Bu sloganla ateşlenmişti Suriye’deki
“Arap Baharının” fitili. Bu yanan fitil, 50 yıllık - soy ismi “Vahşi” olan ve
sonra “Esad” (Aslan)’a çevrilmiş Hafız Esad iktidarı- bir hanedanlığın
temellerini sarsmış ve iki yıldır yüz binden fazla insanın ölümü ve milyondan
fazla Suriye vatandaşının göç etmesine sebep olmuştu. Suriye’de elli yıldır
zaman zaman ayaklanmalar oldu fakat hep şiddete başvurularak -1982 Hama katliamı gibi- bastırıldı. Bu yeni isyan, insanlık tarihinde hiç bir zaman rastlanmamış
bir silaha sahipti. Bu yeni silah yeni iletişim teknolojilerinin ortaya koyduğu
sosyal medya idi. Bu ayki yazımın
konusunu, sosyal medyanın Suriye’deki “Arap Baharına” etkisi oluşturmuştur.
Geçmiş dönemlerde dünyanın herhangi
bir yerinde meydana gelen bir olayın dünyada yankı bulabilmesi için mutlaka
geleneksel medyanın konuya yer vermesi gerekirdi. Bu yer veriş de çoğu zaman dünyadaki
baskın ideolojilerin bakış açısına göre kurgulanırdı. Yeni iletişim
teknolojilerindeki gelişmeler sonucunda artık insanlar kendi kitle iletişim
araçlarına sahipler. Kendi gündemlerini kendileri oluşturmaya başladılar. Bu
yazımızın konusunu elbette yeni medyanın avantaj ve dezavantajları oluşturmuyor
sadece kısa bir bilgi vermek amacıyla sosyal medyanın şuan ki durumunu sizlere
aktaracağım.
Sosyal Medya İcat Oldu, Mertlik Bozuldu
Sosyal medya araçları denilince ilk akla gelenlerin
başında Facebook yeralmakta. Mark Zuckerberg isimli Harvard’lı bir üniversite
öğrencisi sanal okul yıllığı mantığıyla bir site yaptı bu site dünyada en çok
kullanılan sosyal medya aracı haline geldi. İkinci sosyal medya fenomeni
Twitter ise, kullanıcıların mobil alışkanlıklarına hitap ederek onların
söylemek istediklerini 140 karakterle anlatmalarını sağlıyordu. Twitter, olay
gerçekleşirken, mevcut durumun içinden çıkmadan ve çok zaman harcamadan, haberi
takipçilerine ve bütün dünyaya verebilen bir iletim mecrası oldu. Televizyon
haberlerinin canlı bağlantılarında sık sık duymaya başladığımız 3G teknolojisi
bu mecraya adapte edilince artık olayı canlı canlı sunmanın da yolu açılmış
oldu. Twitter zamanla günlük hayattaki ben nerdeyim ne yapıyor umu takipçisine
duyurmanın yanında politik aktiviteleri de kapsamaya başladı. Kendinden önceki
sosyal medya araçlarının aksine, Twitter sokaklardaki siyasal eylemlerin içinden
mesajları, sokağın sesini, sıcağı sıcağına mobil araçlar vasıtasıyla kullanıcılarına
duyurabilmektedir. Kitle iletişim araçlarının etkisini azaltan kamuoyu
önderleri bu anında yayınlardan dolayı devre dışı kalmakta ve haberler herhangi
bir süzgeçten geçmeden kitleye ulaşmaktadır. 2009'da İran devlet başkanlığı
seçimlerinde hile iddiaları ve muhalefete yapılan baskı, 2011'de Tahrir
Meydanı'nı 50.000 kişinin işgal etmesi Twitter'ı sosyal medyanın zirvesine
taşıdı. Bu olaylarda konvansiyonel medyada yer alamayan ne varsa Twitter
üzerinden paylaşıldı, büyük paralar ödenerek elde edilebilecek fotoğraf ve
videolar kolayca paylaşıldı. Arap Baharı ile diğer sosyal medya araçlarından
ayrılan Twitter, Facebook'un kişisel alanı kamusal alanla birleştirerek başardığını,
politik alanı kamusal alanla buluşturarak başardı.
Sosyal medyanın kamuoyundaki önemini, 2008 Amerika
başkanlık seçimi, 2009 Moldavya Twitter devrimini, 2009 İran seçimi ve
muhalefetin tepkisi, Haiti depremi ve yardım kampanyaları, Tunus Yasemin
devrimi, Mısır, Libya, Yemen, Ürdün, Fas, Bahreyn, Irak hatta çok bilinmese de Suudi Arabistan’ın kuzeyindeki
tepkisel ayaklanmaların genel adı olan Arap Baharı sürecini gösterdi.
Sosyal medyanın diğer
araçlarını şu şekilde devam ettirebiliriz; Instagram, MySpace, Linkedln,
Friendster, Hi5, Friendfeed, Formspringa, Xing gibi sosyal ağlar, Şirket
blogları, Cnet, TheHuffington Post, BoingBoing, Techcrunch, Kottke gibi
bloglar, Youtube, Dailymotion, Google Videos, Yahoo Video It’s on gibi Video
paylaşım ağları,1x, Flickr, Deviantart, photosig, Fotocommunity, Photo,
Photodom gibi fotoğraf paylaşım ağları, Wikipedia, Intelipedia gibi Wiki tarzı
bilgi paylaşım ağları gibi sitelerdir.
Araplar Sosyal Medyayı Hafife
Aldılar
Kitle iletişim araçlarının toplum üzerindeki etkisi
geçen son yüzyılda çok iyi biliniyordu. Otoriter rejimler ve diktatörler
geleceklerini garantiye almak için bu iletişim araçlarına hâkim olmak için;
yasak, sansür ve tek sahiplik gibi çeşitli yöntemler kullandılar. Son yüzyılın
dikta rejimleri geleneksel basını sürekli kontrol altında tuttular fakat sosyal
medyayı kontrol altında tutmak ellerindeki mevcut teknolojiyle mümkün
değildi. Aslında sosyal medyayı çok da önemsememişler, etkisini ve önemini idrak
edememişlerdi.
Arap Baharı, ilk olarak Tunus’ta patlak verdi. 17
Aralık 2010 tarihinde, bir seyyar meyve sebze satıcısı olan işsiz bir
üniversite mezununun, satış arabasına polisin el koymasından sonra 26 yaşındaki
Muhammed Buazizi’nin kendini yakmasıyla
başlayan protestolar, Tunus'ta son 23 yıldır iktidarda bulunan Zeynel Abidin Bin Ali'nin ülkeden
kaçmasıyla sona erdi. Tunus’ta gerçekleşen Yasemin Devrimi’nin ardından, kısa
süre içinde Mısır’da da 30 yıldır iktidarda olan Hüsnü Mübarek koltuğunu bırakmak
zorunda kaldı. Mısır’da geleneksel
medya kullanılamaz olduğunda[1],
haberlerin akışı Twitter ve Facebook’ta yayınlanan mesajlar ile sağlanıyordu.
Gelelim asıl konumuza, yani Suriye meselesine; Mısır’ın Tahrir Meydanında Hüsnü
Mübarek’e karşı toplanan 50 binden fazla protestocunun sesleri bütün dünyada
yankılandığı gibi Suriye sokaklarında da yankılanmıştı.
Suriye’de İsyan Dera’da Başladı
Suriye’de isyan ateşini, önce Dera ve çevresindeki
Arap aşiretleri yaktı. Dera’daki iki bayan doktorun: “Hüsnü Mübarek düşmüş, Mısır’da yönetimi terk etmiş, darısı bizim
başımıza...” gibi bir ifade kullanmaları, telefonlarının da Suriye
İstihbarat örgütü El Muhaberat tarafından dinlenmesi ve sonrasında bu
doktorların saçları kesilerek cezalandırılmaları ilk kıvılcımların çıkmasına
sebep oldu.
Olayı protesto etmek amacıyla yaşları dokuz ila on beş arasında değişen bir
grub çocuk tarafından, duvarlara “Halk,
düzenin değişmesini istiyor.” sloganı yazıldı. Bu slogan şu anda Arap dünyasında
en çok atılan slogandır ve bizimde yazımızın konu başlığını oluşturmuştur.
Sosyal medyada bildirildiğine göre çocuklar içeri alınır, tırnakları çekilir ve
türlü işkenceler yapılır. Dera bölgesindeki aşiretlerin reisleri, Dera’nın muhaberat
sorumlusuna giderler ve bu çocukların bırakılmasını isterler. Ancak hakarete
uğrarlar ve bunun üzerine bir sonraki gün bine yakın insan sokaklara dökülür.
Çocukların bırakılmamasını ve aşiret reislerine yapılan bu hakareti protesto
ederler. Tarih 15 Mart 2011 Cuma gününü göstermektedir. Suriyeliler bugüne
Gazap günü demişler. Esad
rejiminin gösterileri silahla bastırmak istemesi ve kan akıtması üzerine,
meydanlar,“Halk rejimin düşmesini
istiyor!” sloganlarıyla
yankılanır. Güvenlik güçlerinin ilk müdahalesinde
dört sivil hayatını kaybetmiştir.
Kısa süre içinde
gösteriler önce Dera yakınındaki şehirlere, sonra da ülkenin her tarafına
yayılmıştır. Esad ve
destekçileri gösterilere katılanları silahlı çeteler, yabancı ajanlar ve
teröristler olarak nitelendirmektedir. Olayların patlak vermesinden sonra Esad,
televizyondan verilen ilk konuşmasında gösterilerin dışarıdan yönlendirildiğini
iddia etmiştir.
Başlangıçta
göstericilerin büyük çoğunluğunu ekonomik ve siyasi ihtiyaçları doğrultusunda,
rejimin yıkılmasından ziyade ıslahıyla ilgili talepleri olmuştu bunun yanında
rejimin meşruiyetini gösterilen şiddetle kaybettiğini bu yüzden en kısa sürede
yıkılması gerektiğini savunan göstericilerde vardı.
Suriye Devlet
Başkanı Beşer Esad başa geçtiği ilk yıllardaki ılımlı ve sağduyulu yönetici
imajını kısa sürede kaybetti. Arap Baharı, Şam Baharına dönüşüyordu.
Konvansiyonel medya iktidarın elindeydi. Muhalefetin olup bitenleri cep
telefonları yoluyla dünyaya yayma işlemine sosyal medya aracılık yaptı.
Suriye’deki Haberler
Sosyal Medya Yoluyla Dünyaya Ulaşıyor
Suriye’yle
ilgili dünya kamuoyuna sunulan haberlerin yaklaşık yüzde sekseni sadece
bölgedeki grupların sosyal medyayı kullanarak paylaştıkları video ve yazılardan
derlenmekte. Yani bölgede çok az sayıda muhabir bulunmakta. Bazı bölgelerde bir
iPhone’nun silah kadar değeri var ve muhalifler bunun bilincindeler.[2]
Suriye’de yüzlerce muhalifin
kendi bölgesinde Esad’a karşı direnmesini göz önünde bulundurursak konu daha
iyi anlaşılacaktır. Hatta belli gruplar o kadar iyi organize olmuş biçimde
kullanıyor ki sosyal medyayı, operasyonlar, çatışma anları, ihtiyaçlar ve
kayıplar resim ve videolarla desteklenerek metin haline dönüştürülüyor.
Bölgedeki diğer gruplar ise hem önlemini hem de desteğini verileri göz önünde
bulundurarak hazırlıyorlar.
Zaman zaman internet ve cep telefonu şebekelerinde
kesintiler yaşanmasına rağmen genç Suriyeliler, haftalardır bilgisayarlarının
ve cep telefonlarının başında ayrılmamakta, Fırsat buldukça Facebook sayfalarını
güncellemekteler. Muhalifler halen Twitter yoluyla mesaj göndermekte, insan
hakları eylemcileriyle, gazetecilerle, dış ülkelerde yaşayanlarla temasa
geçmeye çalışmaktalar. Genç Suriyeli muhalifler, yabancı gazetecilerin
girişinin yasaklandığı ülkelerinden dünyaya neler olduğunu anlatmaya sosyal
medya yoluyla devam etti.
ABD’den Muhaliflere Yazılım Programı Desteği
İstanbul Aydın Üniversitesi Ulusal Güvenlik ve Strateji Araştırma
ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç. Dr. Sait Yılmaz Suriye muhaliflerinin Amerika
dışişleri bakanlığı tarafından alınan ve Kanada dizaynlı yazılım programı Psiphon
kullanarak Suriye deki İran-Çin destekli elektronik ordusuyla siber savaşa
girdiğini söylemektedir. Ayrıca muhalif grup içinde bulunan batılı uzmanların
telefon ve bilgisayar bağlantıları gerçekleştirdiği, internet bulutu
oluşturularak sisteme nereden girildiğinin tespitini önlediği ve şifrelemeler
yapmak yoluyla hükümet güçlerinin tespit yapmalarını engellediğini de
belirtmektedir. Suriye muhalifleri ile İstanbul arasında Skype vasıtasıyla
görüntülü iletişim kurulabilmekte ve bilgiler kriptolu link ile Muhaberat’a
ulaşmadan gerekli yerlere gönderilebilmektedir. ABD internet özgürlüğünü
sağlayarak Suriye’de sosyal medyanın kullanımının önünü açmaktadır. Suriye’deki
muhaliflerin çoğu yurt dışı ile facebook ve Skype üzerinden görüştüğünden
Pisphon, hem güvenli hem de hızlı ve kolay iletişim sağlamaktadır.
Suriye’de Esad iktidarı sosyal
medyayı kısıntıya uğratabilmek için elinden geleni yapmış hatta kullanıcıların
tespiti için özel hackerlerden oluşmuş görevlileri bile devlette tahsis
etmiştir. İlk başlarda, iktidarın inatçı tutumu ile birlikte cep telefonu ile
kayda geçmiş birkaç görüntü haricinde sosyal medyanın varlığından söz etmek pek
mümkün değildir. Çekilen görüntüler de belirsiz cadde ve sokaklarda Suriye
ordusunun ve güvenlik güçlerinin, muhalifler ile olan çatışmaları ve uygulanan
kötü muameleleri gösterebilmiştir. Suriye yönetimi sosyal medyayı sadece
propaganda yapmak için kullanmaktadır. Bunun en güzel örneği Suriye Güvenlik
Güçleri’nden bazı şahısların ölüm görüntülerini korku salmak için sosyal
medyada sunmuştur.
Suriye’de “At İzi İle İt İzi”
Birbirine Karıştı.
Sosyal
medyanın Arap Baharı’na etkisini gösteren bir örnek olan “Şam’da Eşcinsel Kız”
adlı blog olmuştur. Cesaretli ve bilgili genç bir kadın, Suriye Devlet Başkanı
Beşar Esad’ın yönetimine meydan okumaktadır. İnternet üzerinden bloğu ile
iktidara karşı tek başına mücadelesini başlatmıştır. 25 yaşında olan Emine Abdullah Araf El Ömer, hayatını
devrime adamak istediğini söylemekteydi. Bloğu sosyal ağlarda büyük ilgi
görmeye başlamıştı. Yazıları birçok haberlere konu olmuştur. Batılı gazeteler dâhil,
Batı’daki bütün gazeteler bu bloğu örnek gösterip muhalif yanlısı birçok haber
yapmışlardır. Fakat çok geçmeden gerçek öğrenilmiştir. Aslında böyle bir kız
yoktur ve yazılarında ki düşünceleri de asılsızdır. Blog sahibinin asıl
kimliğinin bir Amerikalı olduğu anlaşılmıştır.
Sonuç:
Lübnan’da sürgünde yaşayan Suriyeli internet aktivisti Rami
Nahle, Suriye’deki ayaklanmaları İnternet’e giren gençlerin başlattığını, daha
sonra bu eylemlere genci- yaşlısı, herkesin katılmaya başladığını söylemektedir.
Suriye’de özellikle gençlerin sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanmaları sayesinde
dünya kamuoyu olup bitenden yanlı ya da yansız haberdar edilmektedir. Suriyeli
muhalifler tıpkı Arap Baharının etkisiyle yıkılan ülkelerde olduğu gibi sosyal
medya yoluyla örgütlenmekte ve yine aynı medya ile Suriye’deki şiddeti dünyaya
duyurmaktadır. Baas
rejimlerinin hakim olduğu Ortadoğu ülkelerinin sıkı kontrolündeki halk,
geleneksel medyayı kullanamadığı için tek çare olarak seslerini duyurmada
sosyal medyayı ve yeni iletişim araçlarını kullanmışlardır. Yıkılmaz denen
diktatörler, yıkıldıkça ezilen halklar bu yeni medyaya genciyle yaşlısıyla
gereğinden fazla önem atfetmişlerdir. Öyle ki, Mısır’da Jamal İbrahim isimli
bir baba, ülkesindeki değişimi Facebook devrimi olarak gördüğü için yeni doğan
kızına “Facebook” ismini vermiş ve meydanlarda birçok gösterici “Facebook,
Twitter vb” yazılı pankartlarla sosyal medyanın gücünü yöneticilerine tekrar
hatırlatmışlardır.
Sosyal medyanın en büyük sorunu güvendir. Doğruluğunu, haberin verildiği
anda teyit edemeyeceğimiz bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden çoğu zaman
gönderilen mesajlarla kitleler yanlış yönlendirilebilmekte “at izi ile it izi”
birbirine karışmaktadır. Geleneksel medyanın dünyada boy göstermeye başladığı
emekleme zamanında amatör gazetecilerin haber kaynakları dedikodulara
dayandırılmış ve gazetelere yıllar boyunca kitleler güvenmemişlerdi. Aynı durum
günümüzde sosyal medyadaki dedikodu haberleriyle yaşanmakta. Her ne şekilde
olursa olsun sosyal medya her geçen gün önemini arttırarak devam ettirmektedir.
İnsanlar haberlerle ilgili ilk bilgileri bu medyadan almaktadır. Umarız bu
güven problemi de yeni gelişen iletişim teknolojileriyle çözüme ulaşır.
Kaynakça:
Özbal, P.
Bahar, Sosyal Medya Kullanımı: Sosyal Medya Nasıl Kullanılır? www.makalemarketi.com
Suriyelilerin
ağzından Suriye Devrimi www.ustad.org.tr
(2011)
www.gencbilim.com/Haber/Suriyede-Gencler-Sosyal-Medyadan-Yararlaniyor_179343.html
Yılmaz Sait, Suriye Olaylarının Perde Arkası http://www.turansam.org/makale.php?id=4978
Yüksel Okan, Suriye’de Psikolojik Savaş ve Medya, 29 Kasım 2011, Orta Doğu Uluslarası Medya
Sempozyumu(2010)
[1]
27 Ocak 2011
gecesi, Mısır hükümeti, tüm internet ve cep telefonu iletişimini, sabit telefon
hatlarını, bu kanallardan akan her türlü veri ve ses iletişimini kesti. Yani
denetleyemedikleri uydu iletişimi dışındaki her şeyi… 2 Şubat 2011’de her şey
“normal” sansürlü haline dönene kadar, tüm ülke küresel ağda bir kara deliğe
dönüştü. İnternetin anlık kesintisinin bile bir ülkenin ekonomisine ne kadar
büyük bir zarar vereceği biliniyor. Nitekim OECD Mısır’ın zararının yaklaşık 90
milyon dolara ulaştığını açıkladı. Ama gördük ki umutsuzluğa kapılmış, panik
içinde bir iktidarın bu darbesi de işe yaramadı. Mısırlılar, internet faks
köprüleri, amatör radyo, uydu telefonlarıyla kurup paylaştıkları gayri merkezi
ağlar gibi tekniklerle bu kesintiyi bile aştı (http://www.gennaration.com.tr)
[2]
Mısır örneğindeki gibi halk
yürüyüş ve protestoları çoğunlukla sosyal medya üzerinden organize ederek
gerçekleştiriyor. Bu bağlamda bunun eksi yönleri de var. Esed güçleri bazı
ekipleri bu grupların verdiği habere gore operasyonlar düzenliyor. Bu da İki
tarafında sosyal medyayı bazı durumlarda tattik olarak kullanmasının da önünü
açmış oluyor. Ayrıca Tunus ve Mısır’da da olduğu gibi
gerçekleşen politik diyaloglar ve devrimler esnasında yollanan ve anahtar
kelimelerine göre filtrelenmiş milyonla ifade edilen tweetler burada da
değerlendirmeye alınmıştır. Yani kısaca Suriye’deki savaşın
bir kısmının da sosyal medya üzerinden gerçekleştiğini rahatlıkla
söyleyebiliriz.http://www.gencbilim.com/Haber/Suriyede-Gencler-Sosyal-Medyadan-yararlaniyor_179343.html