Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Üç Atatürk

124. (nisan)_039 124. (nisan)_040 124. (nisan)_041          Hasbelkader yaptığım araştırma ve incelemelere göre güzelim Türkiye’de maalesef üç türlü Atatürk’ün var kılındığına muttali oldum. Bakınız, var olduğuna değil var kılındığına  muttali oldum diyorum. Çünkü maalesef, bu vatanı hiç kimsenin ummadığı bir eyyamda adeta aslanın karnından çekip çıkaran ve kanla hercümerç olmuş bu topraklar üzerinde kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin banisi bu ulu kişiliği, kim ne derse desin, gerçek haliyle tanıtamamışız. Bu durum halen de devam etmektedir. Bunun içindir ki bu yazıyı yazmaya kendimi borçlu addettim. Çünkü bu mesele tamı tamına on iki yılımı aldı. Ben bu işle uğraşırken dahi bazı zevat-ı muhterem tarafından “mastır-mustur” diyerek, görevle birlikte yaptığım bu çalışmam istihza konusu ediliyordu. İşte iddia ettiğimiz üç Atatürk:

          • Cehalete kurban edilen Atatürk.

          • Cehalete alet edilen Atatürk.

          • Gerçek Atatürk.

 

          1. Atatürk: Bu Atatürk, maruf ve meşhur tabiriyle mürtecilerin her türlü hezeyanı

reva gördükleri Atatürk’tür. Ne hazindir ki, bu aziz memlekette ezanların beş vakit okunup; kulun, Rabbini anmak üzere doluştukları camilerde namaz kılmalarının, bu büyük kahramanın sayesinde olduğunu bir türlü kavrayamadılar. Hâlâ da  kavrayamadıklarının sinyallerine tanık olunmaktadır. İnatla iddia ediyorum ki, Atatürk İlkeleri ile İslamî Akideler, yekdiğeriyle paralellik arz etmektedir. Bunun içindir ki Merhumun ilk sırada yaptığı yeniliklerin başında Kur’ân’ı Türkçeleştirmekle birlikte Diyanet İşleri Başkanlığını ve İmam Hatip Okullarını kurmak gelmektedir. Ama anlayan kim! Âdemoğlu Kur’ân’ın Türkçesi hiç olur mu hezeyanına kanarak büyük bir inatla o mübarek Mesajı anlamadık dille okumada ısrar etmiş bu gün de etmektedir. İşte İlahi Mesajdan bihaber bu acizler, dini takke ve tespihten ibaret sanmaktalar.

          Bu fevkalade elim manzaranın vebali, yaptığım araştırmayla sabittir ki Tevhidi Tedrisat öncesi var olan öğretim modelinde hurafe bulaştırılmış dinin anlatıldığı mekânlarda yetişen ve ısrarla yetiştirilip halk arasına imam sanıyla serpiştirilen insanlara

ve bunları yetiştirenlere ait olsa gerek.

          Konuyu bizzat ailemden örneklemek istiyorum: 1960’lı yıllardı. Elazığ ilindeki   köyümüze transistörlü radyolar ilk defa gelmişti. O yıllarda TV olmadığı için insanlar dinî programları radyodan takip ediyordu. Ben, ümmi olan babamla böyle bir programı dinlemiş ve söz duaya gelmişti. Duahan yaptığı duanın sonuna doğru Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını da anınca babam hınçla radyonun başından ayrılarak tepki vermişti. Sebebin ne olduğunu anlamıştım. Minnet ve rahmetle andığım İlk Okul öğretmenim Arapkirli Hüseyin YIRIK’tan öğrendiğim kadarıyla meselenin anlatıldığı gibi olmadığını her fırsatta kendisine anlatmaya çalıştım. Babam bir gün bana: “-Oğlum galiba sen haklısın. Atatürk dini baltaladı diye ha bire bize telkinde bulunuyorlar ama Atatürk’ü daha önce gördüğüm üniformalı haliyle ve bana sert bakışlar içerisinde rüyamda sıkça görmeye başladım” dediğini hiç unutmuyorum. Ve gerçekten daha sonra o ruh halini bıraktığını sevinç ve kıvançla gördüm. Ben çok iyi biliyordum ki okuma yazma bilmeyen babam imam (!) denen bazı bedbahtların kurbanı olmuştu. Tabi burada gerek İstiklal Harbine emek vermiş ve gerekse gerçek İslâmı bilen ve anlatan din görevlilerimizi tenzih

ediyor ve ebediyete göçenlerini de rahmetle anıyorum.

          Diğer ve daha da çarpıcı bir örneği, Anıtkabir mozole ve müzesini gezdirdiğim genç bayan bir yakınımda tespit ettim. Gezi sırasında bir camekânda Kur’ân görüp bakış ve hareketleriyle hayret içinde kaldığını sezince o ruh hali hakkında sual ettiğimde: “- Ya amca, bize Atatürk’ün Kur’ân’ı yaktırdığını ve tüm din adamlarının sakalını kestirip astırdığını söylemişlerdi. Meğer öyle değilmiş” dediydi. Tabii olarak o kişiye de dilim döndüğünce nasihat ve telkinlerde bulundum. Kendisine bir de Atatürk’ün öncülük ettiği mealli bir Kur’ân hediye ettim. Bu konuda da sevinçli ve kıvançlı olduğumu belirtmeliyim. Zira o genç insan çocuklarını bu doğrultuda yetiştirmektedir.

          Şu bahtsızlığı görüyor musunuz? Bir adam düşünün ki ahfadına bir vatan ve devlet hediye etmiştir ama onlar, içinde bulundukları sudan bihaber balıklar gibi kendisinden habersiz durumdadır. Ve ne hazindir ki dua yerine maalesef beddua etmekteler. Ne diyelim kader ve Atatürkçü geçinenler utansın.

          2. Atatürk: Bu Atatürk, kendisini “Gardırop Devrimcisi” kabul ettikleri halde kendi kendilerini aydın ilan edip halkı avam, kendilerini elit kabul ettirmeye tüm gayretleriyle çalışan ve her bir mekân ve fırsatta Atatürkçü geçinenlerin var ettiği Atatürk’tür. Hani Atatürk’ün egemenlik anlayışında her bir ferdi eşit gören Halkçılık İlkesine rağmen, kendi reylerini fakir fukaranın reyine eşit görmeyip kendi reylerini onlarınkinin çok üstünde görenler ver ya, işte onlar. Ama inanın bu zevatı muhteremin, bırakın Atatürk hakkında kaleme alınmış yerli veya yabancı eserleri, Atatürk’ün bizzat kaleme aldığı NUTUK adlı yegâne eserini dahi doğru dürüst okuduklarını sanmıyorum. Bunlar sadece “On Kasım”ı bilirler. Ancak saygı sireni çaldığında birkaç dakikalık saygı duruşuna ise tahammül  etmezler. Bunu, trafik görevlisi iken kavşak ve güzergâhta, esef ve hayretle izlediğimi söylemek zorundayım.

          Yukarıda da değinildiği üzere, Atatürk’ün ilk yenilik olarak halkın diline çevirttiği Kur’ân’ı, bu muhterem zevatın büyük bir ekseriyeti “Çöl Kanun” kabul etmektedir. Biz, vakti zamanında Atatürk’ün Balıkesir Hutbesini söz konusu ettiğimizde adımız şeriatçı Atatürk’e çıkmıştı. Bir sempozyumda Atatürk için Osmanlı Paşası tabiri kullanıldığında, hem de Araştırma Görevlisi olup ancak Tarihten ve Atatürk’ten bihaber olan bir zat, konuşmacıyı padişahçılıkla suçlayabilmişti. Haydi, buyurun cenaze namazına. İşte bunun için Cehalete Alet Edilen Atatürk ifadesini kullanmış olduk. Öyle bir cehalet ki, ancak tahsille elde edilebilir. İşte bahsettiğimiz cehalet bu cehalettir. Ne var ki, “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” misali, geçek Atatürk’ü bilen ve savunan sessiz kitlenin bu vasfından yararlanan bunların mutlaka iplikleri bir gün pazara çıkacaktır. Bu gidişatın sinyalleri oldukça yoğundur.

          3. Atatürk: Bu Atatürk, işinde gücünde olup hiç kimsenin ekşisi tatlısı ile uğraşma

derdi ve bir yerlere tırmanma hevesi veya getirim kapma yarışında olmayan kitlenin bağrında taşıdığı Atatürk’tür. Bunlar öyle kocaman Atatürk rozetini de yakalarına takmazlar. Atatürk’ün her hangi bir ilke ve inkılâbının yerindeliğini tartışmayı ise akıllarının köşesinden bile geçirmezler. Ve böyle bir hadsizliği abesle iştigal ve Atatürk’e saygısızlık kabul ederler. Kısacası Atatürk’ü gerçek anlamda ata kabul ederler. Mesela “Herkes dinini öğrenmelidir” diyen Atatürk’ün bu beyanına binaen İlk ve Orta Öğretimde Din Dersi olsun mu veya olmasın mı gibi bir abesi asla tartışmazlar. Ve bu ifadeyi öğüt kabul ederek bunun, çocukları için mutlaka faydalı olduğunu kayıtsız şartsız kabul ederler. Ergin çocuklarının, Atatürk’e rağmen Lenin, Stalin, Mao, Marx, Hoşiminiq, Şeguavera gibi yabancı şef ve düşünürleri ilham kaynağı edinmesini asla istemezler. Kabul ve mukayese edenleri de ciddi olarak ayıplarlar.

          Atatürk’ün kadınlarımıza kazandırdığı hakları çok orijinal kabul ederek işi  feminizme götürecek gülünç ayrıntıları asla kabul etmezler. Erkek ve kadının farklı yaradılış ve misyonunuolduğu gibi kabul ederek birinin diğerine şu veya bu şekilde tahakkümünü kabul etmeyerek her birinin sosyal hayatta ayrı ayrı yerlerinin bulunduğunu peşinen kabul ederler. Çoban, çiftçi, esnaf, amir, memur, zanaat erbabı ve

benzeri görev ve kişilikleri sosyal hayatın olmazsa olmazı kabul ederek, kendisinin bir başkasından şu veya bu şekilde üstün olduğunu asla düşünmezler. Atatürk’ün bizzat kurdurduğu İmam Hatip Okullarını istismara uğratanlara buğz ederek bu gibi okulların da Öğretimin Birliği çerçevesinde olmasını canı gönülden isterler. Kısacası bu Atatürk, Misakı Milliyi egemen kılan ve vatanı işgalcilerden kurtarıp en son devletin banisi ve her haliyle Türk Milletinin tartışmasız lideri kabul edilen Atatürk’tür.