TÜRK POLİSİNİN EV ÖDEVI
Haluk TARHAN Emekli Emniyet Müdürü |
Türkiye, topraklarının küçük bölümünün Avrupa’da yer aldığı, uç noktaları: doğu’da Küçük Ağrı’nın 34 kilometre doğusunda Türkiye-İran-Azerbaycan(Nahçıvan) sınırlarının birleştiği nokta, batıda Avlaka Burnu, kuzeyde İnceburun, güneyde Beysun köyünün güneyi olan; dikdörtgen biçiminde; üç tarafı denizlerleçevrili; resmi adı Türkiye Cumhuriyeti olan Avrasya ülkesidir. Türkler tarafından fethedilen Anadolu toprakları hakkında Türkiye adı ilk kez 1190 tarihinde Barbaroshaçlı seferinin vakayinamesinde gözükür. Türkçe konuşan Anadolu’ya, Türkiye adı, yaklaşık olarak on birinci yüzyılda, Türkler tarafından ilk fethinden sonra Avrupalılarca verilmiştir. Fakat Türkler kendileri 1923’e kadar bunu, ülkelerinin resmi adı olarak benimsemediler. Benimsediklerinde de, Avrupalı menşeini açıkça bellieden bir şekli (Türkiye) kullandılar.
Jeopolitik , politika belirlenmesi amacıyla bir ulusun, uluslar topluluğunun veya bölgenin, jeopolitiğin değişmeyen ve değişen unsurlarını dikkate alarak, güçdeğerlendirmesi yapan, etkisi altında kaldığı o günkü dünya güç merkezlerini, bölgedeki güçleri inceleyen, değerlendiren bir bilimdir. Jeopolitik kuramcıları , doğalsınırlara ulaşma, önemli denizyollarından yararlanma ve stratejik önem taşıyan kara parçalarını denetim altında tutma gibi kayların, ulusal politikalarınbelirlenmesindeki önemini göstermeye çalışmışlardır. Birçok yazar, jeopolitik terimini siyasi coğrafya terimi ile eş anlamlı olarak kullanmaktadır. Siyasi coğrafya, insantopluluklarının üzerinde yaşadıkları bölgenin coğrafi özellikleri ile siyasal veya sosyal örgütlenme biçimleri arasındaki ilişkiyi inceler ki, terim arasında ayrımgerektiğinde, siyasi coğrafyanın kapsamının daha geniş olduğu söylenebilir. Jeopolitik teriminin ise daha çok ülkeler arasındaki ilişkileri açıklamaya ve uygulamayayönelik bir anlam taşıdığı görülmektedir. Jeopolitik görüşlerin hepsi belirli bir ölçüde tarihsel determinizmin izlerini taşırlar. Konu ile ilgilenenlerden Friedrich Ratzel(1724-1804), devletleri belirli çevresel koşullar içerisinde yaşayan birer organizmaya benzetirken, Jeopolitiğe isim babalığı yapan İsveçli coğrafyacı Rudolf Kjellen(1864-1922), yaptığı çalışmalarla jeopolitiğin temellerini oluşturmuştur. Öte yandan jeopolitik, uygulama ile olan yakın ilgisi nedeniyle, bir devlettin dış politikadavranışlarının nedeni olmaktan çok bir gerekçesi olabilmektedir. Gerçekten de Hitler liderliğindeki Nazi Almanya’sında jeopolitik, bir ülkenin başka ülkeler aleyhinegenişlemesinin gerekçelerini üretmiştir. Günümüzde hemen her alanda kendini hissettiren teknolojik gelişme,ülkelerin coğrafi konumlarının önemini bir ölçüde azaltmışolsa da jeopolitiğin önemi, uluslar arası politikada oluşan çeşitli olgu ve olayları açıklamada yararlı olmaya devam etmektedir.
Strateji, bir amaca ulaşmak için izlenmesi gereken ana yolİlkin, strateji askeri literatürdeki klasik anlamıyla, bir savaşın kazanılması için savaş sırasındaki askeriharekatın dayandığı esaslar olarak anlaşılmaktadır. İkinci olarak, strateji terimi genel anlamda parti, işletme,devlet vb kurum yada kuruluşun belirli bir amacaulaşmak için izlediği yol anlamında kullanılmaktadır. Jeostrateji ise, coğrafi unsurların stratejik açıdan incelenmesi ve stratejik sonuçlar çıkarılması konularını kapsar.Jeostrateji de jeopolitik gibi ülkelerin milli stratejilerine, kaderlerine tesir eden önemli bir husustur. Bu kavramda daha çok askeri gücün ağırlığı vardır. Jeopolitiğin birbölümü olarak kabul edilmesi gereken jeostrateji,büyük askeri kuvvetlerin kullanılmasına, coğrafi bölgelerin yaptığı veya yapacağı etkiyi değerlendirmeye çalışır.
Jeopolitik ile ilgili ortaya konulan, ileri sürülen görüşler, dünyanın o zamanki siyasi konjonktüründeki değişikliklerle yakından ilgilidir. 20.Yüzyıl başlarında dahaçok kara hakimiyetine dayalı görüşler ileri sürülürken daha yakın zamanlarda teknolojik ilerlemelere bağlı olarak , uçaklarda görülen gelişmeler hava hakimiyetinedayalı görüşlerin de ileri sürülmesinin nedeni olmuştur.
Kara hakimiyetine önem vererek görüş ortaya koyan araştırmacılar arasında Sir Halford Mackinder (1861-1947) önemli bir yer tutar. Mackinder,Londra KraliyetCoğrafya Derneği’ne sunduğu 1904 tarihli araştırması ile teorisini ortaya koymuştur. Burada Avrasya kara kütlesini dünya politikasının “pivot saha”sı olarak düşünmüştür. 1919 yılında Pivot Saha’yı ‘Heartland’ (Kalpgah) olarak tanımlamıştır. Ayrıca Mackinder, Avrupa; Asya; Afrika bütününü ‘Dünya Adası’ olarakadlandırır. 1942 yılında yayınladığı çalışmasındaki şu formülasyonu çok ünlüdür: “Doğu Avrupa’ya hükmeden Heartland’a hakim olacak, Heartland’a hükmedenDünya Adası’na hakim olacak,Dünya Adası’na hükmeden dünyaya hakim olacaktır.” 1943 yılında ise,Heartland’a Baltık Denizi, Tuna nehrinin orta ve aşağı mecraları,Karadeniz, Anadolu, İran, Tibet ve Moğolistan’ı dahil etti. 1943 değişikliğiyle Heartland hem saha itibariyle küçülmüş, hem de batıya doğru itilmiştir. Mackinder’ınHeartland olarak adlandırdığı sahanın sınırlarında değişiklik yapma zorunluluğu, dünyadaki politik, ekonomik ve teknolojik gelişmelerden kaynaklanmıştır.
Mackinder 1904-1943 periyodunda “bakış açısını ve bölgesel parametrelerini değiştirdiyse de mesajı aynı kalmıştır. Avrasya’nın sonsuz zenginliklerini yönetenve geliştiren dünyaya da hakim olacaktır. Mackinder’ı tekrar değerlendirmek çağdaş anlamda dolambaçlı bir çalışmadır ancak onun inançları halen geçerlidir”.
Deniz hakimiyeti görüşü, dünya politikasının kontrolünde belirleyici olanın deniz egemenliği olduğu tezine dayanır. Bu görüşü öne çıkaranlar arasında Alfred T.Mahan önemlidir. Yazdıkları devlet adamları tarafından dikkate alınmıştır. Mahan, ülke sahasının genişliğine önem atfetmez, onun yerine ülke kıyılarının uzunluğu velimanlarının özelliklerini esas alır. Emperyal yayılmanın denizlere yönelmesi gerektiğini söyler.
Kenar Kuşak teorisi, Birleşik Devletler vatandaşı Nicholas J. Spykman (1893-1943) tarafından ortaya konulan bir görüştür. Esasında Spykman, Mackinder’abenzeyen bir dünya görüşüne sahiptir. Spykman’a göre, “Rimland’ı kontrol eden, Avrasya’ya hakim olmakta, Avrasya’ya hakim olan ise, dünyanın geri kalan kısmınıkontrol edecektir”.Bu araştırmacının ‘Kenar Saha’ (Rimland) olarak ifade ettiği alan, Mackinder’ın ‘Kenar Hilal’(Marginal Crescent) ismini verdiği kısmıkarşılıyordu. Bu kısım ise dünya mücadelesinin kilit noktasıdır. Kenar Saha, Avrupa, Türkiye, Irak, İran, Pakistan, Afganistan, Hindistan, Çin, Kore ve DoğuSibirya’dır.
Havacılıkta olağanüstü hızla gelişen teknoloji, jeopolitiğe yeni bir bakış açısının eklenmesine neden olmuştur.Douhet ve Seversky gibi bazı araştırmacılar ‘her şeyhavadan’ tezini ileri sürmüşlerdir. H.Schaklian hava gücünün taktik fonksiyonundan daha çok, stratejik çerçevede gelişmelere yol açtığını belirtmiştir. Gerçektenuçaklar, dünyanın en hızlı ulaşım aracı ve en etkili stratejik silahlarıdır. Nükleer başlık taşıyan uçak ve füzelerin geliştirilmesi; feza uçuşlarına başlanması; uyduistasyonlarının varlığı dünyanın siyasi hakimiyetinde havacılığın önemini artırmıştır. Seversky, Kuzey Amerika ve eski Sovyetler Birliği’nin mutlak hava hakimiyetine dahil olan sahaları belirttikten sonra bunların çatıştıkları hava hakimiyeti sahalarını ortaya koyar. Bu sahalar, Heartland,Avrupa’nın kıyı bölgeleri, Kuzey Afrika veOrtadoğu’dur. Bu sahalarda hava hakimiyeti elde eden kuvvetin, bu yolla dünyanın kontrolünü kazanacağını iddia etmiştir.
Ortaya konulan teoriler, özellikle dünya hakimiyetine yönelen devletlerin dış politikalarının teorik çerçevesini oluşturmuştur. Haushoffer Alman; Mackinder İngilizRus; Mahan ve Spykman ise ileri sürdükleri görüşlerle Amerikan dış politikasında etkili olmuşlardır. Tarihsel olgulara baktığımızda, kara veya deniz hakimiyetinedayanarak dünyaya hükmedilemediğini görüyoruz.ABD ve eski SSCB gibi büyük güçlerin uzun menzilli ve nükleer füzeleri dahil en ileri hava teknolojilerine rağmenhava hakimiyeti için de aynı hususu tekrarlayabiliriz. Esasen teoriler dünyanın o zamanki siyasi konjonktürüne göre ortaya konmuştur.Dünya siyasetindeki esaslıkırılmalarda örneğin yeni bir güç merkezinin belirmesi halinde yeniden değerlendirme yapılmasının gerekeceği açıktır.
Türkiye’nin Jeopolitiği ve jeostratejik açıdan değeri ile ilgili temel ilkeleri şöyle belirleyebiliriz: Türkiye Dünya Adası’nın menteşesi durumundadır; Türkiye,konumu ve dünya değerleri açısından bir sınırlar ülkesidir; Türkiye batmama özelliği olan büyük bir uçak gemisi görünümünde,önemli bir üs olma fonksiyonunasahiptir; Türkiye, gelişen teknoloji nedeniyle bir iç devlet durumundadır; Türkiye, Orta Asya ve Ortadoğu’nun enerji ve su kaynaklarının merkezindedir; Türkiyegiderek kendi mihverinde ve otonom bir strateji geliştirme sürecine girmiştir.
Türkiye Dünya Adası’nın menteşesi durumundadır. Aynı zamanda bu menteşe üzerine vurulmuş kilit ve bu kilidi açan anahtar değerindedir. Kuzeyi güneye, güneyikuzeye, doğuyu batıya, batıyı doğuya açar ve kapatır. Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’nun birleştiricisi ve ayrıcısıdır. Bu coğrafi konum dünyada ve bölgedeoluşabilecek her türlü güç yapısına göre büyük bir değer taşır. Türkiye, Dünya Adasını ele geçirmek veya sosyo-ekonomik kontrolü altında bulundurmak üzerebaşlatılacak her türlü harekatı önlemede büyük rol oynayabilecek bir ülkedir. Türkiye , Mackinder’ın Batı Avrupa’dan Kalpgah’a en uygun girişi sağladığınıdüşündüğü, Karadeniz Kuzeyi’nden Hazar Denizi Kuzeyi’ne uzanan ‘Step Koridoru’nun güney yanlarını kontrol edebilen bir mevkidedir. Bu nedenle hem Kalpgah’ı elinde bulunduran, hem de Kalpgah’ı elde etmek veya kontrol altında bulundurmak isteyen güçler için Türkiye’nin kendine has çift yönlü değeribulunmaktadır. Türkiye’nin kuzeyinde hangi devlet veya devletler topluluğu olursa olsun, Türkiye, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını elinde bulundurmak suretiyleKaradeniz – Akdeniz arasındaki ve Doğu Akdeniz’deki deniz ulaştırma yollarını kontrol eder. Kuzeyindeki gücün sıcak denizlere ve Ortadoğu petrollerine ulaşmasınaengel olur. Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetleri ile Batı arasındaki ticari ilişkilerde en kısa emin yol olan Boğaz’ların önemli bir yeri vardır.
Türkiye gerek konumu gerekse farklı dünya değerleri açısından bir sınırlar ülkesidir. Anadolu, Asya’nın Avrupa sınırını, Trakya ise Avrupa’nın Asya sınırınıoluşturur. İslamiyet ve Hıristiyanlığın; yakın tarihe kadar NATO ile Varşova Paktı’nın; çok partili sistemlerle tek partili sistemlerin; doğu kültürü ile batı kültürünün;liberal ekonomik sistemlerle müdahaleci sistemlerin sınırındadır. Türkiye ,AB, ABD, Avrasya güç merkezlerinin çıkarlarının yol kavşağındadır. Coğrafyamız üzerindekurulan her siyasi yapı ve bu yapıdaki her değişiklik, tarihte olduğu gibi bugün de bütün dünya ve bölge güçleri için çok etkin, bu sebeple çok önemlidir.14 Türkiyebugün, global kriz bölgelerine (Avrupa,Ortadoğu ve Uzak Doğu) göre de merkezi bir durumda bulunmakta olup, büyük bir uçak gemisi görünümündedir. Başka birifade ile Türkiye, dünya hakimiyetini hedefleyen güçlerin elde etmek veya kontrol altında bulundurmak İçin, daima dikkate almak mecburiyetinde oldukları,önemli bir üs durumundadır. Türkiye coğrafyası demek olan, bütün kara, hava, deniz sahası, Avrupa ve Asya’dan,Basra Körfezi ve Afrika’ya kadar stratejik düzeydekuvvet intikali için lüzumlu bir bölge olduğu gibi, yukarıda belirtilen bu bölgeleri kontrolü altında bulundurur.15 Daha önce Türkiye lehine büyük birer engel olan KaraDeniz, Ege Denizi, hatta Akdeniz eskisi kadar engel değeri taşımıyorlar. Füzeler Anadolu’nun içerilerine ulaşabilecek menzile sahipler. Gelişen teknoloji ve içerisinde bulunulan şartlar Türkiye’yi tam bir iç devlet durumuna getirmiştir. Tarihsel deneyimler göstermiştir ki zayıf zamanlarında kıta içi devletleri, komşularıpaylaşmak için birleşirler veya pay kapmak için yarışırlar.16
Avrasya coğrafyasında petrol ve doğal gaz, ekonomik ve politik gelişmelerin itici gücüdür. İster Türk Boğazları’ndan olsun ister karadan olsun Avrupa ile Avrasyaarasındaki tüm yollar Türkiye’den geçtiği için Türkiye, bu iki bölge arasında bir enerji köprüsü durumundadır.17 Türkiye,Türk Cumhuriyetleri’ne uzanan yatay hat ile diğer yandan güneyde petrol yatakları üzerinde İslam ülkelerine doğru uzanan dikey hat üzerinde bulunmaktadır.18 Günümüzde suyun değer ve işlevi çok artmışve çeşitlenmiştir. Suyun ekonomik, politik ve askeri açılardan öneminin artması ile stratejik bir unsur haline gelmiştir. Türkiye’nin mevcut su kaynakları yakıngelecekteki ihtiyaçlarını karşılamaya ancak yetecek miktardadır. Buna karşılık Türkiye’nin Ortadoğu’daki komşuları yeterli su kaynaklarına sahip değildir.Türkiye, sınır aşan ve/veya sınır oluşturan çok sayıda suya sahiptir. Türkiye Meriç, Asi, Arda ve Tunca suları bakımından aşağı kıyıdaş olmasına rağmen Aras, Fırat,Kura, Dicle, Çoruh nehirleri; Sarısu, Zap Suyu, Şemdinli ve Hezil Çayları bakımından yukarı kıyıdaş (kaynak) ülke durumundadır.19
SSCB’nin dağılması ile birlikte bu ülkenin temsil ettiği ikinci süper güç ortadan kalkmış ve ABD tek süper güç olarak dünya sahnesine çıkmıştır. Dünya, tarihboyunca iki ve ikiden fazla süper gücün egemenliğinde yaşamıştır. Dünya tarihinde ilk defa tek bir süper gücün egemenliğine tanıklık edilmektedir. Bu güç de kendisini dünyanın tek hegamonik gücü olarak inşa etmeye başlamış bulunuyor. İnşa düzeninin adı ‘Yeni Dünya Düzeni’ ve projesi de ‘Küreselleşme’dir. Bu Projeile ABD, ulusal devletleri yok etmeyi ve sınırları ortadan kaldırmayı hedefliyor.Ulusal devletleri, ulusu var eden tüm kurumları ve değerleri ulus ötesi kararorganlarına devretmeye zorluyor; yani uluslararası sermayenin çıkarları insanlığa dayatılıyor. ABD küresel emperyalizmine karşı, başını Rusya ve Çin’in çektiği, Asyaülkelerinin ve Hindistan’ın katıldığı ,tek kutupluluktan çok kutupluluğa geçiş eğilimi büyük ölçüde güç ve taraftar kazanmaktadır.20 Genişleme sürecini tamamlamışolan AB, birkaç yıl içinde dışarıya karşı tek bir yapı, tek bir devlet gibi görüntü verecek, tek bir anayasa, bir devlet başkanı, bir dışişleri bakanı vb araçları daoluşturacak, dünya ekonomisi ve siyasetinde Avrupa Birleşik Devletleri olarak yerini alacak. Bu yapısıyla birlikte dış dünya ile ilişkilerini düzenleyecek olan yenianlaşma ve ittifaklara gidecek.21 İşte bu tespitler ışığında Türkiye, esasen başlatmış bulunduğu ‘giderek kendi mihverinde ve otonom’ bir strateji geliştirmesürene girmiştir.22
Bütün bu özellikler olmasaydı Türkiye, dünya güç merkezleri için , mutlak kontrol ve elde bulundurulması gerekli bir hedef olma özelliğini taşımayacaktı.Türkiye’nin jeostratejik açıdan hassasiyetle izlemesi gereken yol, tüm milli güç unsurlarını, milli hedefi olan çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmaya yöneltebilmek için,ülke coğrafyasının bahşettiği bütün imkanları, en iyi ve verimli şekilde kullanmak ve bu imkanları başkalarına kaptırmamaktır.23
__________________________________________________________________________________
# Bernard Lewis,Modern Türkiye’nin Doğuşu,Ankara 1998,s.1.
# Suat İlhan,Jeopolitik Duyarlılık,Ankara 1989,s.14-15.
# Faruk Sönmezoğlu vd.,Uluslararası İlişkiler Sözlüğü,İstanbul 1996,s.247-248.
# A.g.e.,s.402.
# Türkiye’de Anarşi ve Terörün Sebepleri ve Hedefleri,s.16.
# Devlet’in Kavram ve Kapsamı,Ankara 1990,s.253.
# Gerald Robbins, “Post-Sovyet Anayurdu:Mackinder’ın yeniden değerlendirilmesi”,
Avrasya Etüdleri,Sonbahar 1994,s.34-44.
# Alfred Thayer Mahan (1840-1914),ABD deniz subayı, deniz tarihçisi.
# N.J.Spykman,The Geography of the peace,New York 1944,s.38-43;Süha Göney,
Siyasi Coğrafya,C.II,İstanbul 1993,s.41’den.
# Süha Göney,Siyasi Coğrafya,C.II,İstanbul 1993,s.46-50.
# Suat İlhan, “Jeopolitik Gelişmeler ve Türk Dünyası”,Avrasya Etüdleri,Sonbahar 1995,
S.24-25.
# Türkiye’de Anarşi ve Terörün Sebepleri ve Hedefleri,s.15.
# A.g.e.,s.15-16.
# İlhan,Türkiye’nin Jeopolitik Konumu ve Türk Dünyası,s.35-36.
# Türkiye’de Anarşi ve Terörün Sebepleri ve Hedefleri,s.15-17.
# İlhan, “Jeopolitik Gelişmeler ve Türk Dünyası”,Avrasya Etüdleri,Sonbahar 1995,
s.27-30.
# Mehmet Ögütçü, “Avrasya Enerji Kaynaklarına Bakış:Uzun Vadeli Bir Batı Stratejisi
İhtiyacı”,Avrasya Etütleri,Sonbahar 1994,s.94.
# İzzettin Önder, “Yeni Gelişmeler İçinde Türkiye”,Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye,
İstanbulu8139 1992,s.227.
# O.Metin Öztürk,Türkiye ve Ortadoğu,Ankara 1997,s.94.
# Erol Bilbilik, “Orta Asya ve Kafkasya’da Amerikan Politikası,Türkiye ve Avrasya”,
Teori,Nisan 2000,s.23-24.
# Mehmet Salih Çeviker, “Yükselen ABD-AB ÇatışMması ve NATO”,Teori,Mart 2003,
s.30-31.
# M. Süreyya Yüksel,Hızlı Gelişme ve Türkiye’nin Jeostratejik Konumu,İstanbul 1990,
s.16.
# A.Haluk Tarhan,Türk Devrim Tarihi ve Hukuku,İstanbul 2001,s.24-25’den;Türkiye’
de Anarşi ve Terörün Sebepleri ve Hedefleri,s.15-16.