı, sözlü ve görsel medyada, gazeteler, radyolar ve TV lerde gündeme gelmekte, halk arasında günlerce ve aylarca konuşulmaktadır.

Her platformda konuşulan ve sorulan soru,” kim bu sorumlular?” Olmaktadır. Devletin parası ile yapılan bu pahalı ve çürük binaları, hangi devlet memurları denetledi, Devletten para alan hangi müteahhit yaptı? Hem Devletin parasını en iyi şekilde alacaksın, Fiyat farkı, nakliye bedeli ve her yıl Eskalasyon fiyat farkını alacaksın; hem de ucuz malzeme ve ucuz işçilik kullanarak çürük bina yapacaksın. Olmaz öyle şey? Devlet memuru olarak, kontrollük sorumluluğunu üstleneceksin, şantiye parası, kontrol elemanı maaşı alacaksın, hem de yeterli denetlemeyi yapmayacaksın. Hangi vicdan bunu kabul eder.

 Bunu, mühendisler söylüyor, müteahitler söylüyor, halk söylüyor, köylü söylüyor, Bayındırlık Bakanları söylüyor, Başbakanlar söylüyor.

Peki herkes şikayetçi de suçlu kim? Sorumlu veya sorumlular kim? Bunun hesaplarını kim veya kimler soracak? Kim “ben hatalıyım” diye ortaya çıkacak? Halktan ve ilgili mercilerden özür  dileyip hatasını itiraf edecek?

Bir binanın projesini hazırlayan mimar, arsanın zemini ile ilgili bilgileri, verileri ve zeminin etüdüne ilişkin değerlendirmeleri dikkate alarak projelendirmektedir. Binanın zeminine uygun olarak imar bilgileri doğrultusunda projelerini hazırlamak durumundadır. Kuşkusuz tüm mimarlar bunun bilincinde olarak arsanın imar bilgilerini dikkate alarak binanın kaç katlı olabileceğini, binanın statik hesaplarını inşaat mühendisi ile; tesisatlarını da ilgili mühendislerle (elektrik ve makine mühendisleri) koordine içerisinde yapmaya özen gösterilerek sonuçlandırmaya çalışmaktadır.

 Çok iyi hazırlanmış bir projenin tatbikatını yapan müteahhit ve işçileri, görevlendiren kontrol elemanları denetiminde her imalatı detayına uygun gerçekleştirseler dahi; olumsuz hava şartları, malzeme kalitesi ve işçilikten kaynaklanan eksiklikler de binayı ileride geri dönülmez sona götürmekten alıkoyamaz. Bu yan faktörler de dikkate alınmalıdır.

Bir çok depremden sonra Kamu binalarının, diğer binalara oranla daha fazla hasar görmesi, 3 yıllık bir binanın dahi 4 katı birden pestil gibi yere yapışması, yanındaki özel mülkiyete ait binanın sadece sıvalarının dökülmesi göstermektedir ki; Kamu binaları iyi yapılmıyor, doğru yapılmıyor, teknik şartnamelere göre inşa edilmiyor, iyi denetlenmiyor.

Devletçe en yüksek bedelden ihaleye konulan kamu binasının her yıl ödeneği ayrıldığı, kontrol için görevli teknik personel bulunduğu, işi alan firmanın da gerekli kontrol elemanı olduğu halde bu binalarımız neden ilk yıkılan binalar oluyor?Her depremden sonra bu konu gündeme geliyor.

Herkes, işin müteahhidini suçlamaya başlarsa da, sorumluluk payı içinde kontrol elemanının bilgi ve tecrübe eksikliği (teknik personelin yetiştiği kaynak olan meslek liseleri meslek yüksek okulları ve ilgili fakültelerin öğrencilerinin daha okul sıralarında iken eğitim öğretim döneminde ve yaz aylarında Ülke genelindeki kamu ve özel inşaatlarda uygulamalı staj yanında ücretli olarak da öğrenmelerini sağlamak, pratiklerini arttırmak ve uygulamada karşılaşılan sorunları mahallinde ve işin detayında görmelerine fırsat tanımak amacıyla planlı organizasyonlar yaparak yetiştirmek suretiyle bu eksiklik giderilebilir.)  ve zamanında işin başında bulunmama ve imalat aşamasında yeterli titizlikte denetlenmemesinin  de etkisi büyüktür.

Zira; iyi yetişmiş kontrol elemanlarının denetlendiği binalarda; ucuz ve kalitesiz malzeme kullanımı anında engellenir, işin ehli olmayan işçilerle yapılan imalat hemen durdurulup yaptırılması önlenir, Kirli su ile bozuk çimento ve dere kumu ile yapılmış bir harcın sağlam bir imalat oluşturmayacağı, inşaat konusunda en bilgisiz insan dahi anlayabilir, söyleyebilir.

Ülkemizde “memur” kavramı, istenilen ve hedeflenen amaçta değil, olumsuz ve yanlış anlamda beyinlere kazınmıştır. Memur ülkeyi imar eden bir amaç için görevlendirilmiş, bu amaca hizmet etmek için gecesini-gündüzüne katan; önce kamu menfaatini düşünen, devlet ve milletin geleceğini ön planda tutan, doğru, iyi ve güzeli gerçekleştirmek için çabalayan, devletten bu amaçla maaş aldığının bilincinde olan insandır. Bu düşüncede olmayan, mesaisini doldurup eve dönmeyi bekleyen bir personelin devlete katkısı değil zararı olur ki; bu çürük anlayışla, sağlam binaların yapılması beklenemez.

Devlet memurluğu yapan veya kamuda işçi kadrosu ile çalışan insanlarımızın içinde yetişmiş, çok başarılı, dürüst personeli tenzih ederim. Ancak; unutmayalım ki “ bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir süvariyi, bir süvari bir orduyu, bir ordu bir devleti felakete sürükler.” Bu nedenle; içimizdeki hatalı ve yetersiz elemanları eğitmek, eğri çivileri düzeltmek, bozuk nalları değiştirmek., yaralı atları tedavi etmek, hasta süvariyi iyileştirinceye kadar ön saflarda koşturmamak, memur ordusunun disiplinli, sağlam ve başarılı olmasını sağlamak anlayışı içerisinde eğitim ve öğretim çalışmalarına hız ve katkı sağlamak durumundayız. Onlara da bu doğruları, iyi ve güzel çalışmayı, Kamu menfaatini önde tutmayı, bu yaklaşımın  memurluk görevi gereği olduğunu ve aynı zamanda bir erdem olduğunu anlatalım, hizmetiçi eğitimlerle bu bilinci kazandıralım.

Bu konuda Kamunun hiç mi hatası yok? Elbette bu konu irdelenmelidir. Planlı kalkınma dönemine geçtiğimiz yıllardan beri, kamu yatırımları DPT Müsteşarlığınca yatırım programına alınarak, ilgili kuruluşlarca ihale edilmekte ve her yıl fiziki  gerçekleşme çerçevesinde ödenek desteği sağlanmaktadır. Ancak; son 10 yılda ödenek yetersizliği veya yokluğunun işleri aksattığı gibi, yaşanılan ekonomik sıkıntılar da ödenek miktarının azalmasına sebep olmuştur.

Özellikle; 2886 Sayılı İhale Yasasının, yıllara sari olarak Müteahhitlere tanıdığı imkanlar, eskalasyon fiyat farkları ve enflasyonun çok yüksek oluşu kamuyu altından kalkılmaz mali yükün altına sokmuş ve birçok işin ödeneksizlik nedeniyle yarım kalması sonucu hertürlü tabiat şartlarına maruz kalınmasına neden olunmuştur.

1991 yılında 5 milyar lira keşif bedeli üzerinden başlanan bir kamu yatırımı, 2003 yılı fiyatları ile 50 trilyon lira gibi 1000 kat artışla Devletin zararına, müteahhitlerin de katlanan bir zenginleşme imkanına kavuşmasına yol açmıştır.

Kamu binalarının yıllarca peşpeşe sarkan ödenek dilimleri içinde parça parça gerçekleştirilmesinin, her türlü olumsuz tabiat şartlarına (kar, çamur, yamur etkisinde) karşı yarım yapılaşma durumunda bekletilmesinin, işlerin bir sonraki yıla ertelenmesinin sonucunda 13 yıl gibi geniş zaman dilimi içerisinde tamamlanmış olsa bile; planlanan, istenilen ve amaçlanan bir tesis olmaktan çok uzak, projeyle karşılaştırıldığı zaman tanınmayan bir bina yapıldığı görülmektedir.

Yeni Kamu ihale Yasasının anahtar teslimi yöntemini getirmesi çok yerinde ve yararlı olmuştur. Yeni yasanın eksiklikleri varsa hemen düzeltilmeli ve yerinde uygulanmalıdır. Ancak; 2886 Sayılı Yasadaki hatalı uygulamaya imkan tanıyan hükümlere de geri dönülmemesi gerekir.

Sonuç olarak; Depremde yıkılan kamu binalarının sorumluları, işi yapan yükleniciler, denetleyen kontrol elemanları, ödeneği gönderen ve yeterli takibini yapmayan ilgili kuruluşların yetkilileri, kabul ve teslim aşamalarında gerekli hassasiyeti ve titizliği göstermeyen (kendi evindeki bir musluk contasını düşündüğü kadar kamunun kazan dairesini, kapısını penceresini düşünmeyen) kabul komisyonlarıdır.

Kısacası hepimiz sorumlu ve hepimiz suçluyuz. Başımızı iki elimizin arasına koyup düşünmeli ve yeni felaketler gelmeden çözüm bulmalıyız. Konuşmak ve yazmak çözüm için başlangıç olmalıdır.