Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

SİYASAL OLAYI

 

 

Kemal ÇELEBİ[*] 

 

            İnsan yaşamında olduğu gibi meslek yaşamında da belleğinde yer etmiş, unutması mümkün olmayan bir çok olay vardır. Bazıları ise derin izler bırakır, zaman zaman insan bunları tekrar yaşar . Benimde kırk yıla yakın meslek yaşamımda hep hatırladığım fakat hiç unutmadığım bir yaşam kesitidir o “SİYASAL OLAYI” . siyasal olayı ilk anda siyasi bir vaka gibi algılanabilir ancak öyle değildir. 1960-70’li yıllarda TOPLUM ZABITASI’ n da çalışanların hatırlayacağı toplumsal bir olaydır. Olay Siyasal Bilgiler Fakültesinin yatakhanesinde cereyan etmiş, başlangıcı, cereyan seyri, neticelenmesi ve sonrası ile epey zaman hatırlana gelmiştir. Tabi ki en çok olayı yaşayanlar unutmamıştır. Bilhassa olaydaki fedakarlık, vefakarlık, yalnızlığa  terkedilmişlik, sahip çıkılmazlık, çelişkilerle dolu uygulama ve yargılamanın olumsuz izleri hala ruhumda kalmıştır.

        Olay zamanın Toplum Zabıtasının çalışma koşul ve biçimini, bu birimin teşkilat içindeki yeri ve algılanma biçimini de ortaya koymaktadır. O yıllar Ankara’da DEV-GENÇ örgütünün yüksek okullarda yarattığı öğrenci olaylarıyla ünlenmiş bir dönemdir. Tedbir alan, olaylara direkt müdahale  eden TOPLUM POLİSİ’ dir. Gerek Emniyet Müdürlüğü İstihbaratı ve gerekse bizzatihi Toplum Bünyesindeki İstihbarat biriminin çoğu kez hayali İstihbaratına dayanarak ekip, takım yada birlik seviyesinde bekleme görevleri verilir, sıcak, soğuk edemeden 12 saate varan beklemeler kamyondan bozma otobüslerle yapılırdı, kafaya giyilen o ucube bakalit tasvari miğferler de cabası idi. Adeta ölüm gibi gelirdi insana. Hele otobüste miğfer çıkarmak, düğme açmak, uyumak kesinlikle affedilmez büyük suçtu. Şimdiki motorlu ekiplerin halini gören o günleri yaşamış mensuplar nasıl eseflenmesin kahrolmasınlar.

          İşte böyle bir kamyondan bozma güya otobüsün içinde ben Başkomiser Kemal  Çelebi, yanımda Komiser Yardımcısı Nuri Avcı, arka kısımda 10 polis memuru Cebeci’de Niğde Talebe Yurdu önünde saatlerdir bekliyoruz. Öğleden sonra birkaç kişinin yurt bahçesine patlayıcı atarak ara sokaklara kaçtığını gördük. 816 Kodlu ekip olarak anonsu patlattık ve kaçanları takibe koyulduk. Kurtuluş Trafik Ekipler Amirliği bahçesinde beklemede olan birlik seviyesindeki  kuvvette kısa zaman içinde bize yetişti. Kaçan kişiler Hukuk Fakültesi arka sokağından geçerek Siyasal yurduna girdiler. Biz takibe koyulduk ancak Hukuk Yurdu pencerelerinden silahlı mukavemetle karşılaştık, durakladık, Hukuk Fakültesi Dekanınca yurda girişimiz engellendi, ilerlememiz engellendi, Toplum Zabıtası Müdürü, Ankara 1. ve 2. Şube Müdürleri de olay yerine geldiler. Zamanın İçişleri Bakanı telsizle, her türlü imkanlar kullanılarak, yurda sığınan firarilerin mutlaka yakalanma emrini açıkça verdi. Sol kanattan devam eden silahlı ateşe rağmen Siyasal Fakültesi Yurdu bahçesine zor bela girebildik. Yurdun tepesinden 4-5 uzun menzilli silahla ateş ediliyordu. Birkaç saat sonra binanın girişine ulaşıldı. Merdiven başları ranza, dolap vs. eşyalarla kapatılmıştı. Onların temizlenmesi uzun sürdü ama neticede 8 saat sonra yurt binasına polis hakim oldu. Çatıya çıkıldı. 180 civarında öğrenci göz altına alındı.Ancak hiçbir silah elde edilemedi, çatıdaki uzun menzilli silahlarda ele geçirilemedi. Muhtemelen bacalardan bodruma indirilmiş, oradan da  bina dışına çıkarılmıştı. Göz altına alınan öğrenciler Toplum kışlasında alı kondular, savcılık soruşturması ikmal edildi, ertesi günü 16 sıralarında mahkemeye sevk edildiler. Mahkemede, olayın ilk tanıkları bizim meşhur 816 kodlu ekip personeli ile yurtta darbe yada mukavemete maruz toplam 30 görevli, davacı ve tanık olarak yer aldık. Saat 21 sıralarında savcılık tezkeresi okundu, Toplum Zabıtası Müdürü, 1. ve 2. Şube Müdürleri ile İstihbarat Amirlerinin Ankara İli dışında oldukları beyan edildi. Halbuki hepside mahkemeyi arka sıralardan izliyorlardı. Mahkeme, sanıkların biz 30 kişi tarafından teşhisiyle başladı. Sanıkları zamanın meşhur avukatı Niyazi Ağırnaslı ve 16 kişilik avukat gurubu savunuyordu. Bize avukat ne gerek , amir ve müdürlerimiz bile yalnızlığa terk etmişlerdi. Bizlerin ve sanıkların ifadelerinin  tespitleri 03:00’ e kadar sürdü. Mahkeme heyeti bir saat ara verdi. Arkadaki bizim hazretler çoktan gitmişlerdi bile. Ne var ki karşı tarafta Siyasal ve Hukuk Fakültesi Dekanları mahkeme sonuna kadar salondan ayrılmamışlardı.

           Mahkeme arasında yiyecek bir şeyler aradık, 1-2 tane börekçi vardı ama hiç biri de bizlere yiyecek vermediler, gerekçe tüm mamullerin sanıklarca peşinen satın alınması idi. Müthiş bir komplo ile karşılaştık.

         2. oturum açıldığında sanıkları tanımak mümkün değildi.değişik giysiler giymişler, saç-sakal tıraşı olmuşlardı. Avukat tekrar teşhis istedi, mahkeme uydu, ikinci teşhiste zorlandık, savunma bunu koz olarak kullandı, durum öyle hal aldı ki, nerdeyse haksız suç isnatından sanık durumuna düşecektik, şükürler olsun ki, mahkeme büyük bir sağ duyu ile savunmanın bu densizliğine itibar etmedi. Bizde büyük bir töhmet ve tehlikeden kurtulmuş olduk.

          Mahkemenin bir safahatında avukatın talebiyle mahkemece en yüksek rütbeli kişi olarak bana mahkemece “ öğrencilere silah kullanma, sorgulama esnasında işkence ve yurt binasında malzemelerin tahribi hususunda siz mi emir verdiniz?” sorusu tevcih edildi. Zira bir saatlik ara sonunda bayan sanıklar kalçalarını sıyırarak çeşitli ekimoz  ve yara bere ile morartılar gösterip polis sorgusunda polislerce cinsel taciz ve işkence gördüklerini beyan etmişlerdi. Ben gayet soğukkanlı ve amirlerime duyduğum kini kusarcasına şöyle cevap verdim;  “Sayın Hakim, ben bu operasyonda olayın bir görgü tanığı ve müdahiliyim, olay yerine Toplum Zabıtası Müdürü, Ankara 1. ve 2. Şube Müdürleri,Toplum Müdür Yardımcıları geldiler ve operasyonu İçişleri Bakanın Telsiz talimatı doğrultusunda, bizzat yönettiler, mahkemenin ilk oturumunda burada olmalarına rağmen tezkerede il dışında oldukları söylenen bu kişilere sorulması gerekli soruyu bana sordunuz, cevap veriyorum, ben amiyane tabirle zurnanın son deliğiyim, muhatap ben olmamalıyım.” Cevabım tebessümle karşılandı.

            Mahkeme 16 saat sürmüş, sanıkların bir çoğu tutuklanmış, biz ise davacı olmamıza rağmen, vefasızlık ve sahipsizlikten, sanık durumuna düşmekten kıl payı kurtulmuştuk. Yorgun argın eve gidip kabus dolu bir uyku çektim. Bu olaydan ötürü, asıl yükü çeken bizler hariç, 100 kişiye yakın personel taltif edilmişti. Bu da varola gelen çarpıklığın ayrı bir örneği olsa gerek.

            Bu vaka bu olumsuzluklara rağmen espiritüel  bir hatıra bırakmıştır biz toplumculara, kız öğrenciler sorgulama esnasında zamanın Toplum polisinde Komiser olan Emekli Emniyet Müdürü Kasım Başköy (Kalyoncu) ya emanet edilmişti. Mahkeme  sonrası “Bravo Kasım, hoca diye kızları sana emanet ettik, ulan bir ikisi yetmedi mi? de hepsini dişlemişsin.”diye takıldık durduk. Tabi ki tenzih ederiz  kendisini ama kızlar öyle dediler.

            İşte Toplum Polisi tarihindeki “SİYASAL OLAYI” budur. Takdir sizlerin olsun.



[*] Emekli Emniyet Müdürü