KARAKOLDA AYNA VAR
|
Mustafa Kır[*] |
“Karakolda Ayna Var‘” türküsü halkımız tarafından benimsenmiş,
sevilen sıkça söylenen ve Sibel Can, İbrahim Tatlıses, Müslüm Gürses, Mustafa
Keser gibi ünlü ses sanatçılarımız tarafından seslendirilen hoş bir ezgidir.
Peki, nereden gelmektedir bu türkünün
hikayesi… Konuyu araştırdığımda bu konuda tatmin edici bir bilgiye
rastlayamadım. Biraz bulabildiğim kırık dökük bilgi parçacıklarından, biraz da karakolda
çalışmış olmanın verdiği tecrübe ile hayalimde canlandırdığım öyküyü
aktarıyorum.
1940’lı yıllarda İstanbul’un kenar
semtlerinden birinde, semtine göre
güzel ve değişik giyinen, ilgi ve dikkat çekici, havalı, güzel
bir kadın yaşarmış. İsmi Cevriye olan bu kadına mahalleli “fosforlu Cevriye” lakabını yakıştırmış ve zaman içinde
Cevriye ile ilgili dedikodular almış başını gitmiş. Cevriye’nin evine sık sık
misafir kabul ettiği, mahallenin namusuna söz getirmekte olduğu yolunda
şikayetler yoğun hale gelip bir mahalle baskınından söz edilir olmuş.
Suçları olmadan önce önlemek asli görevi olan semt karakolu ve polisi
burada devreye girerek Cevriye ile ilgili gerekli gözetleme ve takibi
yapıp iddiaların ciddi olabileceği kanaatine varınca Cevriye
karakola getirilmiş…
O tarihler yokluk dönemi… Şimdiki gibi hemen
her yerde, herkeste değil her evde bile ayna bulunmamaktadır… İnsanlar
durgun su yüzeyine veya kalaylı parlak kaplara bakarak kendilerini görmeye
çalışmaktadır.
Hayatında ilk kez karakol gören
Fosforlu Cevriye, karakol girişinde Çekingen, tedirgin, ürkek ve de korku
içinde beklerken birden karşısında karakol amirinin oda kapısı yanında
asılı duran büyücek aynada kendisini görür, kendini tutamaz, heyecanla
bağırır…
“AAA KARAKOLDA AYNA VAR
!”
Cevriye’de bulaşıcı ürolojik
bir hastalık bulunup bulunmadığının, topluma bulaştırma ihtimali olup
olmadığının belirlenmesi için doktor muayenesinin yapılması
gerekmektedir. Bu işlem için doktora sevk edilecek kişilerin koluna (onun
yerine başkası doktora görünemesin diye)
mühür basılmaktadır. İşte bu nedenle Cevriye’nin de koluna bileğinin iç
kısmına karakolun mühürü tatbik edilir ve doktora gönderilir… Böylece türkü
devam eder…
“ KARAKOLDA AYNA VAR, AYNA VAR
KIZ KOLUNDA DAMGA VAR, DAMGA VAR
GÖZLERİNDEN BELLİDİR CEVRİYEM,
SENDE KARA SEVDA VAR
HANİ YA DA FOSFORLUM, SENDE DE
KARA SEVDA VAR .”
Bilindiği gibi türküler anonim eserlerdir.
Yani yazarı ve sahibi genellikle belli değildir. Toplumun ortak malı olarak
değerlendirilirler. İşte bu türkünün hikayesi de böyle başladıktan sonra halk
tarafından eklemeler yapılarak biraz daha uzun hale getirilmiştir diye
düşünülebilir ise de ;
Hikayemiz bana kalırsa hayalimdeki şekli
ile şöyle devam etmektedir.
Cevriye’nin sevgilisi More Hasan muhtemelen
Rumeli kökenli olup denizcidir. Uzun süredir denizlerdedir. Cevriye’nin
hasreti ile yanıp tutuşmaktadır. Sefer dönüşü bir an önce kavuşmak, hasret
gidermek amacı ile Cevriye’nin evine koşar, kapıyı çalar. Heyhat… Kapı duvar
olmuştur, açılmaz… More Hasan yıkılmıştır, hayal kırıklığına uğramıştır.
Kapının önüne kaldırım taşına çöker ve kendi kendine bilmeden türkünün ikinci
bölümünü seslendirir.
“DENİZLERİN KUMUYUM, KUMUYUM
BALIKLARIN PULUYUM, PULUYUM
AÇ KOYNUNU BEN GELDİM
CEVRİYEM, BEN DE ALLAH KULUYUM.
MORE DE FOSFORLUM
BEN DE ALLAH KULUYUM.”
Karakolda ayna var türküsünün hikayesi
eksiği ile fazlası ile benden bu kadar…