Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Suçun Felsefesi – 2

           Düşünce tarihinde “bilgelik sevgisi” olarak tanımlanagelen felsefe, hayatı bir bütün olarak metafiziksel, ontolojik, epistemolojik, mantıksal ve etiksel olarak farklı bağlamlarda sorgulamaktadır. Bir anlam arayışı olarak yolda olmayı betimleyen felsefenin odağında, insanı ilgilendiren bütün konular mündemiçtir. Çünkü felsefe düşüncenin, düşünce de aklın ürünüdür. Bu nedenle aklın ürünü olan düşünce insana; hayatı soruşturma, anlamlandırma ve hayatı yeniden yapılandırmanın gereğini gözler önüne serer. Bu anlamda hayatın olumsuz ve kötücül yönlerinin ontolojik anlamda mahiyeti nedir? Hayata anlam ve yön veren, yaratılmışların en şereflisi konumundaki insanın, hayatın kötücül yönlerine ahlakî etkisinin ontolojisi nasıl ele alınabilir? Bu problemler çerçevesinde bir “suç ontolojisi” kavramsallaştırmasından bahsedebilir miyiz? gibi soru ve önermeler ışığında suç/kötülük/sapan davranışın sonucunun felsefedeki ontolojik karşılığı bu satırlarda kısaca tartışmaya açılmıştır.

          Suçun nasıl bir yapıya sahip olduğu, doğuştanlığı ya da çevresel faktörlerle olan ilişkisi, suçun ya da suç bilimin diğer bilim dallarıyla münasebeti; felsefenin temel ilkeleri olan sorgu ve soruşturma, rasyonellik, mantıksallık/ tutarlılık, bütünsellik ve argümanlara/ delillere dayalı olması bakımından suç-ceza ilişkisinin felsefî temeli üzerinde durulmuştu. Bu cümleden olmak üzere, komplike bir yapısının olduğu savından hareketle suçun; hukukî bir kavram olduğu, kötülük kavramı olarak felsefede derinlik kazandığı ve “sapan davranışın sonucu” olarak ise psikolojide kayıt altına alındığı belirtilebilir. Bir ahlak problemi olarak suç/kötülük/ sapan davranışın sonucu ise ahlakî kötülük problemi olarak yine felsefîleşmektedir. Ayrıca suç kavramına dinlerin yaklaşımı ise teolojik kökenlidir. Bu sebeple suçtan ya da suçlardan ziyade suç kavramının “felsefî soruşturması”, felsefenin namlusuna emanet edilebilir. Böylece felsefenin gezine – gözüne – arpacığına yansıyan suç, konu olarak Müslüman’ın yitiği olan hikmete yönlendirilebilir.

          İnsan, “Nasıl bir varlığım, neyim, nereden geldim, nereye gidiyorum?” sorularıyla kendini ve hayatı sorgular, anlamlandırır. Bu noktada insan, kendisinin ve hayatın olumlu ve olumsuz yönlerini sıralar. Kendi ruhsal durumunu da göz önüne alarak hayatın penceresinde duran bardağın boş ve dolu taraflarını tenkide başlar. Öyleyse insanın iyilikleri ve kötülükleri araştırma, anlamlandırma ve onlara değer atfetmesinin en başta ontolojik bir yapısı vardır. Metafiziksel mefhumlardan olan iyiliğin ve kötülüğün bir mücadele içinde olduğunu sezinleyen insan, kendi davranışlarının ontolojik yapısını da bilmek istemektedir. Burada felsefî olarak bir iyilik ve kötülük ontolojisinden metafiziksel olarak bahsetmek, suç kavramının felsefî temasını derinleştirecektir.

          Var olanın felsefî bilgisinin özel bir alanı olarak incelenmesine Ontoloji (Varlık felsefesi), denilmektedir. O halde ontolojinin konusu varlık ve var olandır. Keza felsefî bilgi, var olan bir şeyin bilgine nüfuz etmektir. Öyle ki var olan şey, maddi (su, toprak vb.), manevi (tarih, ahlaki bir olay, iyi veya kötü bir iş, suç vb.) ve ideal (değerler) bir şey olabilir. Varlığı var olan olarak bir bütün halinde incelemek varlık felsefesinin (Ontoloji) görevidir. Ontolojik anlamda felsefe varlığın mahiyetini sorgulayan özel bir alandır. Bu alanda Aristoteles, Descartes ve Heidegger önemli simalardır. Bütün bu teorik ifadelendirmeler perspektifinde bir var olan olarak suç/kötülük, ontolojik gerçekliği olan bir “şey”dir. Var olan bir şey olarak, pratik hayatta varlığı genel geçer olarak kabul edilegelen suç ve kötülüğün, ontolojik bir temellendirmesini yapmak suçun metafiziksel analizine kapı aralamak olacaktır. O halde felsefenin ontoloji alanındaki “Varlık nedir, varlık var mıdır, varlık oluş mudur, öz müdür, zaman mıdır? gibi temel problemleri, ontolojiye konusal ve problematik olarak izafe etmeye çalıştığımız suç olgusunu; varlık ve mahiyet olarak varlık felsefesinin argümanları paralelinde temellendirilebilir. Bir var olan olarak mücadele ettiğimiz suç ve ahlaki kötülükler, ontolojik olarak komplike bir yapıya sahiptir. Varlığın bir bütün olarak incelenmesini öngören ontoloji, suçu da bu mecrada değerlendirecektir. Ahlaki kötülük meselesi konusunda görüş serdeden birçok filozof ve entelektüel kötülüğü/suçu yok sayan değil (Nihilizm) var olan bir şey olarak tartışmışlardır. Gerek batılı filozoflar gerekse doğulu düşünürler kötülük/suç konusunda farklı görüşlere sahip olsalar da toplumsal ve bireysel olarak ahlaki kötülüklerin varlığını ontolojik bağlamda doğrudan ya da dolaylı olarak kabul etmişlerdir.

          Ontolojik temeli kabul edilegelen suçun/ahlaki kötülüğün felsefi olarak irdelenmesi, suç konusu ile ilgilenen diğer sosyal bilimlere teorik bir temel armağan etmektedir. Aynı şekilde suçla konusal olarak ilgilenen sosyal bilimlerin ulaştığı teorik ve pratik sonuçlar felsefenin değirmenine taşınan birer su gibidir. Suçun felsefe – bilim ilişkisi bağlamında ele alınması ahlaki kötülüklerimizin ontolojik yapısının izahında önemli bir katkıyı beraberinde getirecektir. Bu nedenle suç konusunun ele alınmasında en teorik boyut suçun metafiziksel olarak var olması bakımından ontolojik yönüdür. Yani varlık felsefesinin bir konusu olarak suç, var olan bir “şey” olarak (mevcudiyet) “var”dır. Bu bağlamda bir suç felsefesi kavramsallaştırması yapılacaksa suç, bir var olan olarak önce ontolojik merkezli ele alınmalıdır. Ontolojik olarak soruşturulan suç/ ahlaki kötülükler, felsefenin diğer alanlarına nazari bir zemin hazırlayacaktır. Bununla birlikte ilerleyen süreçte suç – bilgi ilişkisi (suç epistemoloji), suç – ahlak ilişkisi, suç – özgürlük – sorumluluk ilişkisi, suç – din ilişkisi (suç teolojisi), suç – toplum ilişkisi (suç sosyolojisi) gibi konular; analitik ve eklektik olarak felsefenin temel ilkeleri bağlamında ele alınmaya çalışılacaktır.

          Suç ontolojisi suçun varlık felsefesi açısından ele alınmasını öngörmektedir. Varlık felsefesinin temel problemleri ışığında suç ve ahlaki kötülük meselesi,nihilistik değil var olan bir şey olarak değerlendirilmiştir. O halde suçun ontolojik temellendirmesi zordur ve komplike mahiyeti vardır.

          Sonuç olarak; suç polimatik bir problemdir. Ontolojik olarak hayatımızda yerini alan suça karşı insan, içinde yaşadığı toplumda var olan ahlaki kötülükleri (suç) kanıksamamaktadır. Ahlaki kötülüklerle etkin mücadele “toplumsal içsellenim”le kazanım sağlayacaktır. Bu da sosyo-ontolojik bir gerekliliktir.