AKADEMİLİ OLMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI                                                                                         

 

Demirhan DEMİR[*]

Okuyacağınız bu satırlarda ortak bir maziyi birlikte yaşamış olmanın yansıması mevcut olduğundan sizlere Genç Akademilileri, yani yüreği hizmet aşkıyla yanıp tutuşan insanları takdim ediyorum. Onlar ki eskiyi sadece hatıralarında kötü bir anı olarak yâd eden artık değiştiğini anlatmak ve bir o kadar da anlaşılmak isteyen, kendisine bir çamaşır suyu ekolu ‘Ayşe Teyze’ gibi bir ekol yaratma ihtiyacı hisseden ve bu tercihini de  ‘Hortum Süleyman’dan yana değilde ‘Çevik Ayşe’ den yana kullanma arzusunda olan insanlar hakkındadır. Yatılı bir okulun küçük ranzasına sıkışmış bir hayatın eşiğinden istikbali temaşa eden Genç Akademililere dairdir…

9 sene önce  tam da bu mevsimde intibak eğitiminde  KOLEJ kaldırımlarını yürüyüş kararı disiplini içinde adımlayan bu gençler Polis Akademisinden mezun olduktan sonra Kadroda omuzlarına yüklenen onca ağırlığın altından bakışlarıyla sıyrılmaya çalışıyor. Murat Sezgin'in objektifine, umut ışıklarıyla yüklü kocaman bakışlar gönderen bu topluluk o anda tepeden tırnağa umudun simgesi oluveriyor. Nadir BEYAZIT ın her zaman ki takındığı o muzip gülümseyişi ise bu kareye farklı bir enstantane katmış. Bu fotoğraf büyük olasılıkla mizansenle çekilmiş olsa da aylar sonra devreleriyle karşılaşan bu güzel insanların  yüzlerinden fışkıran yüksek coşku seviyesinin bu kadar güzel örneğine az rastlanıldığını bilen IŞIK ve ZAMAN ayrı bir önem göstermiş 'o an'a.... Fotoğraf değil de sanki zaman bırakmıyor  bu güzel anı.

Onca yıl aynı sıraya dirsek koyduğumuz, beraber büyüdüğümüz ve beraber yaşlandığımız devrelerimizle, meslekte geçirdiğimiz bir yılın ardından İstanbul Ortaköy polis evinde  buluşma fırsatı bulduk. Bu  Yemeğini Organize eden  devrelerime en derin şükranlarımı   sunarım.O güzel güne dair söyleyeceğim sözlerden şimdiden peşinen feragat ediyorum. Çünkü kalpte parlayan ince manaları anlatmaya yeteri kadar söz bulmak mümkün olmadığı gibi, o maksatla söylenen sözlerde de mânâ yoktur diye düşünüyorum. Yukarıda ağıt yakar gibi sıraladığım cümlelerden sonra bir matem havası yarattığımın farkındayım ve bu durumun da  en azından anlayışla karşılanmasını bekliyorum…Kolejin ilk günlerinde yanağımızda beliren ince sarı tüylere Sınıf Komiserinden Fırça yeriz endişesiyle jilet vurup vurmama konusunda binbir tereddüt geçirdiğimiz günlerin üzerinden geçen onca seneden sonra Aynanın karşısına geçip yüzünüzde ki her bir çizginin acı bir hikaye ile örtüştüğünü gördüğünüzde zamanın acımasızlığına sitem etmenini vakti gelmiş demektir.

 Yemeğe katılan Devrelerim   nezdinde fanatik kolejli olduğum yönünde yaygın bir kanaat var ise de ben o aslan parçalarını naçizane bir takdirkarıyım.Nerede bir Kolej öğrencisini yürüyüş kararı disiplini ve ciddiyeti içinde görsem hemen kendi öğrencilik yıllarım gelir aklıma ve başlarım acı acı gülmeye…. Kolejde ilk çarşı iznini hatırlıyorum da o insanın başını döndüren Kızılay’ın mahşeri  kalabalığı  içerisinde ürkek ve tedirgin bakışlarla kaldırım taşlarını adımlayıp, sivil olmanın özgürlüğünü birkaç gün içinde olsa yaşıyor olmak bizler için ne eğlenceliydi bir bilseniz… Ya etüd sonrası girdiğimiz Gazinolara ne demeliydi. Adının siz öyle gazino olduğuna bakıpta içinizden vesvese geçirmeyiniz, kolejde gazino üst sınıflar  tarafından pek doğrulunmasa da okul içi hiyerarşinin ve üst sınıf baskısının hissedilmediği yegane yerler  olarak adlandırılırdı. Teneffüs saatlarinde ve boş zamanlarda bu salona giren öğrenciler özgürlüğün tadını doyasıya çıkarır, hatta ellerini ceplerine bile atabilirlerdi. Ancak bu mutlu an ne yazı ki koridor da pusuya yatmış bir üst sınıfın fırçasıyla hüsrana uğrardı. Esasen üst sınıflar için fırça atmak el-yüz yıkamak gibi sıradan bir işti ve büyük çoğunlukla alt sınıfları  hizaya getirmek amacıyla başvurulan bir yoldu. Kolejde öğrencilerin  saç ve favori uzatmasına izin verilmez, mevzuata aykırı tutum ve davranış gösterenler görülen lüzum üzerine okul berberine gönderilirdi. Okul berberinin traş etme konusunda ki marifetini uzun uzadıya anlatacak değilim zira o muhterem için saç traşı etmek fevkalade sanatkar bir nakkaşa badana yaptırmak cinsinden bir külfet olacaktır.:) Zaten bizlerinde bir kuaförün önüne oturupta uzun uzun saçlarımızın nasıl kesilmesi gerektiğini anlatmak gibi bir lüksümüz de hiç olmadı…Ve sen ey okuyucu anlatılanların ikliminde kendine dair en ufak bir aşinalık sezersen bil ki sende bir zamanlar o berberin koltuğuna oturmuşluğun vardır ve yüreğinin bir köşesinde barındırdığın  o bastırılmış üç numaralı öfken çalıştığın sivil şubede sana zoraki saç uzattırıyor değil mi. Cevabın evetse sende bir KOLEJLİSİN :) Yemek boyunca okulda geçirmiş olduğumuz o güzel günlerin anılarını tazeledik,yeri geldi güldük yeri geldi hüzünlendik. Şunu çok iyi biliyorum ki    bugüne kadar lezzetini zihnimde gezindirdiğim ve yaşanmış bir tecrübe olması açısından  bana ait sayılması gereken Koleje ve Akademiye dair hatıralarım artık bana ait değil, orada Devrelerim siz varsınız ve o hep ciddiyet telkin eden duvarlarla örülü okulu anlamlandıranlarda sizlerdiniz.

Çoğu akademilinin meslekte iftiharla yakasına iliştiriverdiği kolej bürvesi şimdileri üniformamda yepyeni bir anlam kazandı.Başarıdan başarıya imza atan Kitap yazacak kertede kendini geliştiren Bu güzel kardeşlerimin üretken ruhundan bir nebze olsun nasiplenmek isterdim fakat bu konuda ne kadar talihsiz olduğumu tez zamanda öğrenmiş bulunmaktayım. Her tarafı dikenli tellerle çevrili o okulu kenarından okumuş olmakla neler kaybetmiş olduğumu düşündükçe yüreğim sızlıyor .Özgürlüğün de bir bedeli varmış ve ben bu bedeli Kolejde ve Akademide çayın demini muhabbetleriyle koyulaştırdığım dostlarımdan ayrı kalarak ödüyorum.. Okulda sallama çayın muhabbeti de sallama olur diye düşünürdüm yanılmışım, şu sıralar Karakolda tek başıma çam bardaktan içtiğim çaylar gam tadı veriyor

Belki bir kolejli olarak akademiden mezun olan alt devre kardeşlerimin mezuniyet coşkusunu  en iyi anlayabilenlerdenim. Ortak bir maziyi birlikte yaşamış olmanın verdiği kimya bu olsa gerek diye düşünüyorum, şöyle ki ‘daha kaç sene var komiser olmak için’ sorularına ve bu sorulara biraz da sıkılarak verdiğimiz cevaplar hep aynı oldu … Tıp mı okuyorsun birader ben seni bildim bileli sen o okulda okuyorsun, mezun olmana kaç senen kaldı şeklinde ki  alaycı sorulara cevap vermek  hiçte kolay iş olmadı bizler için. Belki de bu sıkıcı soruları cevaplarken 22 yaşında komiser olacağım şeklinde ki cümleyi bağlamak en tatlı yanıydı bu tip diyalogların. 8 seneden başlayan bu cevaplar 5,4,3… derken eriyip bitti. Neredeyse her köşesine birer sene emek verdiğiniz yıldızlarınız omuzlarınızda artık, Filiz vermeye namzet olan tohumun köklerinin kavanozdan çıkma su ve toprakla yaşayacağı hasreti  sona erdirme zamanı geldi ve zaman sizlere yatılı bir okulun küçük ranzasında kurmuş olduğunuz hayallerinizin gerçeklik libasına büründüğünü müjdeliyor. Yolunuz ve bahtınız açık olsun… 

İş bu yazıya konu olan Aslan parçalarının  hayat hikayesi yukarıdaki satırların arasında saklı duruyor sureti ise yukarıda …  Yıl 2008…Ortaköy Polis Evi Demirhan Devreleriyle birlikte ufka bakıyor :)

 

 



[*] Polis Koleji 53.Dönem Mezunu,Komiser Yrd.Adana Emniyet Müdürlüğü