YAKINDAN TANIYALIM KİM BUNLAR?

                                                                                 

                                                                                             

 

Haydar ŞENTÜRK[*]

 

            Yaşadığımız toplumda farklı, ilginç ve ilgi çekici davranışlarda bulunan kişilere rastlarız. Bu kişiler ailemizde, iş yerimizde ya da komşumuz gibi mahallerde olabilirler. Bu makalemde  kişilik ve kişilik bozuklukları alanında sizlere bilgi vermeye çalıştım

Kişilik; kişinin kendisini tanımasıdır. Çevresindeki diğer insanlarla ilişki, iletişim kurma biçimi, yaşantılaşmış ve içinde yaşadığı kültürün sosyal, aile ve iş yaşamındaki davranış şekilleridir. Çevrenizdeki insanlar sizi kişiliğinize göre tanır, ayırt eder; sorulduğunuzda da kişiliğinize göre sizi tanıtırlar.   

 

Kişilik Bozukluğu; kişinin içinde yaşadığı kültürün davranış özelliklerine uymayan, kişinin sosyal, aile ve iş yaşamında bozukluklara sebep olan  uzun süredir devam eden yaşantılanmış, kalıplaşmış diyebileceğimiz davranış şekilleridir.                                                                                        

 

Kişilik bozuklukları DSM IV ‘de(Ruhsal Bozuklukların Tanı ve İstatistiksel Elkitabı –Amerikan Psikiyatri Birliği’nin sınıflaması ) ve IDC-10’da(Ruhsal ve Davranışsal Bozuklukların Sınıflaması – Dünya Sağlık Örgütü’nün sınıflaması)  belirtilmiştir. Kişilik bozukluklarına, uygulanan, psikolojik testlerle  tanı konulur. Bir kişiye konulan belirli bir tanı bir süre geçtikten sonra yeniden değerlendirilip tekrar aynı tanıyı alıp almadığına bakılmalıdır.

 

Ruh sağlığı bozulan kişi, genellikle duygu, düşünce ve davranışlarında değişik derecelerde tutarsızlık, aşırılık,uygunsuzluk ve yetersizlik özelliklerini taşır. Genellikle yetersiz, uygunsuz, aşırı derken belli normlara göre söylemiş oluruz. Bu normlardan bazıları evrensel olup, çağdan çağa, toplumdan topluma hatta kültürden kültüre(H.Ş.) değişebilir. Her kişide tutarsız, uygunsuz ve yersiz davranışlar görülebilir. Hasta sayılabilecek kişide bu özelliklerin az çok sürekli, ya da yineleyici  olması, bireyin verimli çalışmasını ve kişiler arası ilişkilerini bozması gerekir. Kişilik bozukluklarının genellikle görülen ortak özellikleri şunlardır:

-Davranışların benliğe yerleşmiş olması, fakat uyum amacı ile esneklik göstermemesi

-Belli bir toplum içinde uyumlu sayılabilmek için  geçerli ölçülerden sapması

-Çocukluktan beri süregelmesi

-Toplum içinde ve iş yaşamında belirgin bozulmaya yol açması

-Genellikle benliğe uyumlu yani benimsenmiş olması ve değiştirilmek istenmemesi; bazen de benimsenmemiş olsa bile değiştirilmemesi

-Genel olarak çevre ile çatışma ve sürtüşmeye yol açması; kendisini çevreye değil, çevresini kendisine uydurmaya çalışması

-Kişinin bilişsel yetilerinde, temel duygulanım ve düşünce yapısında belirgin bozukluk olmaması (kişilik bozukluğu yanı sıra başka psikiyatrik bozukluklar birlikte bulunabilir) (Öztürk,1994).

 

Arslanoğlu’na (2002) göre kişilik bozukluğu bazı garip normaldışı, uyum bozucu, huzur bozucu, kişinin işlevlerini etkileyen kişilik özelliklerinin bir bireyde yoğunlaşmasıdır. Bazı özellikleri bakımından abartılı bir kişiliktir. Örneğin paranoid (kuşkucu) kişilik bozukluğunda, kişide çevresindeki insanları ve olayları kuşkucu bir bakış açısıyla izleme, sonuçları olumsuz değerlendirme ve bu olumsuz bakış  nedeniyle  kendini aşırı kollayan veya öfkeli davranışlar gösterme gibi özellikler tüm yaşamına yayılmış baskın özelliktir. Burada kuşkulanma düzeyi paranoyada olduğu kadar ciddi değildir, kişinin toplumla ilişkisini tümüyle bozmaz, ama yine de sürekli yineleyen sorunlar yaratır. Burada bir kişilik bozukluğundan  değil, “ kişilik”ten söz edilir. Örneğin paranoid kişilik. Bu örnekten yola çıkarsak kuşkuculuğu bir sorun olarak sürekli yaşamakta olan bireyleri ağırdan hafife doğru şöyle sıralayabiliriz:

 

-Paranoid psikoz (akıl hastalığı boyutunda),

 -Paranoid  kişilik bozukluğu,

-Paranoid kişilik.

 

Kişilik bozukluğunda kişi çevresiyle çatışıktır.  Nevrotik bozukluklarda kişi kendisiyle çatışıktır. Psikotik(gerçeği değerlendirme bozukluğu) bozukluklar ise bunlardan farklıdır ve halk arasında “akıl hastalığı” ya da “delilik” denilen hastalık kümelerini kapsar. 

 

 

Köroğlu’na(2007) göre  kişilik bozukluklarına eşlik eden yerleşik düşünceler ve önde gelen davranışları:

Kişilik Bozukluğu  Yerleşik Düşünceler/Tutumlar  Yöntemleri/Önde Gelen Davranış.

Bağımlı                   Çaresizim.                                   Bağlanma

Çekingen                 İncinebilirim.                              Kaçınma

Pasif-agresif            Üzerime çıkılabilir.                    Direnç

Paranoid                  İnsanlar olası düşmanlardır.      Dikkatli olma

Narsisistik               Ben özelim.                               Önemini abartma

Histrionik                Etkilemeliyim.                           Rol yapma

Obsesif-kompulsif  Hata yapmamalıyım.                  Mükemmelcilik

Antisosyal               Kandırılabilecek insanlar var.    Saldırı

Şizoid                      Benim bir dünyam olmalı.         Toplumdan uzaklaşma

    

 

 

Burada zaman içinde bozukluğun sabit kalıp kalmadığı tekrar tekrar yapılan psikolojik testlerle anlaşılacaktır. Kişilik bozukluklarına sırayla bakalım. Bunlar:

 

1-PARANOİD KİŞİLİK BOZUKLUĞU:Önce tanımları yapalım:

-Paranoya:Sistemleştirilmiş sanrılarla ve kişisel çatışmaların başkalarında olduğu varsayılan düşmanlığa yüklenerek yansıtılmasıyla tanımlanan  ruhsal bozukluk. Mantık dizgesine oturtulmuş ısrarlı, değiştirilemez, çoğunlukla büyüklük ve zulme uğrama sanrılarıyla tanımlanan sinsice gelişen kronik (6 aydan fazla süren ) işlevsel psikoz (bir ruhsal hastalık türü )

-Paranoyak:Paranoya belirtileri gösteren kişi.

-Paranoid: Aşırı kuşku, büyüklük ya da zulme uğrama sanrıları olan(Robins ve Post, 2001)

 

Bunların parolası “her zaman her yerde herşeyden  kuşkulan” dır. Kuşkusever, şüpheseverdirler. Bu kişiler tetikte yaşarlar.Aşırı kuşkuculuk, sır saklama ve  şüphecilik yaşamlarında sürekli vardır ve zihinlerini devamlı bunlarla meşgul ederler. Fazla kuşkuculuk ve şüphecilik çevredekileri de rahatsız eder.”Su uyur düşman uyumaz” derler, havadan nem kapan tiplerdir, kuşkularına, şüphelerine uygun bir durum sezdiklerinde mecazi manada “burnuma pis kokular geliyor” derler. Bunlar muhbir de kullanırlar. Kişide diğer kişilerin ve devlet  kurumlarının  kendisine düşmanlık yaptığını, eziyet ettiğini, sömürdüğünü, kötülük yaptığını düşünür ya da bu yönde davranacaklarına dair  beklentisi vardır;  bu nedenle hep tetiktedir ve kendisinin açığının arandığını, ayağının kaydırılacağını ve kendisine komplo kurulduğunu, hakkında planlar yapıldığını, izlendiğini zanneder(kötülük görme). Iki kişi konuşurken görürse kendisinin hakkında konuşulduğunu zanneder. Kin tutarlar, müthiş kincidirler, araya uzun zaman dilimi de girse kinleri bitmez, affetmezler. Kendini dışlanmış sayar bu nedenle sosyal ilişkileri sınırlıdır. Kıskançtırlar ve eş ya da bayan/erkek arkadaşlarının sadakatini ve güvenirliğini sorgularlar. Birbirlerinden herhangi bir sebeple(iş, görev, hastalık vb.) ayrı kaldıklarında kendinden ayrı geçen zamanda ne yaptığını ya da sürekli arayarak (telefon vb.) ne yaptığını, kimlerle beraber olduğunu  öğrenmek ister. Olan olaylardan kendi şüphelerini doğrulayacak sonuçlar çıkarmaya, onlardan gizli mesajlar, anlamlar okumaya çalışırlar.

Hakkının yenildiğine ilişkin sanrısı varsa sürekli dava açmakla uğraşır (dava paranoyası-hak arama). Başarısızlıklarını ve kusurlarını başkalarını eleştirerek ve haksız bularak rasyonalize ederler(Öztürk,1994). Suçlayıcı ve şikayetçi kişilerdir. Polis birimlerine belli kişiler sürekli şikayet dilekçesi verirler, hatta bazı şikayetçi kişilerin yılda sayıları 10’larca dilekçeleri polis ve adliye de olabilmektedir.Püsküllü beladır bunlar. Davakoliktirler. Bu kişiler polis merkezlerinin ve adliyelerin yakınında bulunurlar ya da buraların yakınından sık sık geçerler, nedeniyse düşman gördüğü ya da kuşkulandığı kişi kendisine bir düşmanlık yapıyor mu(şikayet, ispiyon  vb) öğrenmek, görmek isterler. Paranoid kişiler zor insanlardır. Paranoid kişi bir devletin başkanıysa diğer devletleri bir anda düşman ilan edebilir. Peki bu kadar düşmanla bir devlet ne kadar yaşar? Paranoidler bir ülkede  yönetici ise silah sanayiine önem verirler (Tarhan, 2004). Paranoid kişi bir cemaatin, partinin ya da sivil toplum örgütlerinden birinin başında ise devletin bir kurumunu, kişileri ya da diğer grupları kendilerine düşman ilan ediverir. Paranoid kişi bu paranoyasını partinin, cemaatin, sivil toplum örgütünün diğer üyeleriyle paylaştı mı ve de bu  paranoyayı doğrulayan bir konu oldu mu  paranoyak daha da güçlenecek ve önemli kişi olacaktır  Bundan sonra ise ekonomik ambargo mu dersin, damgalanma mı dersin, dışlanma mı dersin ... bu grubun her türlü hedefindesin demektir artık. Paranoyak kişi sizi “fişlemiştir”, artık siz düşmansınızdır yani düşman olduğunuza karar verdiği için sizi fişlemiştir fişlediğine göre “hesaplaşılacak kişi” sinizdir ve “hesap günü” gelince hesaplaşmaya hazır olmalısınız demektir, böyle bir duruma maruz kalmış kişiler bence ilk önce tebdili mekan ve tebdili kıyafet yapmalarında fayda vardır diyebilirim..

 

 Robins ve Post’a (2001) göre paranoidler düşmana karşı bir araya gelmekten huzur duyarlar. Daha önce birbirlerine yabancıyken, kol kola girip bir ortaklığın parçası olurlar. Böyle bir ortaklıkta üyeleri gözetleyen bir dış yetkili olmazsa, bireyler öfkelerini boşaltmaya ya da saldırganlığa kolayca teslim olabilirler. Toplu eylemler bireysel sorumluluğu geçersiz kılar. Paranoid liderin önemli rollerinden biri toplu kızgınlık ve öfke içinde bir hedef bulmaktır.  Paranoid kaçışta  bizi haklamaya geliyorlar ve paranoid saldırganlıkta ise  onları yok etmeliyiz düşüncesi egemendir. Paranoya mecazi anlamda bulaşıcı bir hastalıktır. Paranoid lider bir  devletin başına geçerse, onun paranoyası ülkeye bulaşır. Paranoid lider er ya da geç komşularıyla savaşa girecektir.   

 

 Uluengin’e (2007) göre paranoyak bir toplum bütün dünyanın kendisini gözetlediğini ve kumpas kurduğuna ciddi ciddi inanmaktadır; yedi cihana kuşku, vesvese ve kaygıyla bakmaktadır; “ben”ine muazzam bir değer biçerek kendini evrensel “merkez” addetmektedir.

 

Paranoid kişinin düşmanları say say bitmez.  Paranoid kişiler gece uyuyamaz. Yersiz kuşkuları, şüpheleri  gece beynine  adeta yapışır ve paranoid kişinin zihni bunlarla meşgul olduğu için uykuları kaçar ve uykusuz kalırlar. Sabah işe geldiklerinde karşılaştığınızda gözlerinin şişliğini, asık yüzünü ve soluk benizini farkedersiniz.

 

Tarhan’a (2004) göre paranoid kişiler istihbaratçı olurlar; onlara göre hiçbir olay rastlantısal ve nedensiz değildir.Öküz altında buzağı ararlar.Tankla kuş vurmak, karıncaya tüfekle ateş etmek bunların işidir. Saflık, dürüstlük ve güveni tehdit olarak değerlendirirler. Güvenlik görevlisi iseler abartılı raporlar yazarlar, yöneticilerini yanlış yönlendirirler. Saldırılarda hep sadakati sınamaya çalışırlar, siz açık ve net cevaplar verirseniz tartışma biter, kaçamak, geçiştirici cevaplar alırlarsa test etmeye devam ederler. En küçük yalanınız, gizli kapaklı işiniz  sizi hain ve düşman sınıfına sokabilir. Kendileri gibi yaşamayan insanları düşman görmek sağlıklı bir ruh hali değildir. Güç ellerinden gittiğinde kendilerini çok kötü hissederler. Paranoidler gizli gerçeklere çok meraklıdırlar ve inanırlar. Sahte peygamberler onlar arasından çıkar (mistik). Mucize tedaviler (keşif) bir paranoid insanın eseri olabilir. 

           

Uluengin’e (2007) göre paranoyak rasyonel aklın ötesinde düşünen ve davranan kişilerdir. Paronoyak kişinin “Ben” kimliği patolojik ölçüde gelişmiştir; benmerkezcilik “paranoyak” kişiyi bütün “ötekiler”den kuşkulanmaya iter; bilinçaltında gizli bir kıskançlık barındırır ve aşama aşama, aynı “öteki”lere karşı kin, nefret ve düşmanlık duygularını kamçılar; kendisine karşı melanet düşünüldüğüne inanmış olduğundan  “komplo teorisi” üretir.     Eğer nesnel tahlil yeteneğimizi yitirerek “ben”imize  muazzam bir değer biçiyorsak, eğer dünyanın “bizim” “merkez”imiz etrafında döndüğüne inanıyorsak, dolaysıyla da mutlak hasım, rakip, düşman addettiğimiz herhangi bir “öteki”nin bize karşı yine mutlaka bir kötülük, bir melanet, bir kumpas hesapladığını düşünüyorsak yani özel ve hayali bir “gerçek”(!) üreterek kendi kendimizi buna inandırıyorsak,  paranoya vardır

 

             Arslanoğlu’na (2002) göre paranoid kişilik genellikle kişiye olumsuz duygular getirir. Ancak kuşkuculuğun işe yaradığı bazı alanlarda (hukukta, polislikte, müfettişlikte, gazetecilikte)  kuşkucu kişiler bu özelliklerinden ötürü başarılı olurlar.

 

            Paranoid bireyin psikolojik yaşamına korku ve nefret hakimdir. Bu korkunun izlerini beşiğe kadar takip edebiliriz(Robins ve Post, 2001).

            Bu konuya uygun bir hikaye ile son vereyim, şöyle; iki kör kişi birlikte bir tabaktan  köfte yiyorlarmış, körün biri diğerine sen  köfteyi ikişer ikişer yiyorsun demiş, diğer kör ise ikimiz de körüz iki köfte yediğimi nereden çıkardın demiş, ilk konuşan kör ben iki tane yiyorum da seni de iki tane yiyor sandığımdan söyledim demiş. İşte paranoya böyle herkesi kendisi gibi düşündüğünü zanneden bir kişilik vardır.    

 

2-ŞİZOİD KİŞİLİK BOZUKLUĞU (İÇE KAPANIK KİŞİLER): Buz gibi kişilerdir diyebiliriz. Bireysel yaşamı tercih ederler.Yalnız kimselerdir.Yalnızlıkları çok güçlüdür. Bu kişiler için yılın dört mevsimi yalnızlıktır. Kişilik bozukluğu olanların dışlanma ile sonuçlanabilecek seviyede etiketlenmiş olmaları da bu yalnızlıkta etkili olmaktadır. Kendileri hariç, çevrelerindeki herkese yabancıdırlar, uzaktırlar. Pozitif değillerdir, güncel deyimle hiç elektrik alamazsınız, hayatla barışık değiller gibi görünürler. Yakın arkadaşım diyebilecek bir arkadaşları/arkadaşlıkları yoktur. Diğer insanlara karşı bir ilgi, sıcaklık, samimiyet, düşmanlık, saldırganlık ya da bir şekilde iletişime geçecek şekilde dışarıya yansıyan duyguları yoktur. Genelde yalnız yaşarlar, kalabalıklar arasında tek başlarınadırlar, yapyalnızdırlar. Duygularını pek belli etmezler. Övmek, kötülemek ya da başkalarının sevinçlerine, üzüntülerine ortak olmak gibi ilgileri yoktur. Ne derlerse desinler umurlarında değildir. Utangaç gibidirler; yarışma gibi etkinlikleri asla istemezler. Her pazar kapalı dükkanlar gibi bu kişilerinde duygu dükkanları her gün kapalıdır.

            Arslanoğlu’na (2002) göre haz veren etkinlik yoktur ya da azdır, küntleşmiş duygulanım hayal kurma ve içgözlemle aşırı uğraşma özellikleri görülür.

            Köroğlu’na (2007) göre ise insan içine çıkmaktan ve topluma karışmaktansa tek başına yaşamak daha iyidir, toplum içinde geride kalmaya eğilim gösterirler, takım çalışmasına katılmazlar, toplumsal durumlara genelde uygun düşmeyen kişilerdir.

 

3-ŞİZOTİPAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU:  Bu kişileri anlamakta zorlanırsınız. Şizotipal kişilik bozukluğu olan kişiler  tuhaf inançlara ve büyüsel düşüncelere sahip olabilirler. Bunların normalde gözle göremediğimiz şeyleri görme  gibi olağanüstü inançları vardır. Gerçekte orada olmayan bir gücün ya da kişinin orada olduğu hissine kapılabilirler. Kendi kendine konuşabilir ya da kirli, dağınık, paspal, pejmürde, uyumsuz elbiseler giyebilir. Altıncı his, keramet  gibi özellikleri oldukları yönünde izlenim verirler.

            Köroğlu’na (2007) göre bu kişiler “bir garip” olarak tanımlanırlar, birçoğunun  batıl inançları vardır ya da duyu ötesi algılara inanırlar, düşlemler içerisindedirler; şizotipal kişiler belirli tutarlı bir çizgide toplumsal başarı gösteremezler, belirli bir ilerleme içinde olamazlar, okul ve iş geçmişleri başarısızlıklar ve karışıklıklarla doludur, sıklıkla “atılmak” durumunda kalmışlardır, bir işten bir diğerine sürüklenip dururlar, evlenmiş olsalar bile ya ayrı yaşıyorlardır ya da boşanmışlardır.

 

 

4-SINIR(BORDERLINE)KİŞİLİK BOZUKLUĞU: Duygusal dengesizlik içindedirler, dalgalı denizdeki dalgalara benzerler, bir kıyıya sonra tekrar denize geri çekilirler, sürekli ruhsal (duygusal) gelgitler yaşarlar, bir yanar bir sönerler, bazen neşeli bazen ağlamaklıdırlar, bir gün bakmışsınız sizi öve öve yere göğe sığdıramıyor, göklere yükseltiyor; bir de bakmışsınız ki ne göresin sizi yermekte, aşağılamakta,  kötülemekte, hor görmekte ve böylece yerin dibine batırmaktadır. Hiçbir sebep yokken durup dururken niçin değiştiğini anlayamazsınız.Bir günde dört mevsimi yaşarlar. Bir günü bir gününü tutmayan kişilerdir. Bu kişilerle sırlarınızı paylaşmayınız çünkü sizi övdüğü zaman ona güveniniz oluşur ve bu sırada onunla sırlarınızı paylaşırsınız ama bir de sizi yerdiği zaman verdiğiniz sırlarınızı bir de ne göresiniz herkes duymuş, biliyor, sonra bunun kaynağını araştırıyorsunuz bakmışsınız ki işin altından sınır (borderline) kişilik bozukluğu olan arkadaşınız çıkıyor.Böylece bu kişilerle “ fazla samimiyet tez ayrılık getirir” sözüne uygun durumlar yaşamış olursunuz. Bu kişilere  bu değişen hallerini söylediğinizde ne yaptıklarını kendileri de anlamamaktadırlar. Bir kişiye yönelik tutum, tavır, duygu ve davranışları kısa sürede ciddi bir şekilde değişir. Duygular kararsızdır ve hemen değişebilir. Bu kişiler hemen küsüveren, çabuk sinirlenen beraber yaşanması çok zor tiplerdir.Yalnızlığa, terk edilmeye  gelemezler. Bu kişilerle iş ortaklığı, ekipçilik gibi sırdaş işler yapılmaz.Bunların ağzında bakla ıslanmaz. Birgün bunun adamı, öteki gün bir başkasının adamıdır.Sizi öve öve bitiremezler,jestler yaparlar,mimikjler ,gülücükler saçarlar; biraz sonra da siz yokmuşsunuz gibi davranırlar

Öztürk’e (1994) göre sağlam bir kimlik duyguları gelişmemiştir.Kolay düş kırıklığına uğrarlar. Kendilerine zarar verme girişimleri olur. Boşluk ve anlamsızlık duygusundan yakınırlar. Kişiler arası ilişkilerinde dengesiz ve tutarsızdırlar.

            Arslanoğlu’na (2002) göre ise bunların hızlı otomobil kullanma, aşırı para harcama, denetimsiz cinsellik, madde kötüye kullanımı, kendini kesme (burada acıdan bir tür doyum alma ve kendine karşı öfke daha ön plandadır), aşırı sigara içme, tıkanırcasına yemek yeme, elini, kafasını bir yere vurma   kendilerine zarar verici davranışları görülebilir.

  

 5-HİSTRİYONİK (OYUNCU) KİŞİLİK BOZUKLUĞU:Genellikle kadınlarda görülmektedir; halk dilinde isterik adıyla tanınmaktadırlar. Ancak bu isterik kelimesi ise bence daha çok bu kişileri damgalamak, küçük düşürmek amacıyla kullanılmaktadır. . Çevredekilerin  dikkatlerini kendi üzerlerine çekmek, gösterişli, çekici ve ilgi odağı olmak isterler. Bunun için fiziksel özelliklerini kullanaraktan  farklı tip ve renklerde, şekillerde elbiseler giyerler, makyajları ise boya küpüne batmış gibi çok ve yoğundur. Saçları çok farklı modellerde ve renklerdedir. Fiziksel çekicilikleriyle ön planda olmak isterler, bu özelliklerinin vurgulandığı iltifatlı sözler duymak isterler; eğer bu olmazsa  rahatsız olurlar. Pek çok rolü rahatça yaparlar. Uygunsuz olarak tahrik edici ve baştan çıkarıcıdırlar. Saf ve maniple edilmeye açıktırlar, konuşmaları bilgiden yoksun ve  sığdır. Hep karşıdakini etkilemeye yönelik konuşurlar. Kolay  arkadaşlık kurarlar ve bozarlar.

 

6-NARSİSİSTİK (ÖZSEVER-KENDİNİ SEVER) KİŞİLİK BOZUKLUĞU: Başkalarının üstün başarılarını  çekemezler. Çekemedikleri kişileri gölgelerler. Büyüklükte, başarıda, üstünlükte yeryüzünde tektirler.Hep elüstünde tutulmak, baştacı edilmek, övülmek isterler. Hep özel olmak, özel hissedilmek isterler. İsterler ki gittikleri,  görüldükleri her yerde herkes onu özel birisi olarak karşılasın, ona özel davranılsın, başköşede yer ayrılsın, herkes sussun o konuşsun ve dinlenilsin, her yerde ondan söz edilsin namı duyulsun...Ancak kendisi başkalarına asla böyle davranmaz. Empati hiç yoktur. Kibir, gurur, büyüklenme, yönetme ve yetkili olma isteği en üst seviyededir. Ortalıkta kasılarak gezen, şan ve şöhreti seven, çaka satan kişilerdir. Kendilerini önemli kişi, danışılan kişi  kılmak için küçücük olayları, durumları öylesine büyütürler, abartırlar ki sanırsınız büyük bir olay olmuş, ama işin aslına bakarsanız narsisistik  kişi kendisini önemli ve büyük bir iş yapmış havasına sokmak için olayı abartmıştır.                                                                                                                         Öztürk’e (1994) göre kendilerini fiziksel ve ruhsal yönden aşırı beğenen ve üstün gören, sürekli beğeni, ilgi ve onay bekleyen; gittikleri her yerde hemen özel bir yeri hak ettiğine inanan kişilerdir.

Tarhan’a (2004) göre ise toplantılarda soru sorarken en az konuşmacı kadar çok şey bildiklerini göstererek yorumlar yaparlar.İlk tanışmalarda çok etkileyicidirler. Uzun beraberlikte bencil ve çıkarcı yapıları nedeniyle kendilerinden nefret ettirirler. Çoğu işkoliktir (ancak buradaki işkolikliği çalışkanlıkla karıştırmamalıyız H.Ş.). Kendilerini özel gördüklerinden herkes için geçerli kuralların kendileri için geçerli olmadığına inanırlar.Eğitimli olmayan narsistlere trafikte öne geçmek zevk verir. Machievalli’nin  felsefesi çok hoşlarına gider. “Gayeye ulaşmak için her yol caizdir” sözü onlar için rehber olmuştur. Eleştiriye tahammülleri yoktur. Sizi sevdiklerini, sizi düşündüklerini zannetmeyiniz. Onlar sizdeki çıkarlarını severler. Çıkarları yoksa en yakınını bile umursamazlar Verdikleri sözlerden kolay dönerler. “Ayna ayna söyle bana var mı benden daha güzeli” sözü narsizmin simgesi olmuştur. 

 

7-ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU (PSİKOPATİ-TOPLUMA KARŞI KİŞİLİK BOZUKLUĞU): Kuralları çiğnemek en önde gelen özelliğidir. Asabi, sorumsuz, saldırganlık,  pişmanlık duymama, yalancı, utanmama, kendi çıkarı için başkalarının çıkarlarını hiçe sayma  gibi özellikleri çocukluktan başlayıp yetişkinlikte de devam eder. Dürtü kontrolleri çok zayıftır. Engellenmeye asla gelemezler ve kurallara asla uymazlar, uymaya mecbur oldukları durumda da toplumla, kişilerle ve kurumlarla çatışırlar.İletişim özürlüdürler. İçinde yaşadıkları toplumda saldırganlığın, tehdidin, riskin sembolü gibi bilinirler. Bunların çocukluk dönemine kadar incelediğimizde bir kin ve nefret ortamında büyütüldüklerini/büyüdüklerini görebiliriz. Bunlar karşılarındaki insanın acı çekmesinden etkilenmedikleri gibi kendileri de vücutlarını jilet, cam parçası ya da bıçak gibi cisimlerle çizik ya da hafif batırma şeklinde keserek rahatlamaya çalışırlar; bu kesme ya da delme esnasında biz dışarıdan izleyen, seyredenlerde bir acıma, etkilenme his ve duygusu oluşurken antisosyal kişide ise vücutta birikmiş olan negatif enerjinin atılmasıyla (kanın akmasıyla) bir  rahatlama olur hatta bu kişiler bu olaylarından sonra polis merkezlerinde uykuya dalarlar ve bazen de zannederiz ki olaydan önce hap aldı da onun etkisiyle uyudu diye. Hap alanlar yok mu? Var; fakat vücudun kesilmesinden sonra antisosyal kişinin rahatladığı ve uyuduğu da doğrudur.

            Psikopatik, sosyopatik  kişilik bozukluğu ile eş anlamlıdır. Bunlar çocukluk çağında yalancılık, hırsızlık, evden kaçma, kavgacılık davranışları göstermiş kişilerdir. Yetişkin yaşta da süren antisosyal davranışlar nedeniyle bu kişiler sık sık polis merkezlerine düşerler. Kendilerini içten yargılama ve denetim zayıftır ya da yoktur (Öztürk,1994).

            Gözü kara olmak, gözünü budaktan esirgememek gibi rollere bürünmek, vurucu, kırıcı olmak ve bu rollerle tanınmak, korkulan olmak ve çevrede korkutucu, çekinilen, tehlikeli  risk alan olarak anılmak isterler. Böyle anılmak ve tanınmanın getirisi olarak saygın ve çıkarları olan kişi olmaktır.

            Psikopatlık kişilik özelliği değil, kişilik bozukluğudur. Antisosyal, psikopat deniyor. Suçluluk duymadıkları için yanlışlardan ders almazlar. Dürtüseldirler, yaptıkları işin sonucunu düşünmeden yaparlar.Tutarsızdırlar, sabah başka bir şey, akşam da başka bir şey söylerler. Söz verip hiç birini tutmazlar, sık yemin ederler.

            Arslanoğlu’na (2002) göre genellikle takma isimler kullanma, kendilerine (çevrelerine- alt kültürlerine) özgü bir konuşma tarzı geliştirirler, sık sık saldırganlık gösterirler, saldırganlık gösterdikleri zaman  kollarını, göğüslerini çizer veya keserler ya da  şiş vb ile delerler(H.Ş.).

                                               Psikopatinin anahtar belirtileri

                        Duygusal/kişiler arası                                       Toplumsal sapkınlık

 

İçtenlikten uzak ve yüzeysel olma                                            İçgüdüsellik

Benmerkezcilik                                                           Davranış denetimlerinde zayıflık

Pişmanlık ya da suçluluk duymama                                          Heyecan ihtiyacı

Empatiden yoksunluk                                                              Sorumluluk almama

Aldatma ve yönetme eğilimi                                                     Erken dönem davranış sorunları

Sığ duygular                                                                            Yetişkinlikte antisosyal davranış

(Bu belirtileri kendinize ya da başkasına tanı koymak için kullanmayınız, tanı koymak belli bir eğitim gerektirir)(Hara,2006).

 

8-ÇEKİNGEN (KAÇINAN-SAKINIMLI) KİŞİLİK BOZUKLUĞU: Bunlar  utangaç kişilerdir. Eleştirilmekten, alay edilmekten,  gülünç,  mahcup duruma düşmekten  çekinirler. Yetersizlik ve acizlik duyguları hakimdir.

            Öztürk’e (1994) göre bunlar toplum içinde olumsuz değerlendirilmekten korkan, utangaç, çekingen, kendilerini fazla gözleyen ve nasıl görüldüğünü merak eden kişilerdir. Toplum da çirkin, anlamsız görünmekten,  yanlış bir şey yapmaktan korkarlar ve heyecanlanırlar. Yüzleri kızarır, elleri titrer ve bunlar fark edilecek diye endişe ederler. Bu yüzden toplumsal ilişkileri kısıtlıdır; istemedikleri halde yalnız kalırlar.

            Köroğlu’na (2007) göre ise çekingen kişilik bozukluğu olan kişilerin konuşmaları yavaş ve kısıtlıdır. Bu kişiler toplumdan kopuk yaşayan kişilerdir. Geçmişteki aşağılanmaları yeniden yaşamamak için kendileriyle başkaları arasına belirli bir mesafe koymaya çalışırlar. Başkaları tarafından  “utangaç”, “ürkek”, “yalnız”, “kendi kabuğunda” ve “kendi halinde” kişiler olarak tanımlanırlar.

           

9-BAĞIMLI KİŞİLİK BOZUKLUĞU: Bunlar “yönetilen” kişilerdir. Kendine güvenmeyen kişilerdir. Kendi kendilerine karar veremezler; mutlaka birilerine danışırlar, ya da onların karar vermesini isterler. Başkasının bu kişiler için verdiği karar doğru da olsa yanlış da olsa verilen kararı kabul edip uygularlar. Boyun eğerler. Bağımlı kişinin  bazı davranışları  çevresindekilerce argoda “takla” denilen duruma benzetilmektedir. Yine bağımlı kişilikte olanların bazı ani çıkışları da  çevrelerindekilerce argoda “gaza gelmek” olarak nitelendirilir. Bazı bağımlı kişilikte olanlarda çevrelerince “saftirik” olarak görülmektedirler.  

            Öztürk’e (1994) göre yalnız başlarına karar veremeyen, girişim yapamayan, eyleme geçemeyen, sorumluluk alamayan bu kişiler yetişkin çağın doğal beklentileri karşısında bir çocuk gibi çaresiz kalırlar. İsteyici ve alıcı tiplerdir; ama vermeyi bilmezler. Örneğin iş aramak gerekiyorsa bunu babasından bekler, fakat evdeki ufak işlere de katkıda bulunmak işine gelmez.

            Arslanoğlu’na (2002) göre bunlar sürekli olarak ilişkilerinin bozulması endişesi taşırlar, kimseyi gücendirmemek için hep evet derler, söyledikleri onay görmezse  ya da eleştirilirse çok etkilenir ve kaygılanırlar, başkalarına şirin görünmek için beklentisi düşük işleri kabul ederler, bir takım işlerinizi yaparak ya da size hediyeler sunarak güdümünüze girmek, gölgenizde yaşamak  isterler.

            Köroğlu’na (2007) göre ise kendilerine güvenleri yoktur, bu durum, duruş biçimlerinde, seslerinde, hal ve hareketlerinde de kendini gösterir. İşbirliği yapmaya yatkın olmaya ve uysal olmaya eğilimli, iddiacı ve haklarını savunucu biri olmaktansa kabullenici ve yatıştırıcı biri olmayı isterler.

           

 

10-OBSESİF KOMPÜLSİF KİŞİLİK BOZUKLUĞU (SAPLANTILI KİŞİLİK/OBSESİF- TAKINTILI KİŞİLİK): Mükemmeliyetçidirler. Ayrıntıya yani parçaya bakar ve bütünü göremezler. Ayrıntıdan başlarını kaldırdıklarında ise iş işten geçmiştir. “Gerçekler ayrıntıda gizlidir” tezini işlerler. Bu nedenle zaman yönetiminde zorlanırlar. Kuralcı kişiler olarak da duyarız. Dakiktirler İşlerin uzamasından rahatsız olurlar ve işin zamanında bitirilmesine çok özen gösterirler. Her şeyin kendi istedikleri gibi olmasında ısrar ederler.Düzenlediklerini ya da düzenlerini bozarsak bu kişiler sinir krizi geçirebilirler hatta sinirlenince ağlarlar. Biriktiricidirler. Kirli çıkıdırlar. Paracıdırlar, bu nedenle cimrilikleriyle tanınırlar. Kullanılmış malzemelerin çöplerini atmayıp biriktirirler. Çöp evlerden  bu kişiler çıkmaktadırlar.

 

Öztürk’e(1994) göre ise

            -Aşırı düdenlilik, titizlik, kusursuzculuk, kuralcılık ve bütün bunlarda aşırı katı tutum,     -Başkalarının bu kurallara tam uymasını bekleme, uymayınca hoşgörüsüzlük,

             -Aşırı kararsızlık, erteleme eğilimi, olayların olumlu olumsuz yönlerini sürekli tartma ve bu yüzden karar verememe,

            -Kılı kırk yarma, ince eleyip sık dokuma gibi kalk deyimleri ile tanımlanan özellikler,

            -İş sorumluluklarına aşırı düşkünlük  ve aşırı hırslı oluş,

            -Kolayca evhamlı, kuruntulu ve ikircikli olma hali,

            -Eskimiş eşyaları atamama gibi özellikleri bulunur.         

 

            Tarhan’ a (2004) göre olaylara kuşbakışı bakmakta zorlanırlar. Ağaçlarla uğraşmaktan ormanı görmemeleri ile ünlüdürler. Amaca yönelik olmayan ayrıntıyla uğraşırlarsa işi bitiremezle. Onlara göre başarı ayrıntıdadır. Herşeyi köşeli düşünürler. İnatçılıkları meşhurdur. Kılı kırk yararlar.

 

            Arslanoğlu’na (2002) göre ise birçok kişinin aşırı temizlik, düzenlilik, simetriye önem verme, kapıyı ocağı defalarca kontrol etme, içinden belli cümleleri tekrarlama gibi çeşitli takıntıları, kuruntuları, saçma bulduğu halde yapmak zorunda kaldığı davranışları bulunabilir. Çoğunlukla bunlar önemli bir zaman kaybına ve ciddi bir sıkıntıya neden olmazlar. Ancak bazı kişiler aşırı ve saçma buldukları halde bu davranış ve düşüncelerini defalarca yinelemeye ve uzun zamanlar boyu sürdürmeye esir hale gelirler. Bu durum önemli oranda zaman kaybına yol açar, belirgin bir sıkıntı verir ve kişiyi zorlamaya, yaşamla, kendi kendisiyle  ve çevresiyle ilişkisini bozmaya başlarsa, üzerinde durmak ve bunun ruhsal bir sorun olabileceğini düşünmek gerekir. Bazı kişilerde aşırı titizlik, düzenlilik, temizlik, takıntılı düşünce yapısı gibi özellikler  hastalık olarak birden ortaya çıkmamıştır, kişiliğe sinmiştir. Böyle kişilere obsesif kompulsif kişilik, daha ağır şekline obsesif kompulsif kişilik bozukluğu denir. Obsesif kompulsif kişiliklerde de tablo daha ağırlaşarak obsesif kompulsif bozukluğa dönüşebilir. Obsesyonlar(saplantılar-takıntılar) irade dışı gelen ve kişiyi tedirgin eden veya sıkıntı veren, bilinçli bir çaba ile kovulamayan yineleyici düşüncelerdir. Kompulsiyonlar (zorlantılar) ise çoğu kez obsesif düşünceleri kovmak veya bu düşüncelerin verdiği sıkıntıyı azaltmak için yapılan ve istemeden yinelenen hareketlerdir.Ocağı veya evinin kapısını kapatıp kapatmadığından emin olamayan (obsesyon) bir kişinin tekrar tekrar kapıyı ocağı kontrol etmesi (kompulsiyon); para ya da herhangi bir eşyaya dokunduğunda  elinin kirlendiğini düşünen (obsesyon) bir kişinin, defalarca el yıkaması (kompulsiyon)  örnekleri verilebilir.  Saydığımız bu özellikler çok aşırı düzeyde değilse genellikle bu kişiler iş ortamında tutulurlar. Aynı özellikleri nedeniyle ailelerinde ve yakın çevrelerinde  de faydalı olurlar. Ancak genellikle iş yaşamı dışında sıkıcıdırlar.

 

11-PASİF – AGRESİF (EDİLGİN- SALDIRGAN) KİŞİLİK BOZUKLUĞU: Muhalefet eden kişilerdir, hemen her şeye muhalefet ederler ve eleştirirler, ancak bu yapıcı muhalefet değildir, yine bunlara göre her şeyin eleştirilecek bir eksiği ya da kusuru vardır. Kendilerine bir emir verildiğinde o emri yapmamak ya da geç yapmak ya da sürüncemede bırakmak için , verilen emirde bir eksiklik bulur ya da bir engel çıkarırlar. İşi yokuşa, rampaya sürerler,böyle yaptıklarında gizlice direndiklerini, bilgisizliklerini, becerisizliklerini de böylece kamufle ettiklerini anlayabiliriz. Kaytaran kişilerdir. Örneğin emrinizde çalışan bu  kişiye bir evrak verip bunun  fotokopisini çekmesini istediğinizde pasif- agresif kişi daha fotokopi makinesinin yanına gitmeden size fotokopi kağıdı var mı diye soracaktır, halbuki kağıt var mı yok mu yok  ise eğer, kağıdı bulup fotokopiyi çekmek onun görevidir ama o buna muhalefet etmek için  böyle bir soruyu sormuştur. Burada verilen emre doğrudan karşı gelmek yerine, emri verene, kağıt var mı diye sorarak dolaylı yoldan  karşı gelmiştir. Yine bir işi diyelim ki 10 dakikada bitirmesini söylediniz ancak bu süre dolduğu halde işin bittiğine dair haber gelmedi bir baktınız ki ne göresiniz pasif- agresif kişi işe daha yeni başlayacak, neden geç başladığını sorduğunuzda ise sizin hiç de aklınızdan geçirmediğiniz bir bahaneyi, mazereti söyleyecektir.Bu kişiler  yönetici olduklarında da diğerlerinin işleri kolay olmayacaktır. 

            Bu kişiler beğenmedikleri, eleştirdikleri otoritelerin mesleklerine, makamlarına içten bir özenti ve kıskançlık beslerler, iş kendilerinden geçmiştir ancak bitmemiştir, kendi çocuklarına “ben olamadım siz olun”, ben ezildim siz ezilmeyin” diye yönlendirme yaparlar. 

            Arslanoğlu’na (2002) göre özel alanda veya iş alanında başkalarının isteklerine karşı genellikle bir direniş gösterir. Emirleri sık sık tartışır, yetkeyi (otoriteyi) temsil edenleri beğenmez, eleştirir. Ancak bunları genelde dolaylı yoldan yapar. Kendine verilen işi savsaklar, bitirmez, bilerek sonuçlandırmaz, unutur. Anlaşılmamaktan yada nefret edildiğinden yakınır, kendisine haksız davranıldığını ileri sürer.

            Köroğlu’na (2007) göre ise bu bireyler başkaları tarafından beklenen düzeyde işlev görme alışkanlık olarak kızar, karşı gelir ve direnir. Bu karşı gelme en sık olarak iş ortamında ortaya çıkar ama toplumsal işlevsellikte de olabilir. Direnç özellikle otorite figürleri tarafından verilen görevlere tepki olarak erteleme, unutkanlık, inatçılık ve istemli etkisizlik ile dışa vurulur. Bu bireyler başkalarının çabalarını, işlerini paylaşma girişimlerini başarısız kılarak engellerler. Bu kişiler, engelleyen, sürüncemede bırakan, ağırdan alan, geciktiren, erteleyen, inatçı ve etkinliği düşüren tutumlar sergilerler. Geciktirmek için her zaman bir birtakım özürler bulurlar ve başkalarının hatalarını bulup çıkartırlar. Kendilerini öne süremezler, kendilerini ortaya koyamazlar. Yetke, özerklik ve saldırganlık özellikleri birbirinin içine geçmiştir. Surat asmanın  bu kişiliğe özgü olduğu söylenebilir. Kolaylıkla ısırganlaşabilirler ve önemsiz şeylere  darılıp gücenebilirler. Negativistik kişilerdir. Kızgınlıklarını doğrudan göstermezler. Hoşnutsuzluğunu başkalarına boyun eğmeyerek gösterirler.    

Örneğin, ani bir olay haber aldınız ve  alınınca olay yerine en kısa sürede gitmeniz  gerekmektdir. Ancak  pasif- agresif kişi ya o esnada tuvalete gider ya da ayakkabısının bağını yeniden bağlarken siz de olay yerine gitmek için acele araca binmişsinizdir, ama  araçta beklemek zorundasınızdır, çünkü pasif-agresif kişinin tuvalettedir ya da ayakkabı bağını bağlamakla meşguldür . İşte size ağırdan alma ya da etkinliği düşüren  bir takım tutumlar...  

           

KİŞİLİK DERKEN;

 

            Kişilik bozukluklarının teşhisi samanlıkta iğne aramaya benzer diyebilirim, şöyle ki samanlıkta saman vardır ve saman da iğne gibi ince kıyımdır ve içine düşen bir iğneyi kolay kolay bulamazsınız, arar arar yine arar ama bulamazsınız, tekrar ümitlenir yine ararsınız yine bulamazsınız, araya zaman da girdikçe işiniz daha da zorlaşır.

Bu nedenle bir kişinin kişilik bozukluğu sorunu var mı yok mu bu ilk bakışta değil;  sadece sistemli bir çalışma ile anlaşılacaktır.

Bu alanda söz psikiyatriler, psikologlar ve psikolojik danışmanlarındır. Bir örnek verelim:  Psikiyatri profesörü Mazhar Osman’a birgün bir arkadaşı “yahu hocam” demiş “bir dostum var, geçenlerde senden laf açılınca bana, git söyle o Mazhar Osman’a! Delinin tekidir, dedi” demiş. Mazhar Osman’da arkadaşına: “Bak” demiş, “o dostuna benim selamımı söyle, onun bana “deli” demesinde sakınca yok, ama ben ona deli dersem anlar kimin “deli” olduğunu(gazeteden).

Kişilik bozukluklarını “yaparlar”, “ederler” , “anlar”, “zanneder” gibi geniş zaman diliyle anlattım. Buradan hareketle kişilik özelliklerinin kısa zaman aralığında değil de, geniş zamana yayıldığını anlayabiliriz, çünkü bozukluk özelliklerinin devam edip etmediğini görebilmek için değişik zamanlarda yapılacak psikolojik testlerle anlayabiliriz. Örneğin içinde yaşadığımız iklimi düşünelim, iklim bir bölgede görülen hava koşullarının geniş zamandaki  genel toplamı ve ortalamasıdır. Buradan hareketle kişide görülen davranışların geniş zamandaki genel toplamı ve ortalaması  olarak kişilik özelliklerimizi verir. İşte kişilik bozuklukları da bir kişide görülen bozuklukların geniş zamandaki genel toplamı ve ortalamasıdır diyebilirim    

 

 

 

KAYNAKLAR:

-Öztürk, M. Orhan,(1994). Ruh Sağlığı ver Bozuklukları, HYB Ankara. 

-Uluengin, H. (2007). Hürriyet gazetesi 16/17/18 Ekim2007

-Tarhan, N. (2004). www.mcaturk.com

-Arslanoğlu, K. (2002). Psikiyatri Elkitabı, Adam yay. İstanbul.

-Hare, Robert. D.(2006).Antisosyal kişilik bozukluğu, Çev.  S.K. Akbaş, HYB Ankara.

-Robins, R.S. ve Post, J.M.  (2001). Politik Paronoya, Doğan kitap, Çev.İ. Kurmuş, İstanbul.

-Köroğlu, E. (2007). Kişilik Bozuklukları, HYB, Ankara

-Günlük Gazeteler



[*] 4.Sınıf Emniyet Müdürü, İZMİR