AİHM KARARLARINDA
TOPLUMSAL OLAYLARA MÜDAHALE
Sedat
ÖZCAN[*]
I.
GİRİŞ
Günümüzde ifade özgürlüğü, özellikle gelişmiş
toplumlarda çok geniş anlamda yorumlanabilen bir kavram haline gelmiştir. Öyle
ki en can yakıcı, aykırı ve kitleleri sokağa dökebilecek nitelikteki söz ve
yazılar bile ifade özgürlüğü kapsamında görülebilmektedir. Bunun en bariz
örneğini karikatür krizi sırasında, bütün İslam dünyasının ayağa kalkmasına
rağmen, Danimarka hükümetinin söz konusu karikatürleri özgürlükler bağlamında
ele almasıyla gördük.
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, AİHM
tarafından ifade özgürlüğünün bir nevi tezahürü olarak ele alınmaktadır. Bu
nedenle AİHM, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin mümkün olduğunca
sınırlandırılmamasını savunmaktadır. Son zamanlarda özellikle toplumsal
olaylara müdahale nedeniyle AİHM’ye birçok başvurunun yapıldığını ve bunun
yanında ülkemiz aleyhinde birçok ihlal kararının verildiğini görmekteyiz.
II. TOPLUMSAL
OLAYLARA MÜDAHALE
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 11.maddesine
göre, herkes asayişi bozmayan toplantılar yapma hakkına sahiptir. Bu hakkın
kullanılması, demokratik bir toplumda zorunlu tedbirler niteliğinde olarak,
ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç
işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabilir.
AİHM’ye göre toplantı “bireylerin bir fikir ya
da amacı açıklamak için kapalı veya halka açık yerlerde toplantı, gösteri ve
yürüyüş, vb. gibi, hangi şekil altında olursa olsun, bir araya gelmeleri”
olarak tanımlamaktadır (Christians
against Racism and Fascism-İngiltere).
AİHS 11. maddenin başlığından da anlaşılacağı
üzere toplantı yapmak bir özgürlük olarak ele alınmaktadır. AİHS’de ve AİHM
içtihatlarında özgürlük kuraldır, sınırlamalar ise istisnadır. Ancak şartların
oluşması halinde ve ölçülü olması durumunda özgürlüklere sınırlamalar
getirilebilir. Özgürlüklerin kullanılmasına getirilecek sınırlamaların ölçüsü
kaçtığında, yani özgürlüğü kullanmak için özgür olmak yetmemeye başladığında
ise sınırlamalar kural, özgürlükler ise istisna durumuna gelebilmektedir.
Toplumsal olaylara müdahale edilirken AİHM’nin
baz aldığı genel ilkeleri ve içtihat kararları bulunmaktadır. AİHM, yapılan
müdahalenin “kanunda öngörüldüğü”, “bir ya da daha fazla meşru amaca hizmet
ettiği” ve söz konusu amaçların gerçekleştirilmesi için “demokratik bir
toplumda gerekli olduğu” müddetçe 11. maddenin ihlaline yol açmayacağını
belirtmektedir (Balçık ve diğerleri-Türkiye).
AİHM, AİHS’nin 11. maddesi tarafından güvence
altına alınan toplantı özgürlüğünün anlamını yitirmemesi için, göstericilerin
şiddet eylemlerinde bulunmadığı durumlarda, kamu yetkililerinin, asayişi
bozmayan toplantılara karşı belli ölçüde tolerans göstermesinin önemli olduğu
görüşündedir ( Nurettin Aldemir ve Diğerleri –Türkiye).
AİHM’ye göre müdahale için en başta gelen
şartlardan biri, yapılan toplantı veya gösteri yürüyüşünün barışçıl bir
toplantı olmamasıdır. Barışçıl olmayan toplantı, çevreye zarar veren, trafiği
aksatan, başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar veren, kamu düzeni ve
güvenliği için tehlike oluşturan toplantılardır diyebiliriz. Bu durumların
dışındaki toplantılara doğrudan müdahale edip dağıtmak AİHS’nin 11. maddesinin
ihlali anlamına gelecektir.
Nitekim böyle durumlar için AİHM, polis
müdahalesinin ve sonrasında başvuranların toplantıya katılmaktan dolayı yakalanmalarının,
başvuranların 11. madde uyarınca olan haklarına başlı başına müdahale
oluşturduğunu değerlendirmiştir (Saya ve diğerleri-Türkiye). Herhangi bir
saldırı ve taşkınlıkta bulunmayan insanlara sadece toplantı veya gösteri
yürüyüşüne katıldı diye müdahale edilmemelidir
Bir toplantıya sadece bildirim yapılmadığı
için doğrudan müdahale etmenin de böyle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim AİHM bildirim yapılmadığı takdirde, gösterinin kanundışı olacağına
kanaat getirdiğini, ancak kanundışı bir durumun toplantı özgürlüğünün ihlal
edilmesini haklı göstermeyeceğini hatırlatmaktadır (Oya Ataman-Türkiye). AİHM
kararında, toplantı yapma özgürlüğünün, böyle bir toplantının kanundışı
olmasından daha üstün tutulduğunu görmekteyiz.
Buna karşın, toplantı veya miting sırasında,
kamu düzeni açısından ciddi tehlikeler alacağına dair somut-nesnel sebepler
ortaya konulursa, bunun bir yasaklama veya erteleme sebebi olabileceği
kuşkusuzdur. Ancak devletin öncelikli görevinin, yasaklamak değil, bu hakkın
kullanımının güvenlik içinde yapılmasını sağlamak olduğunu unutmamak gerekir
Dolayısıyla Devlet, sadece toplantı hakkına
müdahale etmemekle kalmayıp, bu hakkın kullanımının bir nevi kazasız belasız
sonuçlanmasını da sağlamakla yükümlüdür (Platform
Ärtze für das Leben v. - Avusturya). Bunun yanında Devletin, toplantının
barışçıl amaçlar taşımadığını, tespit etmesi halinde yasaklamak da dâhil
tedbirler alma hakkı vardır. Yine toplantı ve gösterinin yer ve saati konusunda
bazı şekil şartları ve izin şartı getirmesi de bu hakkın özüne aykırı
düşmemektedir (Christians against
Racism and Fascism-İngiltere).
Müdahalenin
kanunla öngörülmesi
AİHM toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yapılan
müdahalenin kanunda yerinin olmasını aramaktadır. AİHM, Saya ve diğerleri-Türkiye
kararında, “somut davadaki müdahalenin
yasal dayanağı bulunduğu (2911sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Hakkındaki Kanun’un 22.
Kısmı) ve dolayısıyla AİHS’nin 11/2 maddesi uyarınca “kanunla
öngörüldüğü” tespit edilmiştir.” şeklinde belirterek, yapılan
müdahalenin ilgili kanunda yeri olduğunu dolayısıyla kanunla öngörüldüğünü
belirtmektedir.
Müdahalenin meşru bir amaçla yapılması
Müdahale bir kanuna dayanılarak yapılabilir,
ancak müdahalenin amacının meşru olması gerekmektedir. Meşru amaçtan
kastedilen, kamu düzeninin sağlanması, trafik akışının devamının sağlanması,
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması, genel sağlık, genel ahlak vb
gibi amaçların olduğu anlaşılabilir. Meşru olmayan amaçlar da, gösteri yapan grubun ifade özgürlüğünü
engellemek, göstericileri cezalandırmak, acı çektirmek, bir daha böyle şeyler
yapmayın anlamına gelecek davranışlarda bulunmak gibi hareketler olacaktır.
AİHM, Oya Ataman-Türkiye kararında,
“dava konusu tedbirin 11. maddenin ikinci paragrafı uyarınca, düzenin
korunması ve başkalarının haklarının korunması, özellikle hiçbir güçlükle
karşılaşmadan halk içinde dolaşma hakkı gibi meşru amaçların en az ikisini
hedeflediğinin düşünülebileceğine kanaat getirmektedir” şeklinde tespit
yapmıştır.
Müdahalenin Demokratik bir toplumda zorunlu
olması
AİHM değerlendirme yaparken yukarıda
belirtilen kriterlerin bir şekilde yerine getirildiğini kabul etse bile,
yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda zorunlu olup olmadığına bakarak
nihai kararını vermektedir. AİHM, yapılan her müdahalenin aynı zamanda AİHS 10.
madde bağlamında ifade özgürlüğüne de bir müdahale olup olmadığını
incelemektedir. Yapılan müdahalenin, ulaşılmak istenen amaçlarla orantılı olup
olmadığı konusu da bir başka bakış açısıdır.
Konuyla ilgili olarak AİHM’nin bazı ihlal
kararları şöyledir:
Oya
Ataman/Türkiye, “AİHM, elliye yakın
kişinin kamuoyunun dikkatini güncel
bir soruna çekmek için öğleye doğru toplanmaya başladığını ve ilerleyen yarım saat içinde de grubun yakalanması
ile sona erdiğini, bu bağlamda özellikle yetkililerin düzenlenen gösteriye son
vermekte gösterdikleri sabırsızlığa
anlam verememektedir.”
Saya ve
diğerleri-Türkiye, “Başvuranlar, Adıyaman
Valisi’nden, İşçi Bayramı kutlamalarının yapılması için izin almışlardır. Grup
kaldırım kenarında yürürken polis herhangi bir ön uyarıda bulunmadan onları durdurmuş
ve dağılmaları için güç kullanmıştır.”
Balçık
ve diğerleri-Türkiye,“.. Grubun tramvay
hattını engellemek dışında kamu düzenine bir tehdit oluşturduğuna ilişkin kanıt
bulunmamaktadır. AİHM, söz konusu grubun tartışmalı bir mesele olan F-tipi cezaevlerinin
durumuna dikkat çekmeyi isteyen kırk iki kişiden oluştuğunu belirtmektedir.
Gösterinin öğlene doğru başladığı ve yarım saat içerisinde, 12.30’da grubun
yakalanması ile sona erdiği gözlemlenmiştir. Bu nedenle AİHM, özellikle yetkili
makamların gösteriyi sona erdirmedeki sabırsızlığını anlaşılır
bulmamaktadır. Dolayısıyla, AİHM söz konusu davada polisin şiddet içeren
müdahalesinin, ölçüsüz olduğu ve karmaşanın engellenmesi için gerekli olmadığı
kanaatindedir.”
Samüt
Karabulut-Türkiye, “ AİHM, söz konusu
grubun yaklaşık 30 – 35 kişi olduğunu gözlemler. Afişler ve mumlar taşıdıkları
ve Tünel Meydanı’nda güncel bir konu olan İsrail’in Filistin’e yönelik
operasyonlarına dair bir basın açıklaması yapmak istedikleri görülmektedir. Bu davada gösteri 20.00’de başlamıştır.
Göstericilerin, polisin birkaç defa dağılmaları uyarısında bulunmasını takiben
dağılmaya karar verdikleri görülmektedir.
AİHM başvuranın – ve diğer göstericilerin – görüşlerini ifade etmek için
yeterli zamanının olduğu kanısında değildir.”
Karatepe
ve diğerleri-Türkiye, “AİHM, gösterici
grubun, muhtemel trafik sıkıntıları dışında kamu düzenini tehlikeye atacak bir
tehdit oluşturmadıklarını saptamaktadır. Burada söz konusu olan kırk kişilik
bir grubun güncel bir konuya kamuoyunun dikkatini çekmesidir. AİHM ayrıca
gösterinin saat on üç civarında başlayıp takip eden dakikalarda göstericilerin
yakalanması ile sona erdiğini gözlemlemektedir. AİHM bilhassa yetkililerin bu
gösteriyi sona erdirme konusundaki aceleciliklerine şaşırmaktadır.”
Açık ve
diğerleri-Türkiye, “AİHM başvuranların protestolarının, slogan
atma ve afiş açma şeklinde olduğunu ve bu nedenle, üniversitenin açılış
töreninin normal akışını ve İstanbul Üniversitesi Rektörü’nün konuşmasını
aksattığını kaydeder… AİHM, başvuranların protestolarının, yakalanmak ve gözaltına alınmak
yerine birkaç saatliğine konferans salonunun dışına çıkarılmak gibi daha
hafif tedbirlere maruz bırakılabileceği kanaatindedir.”
Dur –
Türkiye, AİHM bu bağlamda Hükümet’in
sunduğu iddialarda ve dokümanlarda aralarında başvuranın da yer aldığı 43
kişilik grubun, Anavatan Partisi binasını işgal ettiği, bir kişiyi rehin aldığı
ve diğer dört kişiyi dövdüğünün görüldüğünü gözlemler. Ancak, olaylara ilişkin
görüşleri, Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi’nin 4 Kasım 1999 tarihli kararı ile çürütülmüştür.
Söz konusu karara göre, başvuran ya da diğer kadınlar Y.U.’yu rehin almamış
ya da iddia edildiği gibi kimseyi dövmemiştir. Anavatan Partisi’ne, polis
memurlarına saldırmamış ya da karşı koymamışlardır. Sivil toplum hareketi haklarını
kullanarak parti mensupları ile görüşmek üzere gitmişlerdir. Dava koşullarını
ve özellikle de Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi’nin vardığı sonuçları göz önüne alan
AİHM, Hükümet’in başvurana karşı kullanılan gücün zaruri olmadığı kanısındadır.
III. DEĞERLENDİRME
Görüldüğü gibi AİHM, AİHS’nin 11. maddesi
tarafından güvence altına alınan toplantı özgürlüğünün anlamını yitirmemesi
için, göstericilerin şiddet eylemlerinde bulunmadığı durumlarda, kamu
yetkililerinin, asayişi bozmayan toplantılara karşı belli ölçüde tolerans
göstermesinin önemli olduğu görüşündedir. Bu durum bildirim yapılmayan toplantı
ve gösteri yürüyüşleri için de geçerlidir. Kararlarda kolluk güçlerinin kısa
bir süre içinde müdahale ettiği, bu nedenle hoşgörüsüz ve sabırsız olduğu belirtilmektedir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine müdahale edilirken, göstericilere biraz daha
zaman tanınması ve bu durumun tutanağa geçirilmesi gerekmektedir.
AİHM’nin olaylara ilişkin değerlendirmelerini
etkileyebilmek için, görevlilerce
düzenlenen tutanaklarda daha detaylı bilgilerin bulunması gerekmektedir.
Şüphelilerin hangi koşullar altında gözaltına alındığına ilişkin detaylar
tutanakta yer almalıdır. Örneğin şahısların ellerinde bulunan saldırı araçları,
görevlilere yönelik söz ve tavırları, gösterdiği direnç ve saldırı,
şüphelilerin yaralanmasına neden olan sebepler vb hususlar tutanaklarda
belirtilmelidir. Yaralanan görevliler için de mutlaka doktor raporu alınmalı ve
bu görevliler, yaralanmalarına sebep olan göstericilerden şikâyetçi olmalıdır.
Çünkü göstericilerin çoğu zaman iç hukukta beraat etmesi nedeniyle, AİHM,
gösteri yapanların suç işlemediği, bu durumun Türk yargı organlarınca da tespit
edildiği ve dolayısıyla suçsuz kişilere polisin müdahale ettiği şeklinde bir
değerlendirme yapabilmektedir.
Ayrıca olaylara ilişkin tutanaklarda, toplantı
ve gösteriye yapılacak müdahalenin kanuni dayanağı, gruba hangi amaçla müdahale
edildiği, yani meşru amaçlarımızın neler olduğu, bir müdahalenin gerekli olduğu ve müdahale
edilmemesi durumunda suç işlenmesi, başkalarının hak ve özgürlüklerinin zarar
görmesi durumunun söz konusu olduğu, yapılan müdahale/zor kullanmanın orantılı
olduğu, zor kullanmanın, barışçıl olmayan gösteriyi engelleyecek ölçüde ve
sadece bu amaçla yapıldığı, gösterinin sona ermesine ve göstericilerin
dağılmasına/kaçmasına müteakip müdahalenin sona erdiği, herkesin duyabileceği
şekilde ikazların yapıldığı, gösteri yerindeki tedbirlerin alınma ile
müdahalenin başlama-bitiş saatlerinin ne olduğu, yapılan müdahalenin aşamaları
gibi olaylara ilişkin tüm ayrıntıların belirtilmesi ile tüm gelişmelerin
görüntü kayıtlarının yapılmasının faydalı olacağı değerlendirilmektedir.