OKUMAK GELECEKTİR

 

 

Bahri DURABAY[*]

 

Gençlerini kitapla beslemeyen milletlerin sonu hüsrandır.

Ovidius

 

Okumak… Hemen hemen herkes tarafından varlığı ve gerekliliği kabul gören ama küçük bahanelerle bile göz ardı edilebilen bir eylem. Zamanın yıpratıcılığına, insanların aymazlığına, tarihin sayfalarında kaybolmaya karşı kullanılabilecek tek ilaç. Ancak her ilaç gibi biraz mayhoş ve acılık taşıdığı için maalesef uzak durulan bir ilaç.

Okul okuyup mezun olmayı ve neticede belki de bir iş sahibi olabilmişse, kendini kurtarmış görmeyi anlayış haline getirmiş bir milletin en büyük sorunudur okumak.  “ Okulda okuduklarıyla yetinenler, yalnız mürebbiyeleriyle konuşan çocuklara benzer.” diyor Voltaire. Ahmet Selim isimli bir yazarımız da “ Sadece okulda okuyan cahil kalır” diyor. Anlaşılan o ki, okumak, bir insanın tüm ömrünü kapsayan bir eylem.

Biz, millet olarak ne durumdayız? Maalesef içler acısı bir durum… Batının gelişmiş ülkelerinde, günlük ihtiyaç listesinde kitap okumanın yeri 18. sırayken, ülkemizde 2003 yılında Kültür Bakanı’na sunulan bir rapora göre 235. sıradır. Aynı bağlamda kitap okuma sürelerini kıyasladığımızda Almanya’da kişi başına günde 23 dakika iken, biz de bu süre 10-15 saniyedir.

Peki biz böyle miydik? Tabi ki hayır. Bir gün M. Kemal ATATÜRK tarihle ilgili bir kitabı okumaya öyle dalmıştı ki yanına gelen Vasıf ÇINAR’ ı fark etmemişti. Atatürk’e şöyle dedi;

- Paşam! Tarihle uğraşıp kafanı yorma. 19 Mayıs’ta kitap okuyarak mı Samsun’a çıktın?

Atatürk gülümseyerek: “Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun birini kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı, bu yaptıklarımın hiç birini yapamazdım.”

Yine tarihe baktığımızda Yavuz Sultan Selim’in, geceleri sabaha kadar 7-8 saat kitap okuduğunu görüyoruz. Onun gibi Fatih Sultan Mehmet de sabahlara kadar okumasını seven önemli bir kişilikti.

İbn-i Rüşt sadece iki gece kitap okuyamadığını, birisinin evlendiği gece diğerinin ise babasının öldüğü gece olduğunu söyler. Farabi, fakirlikten gazyağı alamadığı için gece dışarı çıkar, sokak lambasının altında sabaha kadar okurdu.

İşte Cemil MERİÇ.. Gözlerini kaybetme pahasına okuyan düşünürlerimizden biri. Gözleri az görmeye başlayınca evinin ışığı yetersiz gelir. Işığı aşağı indirmek için parası olmadığından ışığın altına masa ve onun üzerine sandalye koyar, daha sonra üzerine çıkarak kitap okurdu.

Aslında biz millet olarak ne ilimden, ne fenden uzak değiliz ve olmadıkta. Okumak bizim nefes alıp vermemiz gibiydi. Ancak ne olduysa oldu sihir bozuldu. Şimdi bu sihrin formülünü yeniden bulmaya ve yapmaya çalışıyoruz. Buna mecburuz.

Gelişimin ve değişimin temelinde yatan okumayı, hayatına fark katmak isteyenlere, hayatta iz bırakmak isteyenlere, bir asalak gibi olmaktan kurtulup, hayatı boyunca çekilen bir vagon olmak yerine, gerekirse vagonları çeken lokomotif olmayı düşünenlere hararetle tavsiye ediyoruz. Zaten bu tavsiyeye uymayan ve okumakla her türlü bağını koparmışlarla burada sohbetimizi bitiriyor ve okumak isteyip bazı engellere takılanlara ve okuma aşığı olup da daha fazla okumak isteyenlerle devam ediyoruz. Lütfen diğerleri ayrılsın.

 

İsterseniz burada kimler nasıl okuyucudur bunu verelim öyle devam edelim.

 

Çok okuyan okuyucular yılda 21 veya daha fazla kitap okuyanlardır.

Orta düzey okuyucular yılda 6-20 arası kitap okuyanlardır.

Az okuyan okuyucular da 1-5 arası kitap okuyanlardır.

Okuyucu olmayanlardan bahse gerek yok, zaten onlar biraz önce ayrıldılar.

İlerde size kısaca hızlı okuyucuların bu sayıları nerelere kadar çıkarabileceğine dair rakam vereceğim. Acele etmeyin biraz ilerde. Şimdi biz şu klasik kitap okuma engellerine bir bakalım.

 

 

Bu saydıklarımız engellerden bazıları ve biz hepsinin üzerinde durmayacağız. Kısaca aile ortamı, ekonomi ve zaman sıkıntısı hakkında konuşmak istiyorum.

Çocuklarımızın ilk okulu, ilk öğrenme yuvası, ilk etkilenme sahası aile ortamlarımızdır. Burada yeterince kitap, kütüphane, okuma bilinci almamış bir çocuk için ilerde okumak ve okumaya alışmak gerçekten zor olur. Annesinin babasının elinde hiç kitap görmemiş, okuduklarına şahit olmamış, evlerinin bir köşesinde kütüphaneleri bulunmayan çocuklar talihsiz çocuklardır.

“Oturma odasının en güzel süsü, kitapların bulunduğu yerdir” (John Gey). “Oturma odası, insanlığın ortaokuludur. Doğru veya yanlış bir hayatın temeli burada atılır”(Pestalozzi). Eğer bizler de oturma odalarımızı kitapla meşgul olunan, en güzel yerinde bir kütüphanenin bulunduğu ve en önemlisi alınıp okunarak örnek olunduğu bir mekan haline getiremezsek kayıptayız demektir. Onun için her aileye az veya çok, ama ailece okuma saati öneriyoruz.

En önemli sıkıntılarımızdan biri de ekonomik sıkıntılardır. Kitaplar gerçekten pahalı. Ayda belki en fazla bir iki kitap alabiliyoruz. Bazılarımızın onu almaya bile gücü olmayabilir. Bu durumda kütüphaneleri tavsiye etsek onlarda güncelleşmekten bi haber. Ayrıca ülkemizde 65.000 kişiye 1 kütüphane, 95 kahvehane düşüyor. Peki ne yapalım? Benim tavsiyem şu; kitap okuma sevdalıları bir araya gelecekler, ortaya birer kitap koyarak bir kulüp kuracaklar.

 Farz edelim on kişi bir kulüp kurdu. Bu on kitap demektir. Değişmek suretiyle belirlenen bir zamanda okunabilecektir. Bu arada aylık toplanacak daha küçük aidat gibi paralarla bu kitaplara ek yapılabilecektir. Eğer kişi haftada bir kitap okuyorsa başlangıçta 2,5 aylık kitabı olmuş olacak. Bu süre doluncaya kadar yaklaşık 3 defa aidat toplansa, aidatı da bir kitabı 10 milyon sayarak 1/4 fiyatla 2,5 milyon diyelim. Ayda 10 kişi 25 milyon, 3 defada 75 milyon, bu da 8 kitap yapar. Yani 2 aylık daha kitap bulduk. Bu iki ayda da 50 milyon toplanır ki bu da 5 kitap yapar. Bir ay da bu kitaplar okunabilir. Toplam girişte verdiğimiz bir kitap on milyon olsun ve akabinde 5 defa toplanan aidatla 12,5 milyon ve toplamda 22,5 milyon masraf ve 23 kitap demektir. Süre yaklaşık 6 ay ve 23 tane okunacak kitap, eğer haftada bir kitap okuyorsa. 23 kitabı kendisi almaya kalksa idi 230 milyon ödeyecekti.

Bu kadar hesaplamaları lütfen kabalık veya abesle iştigal kabul etmeyin. Çünkü durumu bütün çıplaklığı ile ortaya koymak istedim. Altı ayda 23 milyon kitaba ayırtamıyorsak gerçekten içler acısı bir durumumuz var demektir.

Gelelim zamanın ardına sığınanlara… Gerçekten zamanımız yok mu? Yoksa bahane mi? Belki yine biraz hesap yapacağım ama kazanmak adına muhakkak hesap yapmalı değil mi?

Bir günümüzü ele alalım. Nerelere zaman harcıyoruz? Bu harcanan yerlerden hiç mi kısamayız? Veya bazı dolu zannettiğimiz ama aslında boş olan zamanları nasıl fark edebiliriz? Mesela servis beklediğimiz 5-10 dakika. Mesela yemek beklediğimiz 3-5 dakika. Mesela patronun veya müdürün yanına girmek için müsaitleşmesini veya bizi çağırmasını beklediğiniz 4-5 dakika. Mesela serviste, araçta (biz kullanmıyorsak), otobüste geçirdiğimiz yol boyu zaman…vs.

Ben hiç bunların toplamına falan girmeden size şu teklifi yapmak istiyorum. Gelin tam yatacağımız an kendimize “dur!” diyelim ve bir kenara geçip sadece 15 dakika okuyalım.

Bakın neler olacak;

Normal insanlar dakikada 150-250 kelime okurlar. Biz bunu en asgariden 150 kabul edelim. Ortalama bir kitapta, sayfada 150-300 arası kelime olduğunu düşünerek bunu da 200 kabul edelim. 15 dakikada okuyacağımız kelime 2250 kelimedir. Bu da yaklaşık 11 sayfa yapar. Ayda 330 sayfa yapar. Yılda ise 3960 sayfa eder. Ortalama bir kitabı 200 sayfa kabul edersek bu 20 kitaba tekabül eder. Yani en azından orta düzey okuyucu olursunuz. Bir kitap daha eklerseniz, yani 1 dakika daha, üst düzey okuyucu bile olursunuz.

İşte hesap ortada sizden saatler günler değil sadece 15 dakika istiyoruz o kadar. Yine de kendi iyiliğiniz için. Artık bu zamanı da bulamam diyorsanız bir doktora görünün zira çok yaşamazsınız. Ve ardından hemen bir zaman yönetimi kursu alın. Lütfen!!!

Size okuma konusunda aktarmak istediğim son konu okumayı çok isteyen, hatta okumadan yapamayan, ancak okuduğu bu süreyi yeterli görmeyen, ama başka zamanı da olmayan, bu sürede daha fazla okumak isteyenler için. Hızlı Okuma…

Birkaç paragrafa sıkıştırılamayacak bir konu. Ancak sadece böyle bir konunun varlığından bahsetmek istiyorum. Resmi dairelerde evrakla başı dertte olan, bir türlü yetiştiremeyen, LGS,ÖSS vb. sınavlarda zamanı yetiştiremeyen, 10 dakikam daha olsaydı, 20 dakikam daha olsaydı diyen ve her türlü okuma işiyle meşgul olup az zamanda çok okumak isteyenlere hararetle tavsiye edilir.

Normal bir insanın dakikada 150-250 kelime ile okuduğunu söyledik. Aslında bu hemen hemen okuma hızıdır. Bu da bizim ilk okuldan kalan sesli okuma, sesli okumazsam anlayamam inancının getirisi. Çünkü bir insan düzgün bir konuşmayla dakikada 150 kelime konuşur. Peki ne yapabiliriz?

Şimdi burada yapılabilecekleri anlatmak çok uzun olur. Onun yerine ne kazandırır diyelim ve kısaca ondan bahsedelim. Eğer ilginizi çeker ve uygulamak isterseniz kursuna gitmenizi tavsiye ederim.

Hızlı okuma tekniklerini öğrenmiş ve önerilen süre kadar devam etmiş bir okuyucu hızını %100 den %300’ e kadar arttırabilecektir. Bu da biraz önceki hesapta 15 dakika okuyan kişinin ne kadar avantaj sağlayacağını ortaya koyuyor. Farz edelim hızı 150 kelimeden %300 artarak 450 kelimeye çıktı. Hemen tüm hesabı 3 ile çarpın. Günde 15 dakika ile yılda 60 kitap yaptığını görecek ve şaşıracaksınız.

Peki anlamada kayıp olmaz mı? Hayır. Eğer hızlı okuyan daha az anlasaydı, şu an herkesin hızı aynı olmadığına göre, 200 kelime okuyanın 150 kelime okuyandan daha az anlaması gerekirdi. Böyle olmadığına göre hız artınca da bir şey değişmez. Aksine anlayış oranının arttığı görülmüştür.

İnsan beyni dakikada 600-800 kelime ile düşünür. Eğer biz 200 kelime hızla okursak beyin geri kalan kelimeleri kendi bulur. Yani bizi hayallere daldırır. Kitap okurken “Dalmış gitmişim” dediğimiz çok olmuştur. İşte hızımızı beynimizin düşünce hızına ne kadar yaklaştırırsak o kadar konsantremiz artar. Bu da anlayışımızın artmasını sağlar.

Hızlı okumacılardan olan Kennedy’ nin dakikada 2000 kelime okuduğu söyleniyor. Rahmetli Adnan KAHVECİ’ nin 1500 kelime okuduğu söyleniyor. Benim kendi verdiğim kursta %254 başarı sağlayan kursiyer arkadaşımız oldu. 198 kelime ile başladı 700 kelimeye kadar çıktı. Bizzat kendi katıldığım kursta 1000 kelimeye kadar okuyan arkadaşlarımız vardı.

Okumaya çalışan, okuyan, daha hızlı okumayı düşünen herkese minnettarım. Zira onlar bu ülkenin ışıkları, bu ülkenin geleceği demektir. Okumak ve okutmak ülkemiz için yapılabilecek en büyük mücadeledir. Nizam ve intizam, değişim ve gelişim, huzur ve güven, refah ve mutluluk hep okuma temelli güzelliklerdir. Umarım şu satırlarımla ben de bu mücadelede yerimi alabilmişimdir. Karınca misali safımızı belirlemiş olmanın mutluluğu ile tüm okurlara selamlar…

 

 

 

KAYNAKLAR

 

  1. Ziya BARAN              Hızlı Okuma                                        Bilgivizyon yayınları
  2. Ahmet MARAŞLI       Okumayı Sevdirmenin Yolları   Bilge yayınları
  3. Roz TOWNSEND      Okuma Zenginliği                                 Sistem yayıncılık


[*] Emniyet Amiri, Bolu Bilgi İşlem Şb.Md.V., Hızlı Okuma Uzmanı