1. Sınıf Emniyet Müdürü
KOM Daire Başkanı
Yaşadığımız dünyanın en önemli ahlaki, ekonomik ve sosyal gelişme sorunlarından birisi olan "Yolsuzluk" yeni bir olgu değildir; geçmişten günümüze dünyanın her yerinde az yada çok var olmuştur.
Hiçbir zaman tek bir nedenle açıklanamayacak
kadar karmaşık bir olgu olan yolsuzluğun genel kabul gören tanımlarına bakacak
olursak:
Dünya Bankası’nca önerilen ve yaygın olarak
kullanılan tanımıyla, “yolsuzluk, kamusal gücün özel menfaat amacıyla kötüye
kullanımı”dır.
UNICRI (Birleşmiş Milletler Bölgeler arası Suç ve Adalet Araştırmaları
Enstitüsü) bünyesinde hazırlanan bir raporda da; yolsuzluğun, “kamu ve özel
kuruluşların karar verme mekanizmalarındaki yozlaşma ve bozulma” olduğu ifade
edilmektedir.
Yolsuzluğun diğer bir tanımı ise "yakın ilişkiler kurarak, kendisi ve yakınları için bu davranıştan bazı avantajlar sağlamaya yönelik kasıtlı ve uygunsuz olaylar" şeklinde yapılabilir.
Yolsuzlukların, kamu gelirleri, kamusal
harcamalar, uluslararası mal ve sermaye akımları, yatırımlar ve yardımlar
üzerinde önemli etkileri vardır. Yaygın Yolsuzluklar sebebiyle, ülkelerin
ekonomik etkinliği ve büyümesi olumsuz yönde etkilenmekte, ülkeler ekonomik
açıdan ‘geri kalmışlık’ ya da ‘gelişmekte olan’ girdabından kurtulamamaktadır.
Yolsuzluk, aynı zamanda örgütlü suçların vazgeçilmez bir unsurudur.
Çıkar amaçlı suç örgütleri, hem pazar paylarını korumak ve arttırmak, hem de
kendilerinin yasal mücadeleye takılma riskini azaltmak amacıyla giderek artan
bir şekilde yolsuzluğa başvurmaktadır.
Örgütlü suçluluk, ileri ve topluma en zarar verici evresinde artık yer
üstüne çıkarak, yasal ekonomik faaliyetlere katılmaktadır. Örgütlü suçların,
yer üstü dünyasının bir parçası olduğu bu dönemin her anında yolsuzluk vardır.
Bu yolsuzluk, toplumu sosyo-ekonomik açıdan negatif yönde etkilemekte, halkın,
yöneticilere ve yönetime olan inancını yitirmesine sebep olmaktadır.
Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, örgütlü suçların yarattığı tehlike giderek artmıştır. Son yıllarda, çıkar amaçlı bu suç organizasyonlarına karşı kararlı bir mücadele sürdürülmektedir. Diğer taraftan, tüm dünyaca, klasik ceza muhakemeleri tedbirlerinin bu tür suçlarla tek başına başa çıkamayacağı ve etkin mücadele için bazı özel soruşturma tekniklerinin kullanılması gerektiği gerçeği, kabul edilmektedir.
Türkiye, bu gerçeğin ışığında
yapmış olduğu çalışmalarını tamamlayarak, 1999 yılında “4422 Sayılı Çıkar
Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu”nu yürürlüğe koymuştur. Böylece, özel
ihtisas gerektiren bir alan olan mafya tipi örgütlenmelerle mücadelede yeni bir
sayfa açılmış, mücadeleci birimlere, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü
ilkeleri çerçevesinde önemli yetkiler verilmiştir.
Yolsuzluğun üzerine
titizlikle gidildiği ülkemizde, yakın zamanda gerçekleştirilen yolsuzluk
operasyonlarına bakıldığında, yolsuzluğun, "genellikle 3 ve daha fazla
kişinin bir araya gelerek bazı kamu görevlilerinin de katılımıyla Devlet
Hazinesini zarara uğratmaları" şeklinde işlendiği görülmüştür.
Ülkemizde gerçekleştirilen operasyonlar
sonucunda; tespit edilen yolsuzluk tipleri/şekilleri şunlardır:
İhale yolsuzluğu,
Gümrük Yolsuzluğu (hayali ihracat ve ithalat)
Tarım desteklemeleri yolsuzluğu, (Gübre, Pamuk vb.)
Vergi iadesi yolsuzluğu
Banka yolsuzluğu
Kamu arazisi yolsuzluğu.
Örgütlü suçlar ve yolsuzluklar ile savaşımda elde edilecek başarı,
gelişmiş bir ülke olmanın koşullarından birisidir.
Türkiye bu suçlarla mücadele üzerine düşen görevi, ceza hukuku kapsamında, Adalet Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı ile Genel Müdürlüğümüz kanalıyla özverili ve gayretli bir şekilde sürdürmektedir. Nitekim, her biri ayrı fedakarlıklar sonucunda ortaya çıkan operasyonlar zaman zaman kamuoyuna yansımaktadır.
Ancak, bu kurumların mücadelesi tek başına yeterli değildir. Kamuoyunun, sivil toplum kuruluşlarının, basın-yayın organlarının yolsuzlukla mücadelede önemli bir işlev yüklenmesi gereklidir.
Yolsuzluğu azaltabilmek için
yapılan koordinesiz eylemler, tek başlarına sınırlı bir ilerleme sağlamanın
ötesine geçemezler. Birçok alanda yürütülen yolsuzlukla mücadelenin, ancak
eşgüdüm içinde yapıldığında olumlu ve kalıcı etkileri görülebilir.
Günümüzde Yolsuzlukla mücadele, Devletlerin yanısıra, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Dünya Bankası, Uluslararası Şeffaflık Örgütü (International Transparency) gibi uluslararası kuruluşların ve yerel sivil toplum örgütlerinin de önemle takip ettikleri bir konudur.
Ulusal düzeyde yapılan
yolsuzlukla mücadelenin, uluslararası işbirliği ile tamamlanması zorunluluğu
vardır.
BM’nin en kapsamlı Konvansiyonlarından biri olan; “Sınıraşan Örgütlü
Suçlarla Mücadele Sözleşmesi” 2000 yılı sonunda, Birleşmiş Milletler’e üye 124
ülke tarafından aynı anda imzalanmıştır.
Devletler arasında örgütlü suçları düzenleyen Ceza ve Ceza
Usul kanunlarının ilgili hükümleri bakımından bir harmonizasyonu hedefleyen bu
Sözleşme’nin dikkat çekici yönlerinden birisi de, yolsuzluk suçları bakımından
tüzel kişilerin de cezai sorumluluğunu öngörmesidir.
Ayrıca, “Yolsuzlukla Mücadele” başlıklı bir uluslararası Sözleşme hazırlanması için, yılda 3 oturum olmak üzere Viyana BM Ofisi’nde bir çalışma yürütülmesi, Eylül 2001’de, BM Viyana Ofisi Suçun Önlenmesi ve Ceza Adaleti Komisyonu’nca karara bağlanmıştır.
Yapılan çalışmalar,
yolsuzluğun tamamen yok edilemeyeceğini, ancak azaltılabileceğini
göstermektedir. Bu gerçekten hareketle, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün özlü
bir biçimde ifade ettiği gibi, yolsuzlukla mücadele programlarının amacı
"yolsuzluğu, yüksek riskli düşük getirili bir suç" haline getirecek
sistemlerin tüm ülkelerde yerleşmesini sağlamak olmalıdır.
Değişken ve kompleks bir olgu olan yolsuzluğa karşı verilecek en iyi yanıt, günü gününe, dinamik ve kararlı bir şekilde yapılan mücadeledir; sorunu köküne inerek halletme çabasıdır.