MİSYONERLİK FAALİYETLERİ VE BU KONUDAKİ
YASAL UYGULAMALAR
İsmail ÇALIŞKAN
Güvenlik Daire Başkanı
Misyon ve Misyonerlik Kavramları;
Latince
missio teriminden gelmekte olan “misyon”, sözlük anlamı
itibarıyla görev, yetki, bundan türetilmiş olan misyoner terimi ise “görevli
olan kişi” anlamlarına gelmektedir. Ancak Hıristiyan geleneğinde misyoner
ifadesi, bir kavram olarak, resmi kilise teşkilatı ya
da herhangi bir Hıristiyan cemaat tarafından Hıristiyanlık mesajını ve dinini
yaymak amacıyla özel olarak yetiştirilen ve bu çerçevede özellikle
Hıristiyanlık dışı toplumlarda görevlendirilen kişi anlamına gelmektedir.
Böylesi kişilerin oluşturduğu harekete ise misyonerlik adı verilmektedir.
Batıdaki siyasal güçlerin desteğiyle hareket eden ve bu
siyasal güçlerin resmi din söylemini temsil eden misyonerler, faaliyette
bulundukları yerlerde, yalnızca inandıkları öğretilere halkı inandırma
çabasında olmadılar, aynı zamanda irtibatlı oldukları siyasal güçlerin
otoritesini ve egemenlik yetisini ifade eden resmi kültürel anlayışın
temsilcisi oldular ve bunun propagandasını yaptılar. Dolayısıyla bu bağlamda
misyonerlik, dinin siyasallaşması çerçevesinde, siyasal erkin otoritesinin
kabulü ve pekiştirmesi için gerekli olan kültür ihracıyla resmi din anlayışının
savunusunda ve yayılmasında hayati bir rol oynayan kurumsal yapıya bürünmüştür.
Ülkemizdeki
misyonerlik faaliyetleri ve yöntemleri;
Ülkemizdeki
gayrimüslim vatandaşlarımız kendilerine ait mabetlerinde (kilise, havra) Lozan
Antlaşması, taraf olduğumuz uluslararası antlaşmalar ve Anayasamızın 24.
maddesi ile teminat altına alınan “din ve vicdan özgürlüğü” çerçevesinde
serbestçe dini ayin ve ibadetlerini gerçekleştirmektedirler.
Ülkemizdeki toplumsal gelişmelere
paralel olarak temelde siyasi ve dünyevi amaca yönelik genelde dış kaynaklı
olarak ortaya çıkan kendilerini Katolik ve Protestanlar (İsa Mesih Cemaati,
Mesih İnanlılar), Yehova Şahitleri, Bahailer olarak adlandıran grupların: özellikle İstanbul,
Ankara, İzmir, Kocaeli, Gaziantep, Bursa, İçel, Adana ve Hatay İllerinde resmi
olarak tanınmış ibadet yerleri dışında apartman katları, iş yeri olarak ayrılan
dükkanları kiralamak ve satın almak suretiyle ibadet yeri (ev kilisesi) olarak
kullandıkları, buralarda ibadet, dini ayin, tören yaptıkları gözlenmektedir.
Yurtdışındaki misyonerlik
kuruluşlarından sağlanan maddi kaynaklarla oluşturdukları yayıncılık şirketi,
ofis, büro şeklindeki kuruluşların organizesinde ev, otel, motellerde
toplantılar, sempozyum, konferans, gezi, kurs etkinlikleri düzenledikleri İncil
okuma evleri açtıkları, yaz dönemlerinde gençlik ve çocuk kampları
faaliyetlerinde bulunmaktadırlar.
Bu faaliyetlere paralel olarak umuma
mahsus yerlerde İncil (Türkçe ve Kürtçe), kitap, broşür, kaset, dergi, mektup
gibi materyaller dağıttıkları, internet web siteleri
hazırladıkları, radyo yayını yaptıkları, özellikle hedef kitlesi olarak dini
bilgilerden yoksun, inanç olarak kendilerini boşlukta hisseden gençleri
(üniversite gençliği), yoksul ailelerin çocuklarını seçtikleri ve maddi destek
sağlamak suretiyle yazılı ve sözlü bir nevi irticai ve maksatlı misyonerlik
faaliyetlerinde bulundukları bilinmektedir.
Misyonerlik faaliyetlerinin
artmasına paralel olarak, son üç yıl içerisinde İslam dininden (185) kişinin Hıristiyan dinini, 1 kişinin de
Yahudi dinini seçerek din değiştirdiği Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel
Müdürlüğünce tespit edilmiştir.
Türkiye genelinde, başta İstanbul,
İzmir. Ankara illeri olmak üzere (47)’si
Protestan’lara, (9)’u Bahailere, (19)’u Yehova Şahitlerine ait olmak üzere toplam (69) adet resmi
olarak tanınmayan ibadet yeri bulunmaktadır.
Ülkemizdeki
din özgürlüğü, gayrimüslimlerin ibadet serbestisi ve maksadı aşan misyonerlik
faaliyetlerine karşı yasal önlemler;
Bilindiği
üzere, Dini inanç özgürlüğü Anayasamızın 24. Maddesinde; “Herkes Vicdan, Dini
İnanç ve Kanaat Hürriyetine sahiptir.” şeklinde düzenlenmiştir. Yine aynı
maddenin 2. ve son fıkrasında yer alan 14. Maddesindeki yasaklayıcı hükümlere
aykırı olmamak kaydıyla ibadet, dini ayin ve törenler düzenlemek serbesttir.
Ancak, Anayasanın 14. Maddesi’nin 1. Bendinde yer alan; “Anayasada yer alan hak
ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan
kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” hükmü ile
sınırlandırılmıştır.
Anayasamızın
13. Maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve Laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.” şeklinde düzenlenen hükmü ile de sınırlandırmanın çerçevesi
belirlenmiştir.
Misyonerlik
faaliyetlerine ilişkin yasal uygulamalara ilişkin Bakanlığımız talimatı.
Son yıllarda bazı misyonerlik amaçlı grupların
(Protestanlar, İsa Mesih Cemaati, Mesih İnanlılar, Yehova
Şahitleri, Bahailer), ülkemizde daha çok büyük
kentlerde resmi olarak tanınmış ibadet
yerleri haricinde, bina planında mesken, dükkan, ofis vb. olarak ayrılan
yerleri amacı dışında mabet (ev kilisesi) olarak kullandıkları yapılan
kontrollerde ve vatandaş şikayetlerinden ortaya çıktığından; bu konuda
misyonerlik faaliyetlerinin yoğun olarak yürütüldüğü Valilikler arasında
uygulamada birliği sağlamak amacıyla yapılacak yasal işlemleri açıklayıcı
nitelikteki talimatımız (9) İl Valiliğine gönderilmiş olup, konuya ilişkin
diğer İl Valiliklerinden de görüş talep edilmesi durumunda aynı talimat
verilmektedir.
Söz konusu
talimatımızda aşağıdaki hususlara yer verilmiştir;
Bilindiği gibi, genel olarak mabet 2596 sayılı
Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanunun Tatbik Suretini Gösterir
Nizamnamenin 3. maddesinde, “Mabetler her din ve mezhebin ibadetine mahsus ve
usule muvafık olarak teessüs etmiş olan kapalı mahaller” olarak
tanımlanmaktadır.
Bu
çerçevede, ülkemizde yerleşik bulunan
değişik dinlere mensup kişiler için yapılmış özel kutsiyete haiz mabetler veya
ayin icrasına mahsus mahaller haricinde mezhebi merasim icrası, yine umuma açık
olan meydanlarda, yollarda dini ve gayri dini işlere müteallik alaylar tertibi TCK’nun 529. Maddesine göre suç teşkil etmektedir.
3194 Sayılı İmar Kanununa göre ibadet
yerlerinin gelişi güzel yapılması mümkün olmayıp, imar planında ayrılan ve İmar
Kanunu Yönetmeliğinin Ek-1. Maddesine göre “Dini tesis alanları” olarak
belirlenen yerlere yapılması gerekmektedir. Ayrıca, ibadet yerlerinin
açılmasında bölgenin veya beldenin ihtiyacı ile yerleşik cemaatin bulunması
unsurunun aranması önem arz etmektedir. İbadet yapılacak yer Kat Mülkiyeti
esasına bağlı bir yapı içerisinde ayrılmak isteniyorsa, o takdirde 634 Sayılı
Kat Mülkiyeti Kanununa göre, binada müştereken kullanılan ve bina planında
öngörülen yerlerde açılması ve kat maliklerinin noter tasdikli rızalarının
alınması ile binanın imar planında değişiklik yapılması gerekmektedir.
Ayrıca, İmar planında mesken vb. olarak ayrılan müstakil yapıların kilise,
ibadet yeri olarak kullanılması için İmar planında değişiklik yapılması
gerekmektedir.
Söz konusu inanışa mensup şahısların toplumsal
düzeni bozucu ve halkta olumsuz tepkiler meydana getirebilecek ve şikayete konu
olacak boyuttaki faaliyetleri ile ilgili olarak; 5442 Sayılı İl İdaresi
Kanunu’nun 11. maddesinin (c) bendinde yer alan “İl sınırları içinde huzur ve
güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, kamu
esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin görevlerindendir.
Bunları
sağlamak için vali gereken karar ve tedbirleri alır.....” hükmü gereğince,
halkın huzur ve güvenliğini sağlamak için yasal işlemlerin yapılması İl
Valiliğinin yetkileri dahilindedir.
Diğer
taraftan, misyonerlik faaliyetleri ile ilgili herhangi bir dine mensup kişi
veya kişilerce dağıtılan kitap, dergi, broşür vb., ayrıca video kaseti, CD,
disket, teyp kaseti gibi metaryallerin dağıtılması
ile ilgili olarak;
Umuma
mahsus yerlerde dinsel içerikli kitap, broşür, İncil vb. dağıtılması konusunda;
“yetkili merciden ruhsat almaya bağlı olan ahvalde ruhsat almaksızın umumi
mahalde veya umumun görebileceği yerlerde matbu evrak veya resim yahut el ile
yazılmış evrak satılması veya dağıtılmasına” ceza öngören TCK’nun
534. maddesine göre işlem
yapılmaktadır.
Anılan talimatımız kapsamında
valiliklerce yapılan ve “imar Planında mesken vb. olarak ayrılan yerlerin İmar
Planında değişiklik yapılmadıkça kilise, ibadet yeri olarak kullanılmayacağı
aksi takdirde Türk Ceza Kanunu uyarınca adli işlem yapılacağının tebliği
şeklindeki bildirimden sonra ilgili kilise olarak lanse edilen yerler
tarafından idare mahkemelerine yürütmenin durdurulması yönünde davalar açılmış,
ancak davanın ehliyet ve zaman aşımı yönünde red
kararı verilmiştir.
Diğer taraftan,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS)
9. Maddesine göre, “herkes düşünce din ve vicdan özgürlüğü hakkına
sahiptir. Bu hak din yada inancını değiştirme özgürlüğünü, din yada inancını
tek başına yada topluluk halinde, aleni yada gizli olarak, ibadet, öğretim,
uygulama ve yapma biçiminde açığa vurma özgürlüğünü de içerir.” Bu maddede
öngörülen, din ve vicdan özgürlüğü de yine
AİHS’ne göre, “kişilerin din ve inancını açığa
vurma özgürlüğünü ancak kamu güvenliği, kamu düzeninin korunması, genel sağlık
ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla,
hukukun öngördüğü ve demokratik bir toplumda gerekli sınırlamalara tabi
tutulabilir.”
Ayrıca, azınlık veya
çoğunluk dini olsun, bir dine inananlar, ilke olarak o dine karşı olanların o
dini inkar etmelerine, aleyhinde eleştiri yapmalarına anlayış ve hoşgörü
göstermek zorunda olmakla beraber, bu tahammülün de sınırlarının olduğu, dini
inanç ve doktrinlere karşı konularak inkar etmenin tarzı, bazı durumlarda
devletin sorumluluğunu ve dolayısıyla müdahalesini de gerektirebileceği, bu
nedenle devlet, başkalarının düşünce, din ve vicdan özgürlüklerine saygı
ilkesiyle bağdaşmayacak bazı tutum ve davranışları yasaklayabileceği yönünde AİHM’nin görüşleri bulunmaktadır.
Bu çerçevede, Anayasamızla güvence altına alınan din ve vicdan özgürlüğü,
kanun önünde eşitlik, demokratik, laik
ve sosyal bir hukuk devleti ilkelerine, taraf olduğumuz Uluslararası
Antlaşmalara ve Kanunlarımıza uygunluğunu esas alan kolluk kuvvetlerinin
yaptığı işlemlerin; kamu düzenini sağlama, vatandaşın haklarını koruma, suçun
önlenmesi ile kanun ve nizamlara uygun davranılmasının temin edilmesi temel
görevleri içerisinde olduğu ve kolluk kuvvetleri tarafından yapılan bu
işlemlerin din, inanç ve ibadet özgürlüğünün kısıtlanması şeklinde
yorumlanamayacağı değerlendirilmektedir.
Ülkemizdeki misyonerlik faaliyetleri
hakkında yapılan işlemler ile ilgili genel değerlendirme;
Görüldüğü gibi, söz konusu faaliyetlerin mevzuatın dışına çıkması durumunda
kamu düzeninin korunması esas alınarak sınırlandırılmakta veya suç unsuru
teşkil etmesi halinde gerekli yasal işlem yapılmaktadır.
Misyonerlik faaliyetleri
kapsamında göz altına alınan ve haklarında suç duyurusunda bulunulan şahıslar; Bakanlığımızın
yetkili birimleri ve Valiliklerce misyoner olarak adlandırılan grupların
ibadet, toplantı, kurs, seminer vb. etkinliklerinin hassasiyetle takibi
yapılmakta ve suç unsuru tespiti halinde gerekli yasal işlem yapılması
konusunda Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmaktadır.
Bu kapsamda 1995-2001 tarihleri arasında
ülkemizde misyonerlik faaliyetinde bulunan (125) i yabancı uyruklu toplam (287)
şahıs gözaltına alınmak suretiyle Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda
bulunulmuştur.
Avrupa Birliği sürecinde inanç
özgürlüğü ve katılım ortaklık belgesi ile ulusal programdaki yükümlülüklerimiz
çerçevesindeki yapılan çalışmalar;
Ülkemizde yaşayan gayrimüslimlerin
ibadet yeri açması ve inanç hürriyeti bağlamında; Türkiye’nin gerek Avrupa
Birliği Katılım Ortaklığı Belgesindeki yükümlülükleri, gerekse Ulusal
Programdaki taahhütlerin yerine getirilmesiyle ilgili olarak;
Ülkemizin Avrupa Birliği Katılım Ortaklığı Belgesinde yer alan Siyasi
Kriterler Bölümünde; “Tüm bireylerin, herhangi bir ayırım yapılmaksızın ve dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasi görüş, felsefi inanç veya dinine bakılmaksızın, tüm
insan hakları ve temel özgürlüklerinden tam olarak yararlandırılmasını temin
etmeyi ve düşünce, vicdan ve din özgürlüğünden yararlanma koşullarını daha da
geliştirme konusu taahhüt edilmektedir.
Ülkemizin Avrupa Birliğine uyum sürecinde “Türkiye’nin Avrupa Birliği
Müktesebatını Üstlenmesine İlişkin Ulusal Programın Adalet ve İçişleri bölümünde”;
ülkemizde yaşayan ve Türk vatandaşı olmayan gayrimüslim kişilerin de mensup
oldukları dinin vecibelerini yerine getirmelerinde ve kendileri ile ilgili
diğer uygulamalarda gerekli pratik kolaylıkların kamu düzeninin korunmasına
ilişkin mevzuatımız çerçevesinde geliştirilmesini sağlayacak tedbirlerin
alınması hususu yer almaktadır.
Bu
çerçevede, ibadet yeri ihtiyacı olması durumunda, ibadet yeri temini konusunda
gereken kolaylık gösterilmektedir. Son olarak, İzmir ilinde bulunan kendilerini Bağımsız Protestan Kiliseleri (Baptistler) olarak tanıtan grubun ibadet yeri talep etmesi
üzerine, Kültür Bakanlığı’nın tasarrufunda bulunan “Aya Vukla”
isimli kilise ibadethane olarak anılan inanışa mensup gruba tahsis edilmiştir.
İstanbul’da bir Protestan Kilisesi Vakfının
kuruluşu ve kilisesinin yasal olarak ibadete açılması ile İstanbul’da yaşayan
Romen uyruklulara kullanılmayan Ermeni Katolik Kilisesi’nin kiralanması, yine
İstanbul’da yaşayan Süryanilerin Kilise ihtiyacının karşılanması için hazineye ait
olan bir kilisenin kullanım hakkı (intifa) verilmesi işlemleri gerçekleştirilmiştir.
Diğer taraftan, ülkemize gelen yabancı turistlerin ve Ege,
Akdeniz gibi turistik bölgelerimize yerleşen yabancıların dini ihtiyaçlarının
karşılanması amacıyla; Antalya, Aydın ve
Muğla İl Valiliklerine, eski tarihi eser niteliğindeki restoresi mümkün olan
kiliselerin, Kültür Bakanlığınca restorasyonu tamamlandıktan sonra belli bir
ülkeye, gruba, mezhebe (Ortodoks, Katolik ve Protestan), kuruluşa ayrıcalık
tanınmadan herkese açık olarak ibadet ve ayin için kullandırılması konusunda
gerekli uygulama başlatılmıştır.
Sonuç;
Misyonerler ve
misyonerlikle mücadelede tek başına polisiye tedbirlerin sorunu çözemeyeceği
görülmektedir.Bu konuda mevcut yasalarda değişiklikler ve yeni yasal
düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bunun yanında aşağıda belirtilen sosyal
önlemlerin de alınmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.
1- Öncelikle misyonerliğin geleneksel anlamda yüzeysel değerlendirilmesinden
vazgeçilerek daha gerçekçi ve ayağı yere basar tanım ve değerlendirmeler
yapılmalıdır.
2- Halka, özellikle de
çocuklarla gençlere milli ve manevi değerlerimizin öğretilmesi konusundaki
eksiklikler giderilmelidir.
3- Misyonerlik ve Pontusçuluk gibi yıkıcı bölücü faaliyetlere karşı yapılacak
mücadelede özellikle görsel medyaya da
önemli görevler düşmektedir. Milli ve manevi değerlerimize saygılı, aydın din
adamı portresini ön plana çıkaran dizi ve filmler, halka olumlu mesajlar vermede
son derece yararlı olacaktır.
4- Merkezi yurtdışında
ya da Türkiye’de bulunan çeşitli paravan kuruluşlarda
faaliyette bulunan ya da çeşitli iş ve hizmet
kuruluşlarında yabancı dil öğretmeni, teknik danışman, sosyal hizmet uzmanı
vb. sıfat ve unvanlarla çalışan
misyonerlere karşı uyanık olunmalı, bunların hareketleri incelenmeli ve gerekli
önlemler alınmalıdır.