Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

SEMPOZYUM

 Oğuz İNCİ

1.Sınıf Emniyet Müdürü

A.Gaffar Okkan Polis Meslek Yük.Ok.Müdürü

A.GAFFAR OKKAN POLİS MESLEK YÜKSEK OKULU MÜDÜRLÜĞÜ İLE BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ TARAFINDAN 16.05.2003 TARİHİNDE “AVRUPA BİRLİĞİ UYUM YASALARI DEĞİŞİKLİKLERİ VE İNSAN HAKLARI ALANINDA GELİŞMELER UYGULAMALARDA KARŞILAŞILAN SORUNLAR” KONULU SEMPOZYUM DÜZENLENMİŞTİR.

SEMPOZYUMA KONUŞMACI OLARAK KATILAN SÖZ ALAN PROF.DR SUHEYL BATUM, PROF.DR. FERİDUN YENİSEY, PROF.DR BAHRİ ÖZTÜRK, PROF.DR. DURMUŞ TEZCAN’ IN KONUŞMA ÖZETLERİ AŞAĞIYA ÇIKARILMIŞTIR. 

Prof. Dr. Süheyl BATUM

Türkiye insan hakları alanında son yıllarda çok önemli ilerlemeler sağlamıştır. Nitekim bir Amerikalı meslektaşım da bu gözlemimi dile getirirken bana; “Bizim ülkemizde idam cezasını kaldırma konusu yirmi yıldan beri tartışılıyor ve henüz bir sonuç alabilmiş değiliz. Türkiye bunu iki yılda gerçekleştirdi.” derken başlangıçta ifade ettiğim kanaatimi teyit etmişti.

Bu ilerlemelerin bazılarına kısaca değinmek istiyorum. Bu anlamda en önemli ilerlemelerden biri gözaltı süresinin kısaltılması olmuştur. Daha önce gözaltı süreleri 15 gündü ve çok uzundu. Geçmişte yaşanan önemli sorunlardan biri de yakalanan zanlının yakınlarına zamanında haber verilmemesi ve yakalanan şahıs hakkında arama kararı olup olmadığı gibi hususların aydınlık kazanması bazen 24 saati bulmaktaydı. Yapılan bu işlemler hakkında gerekli kayıtlar tutulmamaktaydı. Bu konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne taşındığında ciddi sorunlar doğmuştur. Türkiye bu tür durumların gözaltı sayılamayacağını ve bir gözlem altına alma işleminin konusu olduğunu öne sürdü. Oysa bu mahkemenin terminolojisinde gözlem altına almaktan kasıt, ancak akıl hastalarının tedavi altına alınması gibi durumlar anlaşılmaktaydı.

AİHM kararlarında Türkiye aleyhine başvurularda gözaltı işlemiyle ilgili üç ana sorun göze çarpmaktaydı.

  • AİHM kararlarına göre gözaltı süresi 4 günü geçmemeliydi. Oysa Türkiye’de bu süre daha uzun olduğundan kişi özgürlüğünü ihlal gerekçesiyle yapılan başvurularda, bu mahkeme Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinin ihlal edildiğine sıkça karar verebilmekteydi.
  • AİHM’ ne göre gözaltındaki sanığın başına gelebilecek her türlü sorundan devlet sorumludur. Bu nedenle devlet gereken dikkat ve özeni göstermekle yükümlüdür.
  • Yakalanan sanığın haklarına gereken özen gösterilmelidir.

Türkiye 4709 sayılı kanunla PVSK, Terörle Mücadele Kanunu gibi şikayet kaynağı olarak görülen önemli kanunlarda değişikliklere gitti.

Anayasanın 19. maddesindeki kişi hürriyeti ve gözaltı süresine ilişkin değişiklik önemli bir ilerlemedir. Gözaltı süresi için, bireysel suçlar için getirilen 48 saat sınırlaması ve toplu suçlarda hakim önüne çıkarılmanın en çok 4 gün ile sınırlanması kişi güvenliği konusunda önemli güvencelerin getirilmesi anlamına gelmektedir. Aynı şekilde 20. Maddedeki konut dokunulmazlığı, 22. Maddedeki haberleşme hürriyeti, 34 maddedeki toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, 38. Maddedeki suç ve cezalara ilişkin maddeler değiştirildi.

Yeniden ifade edelim ki anayasanın 20 ve 21. Maddelerinde getirilen garantilerin ancak kamu düzeni, genel sağlık, genel ahlak, Milli güvenlik gibi çok istisnai durumlarda ihlal edilebilmesi anayasal olarak mümkün olabilecektir. Bunun yanında PVSK’ nın 2, 9 ve 13. Maddelerinin adeta yeniden yazılmaları, insan hakları konusundaki olumlu gelişmelerin en somut örneklerini oluşturmaktadır.            

Prof. Dr. Feridun YENİSEY 

Çağımız insan haklarının ve kolluk kuvvetlerinin denetlendiği bir çağdır. Kolluğun yetki alanı bir sınırla belirlenmiştir. Kolluğun yetkisi kısıtlamamıştır. Kolluk sadece bu yetki alanını zaruret halinde, gecikme anında, sonradan hakime haber vermek şartıyla yetkisini kullanabilecektir. Kolluğun yetkisi vardır ama sınırlıdır.

Bu konuyu şu örnekle açıklayabiliriz; yurt dışından ülkeye giren kişiler uyuşturucu taşıyorlar ve gümrükte bir rutin arama yapılıyor. Bu aramada polis, otobüsün içine giriyor, otobüsün kapılarını kapatıyor ve silahını göstererek “ben polisim, arama yapacağım” diyor. Yapılan bu aramada uyuşturucu bulunuyor. Mahkemede ise eğer kişi bir yere kapatılmış, özgürlüğü kısıtlanmış, manevi bir baskı altında aranıyorsa suç delilleri bulunsa dahi suçlu olarak kabul edilmiyor ve elde edilen deliller geçersiz sayılıyor.

20 ve 21. Maddenin değişmesinin ardından yapılan aramalar sonunda elde edilen delilleri 24 saat içinde hakime sunmak zorundasınız. 48 saat içinde hakim karar vermezse, arama geçersiz derse arama sonucu elde edilen deliller hükümsüz kalma derecesindedir.

Önleme amaçlı aramada amaç insan canını korumak olduğu için, mahkeme kararı olmadan arama yapılabilir. Bu aramada zaruret hali olmalıdır.

Kolluk adli aramada kesinlikle mahkeme kararı alınmak zorundadır. 

Arama hukukundaki temel prensipler şunlardır; 

  • Anayasa 20 ve 21. maddeler özel hayatı koruyor. Özel hayatın nasıl sınırlanacağı PVSK’ da gösteriliyor. Neden arama işlemi kurala bağlanmıştır? Devlet bireylerin özel hayatına girmesin diye.
  • Bir işlemin arama sayılması için hakim kararının olması gerekir. Arama olmayan işlemlerde hakim kararı alınmaz. Arama olmayan işleme denetim denir. Örneğin; Bir içki dükkanının, içkileri satmaya ruhsatı var mı? yok mu? bunun araştırılması için arama izni gerekmez, bu işlem özel hayatı kısıtlamaz.
  • Kimlik sormak için hakim kararına gerek yoktur. Sebepli bir şekilde kimlik sorulabilir. Devlet bir kişinin özel hayatına kurallara bağlı olarak girebilir.
  • Polis, şahsın evine gelip bu evde şu sebeplerden dolayı arama yapacağım rızan var mı deyip, izin isterse ve şahıs izin verirse kanaatimce arama kararına gerek yoktur.
  • Anayasa 19. maddeye göre, yakalama sırasında gerekli tedbirler alınır. Bu tedbirlere yakalananın aranması da girer ve arama için mahkeme kararına gerek yoktur.
  • Eğer bir kanunda arama konusunda açık izin varsa o zaman hakimden karar almaya gerek yoktur. Çünkü bunu yapmak kolluğun görevidir.
  • Şubat ayında değişen Hapishanelerin İdareleri Hakkındaki Kanunda 6. maddesinde tutuk evine giren herkes aranacak, hassas cihazdan geçecek, sinyal verirse elle aranacak diyor. Bu aramalar kanunda olduğu için yerine getirilecektir.
  • İl İdaresi Kanununun Ek -1. Maddesinde, hava alanlarının girişinde arama yapılacağı belirtilmektedir.
  • Bir aramanın yapılması için makul sebep ve şüphe olmalıdır. Olaydaki makul sebebi kolluğun hakime inandırması gerekmektedir.
  • CMUK madde 156 ya göre kolluk savcıya ulaşamadığında veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde doğrudan hakime gidebilir.
  • Makul şüphe yokken yapılan her arama hukuka aykırıdır.
  • Kolluk tarafından gecikmesinde sakınca yokken yapılan her arama hukuka aykırıdır.
  • Hakim kararının olması zorunlu olduğu durumlarda bu yapılmamışsa bu arama hukuka aykırıdır.
  • Hakim kararı olmadan yapılan aramalar sonucunda herhangi bir delil elde edilirse Anayasa madde 20 ye göre 24 saat içinde hakime bildirilmesi gerekmektedir. Yapılan her arama hakimin onayına sunulacaktır. 

Prof. Dr. Bahri ÖZTÜRK

İnsan haklarını gerçekleştirmek yaşanabilir bir hale getirmek hepimizin arzusudur. Gözaltı sürelerinin her değişmesinde gerekçe işkenceyi önlemektir. Bu süre ne kader uzun olursa işkence olasılığının artacağı muhakkak ama siz ceza Muhakemesinin ilk işlemi olarak gidip sanığı yakalarsanız, elimizde hiçbir delil olmadan sanık zannettiğiniz şüpheli bir kimseyi gözaltına alıyorsanız, sanıktan delile gitmek gibi bir sisteminiz varsa o zaman gözaltı süresi yirmi dört saat değil yirmi dört gün verilse yine yetmez. Onun için burada özellikle üzerinde durulması gereken konu delilden sanığa gidilmesidir.    

Gözaltı sürelerini kısaltalım ama sadece bu yeterli olmaz. Alt yapımızı kurup bunları uygulamalıyız. Yapılması gereken ise delilden sanığa gitmektir. Bu sayede gözaltına alma süresinin önemi kalmayacaktır.

Gecikmesinde sakınca bulunan haller önem arz etmektedir. Bu noktada kanunla yetkili kılınan merciin yazılı emri öne çıkarılmıştır.

Mahallin en büyük Mülki Amirleri yazılı emir konusunda yetki emir çerçevesinde bir rahatlama sağlayabilirler.

Delil: Olayı temsil eden, yansıtan, bir parçasını oluşturan, akla mantığa hukuka aykırı olan her şeydir

Ceza muhakemeleri usulünde olayı yansıtan olayın içinde olan her şey delildir. Ancak olayı yansıtan ve olayın bir parçası olan bulgular akla, maddi gerçeğe ve hukuka uygun olmak zorundadır. Anayasanın 38. maddesinin 6. fıkrasında yapılan değişikliklerde kanuna aykırı elde edilen kıl, kan ne olursa olsun elde edilen deliller delil sayılmıyor. Birisine işkence yapılarak kanuna aykırı bir şekilde delil elde edildiyse bunlar kesinlikle dosyaya girmeyecektir.   

Aramanın el koymanın anayasa hükmüyle yazılı emir altına alındığı bir yerde bu yasakların şumulü, kapsamı çok genişlemiştir. Benim endişem arama ve el koyma için yazılı emir arayan anayasa yakalama için yazılı emir aramamaktadır. Uygulamada arkadaşlarımız yakalamaya yönelmektedirler. Oysa yakalama daha ağır insan hakları ihlalidir.

Örnek: Akmerkez’ deki Tatlıses olayı, polis arama iznini alana kadar Tatlısesi orada tuttular. Ama burada kanuna aykırılık yoktur. Arama kararı alıncaya kadar beklenmesi söz konusudur. 

Prof. Dr. Durmuş TEZCAN

Avrupa insan hakları sözleşmesinin kolluğu daha yakından ilgilendiren maddeleri şöyle sıralanabilir.

  • Yaşama hakkına ilişkin konular. 2. Madde
  • İşkence ve kötü muameleyi yasaklayan 2. madde
  • Kişi güvenliğine ilişkin 5. madde
  • Adil yargılanma hakkına ilişkin 6.madde
  • Özel hayatın gizliliğinin korunmasına ilişkin 8.madde
  • Düşünceyi ifade özgürlüğüne ilişkin 10.madde

Sözleşmenin 1. protokolünde yer alan mülkiyet hakkına saygı noktasında zaman zaman kolluk mensuplarının bir olaya müdahale ederken ve sanık gözaltındayken kurallar çerçevesinde hareket etmediği izlenimi doğmuşsa, bu durum çoğu zaman Türkiye aleyhine kararlar verilmesine yol açmaktadır. Bu nedenle yakalama, arama ve sanığın gözaltındayken yapılan işlemlerin, gerçeğe uygun ve özenli tutulması gerekir. Bu nedenle gözaltı sırasında gözaltı süresinin aşılması halinde bunu örtbas etmeye yönelik evraklar hazırlansa bile bu durumun gerçeği yansıtamadığı, başka delillerden hareketle kolayca ortaya konabilmektedir. Bu durum AİHM önündeki yargılama sırasında mutlaka ortaya çıkarılmaktadır. O halde gözaltı ve bir olaya müdahale sırasında tutanakları ve diğer kayıtları düzenli tutmak hayati öneme sahiptir. Bu bağlamda evraklarda silinti ve kazıntı yapılmamalı, yanlışlık olmuşsa üzeri anlaşılır şekilde çizilerek yanına doğrusu yazılmalıdır. Böyle davranmak gözaltı ve diğer hallerde kolluk kuvvetlerinin hukuka uygun davranması konusunda herhangi bir kuşku duyulmasını önlemesi bakımından faydalı olacaktır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhine kararlar çıkmasının nedenlerinden biri de sözleşmenin eski 25; yeni 34. maddesinde yer alan iç hukuk yollarının tüketilmesi konusunda yaşanan aksaklıklardır. Bu bağlamda, hukuku çiğneyen kamu görevlisinin cezai ve mali sorumluluğunun aşırı gecikmesi, mağdurun başvuruları konusunda gereken cevabın zamanında verilmemesi, kamu yetkililerinin kendilerine yönelik yargılamanın aşırı uzaması gibi konular, Türkiye aleyhine kararlar çıkmasına sebebiyet vermektedir.

Prof. Dr. Süheyl BATUM

Soru: Avrupa’nın 200 yılda yaptığı değişiklikleri 2-3 yılda yaptığımızı söylediniz ama konuyu sosyolojik, psikolojik olarak değerlendirmek gerekmiyor mu? Elbisenin ölçüsü alınmadan dikildiğinde topluma uygun olmadığını anlamamız gerekli değil mi?

Cevap : Kanunlar ihtiyaçlardan doğar. Avrupa Birliği uyum yasaları olmadan öncede ülkemizde yapılan, çıkması gereken yasalarla ilgili tartışmalar, Türk toplumunda belli bir ihtiyacın ortaya çıktığını gösteriyordu.

Bir ülkenin kendi koşullarına uyup uymaması gibi bir zorunluluktan daha çok, uluslararası camianın insanlara tanıdığı haklara, o ülkenin iç hukukun uyup uymadığı tartışılması söz konusudur.

Örneğin; Özellikle Portekiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine diyordu ki; mahkeme bende uzun sürüyor, hakimlerin iş gücü fazla, sıkıntımız var, hakimim yok, dosya sayısı fazla, bu kadar yapabiliyorum. Fakat AHİM haklı olarak beni ilgilendirmez diyor. Sen devlet olarak sözleşmeyi imzaladıysan bunun gereklerini yerine getirmek zorundasın diyordu.

Türkiye artık bu aşamayı aştı. Hep biz demiyor muyuz; bu hakları Avrupa istiyor diye değil, kendi vatandaşlarımıza yakıştığı için istiyoruz diye. 

Soru : Özel hayatın gizliliği ile ilgili güvenlik kuvvetleri için yapılan kısıtlamalar neden Türkiye’de medya için uygulanmıyor?

Cevap: Türkiye’de maalesef güç medyada olduğu için medya bu konularda kendini tamimiyle yetkili olarak kabul ediyor. Yasa varsa bunu uygulayabilmeliyiz. Türkiye’de bu yasalar var ama uygulanmıyor. Türkiye’de medya için sınırlamaların getirilmesi gerekiyor. 

Prof. Dr. Feridun YENİSEY 

Soru  : Rızaya dayanan aramalar hakkında:

Cevap: Rızaya dayanan aramaların hakikaten istisna olması lazım. Vakit varsa mutlaka hakimden karar alın, vakit olduğu zaman hakimden karar almak mecburidir. Gecikmede tehlike varsa o zaman istisnalar devreye girer. Türkiye’de aramalar konusunda yapılan bir yanlış, daha sonra genel bir kural olarak algılanmasına sebebiyet veriyor. 

Soru  : Otolarda envanter araması söz konusu mudur?

Cevap: Örneğin; bir yerde park yasağı var. Araba park etmiş. Çekici ile çektiniz ve parka getirdiniz. Adam sonra aracını almaya geldi. Diyebilir ki aracımda çantam vardı. Çantamda bir miktar para vardı ama şimdi yok. Böyle bir sorunla muhatap olmamak için muhafaza altına alınan araçların envanterinin çıkarılması gereklidir. 

Soru : Yakın bir zamanda bir kız çocuğunu öldürmekten şüpheli bir kişi test sonuçları tamamlanmadan gözaltı süresi doldu diye serbest bırakıldı. Daha sonra sanığı olduğu anlaşıldı. Gözaltı süresi yetmiyor mu?

Cevap: Yakalamanın hukuka uygun olması gerekiyor. Eğer tutuklanamayacak bir kişiyi yakaladıysanız bu kişiyi elbette serbest bırakacaksınız. O kişiyi yakaladığınız ve hemen hakime çıkarttığınızda, hakimin tutuklama kararını verebilecek olması gerekiyor. Söz konusu kişiyi yakaladığınız anda delil olmadığı için birazcık keyfi yakalama yapıldığı anlaşılıyor. Suç tam olarak netleşmiyor. El yordamıyla bulunmuş, delil teste gönderiliyor, delil tamamen somutlaşmamış yani makul şüphe ortaya çıkmamış. Eğer çıkmış olsaydı 24 saat içinde hakime başvurulabilir ve hakim tutuklama kararı verebilirdi.

Soru : Hizmet binalarının korunması için, polis merkezlerine girerken arama yapılması için hakim kararı gerekir mi?

Cevap: Eğer bir kanunda arama yapılabilir, tedbir alınabilir şeklinde düzenleme varsa ayrıca hakim kararıyla aramaya izin verilmesine gerek yoktur. Nitekim kamu binalarının korunması hakkında kanun vardır. Bu kanuna göre içeri giren herkesin kimliğinin tespiti için gerekli tedbirler alınacaktır. Ancak ince arama gerekiyorsa biraz bekletilip emir almanız gerekir. Daha vakit varsa hakim kararı alınması gerekir.

Prof. Dr. Bahri ÖZTÜRK 

Soru  Kanuna aykırı delilden hareketle, yargı izni elde edilen delilin hukuki durumu nedir?

Cevap: Hakim böyle bir tuzağa düşmez. Zaten müracaatınızı kökten inceleyeceği için size o izni vermez. Yani hukuka aykırı elde edilen delili daha sonra hakim kararıyla hukuka uygun hale getiremezsiniz. 

Soru : Kanuna aykırı bulunduğu kabul edilmiş bir olayla ilgili başka bir delile işaret ederek ortaya çıkarılması sağlanmışsa ikinci delil ne olur?

Cevap: Hiçbir şey olmaz. Bundan sonra onu da kullanamazsınız. Çünkü dolaylı olarak veya doğrudan küçücük bir hukuka aykırılığa düşmüşse o delili unutun, dosyaya koyamazsınız.

Soru  : Görevli kolluğun bir suçla ilgili delil toplarken hakkında suç işlediği şüphesi bulunan bir kişinin çöp kutusundan olayla ilgili bir delil elde ederse bu delil terk edilen şeylerin üzerinde arama sayılmayacağından dolayı hukuka uygun olur mu?

Cevap: Özel hayatı ihlal etmeden (Anayasa 20 – 21) bir delili elde etmiş sayılırız. Delilin sakatlanması söz konusu olamaz. Nitekim vücudun muayenesi söz konusuysa, saç istiyoruz, kan istiyoruz, bir analiz yapıldı. Vermiyorsa zorla yaptıramazsınız. Sabırla, atık bırakmasını bekleyeceğiz. Delil bulmak amacıyla zorla numune alamazsınız. 

Soru : DGM’ nin konusuna giren davalarda sanık yakalandığı anda avukatıyla görüşme hakkı var mıdır?

Cevap: Artık vardır.

Soru : Hizbullah terör örgütünün arşivi 2000 yılında ele geçirilmiş, yapılan aramada  bilgisayar, CDler, hart diskler bulunmuş ve bütün bunlara el konulmuştur. Bu arşiv şu anda kollukta olup, kolluk tarafından çözümü yapılmaktadır. Elde edilen bu delillere dayanılarak soruşturma yapılmakta ve karar verilmektedir. Bu deliller kollukta olup içinde ne olduğunu, kimler olduğunu tespit edememekteyiz. Biliyoruz ki bilgisayar teknolojisi bunların içerisine müdahaleyi mümkün kılmaktadır. Disk ve hard diskin kullanılması uygulaması nasıl olmalıdır?

Cevap: Şu anda çıkan ve 2001 ve daha sonra çıkan düzenlemeler geçmişe şamil değildir. Usul kanunları derhal tatbik edilir. Bu CDlerin, hard disklerin hukuka uygun olarak elde edilmesi halinde kanuna aykırı delil sayılması mümkün değildir. Bir başka önemli husus bilgisayarlar, CDler, hard diskler kendileri başlı başına delil değildir, keşif vasıtasıdır. Teknolojiyi kullanarak muhtevasını öğrenebilirsiniz. 

Soru: Gözaltındaki sanığın ifadesinin sesli ve görüntülü olarak kaydedilmesi Türkiye hakkında açılan davaları ne yönde etkiler?

Cevap: Şüphesiz gözaltı sırasında sanığın hakları konusunda özenli davranıldığının ortaya konması olumlu kanaat uyandırır. Fakat çoğu zaman gözaltı sırasında sıra dışı bir olay yaşanıp yaşanmadığı başka noktalardan hareketle kolayca tespit edilebilmektedir. Örneğin gözaltındaki sanık hakkında tutulan evraklarda silinti yada kazıntı yapılması, davada bahsi geçen evrakların sıra numaralarının birbirini tutmaması yada aynı sayıyı taşıyan birden çok evrakın tespiti gibi konular sabit ise aleyhte karar çıkması olasıdır.

Sanığa kötü muamele yapılmadığını ortaya koymakta en önemli husus bir sorun yaşanmışsa bunun gereğinin kendi idari ve yargı organlarımızca yapılmasıdır. Evrakların, doktor muayenesinin düzenli ve zamanında yapılmış olduğunun rahatça anlaşılabilmesidir. Kolluk bu hususlara dikkat ettiği taktirde hem Türkiye aleyhine başvurular hem de aleyhte verilen kararlar azalacaktır.

Soru: Bazı sömürgeci Avrupa devletlerinin sömürgelerinde gerçekleştirdikleri nükleer silah denemeleri vardır. İnsan hakları evrensel ise, bu devletlere neden uygulanmıyor?

Cevap: Sözleşme Avrupa Konseyine üye devletlerin kendi sınırları içinde olup biten ve devletten kaynaklanan olaylara uygulanır. Bir imzacı, devlet sömürgesini de sözleşme sistemine dahil etmişse o zaman o topraklarda uygulanması gerekir. Bir devletin fiilen denetiminde bulundurduğu topraklarda devletten kaynaklanan eylemlerin AİHM’ce denetlenip denetlenemeyeceği önemli bir sorundur. Doğrusu AİHM’ nin bu konuda tutarlı davrandığı konusu tam açık değildir. Ancak şunu ifade etmeliyiz ki bir devletin kendi sınırları dışındaki olaylardan dolayı da şikayet edilebilmesi hususu Türkiye nin Kıbrıs barış harekatından sonra mahkemece benimsenmiştir.