|
Bilal
ŞEN[*] |
İnsanoğlu, hayatını kolaylaştırmak için teknolojiyi
geliştirmiş ve teknolojik nimetlerle yaşamını daha verimli ve konforlu hale
getirmiştir. Teknoloji, bir yandan insan hayatını görece kolaylaştırmaya devam
ederken, bir yandan da çözülmesi gerekli birtakım problemlere yol açmamıştır.
Elektronik gözetim, bunlardan sadece biridir.
Gözetim
insanlık tarihi kadar eski bir kavramdır. Her dönemde, dönemin şartlarına göre
şekil alan gözetim kavramı da günümüzdeki teknolojik dönüşüme paralel
gelişmeler göstermektedir. Bilişim teknolojisinin gelişmesi ve bilginin eski
devirlere göre daha çok önem kazanması, bilginin ekonomik, sosyal, siyasal
değerinin artması, bu değerler üzerinde kolay yoldan hak sahibi olmak isteyenleri,
bilişim teknolojisi marifetiyle legal veya illegal bir röntgenciliğe teşvik
etmektedirler.
Tarih
boyunca iktidarların en önemli araçlarından birisi olan “gözetim”in kökleri çok
eskilere kadar gitse bile, toplumsal yaşamda asıl ağırlığı teknolojinin gelişmesi
ile başlamıştır.(Bozkurt, 2000)
İnternet’in
özgürlükler sahası olduğu ve geleneksel iletişim araçlarından farklı bir
özgürlük alanı yarattığı görüşü, liberal bir bakışla kabul görmesine karşın,
eleştirel bakış açısıyla; etkin veri tabanı kullanımı ve yönetimi, elektronik
işlemlerin kayıt altına alınarak veya kayda alınmaksızın online takibi
sayesinde, bilişim teknolojileri üzerinde yapılan her şeyi izleyen, gözleyen ve
not edebilen bir yapıya da sahip olması, özel hayat ve mahremiyet alanındaki tecavüzleri,
dolayısıyla yeni bir egemenlik ve iktidar alanı yaratması tartışmalarını
gündeme taşımaktadır.
Bireylerin,
grupların veya kurumların kendilerine dair bilgilerin ne zaman nasıl ve ne
ölçüde diğerlerine aktarılabileceğini kendilerinin belirleme hakkı olarak
tanımlanan mahremiyet (Westin, 1970), birçok düşünür tarafından ele alınmış ve
gözetimin ürkütücü doğasından bahsedilmiştir.
Gözetim
toplumu hakkında yazın üretenler arasında, en çok bilinen ve etkileyici olan
George Orwell olmuştur. Orwell 1948 yılında büyük bir öngörüyle, bir ütopya
romanı ortaya çıkarmıştır. Orwell, 1984 isimli romanında “büyük birader” adını
verdiği dev bir bürokratik organizasyon tarafından, vatandaşların tele-screnler
aracılığı ile 24 saat gözetim altında tutulduğu bir toplumu, son derece çarpıcı
biçimde anlatmaktadır. Orwell’ın çizdiği karanlık senaryo, vatandaşların
düşüncelerinin dahi denetlendiği, totaliter bir topluma doğru gidildiği
şeklindedir.
Gözetim
konusunda en çarpıcı ve etraflı analiz, postmodern teorinin en önemli
isimlerinden Michel Foucault’dan gelmiştir. Foucault, gözetimi sadece örgütler
açısından değil, toplumun genelinde, daha geniş bir disiplin bağlamında ele
almıştır. Foucault, modern toplumun kendisinin disipliner bir toplum olduğunu
savunur. İktidar teknikleri ve stratejileri bu toplumun temellerini oluşturur
(Foucault, 2000). Ordular, hapishaneler ve fabrikalar gibi belli kurumlar
içinde gelişseler bile, etkileri sosyal hayatın dokusuna kazınmıştır (Lyon,
1997).
Teknolojinin
gelişmesi ve uyduların yeryüzünün her karesini 24 saat gözlemesi,
bilgisayarların binlerce milyonlarca insana ait tasnifli veriyi kolaylıkla
saklayabilmesi ve yerküre üzerinde bilinmedik, görülmedik dinlenilmedik yer
kalmamış olması, insanların sürekli gözetim altında tutulduğu bir “elektronik
gözetim” kavramını ortaya çıkarmıştır. Uçkan’ın tespiti de yüksek
teknolojilerin. demokratikleştirici özelliğinin, gözetim kabiliyetleri yanında
sönük kaldığını ve elektronik ortamın bir gözetim toplumu yarattığını
vurgulamaktadır.
Son dönemde elektronik ortam, demokratikleştirici
imkanlarından çok, şimdiye dek hiç olmadığı kadar kapsamlı bir “gözetim
toplumu”nun yaratılmasındaki işlevleriyle anılmaktadır. (Uçkan, 2003)
Kişisel
hayatımızın en hassas ayrıntıları, her gün, büyük özel şirketlere ve devlet
dairelerine ait dev bilgisayarların veri tabanları içinde toplanıyor,
saklanıyor, işleniyor. Şehir hayatında bir banka makinesinden para çekmek, cep
veya normal telefonları kullanmak, yol bilgisayarı bulunan bir araba kullanmak,
broşür doldurmak, kredi kartı kullanmak, kütüphaneden kitap almak, internete
girerek çeşitli bilgilerimizi vermek, bilgilerimizi internet ortamında bırakmak
gibi sıradan görünen işler, hayatımızın vazgeçilmezleri haline gelmiştir. Ancak
tüm bu ilişki türleri bilgisayarlar ve ona bağlı sistemler üzerinde iz
bırakmaktadır. Modern hayat adını verdiğimiz bu faaliyetler, bir nevi
elektronik gözetim altında olmaktır (Lyon, 1997).
Modern
insanın kişisel takip yapılmadan toplum içinde nasıl izlendiğini açıklamakta
fayda görülmektedir. Günümüzde mağaza ve bankalar, indirim ve taksitlendirme
gibi promosyonlar ile insanları kredi kartı sahibi olmaya teşvik etmektedirler.
Bu kartlar ile yapılan her türlü alışveriş, bankanın bilgisayar sistemleri
üzerinde kullanıcı ile ilgili kayda ekleniyor ve bu veriler mağazaların daha
etkin satış teknikleri geliştirmesi için temel alınıyor. Sadece kredi kartının
takibiyle bir kişi hakkında, bankadaki para miktarı, borçlar, aldıkları,
yedikleri, giydikleri, sık uğradığı mekanlara (nasıl bir yaşam tarzı sürüyor?)
ilişkin bilgiler, haftanın hangi günlerinde marketten kaç şişe içki aldığı
(alkolik mi?) ya da çocuğunun olmadığı halde çocuk bezi aldığı (evlilik dışı
bir ilişkisi mi var?), kaldığı, gezdiği yerler, sağlık harcamalarından ise
hastalıkları öğrenilebilir.
İnternet'te
gezerken izlenmek de bir başka sorundur. Web sitelerinin, kullanıcının web istemcisine
gönderdiği cookie'ler aracılığı ile, sitenin en son hangi kısmını ve ne zaman
ziyaret ettiğinizi takip etmesi ve kayıt altına alması mümkündür. Web'de bir
çok belgeye ya da programa erişmeden web sunucu tarafından önce bir form
doldurarak kişisel bilgilerimizi vermemiz isteniliyor. Bu bile bir kişinin
izlenmesi için yeterli olabilmektedir.
Kişiler
hakkındaki verileri ticarete yönelik kullanmak isteyen bir sistemde, her bilgi
para anlamına gelecektir. Çünkü kapitalizmin doğası bunu emretmektedir. Böyle
bir sistemde, çocuk bekleyen bir aile, doğuma ilişkin web sitelerine üye
olduğunda, bebek bezi reklamlarıyla uğraşmak zorunda kalabilir. Cinsel
iktidarsızlık konusunda evindeki bilgisayardan interneti kullanarak araştırma
yapan ve apartmanda oturan bir şahıs, bir akşam apartmanın girişindeki posta
kutularından, üzerinde kendi daire numarası yazan kutuda, cinsel iktidar
güçlendirici ürünlerin, viagraların reklamlarını veya azaltılmış numunelerini
bulabilir.
Günlük
hayatın olmazsa olmazlarından birisi olan kredi kartı harcamalarından alışveriş
alışkanlıklarımız tespit edilerek; bunlar dev firmalara satılarak haksız kazanç
elde edilmektedir.
Kişilere
ait verileri, ticari kar amacıyla kullanmak için bilgisayarlar çok
kolaylaştırıcı imkanlar sunmuştur. Bazı firmalar kredi kartları ile yapılan
alışverişler, telefon konuşmaları, süpermarket kayıtları ve diğer finansal
işlemler aracılığıyla sıradan vatandaşın bütün günlük yaşamına ilişkin verileri
bilgisayarların hafızalarında depolamaktadır. The Economist’e göre Acxiom
Corporation in Conway adlı bir şirket, veri bankasında Amerikan hane halkının
%95’inin kamusal ve tüketim enformasyonunu muhafaza edebilmektedir. (www.activefinans.com.)
Alışveriş alışkanlıkları tespit edilen kişiler istenilen alışverişe
yöneltilebilmektedir. Kişiler bu yönlendirmeden habersiz olduğu için, haksız
ticarete zorlanmış olacaktır. Bu kişisel haklara tecavüz sayılabilir(Adalı,
2001).
Özel
hayat, bireylerin tüm dış etkilerden ve baskılardan uzak olarak; kendi başına
özgürce bir takım faaliyetlerini sürdürdüğü ve dokunulmazlığı bulunan yaşamsal
alandır. Toplumsal bir varlık olan insan, bir çok faaliyette toplumla birlikte
hareket etse de, her bireye kendi kişiliğini tüm saflığı ile yansıtabileceği
bir alanı, anayasal özgürlük (T.C. Anayasası Md. 20-21) olarak tanımak, temel
insan haklarının (B.M. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Md 12) da gereğidir.
İletişim;
yukarıda söz edilen anayasal bir özgürlük olarak tanınan ve anayasa üstü
evrensel hukuk normları ile de korunan düşünce ve ifade özgürlüğünün bir
uzantısı olmakla birlikte, özel hayatın sınırları içerisinde de yer almaktadır.
İletişimin korunmasındaki bu çift yönlü gereklilik, iletişim özgürlüğünün de
anayasal ve evrensel platformda tanınmasını sağlamıştır. İletişime yapılacak
haksız müdahaleler, sadece iletişim özgürlüğünü ihlal etmekle kalmayacak,
hakkın doğasındaki ikili yapı nedeniyle, düşünce ve ifade özgürlüğü ile özel
hayatın korunması ilkelerinin de aynı zamanda ihlal edilmesine yol açacaktır.
Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin Özel Yaşamın Ve Aile Yaşamının Korunması başlığını
taşıyan 5. maddesinde; “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanılmasına
bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin
ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi,
sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için,
demokratik bir toplumda, zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak
koşuluyla söz konusu olabilir” hükmü yer almaktadır.
Çok
uzak olmayan bir gelecekte, mevcut elektronik patikaların, süper elektronik
otoyollara dönüşmesiyle, kişisel verilerin büyük bir hızla, kurumdan kuruma,
ülkeden ülkeye aktarılmaya başlanacağı, korunması gereken alanların daha da
genişleyeceği düşünülürse, kişisel verilerin korunması çok güçleşecektir. Bu
açıdan, gerek bu hakkı koruma altına alan yasalar ve belgelerin, gerekse bu
belgelerde belirlenen ilke ve kuralların uygulanması ile ilgili mekanizmaların
yeniden gözden geçirilme ihtiyacı vardır. Steinhard’a göre teknoloji ışık
hızıyla gelişirken, bireyleri koruyacak gizlilik yasaları halen taş devrini
yaşamaktadır (Aktaran: Topçuoğlu, 2001).
E-devlet
uygulamaları, faydaları sebebiyle, kamuoyunca olumlu karşılanmasına rağmen,
devletin, vatandaşların tüm bilgilerini dijital ortamlarda sakladığı bilgilerle
gözetlemesi tedirginlik yaratmaktadır. Bu bilgiler muazzam bir güç ve fırsat,
öte taraftan dehşet verici bir tehlike olarak karşımızda durmaktadır. Günümüze
kadar telefon, faks gibi iletişim
araçlarıyla yapılan haberleşmeler de, kişisel gizlilik açısından suiistimallere
uğramış ve insanları mağdur etmiş olsa da, internet ve bağlı teknolojiler
üzerinde toplanan verilerin kapsamı, sıklığı ve işlenmesinin kolaylığı, insanı
sadece bir veri öznesi olarak değerlendiren erklere çok büyük bir imkan
vermektedir. Bu durum bilim-kurgu filmlerinde ele alınan karanlık senaryoları
andırmaktadır.
Bugüne
kadar çeşitli ülkeler ve kurumlarca, onlarca istihbarat amaçlı bilgisayar
yazılımı kullanılmıştır. Ancak bu yazılımlardan hiç birisi “Promis” kadar,
istihbarat örgütleri içinde sansasyon yaratmamıştır. ABD’nin National Security
Acency (NSA, Ulusal Güvenlik Dairesi) ile İsrail’in Mossad’ı, en üst düzeyde
bazı hükümet görevlilerinin yardımıyla küçük bir yazılım firmasından “Promis”
isimli bilgisayar programını çalarlar. Bu yazılım; bankaların, holdinglerin ve
devlet dairelerinin gizli veri bankalarına, fark edilmeden girme ve istenilen
bilgiyi çalma imkanını tanımaktadır(Koch ve Sperber, 1996). 1990’ların başında
dünya istihbarat servislerinin kullanımına giren Promis, CIA tarafından
kullandığı itiraf edildikten sonra, Kanada, İtalya, Hollanda ve İsrail
servislerinde de kullanıldığı ortaya çıkmıştır (Ersanel, 2001).
Ersanel’in
belirttiğine göre Promis, başlı başına bir istihbarat silahıdır. Uluslararası
sürükleme, (arama, tarama, bilgi toplama, izleme, bulma, vb) işlemleri, hedef
bilgisayardaki yazılımların zayıf noktalarından girerek ve kendisini de
gizleyerek yapılmaktadır. Promis örnekleme taraması için çok uygun bir
yazılımdır. Hedefin belli olmadığı zamanlarda veya bulunamadığı durumlarda,
örneklem bir kitle, programa verilmekte ve nitelikler sıralandıktan sonra
araştırma yaptırılabilmektedir. Yazılım, benzerlikleri ve farklılıkları
araştırarak elde edilen verileri kullanıcısının önüne koyabilmektedir.
Dünyadaki mevcut bilgi bankalarının elden geçirilmesi, bu esnek ve çok yönlü
program için çok kolaydır.
Bu
bilgisayar programı sayesinde, tüm dünyada hedef kişi ve kurumların mahrem
bilgileri toplanarak, tüm dünyayı gizlice gözetimi altına almakta ve elde
ettiği bilgilerle stratejilerine yön verilebilmektedir. Zamanla Promis’in
varlığının ortaya çıkması ve muhtemelen yeni başka teknolojilerin
geliştirilmesinden sonra, mahkeme zabıtlarına girdiği kadarıyla Kıbrıs
üzerinden DEA (Drug Enforcement Agency) eliyle Pakistan, Suriye, Kuveyt ve
Türkiye’ye de pazarlanmıştır (Ersanel, 2001). Tabi bu yazılımın gizli bir arka
kapısı vardır ve bu yazılımı kullanan ülkelerin bir çok gizli belgesi,
bilgisayar programının gizli kodlarına sahip olan güçlerin eline akmaktadır
(Ersanel, 2001).
Çeşitli
kaynaklara göre, bir çok ülke Promis ve benzeri bir çok yazılıma sahiptir.
Echelon da en az Promis kadar meşhur bir bilişim sistemidir. Echelon, dünya
üzerindeki her tür iletişimi deşifre etmek, kontrol etmek ve dinlemek üzere
kurulmuş, geniş istihbarat ağının önemli bir parçasıdır. ABD birkaç
müttefikiyle birlikte yürüttüğü sinyal istihbaratı sistemiyle, her gün dünyanın
her tarafından milyonlarca mesajı, yasal olmayan yollarla zaptedip
incelenmektedir. Özellikle iletişim, istihbarat ve iletişime karşı koyma
konularında ve Echelon’un yetenekleri konusunda bilgi sahibi olanlar New
York’ta Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerine yapılan saldırı öncesi
teröristlerin haberleşme, koordinasyon ve lojistik faaliyetlerini nasıl fark
edilmediği konusunda hayret etmişlerdir (Gürdilek, 2001).
Bizce
anılan saldırı, ya gizliliğe çok dikkat eden ve haberleşmek için yüksek
teknoloji kullanmayan bir örgüt tarafından gerçekleştirilmiş veya toplanan
bilgileri tasnif ve analizinin gereğince yapılmadığı hatta analizlerin dikkate
alınmadığı değerlendirilmektedir. Bilgilerin tasnifi, analizi ve dikkate
alınması en az bilgilerin toplanması kadar önem taşıyan bir husustur.
Carnivore,
diğer gözetim yazılımlarından biraz farklı olarak bir e-posta izleyici
sistemidir. Carnivore, FBI'ın Amerika'da İnternet Servis Sağlayıcılarına
yükleyerek çalıştırdığı, tüm e-posta trafiğini kontrol eden bir sistemdir.
Carnivore yazılımının görevi, bir ağ üzerinde geçen tüm e-posta paketlerini
toplamak ve ne dönüp bittiğini takip etmektir. Bu sistem, gelen ve giden
mesajların başlık kısmını okuyarak kimden geldiğini tespit etmektedirler. Ancak
burada sadece bireysel mahremiyetlerden öte, bireysel zan altında olma ihtimali
de vardır. Örneğin; bir bilgisayar korsanı, masum bir vatandaşın e-posta
hesabından, A.B.D. Başkanına tehdit ve şantaj içeren bir mesaj atabilir. FBI
ise mesajı atan kişiyi değil de masum bir kişiyi takip ederek, bu kişiyi
mahkemeye kadar taşıyabilir(www.guvenlikhaber.com.). FBI, online
mahremiyet uzmanlarının, düşünce özgürlüğüne aykırı bulduğu sistemin, suçluları
takip etmek için kullanıldığı görüşünde ısrar etmektedir. FBI yetkilileri,
Carnivore’un sadece, önceden belirlenmiş kişilerin, şüphelilerin e-postalarını
izleyebildiğini savunmaktadırlar.
Bilgisayarlar
üzerinde yapılan işlemlerin başka kişilerce toplanması ve kaydedilmesine
ilişkin iddialardan bir başkası da Microsoft ve Intel ürünlerine ilişkindir.
Intel firması Pentium III’ü çıkarırken kullanıcılara sunduğu tek şeyin hız
olmadığı savunulmaktadır. Bu iddiaya göre; bilgisayarların beyni olan
işlemcilerde, tam olarak ne için kullanacağı açıklanmayan bir kimlik numarası
da verilmiştir. İşlemcinin içinde bulunan bir çip, her kullanıcıya bağımsız bir
kimlik numarası veriyor ve bu numara sayesinde, kullanıcının internet
üzerindeki her adımı takip edilebildiği belirtilmektedir. Pentium III
bilgisayarlara ilişkin en büyük itiraz Çin Hükümetinden gelmiştir. Çin bu seri
numarasının, ulusal güvenliğini tehdit ettiğini söyleyerek, ülke sınırları
içerisinde Pentium III işlemcili bilgisayarların satışını ve devlet
kurumlarında bu bilgisayarlarla internete bağlanmayı yasaklamıştır (Topçuoğlu,
2001).
Bu
ve benzeri gelişmelerden sonra Intel tarafından Pentium IV’lerde bu kodun
kaldırılacağı açıklanmıştır. Intel böylelikle birçok ülkede hakkında “özel
yaşama müdahale ettiği” gerekçesiyle açılan ve açılması planlanan davalardan da
kurtulmuş olacaktır. Zira bu özel kimlik numarası yüzünden özellikle ABD'de bir
çok hukuk grubu, özel yaşamı koruyan kanunları gerekçe göstererek çeşitli
davalar açmıştır (www.radikal.com.tr
30.06.2001).
Bu
alandaki bir başka tehlike ise, bilgisayarlara kurulan bazı yazılım ve
kullanılan donanımların gizli servislerle işbirliğidir. Almanya gibi bir
ülkenin Microsoft ürünlerini devlet kurumlarında kullanmaktan kesin olarak
vazgeçtiğini bildirmiştir (www.zaman.com.tr 18.08.2001). Almanya’nın
yanısıra Fransa, Rusya, Finlandiya gibi ülkeler de, özellikle devlet kurumlarında
açık kaynak kodlu Linux işletim sistemlerine geçmekte ve Linux’un yaygınlaşması
için çaba harcamaktadırlar.
Görüleceği
üzere bahsettiğimiz örnekler, dikkate alınması gerekecek kadar ciddidir. Her ne
kadar bir bölümü abartı ve komplo teorisi olma ihtimali bulunsa bile, sadece
Fransa, Almanya, Rusya ve Çin gibi ülkelerin hassasiyetlerinden bu iddiaların
büyük bölümünün, maalesef doğru olabileceği anlaşılabilir.
Ele
alınan örnekler, çeşitli medya organlarında ve araştırmalarda yer alan
hususlardan derlenmiştir. Ancak, gözetim yapısı gereği kamuoyundan gizli
gerçekleştirildiğinden, basına ve araştırma kaynaklarına yansıyan bilgilerin,
bütüne oranla, küçük bir bölüm olduğu düşünülmektedir. Sadece kamuoyuna
yansıyan bilgilerin bile e-devlet ve internetin, bireysel mahremiyetler için ne
büyük riskler taşıdığını ispat etmeye yeterlidir. Bireysel mahremiyetler
tarihin hiçbir durumunda günümüzdeki kadar tehlikede olmamıştır.
“Bir taraftan özgürlük, diğer taraftan da gözetim”, işte internet denilen keşmekeşin kısa tarifi budur. Ancak kullanıcıların ulaşabildikleri bilgi ile, gözetebilenlerin ulaşabildikleri bilgi oranı eşit olmadıkça, bu sorun daha çok gündeme gelecek ve tartışılacaktır.
Adalı Eşref, Kişisel Bilgilerin Korunması, Bilişim ve İnternet
Teknolojilerinin Ceza Hukuku Açısından Doğurduğu Yeni Sorunlar, Bursa, 24
Mart 2001, s. 30-34.
Bozkurt Veysel, Gözetim ve İnternet: Özel Yaşamın Sonu Mu?, Birikim
Dergisi, Ağustos 2000, 69-74.
Egmont R.Koch, Jochen Sperber, Bilgi Mafyası, Türkçesi: Kaan
Ökten,Sarmal Yayınevi, Haziran 1996.
Ersanel Nedret, Siber İstihbarat, Ankara, ASAM Yayınları, 2001.
Foucault, Michel, , Hapishanenin Doğuşu, Çev.
M.A.Kılıçbay, Ankara, 2. Baskı, İmge Kitapevi, 2000.
Gürdilek Raşit, Echelon, Bilim Teknik Dergisi, Ekim 2001, 36-37.
Lyon David, Elektronik Göz, Sarmal Yayınevi, Türkçesi: Dilek
Hattatoğlu, Eylül 1997.
Orwell, George, 1984, Kelebek Yayınları, 1983.
Şen, Bilal, “Bilişim Suçlarının Getirdikleri ve Üzeyir Garih Cinayeti”, Polis
Dergisi, Yıl 7, S. 29, Ekim-Kasım-Aralık 2002, 13-24.
Topçuoğlu Ayşenur, Biri Beni De Mi Gözetliyor, Bilim Teknik Dergisi,
Kasım 2001, 36-40.
Uçkan, Özgür, E-Devlet, E-Demokrasi ve E-Türkiye, İstanbul,
Literatür Yayınları, 2003.
Westin A.F, Privacy and Freedom,
London, 1970.
www.activefinans.com/activeline/sayi16/futuriya.html.