Mustafa AYDIN (E) 1. Sınıf Emniyet Müdürü |
Barzanilerin İHANET ÖYKÜSÜ |
Barzanilerle ilişkilerimizin tarihi
oldukça eskidir. Her dönemde ve her fırsatta Barzaniler, bize karşı bağlılık ve
dostluk mesajları vermiş olmalarına rağmen hiçbir zaman ihanet ve ikiyüzlülükten
geri durmamışlardır.
1908’de II. Meşrutiyetin ilanından sonra Osmanlı idaresi altında
bulunan Musul
yöresinde Barzani aşiretinin zaman
zaman ayaklanma hareketlerine tanık
olunmuştur. Ayaklanmaların başı olan Barzani Şeyhi II. Abdüsselam’ın 14
Aralık 1914’de kadrosuyla birlikte Musul’da idamından sonra Barzanilerin ihanet
ve başkaldırışlarının son bulması fazla uzun sürmemiştir. Osmanlının son
dönemlerinde İngiliz istihbaratının kontrolüne giren Barzaniler, Osmanlı
aleyhine casusluk faaliyetlerine yönelmişlerdir. İngiltere, Musul yöresindeki
petrol çıkarlarına ilişkin olarak, Osmanlıya karşı başkaldıracak karaktere
sahip gördüğü Barzani aşireti ile yakın ilişkilere girmiş, aşiretin ileri
gelenlerini maaşa bağlayarak Musul, Erbil ve Süleymaniye yörelerinde isyan
çıkarmalarını sağlamıştır. Dolayısıyla Osmanlı
Devleti, 1915 başlarında, bir taraftan İngiliz ve Fransızların
işgallerine, diğer taraftan doğuda Ermeni komitelerinin faaliyetlerine karşı
mücadele ederken, Musul yöresinde de Barzanilerle uğraşmak zorunda kalmıştır.
Ne var ki süreç içerisinde keser
döner, sap döner, I. Dünya Savaşının sona ermesiyle, bölge İngilizlerin
hakimiyeti altına girer, sonra gün gelir, Barzanilerle İngilizlerin arası
açılır. 1932 yılının Haziran’ına kadar Barzaniler, karadan Irak’ın, havadan da
İngilizlerin saldırılarına uğrarlar. Köyleri yakılır, yıkılır, artık Irak
topraklarında tutunamaz ve yaşayamaz hale gelirler. Zamanın aşiret reisi olan
Şeyh Ahmet Barzani, 21 Haziran 1932’de kardeşleri Molla Mustafa Barzani ve
Muhammet Sadık’ın da aralarında bulunduğu 500’e yakın adamıyla birlikte
Türkiye’ye sığınır, belirli bir süre Barzanilerin Türkiye’ye ilticalarının ardı
arkası kesilmez.
Her zaman olduğu gibi bu kez de
Türkiye fırsatçı davranıştan uzak durmuş, aleyhinde casusluk yapmış,
başkaldırmış, ihaneti felsefe edinmişlerin bile zulme uğramaları, yaşam
haklarının elinden alınmak istenmesi karşısında, Türk Milleti kendine
yakıştırdığı büyük millet olma erdemiyle hareket etmiştir[*].
1930’lu yıllardan itibaren, giderek
Şeyh Ahmed’in etkinliğinin kaybolmasıyla kardeşi Molla Mustafa Barzani ön plana
çıkmaya başlamış ve 1943 yılına kadar milliyetçi kürtçülük hareketi adına yoğun
temaslarda bulunmuştur. 16 Ağustos 1946’da Irak Kürdistan Demokrat Partisini
oluşturan Molla Mustafa Barzani, tarihte bir ilk olan ve 11 ay yaşayan Mahabat
Kürt Cumhuriyetinin kurulmasında aktif
rol oynamıştır.
Mahabat Kürt Cumhuriyeti’nin İran
tarafından yıkılmasıyla, Sovyetler Birliğine giden Molla Mustafa, 1958 yılında
Abdülkerim Kasım’ın Irak’ta gerçekleştirdiği darbeden sonra Irak’a dönüş yaptı.
Ancak zaman içinde, Mısır’da Cemal Abdülnasır’ın başını çektiği Arap
milliyetçiliğinin Irak’ı ziyadesiyle etkilemiş olması, Irak’ta Barzanilerin
huzurunu kaçırdı ve gelişen ayaklanmalarla 30 yıl sürecek olan savaşın önü
açılmış oldu.
1975 yılında, IKDP içerisinde
başlayan sosyalist kimlikli grupların ayrılıkçı hareketleri sonunda, Celal
Talabani’nin liderliğinde KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği) adında Marksist
Kürtçü bir yapılanma meydana geldi. Barzanilerle Talabani tarafı arasında zaman
zaman oldukça şiddetlenen, silahlı çatışmalar 1998’de ABD’nin arabuluculuğuna
kadar sürdü.
1979’da Molla Mustafa Barzani’nin
ölümünden sonra yerine oğlu İdris Barzani geçti. Kardeşi Mesut Barzani ile
birlikte Irak Kürdistan Demokrat Partisinin
faaliyetlerini sürdürdüler. Ancak, 1979’da gerçekleşen İran İslam
Cumhuriyeti devriminden sonra İran’ın yeni rejimi ile iyi ilişkiler içerisine
giren Barzaniler, İran’a yerleşerek faaliyetlerine buradan devam ettiler. 1980’ler
de başlayan İran-Irak savaşı sırasında Barzaniler, Irak’taki Saddam Hüseyin’e
karşı bütün güçleri dinamik bir şekilde organize ettiler. 1987’de ölen İdris
Barzani’nin yerine geçen Mesud Barzani, IKDP’nin tek ve etkin bir lideri
görüntüsüyle yoğun temas ve girişimlerde bulundu. 1991’de Irak’ın, körfez
savaşında aldığı darbeden istifade ederek Irak’ta rejime karşı Kürt
ayaklanmalarını başlattı. Irak hükümeti ile Barzaniler arasındaki silahlı yoğun
çatışmalar, Batılı ülkelerin arabuluculuğu ile Kuzey Irak’ta Barzaniler için
güvenli bölgeler oluşturuluncaya kadar devam etti.
Bugün, Kuzey Irak’ta kurulan Federe
Kürt Bölgesinin başkanlığını yürüten Barzani, Kuzey Irak üzerinden Türkiye’ye
saldıran PKK gruplarına karşı sınır ötesi operasyonlarda Türkiye ile hep
ittifak görüntüsü içerisinde olmasına rağmen, PKK’nın Kuzey Irak’ta barınmasına
gerekli zemini hazırlayanın ve her türlü imkanı sunanın da kendisi olduğuna
hiçbir şüphe yoktur.
Son olarak, Suriye’de Esad
rejiminin çökmeye yüz tutmasıyla gayet net olarak anlaşılmıştır ki Türkiye için
ortaya çıkan ve çıkabilecek olan sıkıntının temelinde yine Barzani
bulunmaktadır. Barzani, Suriye
kürtlerinin hamisi olduğunu, halen batı Kürdistanlı gençlere eğitim
verdiklerini, daha sonra onları kendi topraklarını korumak ve güvenliği sağlamak için
bölgelerine göndereceklerini, onların Suriye rejiminin çökmesiyle oluşacak
boşluğu dolduracaklarını bütün dünyaya
duyurmuştur.
Barzani, sözde PKK’dan
rahatsızlığını dile getirerek, Türkiye’ye dostluk mesajı veriyorsa ki veriyor.
O zaman son gelişmeleri, Barzanilerin dostluğa ihanetinin bir halkası mı, yoksa
bildiğimiz ikiyüzlülüğünün bir parçası mı olarak değerlendirmeliyiz? Çünkü
Barzani’nin son gelişmelere ilişkin gayretlerinin, fazlasıyla PKK’nın işine
yarayacağı muhakkaktır.
[*]Türkiye’ye sığınan
Barzanilerin nasıl karşılandığı konusunda yıllar sonra Molla Mustafa
Barzani’nin anlatımları oldukça ilginçtir. “Biz Türkiye’de asılmayı
bekliyorduk. O tarihlerde İngilizlerle, Türkler ve Iraklılar iyi ilişkiler
kurmuşlardı. İngilizlerin talebi üzerine Türkiye bizi asabilirdi. Ancak biz
seve seve Türkiye’de ölüme gelmiştik. Fakat Türkiye’de beklediğimiz akibet bizi
karşılamadı. Nitekim, orada iyi muamele gördük. Bizi şehirden şehire alıp
götürdüler. Daimi bir yerde oturtmadılar. Büyük ağabeyim Şeyh Ahmed’i Erzurum’a
gönderdiler. Bizi birbirimizden ayırıyorlardı. Herhangi bir harekette
bulunmamızdan endişe ediyorlardı. Bunu seziyorduk. Bize iyi muamele ettiler.”
(Nevzat Çiçek’in Barzan Aşireti ve Barzaniler araştırmasından 2011)