HIRSIZLIK

 

 

Prof.Dr. Zeki HAFIZOĞULLARI[*]

Doç. Dr. Muharrem ÖZEN[†]

 

 

1. Fail, Hukuki Konu ve Mağdur

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 141. maddede, hırsızlığı, bir kimsenin “zilyedinin rızası olmadan, başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla, bulunduğu yerden alması” olarak tanımlamaktadır. 765 sayılı TCK, hırsızlığı, bir kimsenin “diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden almak” olarak tanımlamıştır. İki kanun arasında fark bulunmaktadır. Farkın nedeni gerekçede belirtilmemiştir.

TCK, hırsızlık suçunu, “zilyedin rızasının olmaması” temelinde kurgulamıştır. Böyle olunca, “başkasına ait taşınır mala zilyet olan” kişi hariç herkes,hatta malik suçun faili olabilmektedir.

Zilyetlik mülkiyete karine olmakla birlikte, suçun tanımında, malikinki dururken zilyedin rızasının yokluğuna yer verilmesinin, gerek 765 sayılı TCK, gerekse İCK’ nun suçu tanımına nispetle doğru olmadığını düşünüyoruz.

Gerçekten başka hukuk düzenlerinde hırsızlığın başka tanımları var mıdır bilmiyoruz. Ancak, bildiğimiz, kanunun suç tanımının, bu iki kanunun suç tanımına uymadığıdır. Genel hükümlerinde bir hukuka uygunluk nedeni olarak rızaya yer vermeyen, özel hükümlerinde yer veren 765 sayılı TCK, “diğerinin taşınır malından” söz etmekle suçun unsuru olarak “zilyedinin rızasının” yokluğunu değil “malikin rızasının” yokluğunu aramaktadır. Genel hükümlerinde hukuka uygunluk nedeni olarak rızaya yer veren İCK., kanun yapma tekniğinin zorunlu sonucu olarak, özel hükümlerinde artık ne malikin ne de zilyedin rızasının yokluğundan söz etmektedir. Zaten, Kanun, genel hüküm olarak malikin rızasını yer verdiğinden, özel hükümlerinde, işin icabı olarak, ayrıca zilyedinin rızasını aramamıştır 1.

Kanunun öteki iki kanundan farklı olarak genel hükümlerinde mağdurun rızasını hukuka uygunluk nedeni sayarken, özel hükmünde zilyedin rızasını hukuka uygunluk nedeni sayması, suçun failinin başkaları yanında malikin de olabileceği sonucunu doğururken (TCK. m. 144 ), öte yandan suçun mağdurunun malik yanında zilyedin de olması (TCK. m. 146 ) sonucunu doğurmaktadır. Ulaşabildiğimiz diğer hukuk düzenlerinde böyle bir düzenlemeye rastlamış değiliz.

 

TCK bu düzenlemesinin sonucu olarak, hırsızlığa konu taşınmaz üzerinde “zilyet olmayan malik” ile “malik olmayan zilyedin” rızası çatıştığında, yani malikin rızası olup da zilyedin rızası olmadığında sorunun nasıl ve kime göre çözümleneceği de bilinmemektedir. Gerçekten AB’ ye otomobilini veya başka bir eşyasını emanet olarak bıraksa, daha sonra B’ den habersiz, C’ in o şeyi bulunduğu yerden alıp kullanmasına izin verse, C hırsızlık suçunu işlemiş olacak mıdır sorusu cevapsız kalmaktadır. Bu halde, “zilyedinin” karşısında, taşınmazın malikinin iradesinin, yani “ilgilinin rızasının” belirleyici olduğunu, dolayısıyla fiilin hırsızlık suçunu oluşturmadığını düşünüyoruz.

Hırsızlıkta suçla ihlal edilen ve ceza ile korunan hukuki değer veya menfaatin ne olduğu konusu tartışmalıdır. Eskiler hırsızlıkta suçun hukuki konusunun “mülkiyet” olduğunu söylerken, bugün genellikle bunun zilyetlik olduğu ileri sürülmektedir. Gerçekten, genel kanaat, hırsızlıkta, suçla ihlal edilen ve ceza ile korunan hukuki değer veya menfaatin “zilyetlik” olduğudur2.

Hırsızlıkta suçun hukuki konusu olarak zilyetliğin kabul edilmesi bir tartışmayı yanında getirmektedir. Hırsız çaldığı şeye zilyettir. Böyle olunca, hırsızdan, çaldığı şeyi çalan veya kendi malını alan kimsenin fi ilinin hırsızlık suçunu oluşturup oluşturmadığı sıkça tartışıla gelen bir konu olmaktadır3. Ortada hırsızın zararına olan bir fi ilin olmadığı ileri sürülerek aksi de denmekle birlikte, biz, söz konusu fi ilin suç olduğunu düşünüyoruz.

Suçun mağduru suçla ihlal edilen ve ceza ile korunan hukuki değer veya menfaatin hamili kişidir. Madem hırsızlıkta suçun hukuki konusu zilyetliğin korunmasıdır, zilyet suçun mağdurudur. Şikâyet hakkı da ona aittir. Ancak, 5237 sayılı Kanun söz konusu olduğunda, ceza hukukunda zilyetlik özel hukuktan farklı anlaşılmakla birlikte, zilyetlik mülkiyete karine de olsa, Kanun suçu “başkasına ait bir taşınmazı zilyedinin rızası olmadan alınması” esas olmak üzere kurguladığından, hükmün zorunlu sonucu olarak, suçun mağduru zilyet olmayan malik değil, malik olmayan zilyet olmaktadır. Burada şikâyet hakkı artık zilyetliği mülkiyetine karine olan zilyede değil, malik olmayan, yani başkasına ait taşınmaza zilyet olan zilyede ait olmaktadır. Böyle olunca, ör., A sahibi olduğu bisikleti B’ ye emanet olarak bıraksa, C’ de bisikleti zilyet B’ in rızası olmadan bulunduğu yerden kullanma maksadıyla almış olsa, 146. maddede öngörülen şikayet hakkını kullanacak kimse, malik A değil, zilyet

B olacaktır.

2. Fiil

Fiil, başkasına ait bir malın, bulunduğu yerden alınmasıdır. Kanun bunu “zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malın bulunduğu yerden alınması” biçiminde ifade etmiştir.

Burada, “almak”, failin, malı ele geçirmesi, malı elde etmesi, malı sahiplenmesi, malın zilyedinin zilyetliğini gidermesi, sona erdirmesi anlamındadır.

Mal taşınır maldır. Mal kişinin malvarlığına dahil olan şeylerdir.4 Taşınmazlar hırsızlığın konusu olmaz. Ancak taşınmazdan ayrılabilen ekonomik değeri olan her şey, taşınır hükmündedir. Bu bağlamda, ör., dalından alınan meyveler, sebzeler; ocağından alınan taş, kum, çakıl; topraktan çıkarılan madenler, taşınmazlardan ayrılarak bağımsızlaştırılan şeyler, kapı, pencere, dolap, cam, demir vs. taşınır maldır.5 Menkul değerler taşınır mal hükmündedir.

Hırsızlık suçu icra hareketi ile işlenir. Ancak, istisna olarak, ör., çobanın başkasının sürüsünden sürüsüne kaçan hayvanı, ev sahibinin ziyarete gelen komşusunun unuttuğu eşyasını vermemesinde olduğu gibi ihmal hareketiyle de işlenebilmektedir.

Elde etme, ele geçirme, “tehdit etme”, “cebir kullanma”, “hileli davranma” hariç, elverişli olmak koşuluyla, her türlü davranışla, çeşitli vasıtalar kullanılarak gerçekleştirilebilir.6 Burada önemli olan, kanunun ifadesi olarak “zilyedinin” başkasına ait bir malın alınmasına rıza göstermemiş olmasıdır. Böyle olunca, suç, serbest hareketli bir suç olmaktadır.

Hırsızlık ani suçtur. Ancak, suç, ör., bir şebekeden sıvı, gaz, elektrik, vs., alınarak işlendiğinde, işlenişi bakımından kesintisiz suç olmaktadır.

“Başkasına ait taşınır bir malı bulunduğu yerden almak”, taşınır bir malın, birinin malvarlığından çıkıp bir başkasının mal varlığına girmesidir. Öyleyse, hırsızlık suçu, neticeli suçtur, dolayısıyla bir zarar suçudur.

Rızanın zorla elde edilmesi, yağma suçunu; hileli yollarla elde edilmesi, dolandırıcılık suçunu oluşturur; hırsızlık suçunu oluşturmaz. Ancak, başkasına ait bir malı, zilyedinden, bulunduğu yerden “el çabukluğu” ile almak hileli davranmak değildir. Fiil, dolandırıcılık suçunu değil, hırsızlık suçunu oluşturur.

“Başkasına ait taşınır bir malın” türünün, bulunduğu yerin, bulunduğu yerdeki konumunun, korunaklı olup olmamasının, fi ilin işlenmesinde önemi bulunmamaktadır. Bunlar suçun varlığını değil suçun ağırlığını etkileyen nedendir.

Mal ekonomik değeri olan maddi varlıklardır. Kanun ekonomik değeri olan her türlü enerjiyi de mal saymaktadır. Ekonomik değeri olmayan şeyler mal sayılmaz.7 Bu tür varlıklar, ör. birkaç üzüm tanesi, birkaç toplu iğne, vs., hırsızlık suçunun konusu olmaz. Ancak, manevi değeri, hatıra değeri olan şeyler, ör. saç, mektup, vs., ekonomik değerleri olmasa bile, ceza hukukunda mal hükmündedir.8

Kimsenin tasarrufunda olmayan, herkesin yararlanabildiği salt doğaya ait canlı veya cansız varlıklar, kimsenin malı değildir. Bunların elde edilmesi, başka bir suça vücut verebilir, hırsızlık suçunu oluşturmaz. Bu bağlamda, denizdeki balıklar, havadaki kuşlar, yerdeki hayvanlar, cansız doğa herkesin yararlanmasına sunulmuş varlıklardır. Bunlar kimsenin mali değildirler. Ancak mülkiyete konu olduklarında, yani bir kimseye ait olduklarında, birinin tasarrufu altında bulunduklarında hırsızlık suçunun konusunu oluştururlar.

Atılmış, terk edilmiş şeyler, sahipsiz mal hükmündedir. Malın ille de el

altında olması gerekmez. Uzakta da olsa, sahibinin üzerinde tasarruf edebildiği, üzerinde tasarruf imkânını bulunan mal, unutulmuş, kayıp edilmiş eşya, sahipsiz mal değildir. Bir merkezden havaya yayılan radyo dalgaları, elektrik sinyalleri, mal hükmünde değildir. Kimseye sorulmadan bunların alınması, bunlardan yararlanılması, başka bir suç oluşturabilir, ancak hırsızlık suçu olmaz.

Taşınır mal başkasına ait olmalıdır. Kişinin, kendi malını, hukuki bir ilişkiye dayanan zilyedinden, rızası olmaksızın almasının hırsızlık suçunu oluşturmadığı düşünülmektedir. Bu halin tazminata konu bir özel hukuk ilişkisi olduğu düşünülmektedir9. Bununla birlikte, Kanun, 144. maddede “paydaş veya elbirliği ile malik oluna mal üzerinde” yahut “bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacı ile” işlenen fi ili hırsızlık saymaktadır. Böyle olunca, kişi, kendi malını, zilyedinden rızası olmadan aldığında, hırsızlık suçunu işlemiş, yani kendi malını çalmış olmaktadır. Herhalde, bu, kabul edilebilir bir düzenleme değildir.

Başkasına ait taşınır bir mal, “zilyedinden, rızası olmadan” alınmış olmalıdır. Burada, zilyetten, başkasının taşınır bir malını, o kimsenin denetimi yahut gözetimi dışında elinde bulunduran; açıkçası, o şeyi, üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilecek bir biçimde elinde tutan kimse anlaşılmaktadır10.  Böyle olunca, hamal taşıdığı malın; bahçıvan, hizmetçi, işçi, vs. işinde kullandığı işverene ait araç ve gerecin, misafi r kullandığı şeylerin, müşteri eline aldığı malın zilyedi değildir. Bunlar, kendilerine verilen, bırakılan, teslim edilen şeyleri aldıklarında hırsızlık suçunu işlemiş olurlar11. Zilyedin almaya rıza göstermemiş olmamasının açık veya örtülü olmasının önemi yoktur. Önemli olan, rızanın, başkasına ait malın bulunduğu yerden alınması sırada olmamasıdır. Başkasına ait mal, bulunduğu yerden alındıktan sonra, zilyedin almaya rıza gösterilmiş olması, fi ili suç olmaktan çıkarmaz.

Hırsızlık suçunda, fi ilin sonlanması, açıkçası suçun tamamlanması anı tartışmalıdır. Zanardelli Kanunu, 402. maddede, suçun tamamlanması anının “taşınmazın bulunduğu yerden alınması” olarak ifade emiştir. Mülga 765 sayılı TCK, 491. maddede, “bulunduğu yerden alırsa” hükmü ile aynı yolu izlemiştir. İCK., ortaya çıkan tartışmaları gidermek için, 624. maddesi hükmünde, “başkasının taşınır şeyini elinde bulundurandan alarak zilyet olmaktan12” sözetmektedir. Ancak, bu düzenleme de, fi ilin sonlandığı, açıkçası suçun tamamlandığı anı belirleme konusundaki tartışmaları bitirmemiştir13.

TCK, bu durumu, “başkasına ait taşınır bir malı… bulunduğu yerden alırsa” hükmü ile ifade etmiş, tartışmalara bir katkı sağlamamıştır. Üstelik suçun yapısında malikin rızasını değil de zilyedin rızasını esas alarak işi olduğundan çok daha fazla çıkmaza sokmuştur. Ancak, yakınmak çare değildir, bir biçimde hırsızlıkta fi ilin sonlandırıldığı, açıkçası suçun tamamlandığı anı ortaya koymak gerekmektedir. Bu sağlanamadığı takdirde hırsızlık suçuna teşebbüsle tamamlanmış hırsızlık suçu birbirine karışmış olur.

Öyle sanıyoruz ki, başkasına ait taşınmaz bir mal bulunduğu yerden sadece alınmakla yahut yeri değiştirilmekle fi il sonlandırılmış, hırsızlık suçu tamamlanmış olmaz. Bu halde sadece suça teşebbüs edilmiş olur. Hırsızlık suçu failin aldığı şeye zilyet olması ile tamamlanır. Failin aldığı şeye zilyet olması demek, o şey üzerinde, başkasından bağımsız olarak, serbestçe tasarrufta bulunabilmesi demektir. Fail, bulunduğu yerden aldığı şey üzerinde, başka kimsenin gözetimi veya denetimi olmaksızın, serbestçe tasarrufta bulunabilecek durumda olduğunda, şeye zilyettir. Bulunduğu yerden aldığı şeye fail zilyet olduğunda, hırsızlık suçu tamamlanmış olmaktadır14.

Böyle olunca, ör., buğday yüklü bir yük kamyonundan, daha sonra ortağının gelip toplaması için buğday çuvallarını yola atan hırsızın fi ili, hırsızlığa teşebbüstür, tamamlanmış hırsızlık değildir. Otobüste yana yaklaştığı yolcunun cüzdanını çalarken fark edildiğini anlayınca yere atan yankesicinin fi ili, hırsızlığa teşebbüstür. Ev sahibinin ziynet kutusundan altın bileziği alarak çantasına gizleyen hizmetçinin, çalıştığı mağazadan aldığı eşyayı işten çıkarken yakalatan tezgâhtarın fi ili, tamamlanmış hırsızlık suçu değildir, hırsızlık

suçuna teşebbüstür15.

Fiili tek bir kimse işleyebileceği gibi, birçok kişi birlikte de işleyebilir.

 

3. Hukuka Aykırılık

Başkasına ait taşınır bir malı zilyedinin rızası olmadan bulunduğu yerden alma fi ili hukuka aykırı olmalıdır. İşlendiği esnada fi ili hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması halinde fi il hukuka aykırıdır.

Hırsızlıkta genelde söz konusu olan hukuka uygunluk nedeni zorunluluk halidir. 765 sayılı mülga TCK., bu kanun zamanında oluşmuş olan doktrin ve uygulama, özellikle hırsızlık suçunu göz önünde tutarak, zorunluluk halini hukuka uygunluk nedeni saymış (765 sayılı TCK. m. 49 ), ayrıca failin zorlayan bir ihtiyacı gidermek için hırsızlık suçunu işlemesini cezayı azaltan bir neden olarak değerlendirmiş; suçun takibini mağdurun zileâ yetine bağlamıştır (765 sayılı TCK. m. 494/1-3; “zaruret haline ulaşmayan ağır ve acil bir ihtiyacı karşılamak için bir mal hakkında işlenirse faile iki aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir”). İCK benzer bir düzenleme yapmıştır ( m. 626/1-2 ).

5237 sayılı Kanun genel hüküm olarak zorunluluk halini 25/2. maddesinde düzenlemişken, ayrıca zorunluluk halini “ağır ve acil bir ihtiyacı gidermek” ile bağıntılı olarak 147. maddesinde yerine göre “cezayı azaltan yahut ceza verilmekten vazgeçme” gerektiren bir neden olarak tekrar düzenlemiştir. Bu arada, CMK, 223/ 3, b maddesi hükmünde “zorunluluk halini”, “kusurunun bulunmaması” nedeniyle, “ceza verilmemesi hali” saymıştır. Geçerliliği kendinden menkul bu düzenlemede16 147. maddede öngörülen “zorunluluk hali” 25/2. madde hükmünde yer alan zorunluluk halinin ne aynısıdır ne de kiminin düşüncesinin aksine17genelde özelidir. Burada, fail, içinde bulunduğu koşullarda yapmış olduğu davranıştan başka bir davranışta bulunması insani olarak kendisinden istenemediğinden ( non esigibile), öyleyse davranışının kınanılabilir olmadığı kabul edildiğinden, ya hiç kusurlu sayılmamakta, ya da daha az kusurlu sayılmaktadır. Bu demektir ki, Kanunun 25/2. madde hükmünde öngördüğü zorunluluk hali, CMK’ un 223/3,b maddesi hükmünde Kanun emri ( ! ) olarak, hukuka aykırılığı değil de kusurluluğu kaldıran bir neden de sayılsa, 147. madde hükmünde öngördüğü zorunluluk halinin geneli değildir, aralarında genellik-özellik ilişkisi yoktur. Öyleyse, Kanun emri ( ! ) ile kusurluluğu kaldırması emredilen her iki neden, hırsızlıkta, şartları gerçekleştiğinde, uygulanma kabiliyetlerini korumaktadırlar; 147. madde hükmü, şartları olduğunda 25/2. maddesi hükmünün uygulanmasına engel değildir.

Doğruluğu kuşkulu ( ! ) bu kanuni düzenlemeye rağmen, biz, Tarihi kanun koyucu dışında herkesin ne olduğunu çok iyi bildiği eski ismiyle Zaruret halinin, kusurluluğu kaldıran bir neden olmadığını, hukuka aykırılığı kaldıran bir neden olduğunu düşünüyoruz. Kadim doktrini ve uygulamayı hiçe sayan Kanuni dayatmadan ( ! ) bir gün vazgeçileceğini umut ediyoruz.

Hırsızlık suçunda, hakkın kullanımı, zorunluluk hali dışında, kanun emrinin yerine getirilmesi, yetkili merciden verilen emrin yerine getirilmesi, hatta meşru savunma söz konusu olabilmektedir. Bağ bozumunda dalında bırakılan üzümü başkalarının toplaması örf ve adettir. Kolluk memuru, kanunun müsaade ettiği hallerde, kimseye sormadan, işinde kullanmak üzere başkasının bir eşyasını alabilir. Kendini savunmakta olan kimsenin saldırganın elinden silahını alması hırsızlık suçunu oluşturmaz.

 

4. Kusurluluk

Suç kastla işlenir. Ancak, gen kast yeterli değildir, ayrıca özel kastın olması gerekmektedir. Özel kast hırsızlığı malvarlığına karşı öteki bazı suçlardan ayırmayı sağlayan zorunlu unsurdur. Kanun, özel kastı, “kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadı” hükmüyle ifade etmiştir. 765 sayılı Kanun özel kastı “faydalanmak için” biçiminde ifade etmiştir.

Genel kast, failin, başkasına ait bir taşınırı zilyedinin rızası olmadan bulunduğu yerden aldığını bilmesi ve istemesi iradesidir. Ancak failin kusurlu olması için bu yeterli değildir, ayrıca özel kastın da gerçekleşmesi gerekmektedir. Özel kast, failin, o şeyi, “kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadı” altında almış olmasıdır. Fail başkasına ait bir taşınırı bu niyetle almış olmazsa, alma fi ili, başka bir suçu oluşturabilir, ama hırsızlık suçunu oluşturmaz.

Burada başkasına ait bir taşınırın bir yarar sağlamak için alınmış olması yeterlidir. Failin veya başkasının, o şeyden, ayrıca fi ilen bir yarar sağlanmış olmasına gerek yoktur; açıkçası bir şey için o şeyin kullanılmış olup olmamasının önemi bulunmamaktadır. TCK “bir yarardan” söz etmektedir. Böyle olunca, maddi, malvarlığına ilişkin bir yarar olabileceği gibi “başkasına yarar sağlamak” hayır yapmak gibi manevi bir yarar da olabilir.18 Öte yandan sağlanmak istenen yararın mutlaka hukuka, ahlaka uygun olması gerekmez. Failin, fi ilini işlerken, hukuka, ahlaka aykırı bir yarar elde etmek maksadını gütmüş olması suçun oluşması

için yeterlidir.

Fiil üzerinde hata, esaslı olduğunda, kastı kaldırır. Şahısta hata, esaslı hata değildir.  A’ ın bir taşınırı yerine B’ in bir taşınırını almış olmanın kast üzerine etkisi yoktur. Suçun maddi konusu olan şeyin türü, miktarı, değeri üzerinde hata, esaslı hata değildir19. Kanun, 145. maddede, malın değerinin azlığını, cezayı azaltan veya “suçun işleniş şekli ve özellikleri de göz önünde tutularak” tümden kaldıran bir neden saymıştır.

Yukarıda belirtildiği üzere, Kanun, 147. maddede, “Hırsızlık suçunun ağır ve acil bir ihtiyacı karşılamak için işlenmesi” halini “olayın niteliğine göre”, failin filinde kınanılabilirliği temelinde, yerine göre cezayı azaltan yahut kusurluluğu kaldıran bir neden saymaktadır.20

Acil ihtiyaç, hemen, derhal, fi l’ hal giderilmesi gereken ihtiyaçtır. Bu demektir ki, daha sonra giderilmesi mümkün olan ihtiyaç, acil ihtiyaç değildir. İhtiyacın acil olması yetmez aynı zamanda ağır olması gerekmektedir. Ağır ihtiyaç, genel deney kuralları karşısında, içinde bulunulan koşullarda, insani olarak, kişiden katlanılmasının beklenmemesini gerektiren, dolayısıyla katlanılması istenemeyecek olan ihtiyaçtır.21

Yukarıda belirttik, Zorunluluk hali ( CK.m.25/2 ), Tarihi kanun koyucunun geçerliliği kendinden menkul “kanun emri” ile CMK’ un 223/3, h maddesin hükmünde, kusurluluğu kaldıran bir neden sayılmıştır. Böyle olunca, ör., açlıktan ölmek üzere olan bir yoksulu, ekmek çalarak kurtarmak isteyen kimse, kusurlu olmayacaktır. Gene limanda kendinin çıkarmadığı bir yangından kaçarak kurtulmak için, kimseye sormadan, komşusunun deniz aracını alarak tehlikeden kaçan balıkçı, fi ilinde kusurlu sayılmayacak, dolayısıyla hırsızlık suçunu işlemiş olmayacaktır.

 

5. Suçların İçtimaı

765 sayılı TCK ve bu kanun esas olmak üzere oluşan doktrin ve uygulamada ağırlatılmış hırsızlık bileşik suçun bir örneği olarak gösteriliyordu. Gerçekten konut dokunulmazlığı ihlal edilerek ( m. 492/1 ) veya mala zarar verme suçu işlenerek ( m.493/1) hırsızlık suçu işlendiğinde, bir suç diğer suç içinde eriyordu, dolayısıyla faile sadece nitelikli hırsızlıktan ceza veriliyordu.

5237 sayılı TCK, 142/4. maddede, “Hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla konut dokunulmazlığının ihlali veya mala zarar verme suçunun işlenmesi halinde bu suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için şikâyet aranmaz” hükmüne yer vermektedir. Hüküm, 142. maddeye 2006/558 sayılı Kanunla ( m.6 ) sonradan eklenmiştir. Böylece, bileşik suç ortadan kaldırılmış, biri ötekinden ayrı, res’ en kovuşturulan iki suçun olduğu kabul edilmiştir.

TCK, 142/1,b maddesinde, “bina ve eklentileri içinde muhafaza altına alınmış eşya hakkında” hırsızlık yapmayı cezayı artıran bir neden saymıştır. Evdeki eşya muhafaza altına alınmış eşyadır. Ev binanın kendisi veya eklentisidir. Her bina veya eklentisi ev değildir. Buna karşılık her ev bina ve eklentidir. Ev, konuttur. Ancak, konut dokunulmazlığını ihlal suçu yönünden, bir binanın kendisi veya eklentileri yanında, bunların dışında kalan yerler, ör., çadır, karavan vs., de konuttur22. Öyleyse, burada hukuki sorun, bina veya eklentisi içinde konut dokunulmazlığı ihlal edilerek hırsızlık yapıldığında, failin basit hırsızlıktan mı yoksa ağırlatılmış hırsızlıktan mı sorumlu olacağıdır. Bina veya müştemilatı dışında da, ör., çadırda, karavanda, konut dokunulmazlığı ihlal edilerek hırsızlık suçu işlenebildiğinden, bina veya müştemilatında konut dokunulmazlığı ihlal edilerek hırsızlık suçu işlendiğinde, fail, ağırlaştırılmış hırsızlık suçundan, elbette ayrıca konut dokunulmazlığını ihlalden sorumlu olacaktır. Hükmün bulunduğu yer de zaten buna işaret etmektedir.

Bunun dışındaki hallerde, ör., çadırda, karavanda hırsızlık suçu işlendiğinde, fail, elbette basit hırsızlıktan; tabii, ayrıca, konut dokunulmazlığını ihlalden sorumlu olacaktır.Buna benzer bir durum mala zarar vererek hırsızlık suçu işlendiğinde de ortaya çıkmaktadır. “Kilitlenmek suretiyle… muhafaza altına alınmış olan eşya” hakkında ( m. 142/1,b ) ör., kapı, kilit kırılarak, duvar delinerek hırsızlık yapıldığında, fail, hem nitelikli hırsızlıktan, hem de mala zarar verme suçundan sorumlu olacaktır. Tabii, ağırlaştırıcı neden olmadan mala zarar verilerek hırsızlık suçu işlendiğinde, fail hem basit hırsızlıktan hem de mala zarar verme suçundan sorumlu olacaktır. Mala zarar verme suçu res’en kovuşturulacaktır.

Su, gaz, elektrik şebekelerine zarar verilerek, ör., boru delinerek, kanal kırılarak, hırsızlık yapıldığında, fail ayrıca mala zarar verme suçundan sorumlu tutulacak mıdır sorusu, yukarıdaki hüküm karşısında, ciddi bir tartışmaya yol açmaktadır. Şebekeye zarar vererek hırsızlık yapmak, suç olan fi ilin kendisidir. Kiminin iddiasının aksine, burada fi kri içtima yoktur. Böyle olunca, fail, 142/3. madde hükmüne göre sadece hırsızlık suçundan sorumlu olacaktır.

Hırsızlık suçu zincirleme suç olarak da işlenebilir. Ancak, Kanun, 765 sayılı Kanundan farklı olarak, suçun mağdurunun aynı kimse olmasını aramaktadır. Hırsızlık “zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malın alınması” olduğundan, zilyetle malik aynı kimse olmadığında, 43. maddenin “bir kişiye karşı” hükmünden kimin anlaşılacağı belli değildir. Bu bir kişi kimdir; malik midir, zilyet midir; bilen varsa beri gelsin. Gerçekten, ör., A sahibi olduğu sürüsünü üçe bölerek bir süre beside kalması için, besiciler B, C ve D’ ye bırakmış; bu kez F, B, C ve D’ nin ağılında bulunan A’ nın olduğunu bildiği hayvanları “bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda” bulundukları yerlerden sırasıyla üç, iki, beş baş koyunu besicilerden habersiz almış olsa, F’ nin sorumluluğu besici zilyetlere göre mi, yoksa malike göre mi belirlenecektir. Kanunun “bir kişiye karşı” hükmü karşısında malike göre belirlenirse zincirleme suçtan, malik olmayan zilyede göre belirlenirse üç ayrı suçtan söz edilecektir, çünkü “bir kişiye karşı” hükmünden, ne zilyet, ne de malik anlaşılmaktadır, denebilmektedir. Kanun yapmak ciddi iştir, sloganla iş yürümez. Herhalde, bu denklemi, kiminin dalga geçercesine ( ! ) dediği, “göç yolda giderken” Yargıtay çözecektir.23

 

6. Cezalandırılabilme Şartı

 

a. Malın Değerinin Azlığı

TCK, 145. maddede, malın değerinin az olmasını, yerine göre cezayı azaltanbir neden, yerine göre bir cezalandırılabilme şartı saymıştır. Bir şeyin, değerin azlığının aynı zamanda iki şey olması, yani hem cezalandırılabilme şartı, hem cezayı azaltan fi ile bağlı bir neden olmasının mantıksal bir çelişki olması bir yana, düzenleme, ne 765 sayılı Kanunun, ne de bildiğimiz İCK’ nun düzenlemesine benzemektedir; herhalde kendine özgüdür. Yorumda eski

doktrin ve uygulamadan yararlanılamamaktadır. Gerekçe, hazırlık çalışmaları ne farklılığın nedenine işaret etmekte, ne de yoruma yardımcı olmaktadır.

TCK, cezalandırmamada, cezanın azlığında “hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığını” esas almaktadır. Değer malvarlığına karşı suçlarda suçun konusu olan şeyin ekonomik değeridir. Şeyin ekonomik değeri maddi, parasal değeridir. Öyleyse suçun maddi konusunun değerinin azlığı, parasal değerinin azlığıdır.

Azlık çokluğun karşıtıdır. Azlık da çokluk da itibaridir. Kuşkusuz sayı büyüdükçe değer artmaktadır. Ancak, hangi miktarda değer az, hangi miktarda değer çok, bu belirsizdir. Öyleyse, değerin azlığı-çokluğunu belirlemede ölçü, hâkimin takdiridir. Bu farklı uygulamalara yol açacağından, takdirde keyfiliğin önlenmesini, genel kabuller bazında Yargıtay içtihatları sağlayacaktır.

Hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın maddi değeri değil de sadece suçun mağduru bakımında az veya çok fazla manevi değeri olduğunda, hükmün uygulanabilirliğinin olup olmadığı konusu düşündürücüdür. Sadece mağdur bakımından manevi değeri olan, ancak Pazar, piyasa değeri olmayan, açık artırmaya konulamayan şeyler, ölçülebilir maddi değerleri olamadığından hükmün kapsamı dışındadırlar. Bu halde fi il suç oluşturur, ancak cezasının azaltılması veya ceza verilmekten vazgeçilmesi söz konusu olmaz.

Suça “ceza verilmekten … vazgeçilebilmesi” “değerin azlığı” yanında “suçun işleniş şekli ve özelliklerinin de göz önünde bulundurulması” şartının sağlanmasını gerektirmektedir. Suçun işleniş şekli ve özelliklerinden ne kastedildiği açıkça belirtilmiş değildir. Gerçekten bu terimlerle ne kastedildiği belirsizdir. Burada, herhalde 61/1. madde hükmünde getirilen temel cezayı belirlemeye mahsus ölçütler göz önünde tutulmayacak, hırsızlık suçunun kendi özellikleri, yani suçun basit hırsızlık, nitelikli hırsızlık, suçun hafifletilmiş biçimleri ve şikâyete bağlı olup olmaması göz önünde tutularak ceza verilmesinden vazgeçilip vazgeçilmemesine karar verilecektir. Gerçekten, ör., yankesicilik suretiyle hırsızlık suçun işleniş şeklini ifade ederken, enerji hırsızlığı, suçun takibinin şikayete bağlı olması, suçun özelliğini ifade etmektedir.

 

b. Yakın Akrabalık İlişkisi

Genellikle, kanunların, yakın akrabalar, aynı evde oturan kimseler arasında işlenen hırsızlık suçunu cezalandırmaktan kaçındıkları gözlemlenmektedir. Bu hallerde, hırsızlık suçu tüm unsurları ile doğmakta, ancak Devlet, sadece ilgili kimseler bakımından, cezalandırma hakkından vazgeçmektedir.24

Bu bağlamda,TCK, 167. maddesinde, malvarlığına karşı suçlarda, ortak hüküm olarak “şahsi cezasızlık sebebi” madde başlığı altında bir cezalandırılabilme şartına yer vermiştir.

Kanunun 167/1. maddesi hükmü, haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin, üstsoy veya altsoyun veya bu derecede kayın hısımlardan birinin veya evlat edinen veya evlatlığın, aynı konutta birlikte yaşayan kardeşlerden birinin zararına işlenmesi halinde fail hakkında cezaya hükmedilmez diyerek kişiye bağlı bir cezalandırılabilme şartına yer vermiştir.       

Kuşkusuz, hırsızlık suçu, belirtilen kategoriler içinde sayılan kimseler aleyhine işlendiğinde, bunlara ceza verilmez, ancak bunlar dışında suça katılan kimseler, iştirak hükümleri gereğince cezalandırılırlar. Burada sayılan sıfatlar Medeni hukuk hükümlerine göredir.

 

1 Zanardelli Kanunun ( 765 sayılı mülga TCK Kanunu ) ve İCK’ un hırsızlık suçunu düzenlemelerine ilişkin tartışmalar için bkz. Antolisei, Manuale, PS., I, s. 214.

2 Maggiore, Diritto penale, II, PS., TS., s. 924 ; Antolisei, Manuale, PS., I, s. 210, 211; Nuvolone,

Diritto penale, Delitti çontro il patrimonio e contro la persona, Lezioni tenute Prof.

Pietro Nuvolon, raccolte a cura di Prof. Franco Bricola e gigligla Guerreri, Universita’ Delgi

Studi Di Milano, Facolt’ Di Giurisprudenza, Milano 1984, s.51 vd.

3 Maggiore, Diritto penale, II, PS., TS., s. 926.

4 Maggiore, Diritto penale, II, PS., TS., s. 934.

5 Antolisei, Manuale, PS., I, s.212.

6 Antolisei, Manuale, PS., I, s.217.

7 Maggiore, , Diritto penale, II, PS., TS., s. 935.

8 Antolisei, Manuale, PS., I, s. 211 vd.; Maggiore, , Diritto penale, II, PS., TS., s. 936.

9 Maggiore, , Diritto penale, II, PS., TS., s. 927.

10 Maggiore, , Diritto penale, II, PS., TS., s. 927; Antolisei, Manuale, PS., I, s. 215; Ayrıca

bkz.,Nuvolone, Diritto penale, s. 31.

11 Antolisei, Manuale, PS., I, s. 215.

12 “…s’impossessa della cosa mobile altrui, sottrendola a chi la detiene…”

13 Antolisei, Manuale, PS., I, s. 214; Maggiore, Diritto penale, II, PS., TS., s. 931 vd.

14 Esinlenilen düşünce olarak bkz. Antolisei, Manuale, PS., I, s. 216 vd.

15 Örnekler Antolisei’ den alınmıştır. Antolisei, Manuale, PS., I, s. 217, 218, 219.

16 Hafızoğulları, Türk Ceza Hukuku, Genel Hükümler, Ankara 2008, s. 232 vd., 242 vd.

17 Krş. Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Bası, Ankara 2009, s.378 vd.

18 Antolisei, Manuale, PS., I, s. 220.

19 Antolisei, Manuale, PS., I, s. 220

20 Hafızoğulları, Ceza Hukukunda Kusurluluğu Kaldıran Bir Neden Olarak İstenemezlik İlke si, AÜHFD., Cilt 57, 2008, Sayı 3, Ankara 2009, s. 366 vd.

21 Hafızoğulları, İstenemezlik ilkesi, s. 369.

22 Erem, Ceza Hukuku, HH., s. 255.

23 Kanunun çıktığı dönemin Adalet Bakanı, eleştirileri ciddiye almamış, basına açıklamasında “göçün yolda düzüleceğini” söylemiştir.

24 Erem, Ceza Hukuku, HH., s. 1287.

 



[*] Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku ABD Öğretim Üyesi

[†] Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku ABD Öğretim Üyesi