Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

POLİSİN ÇALIŞMA SAATLERİ VE ETKİLERİ

 

 

                                                       Özgüner POLAT

                                                      Genel Sekreter

                                                    Emekli Emniyet Md.

 

08.02.2001 tarihinde bir Polis Memurunun çalışma saatlerinin düzensiz olduğu ve bu durumun İnsan Hakları ihlaline yol açtığını ileri sürerek bir dilekçe ile İzmir İnsan Hakları Kuruluna başvurması ve Kurul tarafından 29.03.2001 tarihinde alınan karar gereği konu ile ilgili Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesinden rapor hazırlanmasının istenmesi üzerine Polisin Çalışma saatleri, kamuoyu gündemine gelmiştir.

 

Nitekim, 27.03.2002 günü NTV’de saat:22.00 yayınlanan “24 SAAT” haber bülteni içinde saat:22.27’de verilen “İNSAN HAKLARINI İHLAL  ETMEKLE SUÇLANAN POLİS, İNSAN HAKLARI ARAYIŞINDA!” başlığı altında verilen haber ile ilgili olarak telefon ile görüşlerine başvurulan 9 Eylül Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof.Dr. Bahri ÖZTÜRK tarafından özetle:

Polisin içinde bulunduğu zor koşulları şikayet etmesi sakıncalı görüldüğünden bu güne kadar herhangi bir şikayet bulunmaz iken, Avrupa Birliğine müracaatla polisin’de içinde bulunduğu koşulları sorguladığı ve bu bağlamda İzmir’de görev yapan Polis Memuru Ali GÜVEN’in İzmir İnsan Hakları Kuruluna müracaatta bulunması üzerine Üniversitelerinden bu konuda rapor hazırlanması istendiğinden özellikle Avusturya ve çeşitli Avrupa ülke polislerinin içinde bulunduğu koşullar ile birlikte polisimizin içinde bulunduğu koşulların zorlukları raporla tespit edildiği, dikkat çekici noktaların ise;

1-     Çalışma saatlerinin yoğunluğundan dolayı çocuğunu göremeyen polisin olduğunu,

2-     Nöbet uygulamasının dünyanın hiçbir yerinde bizdeki gibi olmadığı,

3-     Çalışma ortamlarının düzgün olmadığı,

4-     Konut yetersizliği ve lojmanda kalan polisin ise servisle işe gidip gelmesi nedeni ile halktan yabancılaştırıldığı,

5-     Ücret düşüklüğü nedeni ile polisin çıkmaza girdiği,

Bu yetersizlikler içinde bulunan polisimizden İnsan Hakları kurallarına uymasının beklenemeyeceği, hatta bu psikolojide ve bu koşullarda bulunan polisin, İnsan Haklarını ihlal edebilir kuşkusuyla görev verilip verilmemesinin düşünülmesi gerektiği,

Ücret düzenlemesi dışında belirtilen sorunlarının çözümünün yasal düzenlemeyi gerektirmediği, çünkü yasal düzenlemenin yeterli olduğu fakat sorunun çözümünün uygulamadan kaynaklandığı ve bu konuda ciddi bir reformun yapılması gerektiği ancak son zamanlarda polis üst yönetiminde İnsan Haklarına saygılı olma anlayışının bulunduğu,

görüşleri belirtilmiştir.

 

28.03.2002 tarihli Milliyet Gazetesinin 13 nci sayfasında ise ”POLİS İMDAT DEDİ” başlıklı haber ile aynı konu gündeme gelmiştir.

 

İzmir İnsan Hakları Kurulunun başvurusu üzerine 9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Bahri ÖZTÜRK ve Y.Doç. Dr. Oğuz SANCAKTAR tarafından hazırlanan 28.08.2001 gün ve 259 sayılı “Polislerin Çalışma Koşullarının Anayasada ve Uluslararası Belgelerde Garanti Edilen Hakların İhlaline Yol Açıp Açmadığı” konulu hukuki mütalaada özetle;  

Kanun koyucunun çalışma saatlerinin düzenlenmesinde kurum yada hizmet özelliği dikkate alınarak farklı uygulamalarının olabileceğini ancak bunun ya kanun yada yönetmelik şeklindeki hukuki işlemlerle mümkün olabileceğini, ancak Emniyet Teşkilatı Kanunu, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ve Polis Salahiyet Tüzüğü ve polisi ilgilendiren diğer yönetmeliklerde konuya ilişkin bir düzenleme getirilemediği, daha ziyade genelge ile bazı esasların tespit edildiği, hukuki bakımdan genelgelerle müstakil olarak çalışma saatleri konusunda asli düzenleme getirilemeyeceği, dolayısıyla bu çerçevede normlar hiyerarşisi açısından hukuki bir sakatlığın dikkati çektiği,

Devlet Memurları Kanunun 101 nci maddesinde “Günün 24 saatinde devamlılık gösteren hizmetlerde çalışan Devlet Memurlarının çalışma şekil ve saatleri Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığının muvafakati alındıktan sonra kurumlarınca düzenlenir” hükmünü taşıdığından söz konusu belirleme yapılırken hem Başbakanlık hem de Devlet Personel Başkanlığının görüşünün alınmasının zorunlu ve bu usule uymamanın şekil ve usul unsuru yönünden hukuka aykırı olduğu, ilgili idarenin söz konusu belirlemeyi yaparken ve takdir yetkisini kullanırken kamu yararı ve hizmet gereklerini dikkate almak zorunda olduğu ve keyfi hareket edemeyeceği,

Çalışma saatlerinin düzenli olmasının İnsan Hakları açısından çok önemli olduğu ve tahamülü aşan bir şekilde çalıştırılmanın ciddi bir hak ihlali olarak ortaya çıktığı,

-Anayasanın 49 ncu maddesinde “ Devlet çalışanların hayatını geliştirmek için çalışanları korumak zorundadır”

-İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin (İHEB) 22’nci maddesinde  “Her şahsın çalışmaya, adil ve elverişli çalışma şartlarına” hakkı vardır, 24’ncü maddesinde, “Her şahsın dinlenmeye…, Bilhassa çalışma müddetinin makul surette tahdidine… hakkı vardır.

-Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 4 ncü maddesinin “Hiç kimse  mecburi çalışmaya tabi tutulamaz”

Hükümleri gereğince polisin çalışma koşullarına ilişkin mevcut düzenleme ve uygulamalarının Anayasanın, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa İnsanları Hakları Sözleşmesini Temel hükümlerine açıkça aykırı olduğu,

Anayasanın 59 ncu maddesinin “Dinlenmek çalışanların hakkıdır.” Hükmü gereğince mevcut çalışma koşullarının düzenli olarak dinlenme olanağını vermeyecek şekilde anayasaya aykırılık teşkil ettiği, öte yandan burada sadece yorgun polisi değil, böyle bir polisin işi gereği muhatap olacağı vatandaşlara verebileceği zararın gözden uzak tutulmaması gerektiği,

Görüşleri belirtilmiştir.

 

Aynı konuda İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanlığı tarafından; Emniyet mensuplarının çalışma saatlerinin düzenlenmesinde her ne kadar ülkemizin ekonomik koşulları, teşkilatın iş yükü, emniyet ve asayişe müessir olayların sayısı ve personel mevcudu gibi etkenler dikkate alınıyorsa da,  Anayasamız ve ülkemizin taraf olduğu Uluslararası Sözleşme Hükümlerine uyulması, Anayasada ifade edilen hukuk devleti olmanın kaçınılmaz gereği olduğu,

            Kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken mevzuata uygun hareket etmelerinde ağır çalışma koşullarının olumsuz etkisi olabileceğinin göz ardı edilmemesi gerektiği, İnsan Hakları alanında eğitim ve bilinçlendirmenin yanı sıra çalışma koşullarının iyileştirilmesinin İnsan Hakları ihlallerinin azalmasında önemli bir etken olacağı,

            Hak ihlallerine meydan vermemek için mevzuatın hukukun temel prensiplerine uygun bir şekilde yorumlanarak uygulanmasının ve ayrıca yöneticilerin, takdir yetkilerini en isabetli ölçüler içerisinde özenle kullanmalarının önem taşıdığı,

            Görüşleri belirtilmiştir.

 

Çalışmak bir ödev ise, dinlenmek de doğal bir haktır. Bu nedenle, ILO sözleşmelerine göre kamu veya özel sektörde çalışanlar için günlük çalışma süresi 8 saat olarak öngörülmüştür. Ülkemiz de bu sözleşmeyi imzalamıştır. Ayrıca, 657 sayılı D.M.K.’nın 99. ve takip eden maddelerinde, devlet memurlarının çalışma saat ve usülleri yasal hükme bağlanmıştır. Buna göre; devlet memurlarının haftalık çalışma süresi, cumartesi ve pazar günleri tatil olmak üzere 40 saattir. Ancak, kurumların ve görülen hizmetin özelliklerine göre günün 24 saatinde devamlılık gösteren hizmetlerde çalışanların çalışma saat ve şekilleri, Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı’nın izni alındıktan sonra kurumlarınca farklı çalışma sürelerinin tespit olunabileceği belirtilmektedir.

            Bu bağlamda 24 saat hizmet veren polisin, çalışma saatlerini düzenleyen özel bir düzenleme 1995 tarihine kadar yapılmadığından, “amirin iznine” bağlı olarak 12/12 veya 12/24 saat çalışma sistemi uygulanmıştır. 19.10.1995 tarih ve 231771 sayı ile yayımlanan “Emniyet Hizmetleri Sınıfı Personelinin Çalışma Saatlerine İlişkin Esaslar“ adlı Bakanlık Genelgesinin 4. Maddesinde ise; “… nöbet usulu ile çalışması zorunlu olan personelin çalışma saatleri, hizmetlerin gerekleri göz önünde bulundurularak olağanüstü durumlarda 12/12, diğer durumlarda 12/24 veya 12/36 esaslarından herhangi birine veya her birine göre Taşra Teşkilatında Mülki Amirin, Merkez Teşkilatında Genel Müdürün onayı ile düzenlenir” denilmektedir.

 

            Belirtilen esaslara göre, “personelin çalışma saatleri, hizmetlerin gerekleri göz önünde bulundurularak olağanüstü durumlarda 12/12, diğer durumlarda 12/24 veya 12/36“ ise de, çoğu zaman aralıksız çalışma saati 12/12 sistemidir. Çünkü üst yöneticiler, her olasılığı düşünerek terör, grev, kanunsuz gösteri, toplantı ve benzeri sebeplerle çalışma saatini onaylı olarak, 12/12 şeklinde uygulamaktadırlar. Zaten Türkiye koşullarında bu tür olaylar sık sık meydana geldiğinden, çalışan polis, çalışması gerektiğini olumlu bulsa dahi gergin ortamın kişisel durumuna, dolayısıyla davranışlarına yönelik olumsuz etkileri doğrudan fark edememektedir. Göreve geliş-gidiş, nöbet devri, takip edilen olayın sonuçlanması veya ikinci emir gerekçeleri ile, polisin çalışma saati, uygulamada  14 veya 16 saati bulmaktadır. Özellikle üst düzey personelin çalışma saatleri, en az 16 saate kadar yükselmektedir.

Ayrıca, Polis Teşkilatının çalışma sisteminin temeli vardiya biçimidir. Vardiya biçiminde çalışma koşullarının, insanın fizyolojik, psikolojik ve sosyolojik durumunda olumsuz etkileri  bulunduğu bilimsel olarak tespit edilmiştir. İnsan vücudu normal şartlarda belirli bir biyolojik çalışma saatine sahiptir. Gündüzleri çalışır, geceleri  dinlenir. Hizmet gereği polislik mesleğinde bu mümkün değildir. Bu nedenle, kişi üzerinde oluşması muhtemel “ruhsal bozukluk ve bilinçte negatif yansıma” sakıncalarının giderilebilmesi için çalışan kişiye yeterli oranda ve uygun mekanda  dinlenme  imkanı  tanınmalıdır.

 

 “Yapılan ergonomik çalışmalarda 8  saati aşan mesai sürelerinden prensip olarak kaçınılması önerilmekte”1 ise de, Emniyet Teşkilatında çalışan personel, halen yeteri kadar dinlendirilmemektedir.

            Hafta sonu tatili olmayan, zorunlu haller dışında izin kullanmayan insanların işte başarılı olmalarını beklemek realiteye aykırıdır. Özellikle toplumsal olaylarda görevli olan Çevik Kuvvet Polisi, sabahın erken saatlerinde muhtemel geçiş güzergahlarında görevlendirilmektedir. Aynı Polisler (çünkü kulanılabilinir tüm personel görevlendirilmiştir), 12 veya 16 saat süresince olumsuz şartlarda ayakta dikilmektedirler. Bu süre zarfında sıradan ihtiyaçlarını dahi karşılayamayan ve bedensel, ruhsal olarak yorulan polis, en küçük toplumsal direnme karşısında esnek davranma kabiliyetini kaybetmekte ve istenmeyen olaylara sebebiyet verebilmektedirler.

Bazı illerimizde karakol amirleri sabah saat 08:30’da görev alıp ve en erken saat 24:00’te görevden ayrılmaktadırlar. Bir karakol amirinin, ertesi günü gündüz vaktinde (vatandaşla ilgileneceği en verimli saatte) yeteri kadar dinlenemediğinden makam odasında bitkin bir durumda olduğu görülmektedir. Bu ise, polisin çalışma hayatı ile sosyal hayatının birbirine karıştığını göstermektedir.

Polisin izin ve mesai kavramları bütünleşmiştir. Polis istirahatlı dahi olsa, hatta yeni görevden ayrılmış dahi olsa, amir tarafından verilen emir gereği tekrar göreve dönmek zorundadır. Dolayısıyla polis görevde iken, hangi saatte istirahate ayrılacağını net olarak bilememektedir. İkinci emir olasılığı her an özel yaşamına ilişkin programını aksatabilmektedir. Programlı bir yaşamdan yoksun kalan polis, sürekli olarak görünmeyen bir “iç stresi”nin baskısı altındadır. Bu ise, kaçınılmaz olarak çalışmasını olumsuz etkilemektedir. 2

 

            Yukarıda belirtilen yasal düzenleme, hukuki mütalaa, Devlet Bakanlığı görüşleri ve örnekler dikkate alınarak polisin çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi gerektiği düşünülmektedir.  

 

 

 

 

 

 

 

 

POLİS MAAŞLARININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ VE ETKİLERİ              Ali ALTUNYAY

                                                                                                                         Emekli Emniyet Müdürü

                                                                                                                              Genel Sayman

                   

Personelin teminindeki güçlüğün yanı sıra, yapılan görev uğruna ve ücret düşüklüğünden dolayı sadece son 10 yılda (1992-2001);

277      İntihar

343      Şehit,

            377      Görevi esnasında vefat,

          1534      Görevin yarattığı meslek hastalıkları sonucunda vefat,

            522      Vazife ve adi malülen emeklilik,

          1336      İstifa,

          1889      Müstafi,

          2851      Başka kurumlara geçiş,

           438      Zorunlu hizmet sınınfı değişikliği,

459      DMK’nın 48/5- 98/b maddeleri gereğince memuriyeti sona erdirilen,

259      DMK’nın 56 ve 57 maddeleri gereğince ilişiği kesilen,

                      1493     Disiplin cezası ile meslekten çıkarılan,

             83      Disiplin cezası ile Memuriyetten çıkarılan,

 

olmak üzere toplam 11.861 personelin, Polis Teşkilatından ayrıldığı görülmüştür.

 

Bu istatistik, sayısal oranda hiçbir kurumda görülmemekle birlikte Emniyet Teşkilatında bu rakamlar gün geçtikçe büyümektedir.

 

Geçmiş yıllarda polislerin diğer memurlardan maaş olarak daha avantajlı durumda bulunmaları nedeniyle çeşitli meslek gruplarından Emniyet Teşkilatına geçiş yapan bazı personelimiz, bu günkü özlük hakları bakımından pişmanlık duymaktadırlar. Çünkü yıllar geçtikçe polisin özlük hakları giderek kayıp olmuştur. Bakan ve Genel Müdür değişikliklerinde Teşkilat personeline verilen ilk mesaj “Polisin Ücretlerinin artırılacağı” şeklinde olmuştur. Ancak söylenenlerin hiçbiri yerine getirilmemiştir.

 

Özellikle son 2 yıldan bu yana sürekli olarak ulusal basında yayınlanan “Polise Zam Geliyor” haberleri sonucunda ev sahipleri ile polis kavgalı duruma gelmiştir. Bu haberlerin gerçekleşmemesi aynı zamanda polisi beklentilerinin cevaplanmamış olması sonucunda psikolojik çöküntüye sürüklemiştir. 

 

İşin gerekleri, iş riski, çalışma koşulları ile üstlenilen sorumluluk açısından polis mesleğinin diğer devlet memurları ile karşılaştırılması işin özüne aykırıdır. O halde, polisin ücret durumunun da kıyaslanmaması gerekmektedir. Ancak, her ne zaman Polis ücretleri gündeme gelse, diğer devlet memurlarının maaşları gündeme getirilmiştir. Fakat diğer devlet memurlarının ücretleri artırıldığında polisin durumu hiçbir zaman gündeme gelmemiştir.

 

Kaldı ki, polislerin çalışma saatleri ve içinde bulunduğu çalışma koşulları ile bu ortamın yarattığı sonuçlar, hiç bir Devlet memuru ile kıyaslanamayacak oranda Polisin aleyhinde olunmasına rağmen, bazı kamu kurum ve kuruluşlarında yine memur statüsünde çalışan ve polis kadar iş riski ve güçlüğü bulunmayan bazı personelin polisin iki katı kadar maaş aldığı bilinmektedir. Hatta öyle ki, Maliye ve Emekli Sandığında çalışan bir genel idari hizmetli memur, Emniyet Teşkilatında çalışan aynı unvandaki bir memurdan daha fazla maaş almaktadır. Yani, adaletsizlik sadece emniyet hizmetleri sınıfı aleyhine değil, aynı zamanda Emniyet Teşkilatında çalışan diğer hizmet sınıflarının da aleyhine gelişmiştir. Bu nedenledir ki,  rütbeli personel dahil, pek çok mensubumuz daha iyi imkanların bulunduğu diğer kurumlara geçmektedirler. Bu durum göz bebeğimiz Teşkilatımızın alanında yetişmiş uzman personelin ayrılmasına yol açmaktadır. Özellikle son üç yılda ücretlerde meydana gelen gerileme ile Emniyet Teşkilatından emekli olan ve özellikle ücret yetersizliği nedeniyle diğer alanlarda iş kurma girişimlerinde bulunma gerekçesiyle Teşkilattan ayrılan uzman personelin yerinin doldurulabilmesinde ve gitgide gelişen ve son derece kompleks bir yapı oluşturan organize suçlarla gereği gibi mücadele edebilen uzmanlaşan personelin ücret düşüklüğünden dolayı istifa ve benzeri şekillerde kurumdan kaçışının önlenmesi için ücret artışının beklentilere cevap vermesi gerekmektedir.

 

Polisin diğer devlet memurları ile kıyaslanmayacak derecede farklılıkları bulunmasına rağmen bu konuda gerekli gayretler gösterilmedi.  Bakınız 09.04.2002 tarihli sabah Gazetesinde yayınlanan “Mağdur Polis Adına Bir Grup Türk Polisi” rumuzlu mektupta: “Bayramlarda, yılbaşlarında, resmi tatillerde evimizde olamadık, eşlerimizin doğumunda, babalarımızın ölümünde, yanlarında değildik, ne sevincimizi, ne de üzüntümüzü sevdiklerimizle paylaşamadık  … diğer devlet memurlarına bakıyoruz; günde belirli saatte çalışan sağlıkçılar döner sermayeden, öğretmenler ek derslerden, maliyeciler, gümrükçüler  vs her kes bir fondan yararlanıyor. Yukarıda sayılanlar ve kendilerine gelince kaynak var ama biz polis memurlarına gelince kaynak yok, kriz var diyenlere haykırıyoruz! Duyun artık feryadımızı. İnsanca yaşamak, bayram günü geldiğinde çocuklarımızı sevindirmek, ceplerine harçlık koymak istiyoruz. Kısaca insanca yaşamak istiyoruz” şeklinde feryatlar duyulmaktadır.

 

Son yıllarda polisin ücretlerinde meydana gelen büyük düşüş, poliste sosyal ve özellikle psikolojik bakımdan ciddiye alınması gereken sorunlara neden olmuştur. Nitekim, son 10 yılda (1992-2001) 277 personelin intihar etmesi, Türk kamu görevlileri arasında en çok intihar eden personelin polisler olduğunu göstermektedir. Bunun temelinde ise, maddi sıkıntılar yatmaktadır. Çünkü yapılan araştırmalarda; intihar eden polislerin çoğunun borç batağında olduğu ve maaşlarına haciz geldiği ve devletin resmi üniformasını taşıyan ve güvenilirlik konusunda hiçbir kuşku taşımaması gereken polis, düşük maaşlar nedeni ile esnaf gözünde bu güvenilirliğini yitirmiştir. Artık taksitle dahi ailesinin zorunlu ihtiyaçlarını gideremeyen polis, aile içi çatışma yaşamakta ve maalesef  bu çatışmalar intiharla sonuçlanmaktadır. Örneğin;01.01.2000-18.03.2002 tarihleri arasında Polis Bakım ve Yardım Sandığına üye olan toplam 107.397 personelimizden 94.217 personelimizin 132.513 Trilyon borçlanmış olduğu görülmektedir. Mensuplarımıza sunulan bu imkana rağmen, son yıllarda bankalardan polis maaşlarına gelen haciz kararları, polisin mevcut maaşı ile geçinemediğini bir kez daha doğrulamaktadır.

 

Bayram ve hafta sonu tatili olmayan polisin yılda 313 gün ve günde 12 saat çalıştığı düşünüldüğünde, (12X313) 3756 saat mesai yaptığı görülmektedir. Diğer Kamu görevlileri ise haftada iki gün ve diğer tatil günleri dikkate alındığında yılda sadece 249 gün çalışmakta ve yıllık çalışma saatinin (8X249) 1992 saat olduğu görülmektedir. Buna göre, bir Emniyet Teşkilatı mensubu diğer kamu kuruluşu personelinden (3756 yıllık mesai saati – 1992 yıllık mesai saati=) 1764 saat daha fazla çalışmakta ve bu rakam diğer devlet memurlarından % 88 oranında fazla çalışmayı göstermektedir. Emniyet Hizmetleri Sınıfı Personelinin bütün bu çalışmalarına karşılık bir ayda alınan fazla çalışma ücreti ise ortalama  118.020.000.TL dır.

 

Gerekçesi ne olursa olsun hiçbir zaman tasvip etmediğimiz ve hayatımız boyunca mücadele ettiğimiz eylemlerin polis tarafından işlendiğini duyunca içimiz burkuluyor ve sanki bu suçu ben işlemişim gibi eziliyor, eziliyor ve eziliyoruz. Ancak, polisin banka soyduğu, hırsızlık yaptığı, kapkaççılık yaptığı haberlerini duyunca emekli olan biri olarak bizler mahcupluk duyarken, devletin yetkili makamlarının “durumdan vazife çıkarmak” adına “arkadaşlar bize ne oluyor” diyerek bir arayışa girmesi ve bu eylemlerin nedenlerini araştırması gerekmiyor mu? İntihar eden bir polisin cebinden çıkan mektup da; dürüstlüğün simgesi adına 4 aydır yaklaşık 2 milyar borcunu ödemediği için intihar eden polisin durumu düşündürücü değil mi?

 

Polisin aldığı maaşın büyük bir bölümü tazminatlardan ve fazla mesaiden oluşmaktadır. Tazminatlar ve fazla mesai ücretleri ise emekli maaşına yansımadığından emekliye ayrılan personelin maaşı, çalışırken aldığı maaşın yarısına düşmektedir. Emekli Sandığı Ödeme listelerinde en az ücret alan kamu personelinin Polis Memuru olduğu görülmektedir.(18.03.2002 tarihi itibarıyla bu rakam 275 Milyon TL’dir)   Bu durum ise, çalışırken zor geçinen polis, emekliye ayrılınca daha da zor durumda kalmaktadır. Basında yayınlanan haberlerden de görüleceği üzere, 30 yıl şerefli üniformayı taşıdıktan sonra emekliye ayrılan polislerin hastane ve benzeri yerlerde temizlik işçiliği yaptığı görülmektedir. Özellikle 13 Temmuz 2001 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 631 Sayılı “Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Mali ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”ye dayanarak 14.04.2002 gün ve 24695 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan tebliğ ile diğer devlet memurlarının bir çok unvanına temsil tazminatı ödenirken, Emniyet Hizmetleri Sınıfında sadece aynı rütbede olmasına rağmen farklı görev ünvanlarında çalışan 1. Sınıf Emniyet Müdürlerinden bazılarına Makam Tazminatı ödenmiş, bazılarına bu tazminat ödenmemiş olduğundan, aynı rütbedeki çalışan personel ile bunların emeklileri arasında da 250 Milyon TL’ye kadar varan fark oluşmuştur. Personel maaşları arsasındaki farkın giderilmesi gerekirken, anılan kararnameyle yapılan düzenleme emniyet personelinin aleyhine gelişmiş ve adaletsizliği giderek güçlendirmiştir. Bu adaletsizlik ancak 190 Sayılı K.H.K.’deki Emniyet Hizmetleri Sınıfı Personelinin kadro cetvellerinde, Teşkilat yasamızın değişik 13. maddesine uygun şekilde rütbe esasına dayalı, değişiklik yapılmasıyla düzeltilebilir

 

Emniyet personeli ile aynı görevi üstlenmiş olan Jandarma komutanlığı ve diğer devlet memurlarına tanınan mali hakların teşkilattan esirgenmesi sonucunda oluşan ücret eşitsizliği, personelin moral ve motivasyonunu olumsuz etkilemektedir.

 

Yapılan iş, üstlenilen görev riski ve benzeri nedenlerle hiç bir ülkede polisler, diğer devlet memurları ile kıyaslanmamaktadır. Ancak, ülkemizde polis ücretleri gündeme geldiğinde, diğer devlet memurlarının maaşları ile kıyas gündeme gelmekte ama polisin ağır çalışma şartları ve özellikle fedakar ve yoğun çalışma temposu dikkate alınmamaktadır.

 

Kaldı ki, bu kıyas adil yapılsa dahi, polisin ücreti bu günkü durumdan daha iyi olması gerekir. Ücrete esas alınan kanuni parametrelere göre ücret tespiti yapıldığında ise, polisin maaşının daha iyi bir derecede olması gerektiği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

 

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin polis hakkındaki bildiriye ilişkin kararında belirtildiği gibi; polisin, içinde görev yaptığı çevre ile mesleki, psikolojik ve maddi koşullarını, birliği, tarafsızlığı ve onurunu koruyacak nitelikte olması ve yukarıda belirtilen olumsuzlukların giderilmesi ve polisin başarısının devamı için maddi yönden mutlaka desteklenmesi gerekmektedir.

 

 

 

 

 

 

 



1 Selçuk Zengin, Polis Teşkilatının Çalışma Şartlarının Ergonomik Açıdan İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Aral›k 1997, s. 29.

2 Akdeniz Mehmet, İnsan Hakları ve Demokrasi Eğitiminde Polis, Yüksek Lisans Tezi, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi, 2000 , s.181.